Hazırlayan: Yard. Doç. Dr. Kemal KOÇAK (*)
“Maarifimizde en büyük noksanın neden ibaret olduğunu teşhis için ufak bir tahlil ile işe başlamaya lüzum görüyorum. Bir kere meydanda bir tek maarif meselesi yok, belki birçok maarif meseleleri var. Mektep, kitap, muallim, usul, terbiye, ihtiyaç, gaye, tatbik edilecek iş programı… ilâh [ve başkaları ve benzerleri, v.b.] gibi meselelerin hepsi maarif mesele-i uzmasına dâhildir. Bugünkü şekliyle bunların hepsi na-kes ve hepsi müşevveştir [karmakarışıktır]. Ne cins, ne miktar maarifi, kimlere, niçin ve nasıl verebileceğimizi hepimiz aynı kanaatle bilmiyoruz. Tekabül ettiği ihtiyaçları tanımadan, idare edecek muallimleri yetiştirmeden, tedris edilecek kitapları hazırlamadan ve bilhassa her nev’i ve her derecede müesseseler arasında ahenk ve irtibat temin edemeden başımız sıkıldıkça mektep açmışız; talebenin yaşını hesaba katmadan program tertip etmişiz; bir elimizle müspet ilimlere yapışırken öbür elimizle Kurun-ı Vustai marifetlere sarılmışız. Kimimiz yalnız okuyup yazmayı, kimimiz yalnız vecaib-i bünyemizi tanımayı, bazılarımız yalnız ecnebi lisanlarını elde etmeyi, birtakımımız da memleketimizde geçebilen sanatları öğrenmeyi her derde deva bilmişiz. Bazılarımız Tuba ağacı faraziyesinden tutturarak işe Darülfünundan başlamayı, bir kısmımız da aksi kaziyeye bağlanarak iptidaî tahsil her şeye takaddümen [öncelikle] derpiş etmeyi [göz önünde bulundurmayı] ileri sürmüşüz. Daha çok müspet ilimlere sığınanlarımız var, daha fazla harsa kıymet verenlerimiz mevcut [olmayan bir şey varsa iyice işlenmiş ve takdir etmiş bir maarif felsefesi, hedefi, gayesi, hududu, kabiliyet-i tatbikiyesi tayin etmiş bir maarif siyaseti, ihtiyaç ve mekân ile takdir edilmiş bir maarif icraat programıdır] Bence işte en büyük noksan.”
GİRİŞ
Birinci Heyet-i İlmiye, 15 Temmuz-1 Ağustos 1923 tarihleri arasında Ankara’da dönemin Maarif Vekili İsmail Safa (ÖZLER)’nın yönetiminde, vekâlet müsteşarı, genel müdürleri, ilgili vekâletlerin temsilcileri, çeşitli tür ve kademedeki eğitim kurumlarının yönetici ve öğretmenlerinin katılımıyla toplanmıştır. Heyet-i İlmiye toplantıları Cumhuriyet eğitiminin temellerinin atılmasında önemli bir yere sahiptir.
Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, Birinci Heyet-i İlmiye toplantıları sırasında heyet üyelerine “maarif meselelerine dair” 14 soru içeren anket yöneltmiş ve cevaplandırmalarını istemiştir. Anket, dönemin karar vericilerinin eğitim hakkındaki görüşlerini yansıtması, Türk eğitim sisteminde geçmişten günümüze eğitim meseleleri ve çözüm tekliflerine ait düşünce ve görüşlerin bugüne yansımalarının ortaya konulması bakımından önem taşımaktadır.
Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinin 2 Ağustos-9Ağustos 1923 tarihlerindeki sayılarında yayımlanan anketi, dönemin eğitiminde mevcut eksikliklerin neler olduğu, eğitimin ilerleyip ilerlemediği, eğitimde reformalara hangi kademe ve türden başlanması gerektiği, eğitim meselelerinin çözülmesi için ne kadar bütçeye ihtiyaç duyulduğu, öğretenler, öğrenciler ve ders araç gereçlerinin durumu, yükseköğretimden sonraki öğretim hayatı, kadınların eğitimi, yabancı dil öğretimi, ilköğretimin yaygınlaştırılması, bilim ve kültürün herkese ulaşması için neler yapılması gerektiği ve nasıl bir reform hareketine ihtiyaç duyulduğuna ilişkin soru ve cevapları içermektedir.
Tablo 1: Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinin Maarif Hakkındaki Anketi
Anket Soruları | Yayımlandığı Tarih |
Maarifimizde en büyük noksan nedir? | 2 Ağustos 1923 |
Maarifimiz terakkide (ilerleme) midir? Tedennide (gerileme) midir? Ve bu vaziyet ne zamandan beri devam ediyor, sebepleri nedir, izale (giderilmesi) için en müeesir çare olarak ne tavsiye edersiniz? | |
En ziyade muhtaç-ı ıslah hangi derece mekteplerimizdir? | 3 Ağustos 1923 |
Dar veya geniş bir bütçeye göre ıslahatın sıra ve tertibi ne olmalıdır? | |
Esaslı bir maarif bütçesi için senevi ne kadar paraya ihtiyaç vardır? | 5 Ağustos 1923 |
Muallimler, talebe, kitaplar hakkındaki fikriniz nedir? | |
Müderris ve muallimlerin terfihi için ne düşünürsünüz? | 6 Ağustos 1923 |
Tahsil-i Alinin ikmalinden sonra tetebbua atılacaklara ne gibi vesait ve teşkilat hazırlanması lüzumuna kailsiniz? | |
Kadın ve erkek tahsilinin aynı esas dâhilinde mi icrasına taraftarsınız? | 7 Ağustos 1923 |
Kadınların ilim ve irfandaki mevki ve istikbalini nasıl görüyorsunuz? | |
İlim ve irfanın memleketin her tarafında aynı tarz ve kuvvette intişarı (yayılması) için ne lazım? | 8 Ağustos 1923 |
Ecnebi lisanı ve tamimi için ne gibi usuller düşünüyorsunuz? Darülfünunun ıslahı neye mütevakkıftır (bağlıdır). Muhtelif fakültelerin ihtiyaçları nedir? | |
Halkı iptidai tahsile (ilköğretime) ısındırmak, müstefit etmek (faydalandırmak) için ne düşünürsünüz? | 9 Ağustos 1923 |
Maarif Vekaletini’nin vazifesini bi-hakkın ifa etmesi için ne gibi ıslahat ve anasıra ihtiyacı vardır? |
Tablo 2: Ankete Cevap Veren Heyet-i İlmiye Üyeleri [1, 2]
Adı | Kurumu | Görevi | Çalıştığı Komisyon |
Mustafa Rahmi [BALABAN] | Telif ve Tercüme Heyeti | Telif ve Tercüme Heyeti Azası | Milli ve İlmi Teşkilat, İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat |
Nafi Atuf [KANSU] | Orta Tedrisat | Orta Tedrisat Müdürü | Darülmuallimin ve Darülmuallimat, Orta Tedrisat, Maarif İcraat |
Abdülfeyyaz Tevfik [YERGÖK] | Teftiş Heyeti | Heyet-i Teftişiye Müdürü | İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat, Orta Tedrisat |
Ahmet Hilmi [YOLAÇ] | Müfettiş | İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat | |
Avni [BAŞMAN] | İhsaiyat | Milli ve İlmi Teşkilat, Darülmuallimin ve Darülmuallimat | |
İbrahim Alaeddin [GÖVSA] | Darülmuallimin ve Darülmuallimat-ı Aliye | Darülmuallimin- Aliye Terbiye Muallimi | Milli ve İlmi Teşkilat, İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat, Maarif İcraat |
Ali Haydar [TANER] | Darülmuallimat-ı Aliye Terbiye Muallimi | Darülmuallimin ve Darülmuallimat, Orta Tedrisat, Maarif İcraat | |
Faik | Galatasaray Mektebi | Galatasaray Mektebi Müdürü | İlk Tahsil, Orta Tedrisat |
Hasan Fehmi [ÇAYKÖY] | Orta Tedrisat | Orta Tedrisat, Müfettiş | İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat, Orta Tedrisat, Maarif İcraat |
Ali Rıza [ÖZKUT] | Orta Tedrisat Müntesiplerinden Kastamonu Sultanisi Edebiyat Muallimi | Orta Tedrisat | |
İhsan [SUNGU] | Maarif Vekâletince Seçilen Uzmanlar | Darülmuallimin-i Aliye Müdürü | İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat, Maarif İcraat |
Selim Sırrı [TARCAN] | Darülmuallimin-i Aliye Beden Terbiyesi Muallimi | İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat | |
Ali Sami [YEN] | Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Reisi | İlk Tahsil, Darülmuallimin ve Darülmuallimat, Orta Tedrisat |
—***—
Heyet-i İlmiye azasından on bir zat, anketimize pak şayan-ı dikkat mütalaat ile iştirak etmişlerdir.
—***—
“Hâkimiyet-i Milliye”, Heyet-i İlmiye azasından, muhtelif maarif meselelerine dair tertip eylediği on dört suale cevap verilmesini rica eylemişti. Bu anketimize kırk kişiden mürekkep olan Heyet-i İlmiye azasından yalnız on bir [Tablo 2’de görüldüğü gibi on üç] zat iştirak eylemiştir. Bazı zevat bir iki gün zarfında cevaplarını vereceklerdir. Bazıları ise pek ziyade meşguliyetlerini ileri sürerek cevaptan imtina eylemişlerdir. Bu on bir cevap içinde pek şayan-ı dikkat mütalaat görülecektir.
Anketimizi şu suretle neşrediyoruz. Her sualimiz karşısında, muhtelif zevat tarafından verilen cevaplar bulunacaktır ve bu cevaplar idarehanemize tevzi sırasıyla yazılmaktadır. Bugün iki ilk suale karşı serdedilen mütalaatı neşrediyoruz.
Birinci sualimiz: Maarifimizde en büyük noksan nedir?
İkinci sualimiz: Maarifimiz terakkide midir, tedennide midir ve bu vaziyet ne zamandan beri devam ediyor, sebepleri nedir, izale için en müessir çare olarak ne tavsiye edersiniz?
—***—
- Gaye, metot, program ve muallim.
- Şüphesiz terakkidedir. Yalnız bu terakki komşu milletlere nispetle çok yavaş gidiyor. Esbabı memleketin Meşrutiyetten beri bir an huzur ve sükûn görmemesidir. İzalesi için en mühim çare memlekette sulh ve asayişin teminidir.
Selim Sırrı
—***—
- Noksanları çoktur. Hepsi birbirine bağlıdır. Para, bina, levazım-ı dersiye, iyi yetişmiş muallim ve muallimeler… Terbiye ve tedris gayesinin tayin ve tebellür [billurlaşma] ederek maarif adamlarının ve mektep hocalarının zihnine yerleşmemiş olması pek büyük bir noksandır.
- Şüphesiz terakkidedir. Yalnız son on sene zarfında bu terakki batî [yavaş, ağır hareketli] oldu. Sebebi harplerdir.
Ali Haydar
—***—
- Kül halinde bir Maarif-i Umumiye Kanunu’dur. Efkâr-ı umumiyece ehliyet ve liyakatları müslim ellerde, son derece itina ile vücuda getirilmiş lazım gelen ve bilahare teşri ve mahiyet-i iktisap edecek olan bu ilmi umdeyi, nihayet yedi sekiz kişiden mürekkep, güzide ve mütecanis bir heyet-i müdavele-i efkâr edebilir mütehassıslarla zengince kütüphaneleri muhtevi bir şehrin asude bir köşesinde başka işlerle meşgul olmamak ve mütemadiyen çalışmak şartıyla lâ-akall [en azından, daha aşağı olmaz] altı ayda meydana getirebilir. Zira müterakki memleketlerin bu nev’i kanunları birer birer tetkik, millî ve mahallî ihtiyacat-ı arz ve amik [derin] tetebbu [inceleme, araştırma, bilgi edinme] edilmedikçe, böyle mukayyet [kayıtlı, bağlı] ve muazzam bir eser vücut bulamaz. Fakat bir kere maarifimiz bu derece itina ile tertip edilmiş, Meclis-i Mebusan’ın da mazhar-ı takdir ve tasdiki olmuş bir mesai muharrikine [yavaş, ağır hareketli] girer, makul bir tarzda senelere tevzi edilmiş icraat-eşhasının tebeddülünden [değişmesinden] müteessir [etkilenmiş] olmayarak-yekdiğerini takip etmeye başlarsa, işte o zaman bizde de tecrübe ve tereddüt devreleri geçmiş, hakiki marifet sabahı doğmuş olur. Heyet-i İlmiye programının birinci maddesi bu mühim işin hayırlı bir mukaddemesidir.
- Henüz esaslı bir kanuna tabi olamayan maarifimizin terakki ve tedennisi [gerilemesi], ciddi bir surette münakaşa edilemez. Zira eşhas ve kanaatlerle mütebeddil [değişen, kararsız] mefhumların kabil-i teşhis hüviyetleri olamayacağı beyhudedir. Bizim maarifimizin de terakki ve tedennisi reis-i karine geçen zevatın vukuf ve himmetine göre temevvüç [dalgalanma] etmiş, zaman zaman parlak ve sönük safhalar ibraz etmiştir. Mamafih kanunsuzluk ara sıra görülen parlak teşebbüslerin teselsül ve takibine mani olmuştur. Bütün bu hallere karşı bildiğim yegâne çare birinci sualin cevabında izah ettiğim (Maarif-i Umumiye) kanunudur.
Heyet-i Teftişiye Müdürü: Abdulfeyyaz Tevfik
—***—
- En büyük noksan: Şimdiye kadar (ilme müstenit bir maarif teşkilâtı) yapılmamasıdır. On beş senelik maarifimiz, (ilmî umdeler)e değil, nazırların (şahıs fikirleri)ne istinat ediyordu. Vak’a bu nazırların içinde maarif meselesini pekiyi ve şümullü kavrayanlar oldu, bunların en başında-fikr-i acizanemce-merhum Emrullah Efendi bulunmaktadır. Diğer nazırların çoğu vakitlerini, selefinin yaptığını bozmak ve indî fikirler ile yeni esaslar kurmak ile geçirdiler.
- Evvela şunu arz edeyim ki (Maarif) de, diğer şuabat-ı devlet gibi bir şube-i devlet olup terakki ve tedennisi onlarla muvazidir. Bir memlekette bir şube pek ileri, diğer şube pek geri kalsın, bunu zannetmiyorum.
Biz şimdi büyük bir ihtilâl ve inkılâp yapmış bir milletiz. Yeni bir devrenin başlangıcında bulunuyoruz.
Maarifimizin terakki ve tedennisi hakkındaki hüküm, ancak yeni devre bir müddet zaman verildikten ve ne yaptığını gördükten sonra verilebilir, zannediyorum.
Harp senelerini ben hiç hesaba katmam. Çünkü harp seneleri, maarif hayatı için (anormal) senelerdir. Milletimiz, millî hayat ve memat meselesiyle uğraşırken, maarif meselesini kema-hiye [olduğu gibi] hekha (?) nazar-ı dikkate alamadı ise mazur görülmesi icap eyler. Ben şu kanaatteyim ki:
Millî hayat ve istiklalini, bu kadar güç şerait içinde kurtaran aziz milletimiz, aynı vahdet ve azmini en büyük düşman olan cehalete karşı da gösterdiği takdirde, maarif meselesinde hiç şüphesiz muvaffak olacaktır. Bize şimdi beş on maarif kahramanı lâzım ki bu maarif meselesini halkımız nazarında millî hayat ve memat meselesi yapabilsin. Yani kalplerde derin maarif aşkını uyandırsın ve dalgalandırsın.
Telif ve Tercüme Heyeti Azasından
Mustafa Rahmi
—***—
- Maarifimizde en büyük noksan evsaf-ı matlubeyi haiz muallimlerin fıkdanıdır [yokluğudur].
- Mekatip ve şakirdanın adetleri itibariyle maarifimizde zahiri terakki var ise de netice itibariyle bu terakki aradan mürur eden zaman ile mütenasip değildir. Bu sebepten dolayı terakki yerine tedenni vardır derim. Bu tedenni mekteplerde keyfiyet yerine kemiyet aramaya başladığımız zamandan beri devam ediyor. Zira binayı, levazım-ı dersiyeyi, muallimi hazırlamadan mektep açtık. Programlar üzerinde çok oynadık. Yıktık yeniden yaptık, lâin yıkarken neyi yıktığımızı hiç araştırmadık ve ne için yıktığımızı düşünmedik. Kendi ihtiyacımızı asla nazar-ı itibara almadık. Netice itibariyle bir şey kazanmadık. Bilakis kaybettik. Maarifimizin terakkisi için düşündüğüm yegâne çare maarifimizin istikametini tayin ve tespit ve cihet-i ilmiyesini idare edecek sahibi salahiyet daimi bir heyet-i ilmiye teşkil eylemektir. Bugün şehremanetinin, iktisat vekâletinin birer heyet-i fenniyesi vardır. Heyet-i fenniyenin kararı olmaksızın bir dersin programı da çizilememek iktiza eder. Şimdiye kadar bir tedrisat müdürü, bir nazır ders programını alt üst etmeye kendinde salahiyet görüyordu. Artık bu keyfi muamelata nihayet verilmelidir. Zira öyle fuzuli müdahaleler maarifimizin değil terakkisine, hatta tesisine manidir.
Mekteb-i Sultani Müdürü
Faik
—***—
- Maarifimizde birçok noksanlar vardır. Şahıslarımızın adem-i kifayesi, muallimlerimizin azlığı, içtimaî hayatımıza uygun bir teşkilatın bulunmaması, umur-ı maarife az para tahsis edilmesi ve varidat-ı [3] maarifin pek güçlükle … muhtelifeden temini, askerî, dinî, mülkî namı ile maarif-i milliyemizde üçlüğün mevcudiyeti, muallimliğin bir meslek hâline getirilmemesi vesaire.
- Maarifimiz şüphesiz terakkidedir. [1]324 senesinden beri birçok esbabın taht-ı tesirinde bu terakki pek tabii devam ediyor. Düne nispetle bugün daha çok mütefekkirlerimiz vardır. Dün hiç düşünülmemiş mesaili-i ilmiye bugün daha canlı bir surette düşünülüyor. Dün ihtisasa verilmeyen kıymet bugün nazar-ı dikkate alınıyor. Dünkü menfi mektepçilik yerine bugün daha müspet neticeler elde edilmeye çalışılıyor. Şu kadar ki bu ağır yürüyüş bizi gayelerimize doğru pek geç ulaştıracaktır. Bunları izale etmek için maarif makinesinin, salahiyettar zevat tarafından yapılan iyi bir teşkilât altında muntazam işlemesi ve onun hareketi şahıs tesiri ve düşünceleriyle bozulmamasıdır. Tekâmül ve terakki hususunda zamanın da mühim bir amil olduğunu unutmamalıyız.
Maarif Vekâleti Müfettişlerinden
Ahmet Hilmi
—***—
- Maarifimizde en büyük noksanın neden ibaret olduğunu teşhis için ufak bir tahlil ile işe başlamaya lüzum görüyorum. Bir kere meydanda bir tek maarif meselesi yok, belki birçok maarif meseleleri var. Mektep, kitap, muallim, usul, terbiye, ihtiyaç, gaye, tatbik edilecek iş programı… ilâh [ve başkaları ve benzerleri, v.b.] gibi meselelerin hepsi maarif mesele-i uzmasına dâhildir. Bugünkü şekliyle bunların hepsi na-kes ve hepsi müşevveştir [karmakarışıktır]. Ne cins, ne miktar maarifi, kimlere, niçin ve nasıl verebileceğimizi hepimiz aynı kanaatle bilmiyoruz. Tekabül ettiği ihtiyaçları tanımadan, idare edecek muallimleri yetiştirmeden, tedris edilecek kitapları hazırlamadan ve bilhassa her nev’i ve her derecede müesseseler arasında ahenk ve irtibat temin edemeden başımız sıkıldıkça mektep açmışız; talebenin yaşını hesaba katmadan program tertip etmişiz; bir elimizle müspet ilimlere yapışırken öbür elimizle Kurun-ı Vustai marifetlere sarılmışız. Kimimiz yalnız okuyup yazmayı, kimimiz yalnız vecaib-i bünyemizi tanımayı, bazılarımız yalnız ecnebi lisanlarını elde etmeyi, birtakımımız da memleketimizde geçebilen sanatları öğrenmeyi her derde deva bilmişiz. Bazılarımız Tuba ağacı faraziyesinden tutturarak işe Darülfünundan başlamayı, bir kısmımız da aksi kaziyeye bağlanarak iptidaî tahsil her şeye takaddümen [öncelikle] derpiş etmeyi [göz önünde bulundurmayı] ileri sürmüşüz. Daha çok müspet ilimlere sığınanlarımız var, daha fazla harsa kıymet verenlerimiz mevcut [olmayan bir şey varsa iyice işlenmiş ve takdir etmiş bir maarif felsefesi, hedefi, gayesi, hududu, kabiliyet-i tatbikiyesi tayin etmiş bir maarif siyaseti, ihtiyaç ve mekân ile takdir edilmiş bir maarif icraat programıdır] Bence işte en büyük noksan.
- Ben maarifimizi, Avrupa medeniyetinin rahatımızı kaçıran tehacümüne karşı mevcudiyetimizi kurtarmak için kurulmuş bir cephe gibi düşünüyorum ve bakıyorum ki bu manevî cephenin bazı kısmında muvaffakiyetle tutunmuşuz; bazı yerlerde maneviyatımız kırılmış ricat ediyoruz, bazı tarafında ise fahiş inhizâmlara [bozgunlara] uğramışız. Tıbbiye, harbiye, baytar, mühendis, dişçi mektepleri gibi sırf ulum-ı müspete ve tatbikatı rehber ittihaz eden kollarımız adam akıllı dayanıyor; harsî kuvvetlerimiz sarsılmış; iktisadî mevzularımız ise düşman elindedir. Bu hâle bakınca maarif … şikâyetimi alüyyülhâlef maarifimizin tedennisi şeklinde ifade edemiyorum. Derdimiz yalnız maarifin tedennisinde değil, bir dereceye irfansızlıkta, bir dereceye kadar da milli ve medeni irfan arasında bir ahenk ve muvazene kuramayışımızdadır. Bu buhrandan kurtulmak için … programı ile hayat yapmak yolundaki eski temayüllerden vazgeçerek kitaplarımızı, programlarımızı hayatımıza uydurarak, tedris ve terbiyemizde bazı sınıflara hoş görünmek hevesini yenerek radikal hareket etmek iktiza eder.
Kastamonu Sultanisi Edebiyat Muallimi
Ali Rıza
—***—
- Maarifimizin en büyük noksanı memleketimizin hakiki ihtiyaçlarından doğmuş, geçirdiğimiz muazzam inkılâptan hamle ve ilham almış ilmî, esaslı ve şümullü bir terbiye ve maarif programıdır.
- Ben meşrutiyetten beri maarifimizin tedennide olduğu iddiasına iştirak etmeyeceğim. Maarifimiz birçok hususlarda bariz bir terakkiye mazhar olmuştur. Bu terakki, arzu ettiğimiz dereceye varmamışsa bunu biraz da memleketin hâl-i tabiinde mesaisini tanzime imkân bulamamış olmasına atfetmelidir. Maarifimizin ıslahı için ilk tavsiye edeceğim çare, birinci suale verdiğim cevapta dediğim gibi ilmî, esaslı ve şümullü bir terbiye ve maarif programı dairesinde müspet adımlarla faaliyete devam etmektir.
Darülmualimini Aliye Müdürü
İhsan
—***—
- Memleketimizin ihtiyacı ile mütenasip (Maarif-i Umumiye) Kanununun bulunmamasıdır. Maarif siyasetimizin takdir ve tespit edilmemesinden çok zarar görüldüğüne kaniyim. Mesleğe merbut muallimin yetişmesi, muallimde meslek askının uyanması, muallimin hakk-ı terfi, nasp ve azli mesailinin muntazam ve kanuni şekilde olmasına vayestedir. Kanunun en ziyade tesir edeceği mesele vahdet-i terbiye meselesinin hallolacağıdır.
- Maarifimizin hakk-ı insaf ile tetkik olunursa yavaş yavaş terakki etmekte olduğu görülür. Numunelerin, sultanilerin, eski rüştiye ve idadilerden farkı aşikâr olup şimdikilerin lehine mühim bir terakki meşhuttur [görülmektedir] . Harb-i Umumi’nin açtığı yaralar arasında mühim gördüğümüz bir tanesi de orta tedrisat hayatında talebenin kemal-i tahsiline meydan bırakmaması olup bu cihet tahsili düşürmüş ve Darülfünunumuzun orta tedrisat mekteplerini ikmal etmemiş talebe alması işine çok fena tesirler icra eylemekte bulunmuş idi. Seneden seneye bu cihetin tashihine say olunması tahsilin derecesini şüphesiz yükseltecektir.
Maarif Müfettişlerinden
Hasan Fehmi
—***—
- Maarifimizde en büyük noksan, benim görüşüme göre, prensip ve sistem yokluğudur. Terbiyede muayyen bir prensibimiz yok; hayatımızla ve yeni devlet mefhumumuzla mektep terbiyemiz arasında ahenk yok. Maarif “personel”imizde meslek hazırlığı ve meslekî itiyatlar [alışkanlıklar] itibariyle pek azim farklar var. Bil-netice [netice olarak] terbiyede mefkûre vahdetsizliği mevcut. Millî bir maarif siyasetimiz henüz yok. Prensip fakdanı [yokluğu] tabiriyle bunu ifade etmek istedim.
Mekteplerin derece derece birbirleriyle münasebetleri, mektebin cemiyetle münasebetleri maarif teşkilâtımızda iyi düşünülmüş değildir. Mekteple maişet [yaşama, yaşayış] meslekleri, mekteple millî iktisat arasında da rabıta yok. Muhtelif derecede mektepler, muhtelif meslek mektepleri hep münferit teşkilât hâlindedir. Maarif işleri de; iktisat, maliye, muavenet-i içtimaiye, nafia, müdafaa-i milliye gibi diğer devlet şuabatı işleriyle mütevazen [paralel] ve müvazi gitmiyor, münferit kalıyor ki sistem yokluğundan maksadım da budur.
- 2. Maarifimizin terakkide veya tedennide olduğunu kestirmek kolay değildir. Münferit misallere, mahdut müşahedelere istinat ederek umumî ve kati hükümler vermek doğru olamaz. Elde ihsaî [istatistiki] malumat yoktur, verilecek hükümler az çok mübalağalı olur. Mamafih bugün şehirlerdeki ilk mektepler bundan on sene evvelki aynı derecede mekteplerle mukayese edilirse pek bariz bir terakki görülür. Bugünün Darülfünunu ile eski devrin “Darülfünun” namını taşıyan mektebi birbiriyle mukayese edilemeyecek derecede farklı müesseselerdir. Sultanilerden-vak’a adeden pek mahdut-birkaçı eski devrin idadilerinden çok müterakki ve yüksektir. İstanbul’un Darülmuallimat ve Darülmuallimini Meşrutiyetten evvelki “Darülmuallimin ve Darülmuallimat”a benzemez. Onlar muallim ihzar eden meslek mektepleri olmaktan ziyade insicam ve ahenkten ari malumat veren bir nev’i tali mekteplerdi. Bugünün Darülmuallimini programı ve tatbikat mektebi ile bir muallimlik meslek mektebidir. Yetiştirdiği muallimler de umumi ve dağınık malumatça eski Darülmuallimin mezunlarından aşağı derecede olsalar bile mesleğe hazırlık ve mesleki malumat itibariyle onlarla mukayese edilemeyecek derecede faikiyeti [üstünlüğü] haizdir.
Yalnız bir kısım orta tedrisat mekteplerinin hassaten livalardaki bazı sultanilerle umum liva idadilerinin-hakikatte yüksek iptidai mektepleridir-Abdülhamit zamanına nispetle çok geri oldukları inkâr edilemeyecek derecede göz önündedir. Bunu bir taraftan liva idadilerinin ihmal edilmesinden, mahallî idarelere terk olunmasından, diğer taraftan da orta dereceli mekteplerin ihtiyaçtan fazla olarak az zaman zarfında pek çok adette açılmasından ileri gelmiştir. Bina, muallim, vesait-i tedrisiye temin olunmadan açılan bu mektepler halkı orta tedrisata karşı soğutmuş ve maarif haricindeki münevverleri de maarifte azim bir tedenni olduğunu kabul etmeye meylettirmiştir. Orta tedrisattaki bu zayıf maarif teşkilâtında sistem fikrinin hâkim olmamasının neticesidir.
Kızların terbiyesi düşünülürse bugünün maarifini geçmiş günlerden çok müterakki görmemek imkânsızdır.
İhsaiyat Müdürü
Avni [4]
DİPNOTLAR
(*) (Emekli) Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, mkemalkocak@gmail.com, drkkocak@gmail.com
[1] Hâkimiyet-i Milliye, 15 Temmuz 1923, No: 865, s. 4, sütun: 2
[2] Hâkimiyet-i Milliye, 17 Temmuz 1923, No: 867, s. 3, sütun: 1-2
[3] Hâkimiyet-i Milliye, 02.08.1923, No: 878, s. 1, sütun: 5-6
[4] Hâkimiyet-i Milliye, 02.08.1923, No: 878, s. 2, sütun: 1-4