Connect with us

Mustafa Kemal Atatürk

REİSİCUMHUR GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN KASTAMONU/İNEBOLU GEZİSİ VE İNEBOLU TÜRK OCAĞI’NDA YAPTIĞI KONUŞMA

Published

on

GİRİŞ

Kastamonu’dan gelen ve Kastamonu Valisi Fatin, Şurayı Devlet üyesinden Hüsnü, Tüccar Mehmet Al, Ticaret Odası Başkanı Hacı Mehmet Rıza, Encümeni Vilayet üyesi Sabri, Türk Ocağı üyesi Tatlızade Emin ve Açıksöz Gazetesi müdürü Hüsnü beyler ile Muallimler Birliği temsilcisinden oluşan heyet, 11 Ağustos 1925’te Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edilmiştir. Gazi, heyetin Kastamonu’ya davetini kabul etmiştir.

23 Ağustos günü Ankara’dan hareket eden Gazi ve maiyeti, Kalecik kazasını ve Kalecik Türk Ocağı’nı ziyaret etmiştir. Ocak’ta bir süre dinlendikten sonra, başı açık olarak halkın karşısına çıkmış ve halkın dertlerini dinleyen Gazi, Ocağa gelenler ile başı açık olarak içeriye girmişlerdir. Bu durum şapka inkılabının habercisi olarak kabul edilmiştir.

24 Ağustos 1925’te Kastamonu’ya gelen Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayan heyetler arasında Kastamonu Türk Ocağı heyeti de bulunmaktadır.

25 Ağustos 1925’te İnebolu’ya gelen Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayan heyetler arasında Türk Ocağı heyeti de yer almaktadır.

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Kastamonu Seyahati, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin 23, 24, 27,28, 30, 31 Ağustos 1925, 1 ve 2 Eylül 1925 tarihli sayılarında yayımlanmıştır. Aşağıda, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin 27, 28, 30 Ağustos 1925 tarihli sayılarında Osmanlı Türkçesi ile yayımlanan Kastamonu Seyahatinin İnebolu bölümü yer almaktadır.

—***—

KORKMAYINIZ, BU GİDİŞ ZARURİDİR!

-.-

Reisicumhur Hazretleri İnebolu’da her kelimesi ahd ü peyman ile karşılanan irşatkâr hitabede bulunmuşlardır.

Sizi şimdiye kadar yanlış yola yürütmedim, bundan sonra da yürütmeyeceğim. Takip ettiğimiz yol medenî bir millet, müreffeh bir memleket olmaktır.

-.-

Büyük Reisimiz İnebolu’ya gitmişler ve halk tarafından muhabbetle karşılanmışlardır.

İnebolu: 25 [Ağustos 1925] (A. A.) – Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri bugün Kütahya mebusu Nuri, Rize mebusu Fuat ve Kastamonu mebusları Ali Rıza ve Mehmet Fuat, Riyaset-i Cumhur Başkâtibi Tevfik, seryaver Rusuhi beyler ve ordu müfettişi Ali Said ve kolordu kumandanı Emin ve fırka kumandanı Kazım paşalarla zevali saat yedide İnebolu’yu teşrif buyurmuşlar ve kasabanın medhalinde “İlk zafer yolu İnebolu’ya sefa geldiniz, sevgili Gazi” levhalarıyla müzeyyen takın yanında Türk Ocağı azaları tarafından hararetle istikbal edilmişlerdir.  Ocak azasından Mustafa Selim Bey tarafından arz-ı hoş- amadi [hoş geldi] de bulunulmuştur. Müşarünileyh [adı geçen, adı anılan]  hazretleri İnebolu gençliğini temsil eden ocaklılara teşekkür etmişler ve denizden evvelce geçerken ilk defa gördükleri güzel İnebolu’yu bu defa karadan gelirken de daha latif, cazibedar ve daha hoş manzaralı bulduklarını ve yalnız şosenin muhtaç-ı tamir bir halde bulunduğunu ifade buyurmuşlardır.

Bilahare otomobillerine binerek ikinci takın bulunduğu kitle önünde tekrar etmişler ve oradan itibaren kaymakam, belediye reisi, ticaret odası reisi, halk mümessilleri, bir kıta müfreze-i askeriye ve memurin-i hükumet, mektepliler, esnaf cemiyeti, kayıkçılar loncası ve nevahi heyetleri ve bilumum halk tarafından sürekli alkışlar ve yaşa Gazi nidalarıyla karşılanmışlardır. Bu sırada yirmi bir pare top endaht [atma, atış] edilmiştir. Reisicumhur Hazretleri buradan yolu takiben hararetli tezahüratla şehre dâhil olmuşlar ve Hürriyet Meydanı’ndaki takın terkizinde [yere saplanan, kurulan, dikilen] İnebolu’nun mücahede-i milliyedeki faaliyeti ve hidematını [hizmetlerini]  temsil eden bir kağnı arabasıyla bir kayık vazedilmiş olan takın önünden geçerken halkın sürekli alkışları arasında ikametlerine tahsis buyurulan Belediye Reisi Hüseyin Kâşif Bey’in konağını teşrif etmişlerdir.  Konağın kapısı önünde toplanan Reisicumhur Paşa Hazretlerini takiben mütemadi alkışlarına devam eden ahaliye beyan-ı teşekkür etmişlerdir. Gazi Paşa Hazretlerinin güzergâhında bulunan bilumum taklar önünde kurbanlar zebh [boğazlama] edilmiştir. Tezahürat büyük coşuşla devam etmektedir. Bu gece fener alayları ile icray-ı şad-mani [sevincini gösterme] edilecektir. [1]

İnebolu Türk Ocağı’nda

İnebolu: 27[Ağustos 1925] (A. A.)-(Gecikmiştir) Reisicumhur Hazretleri saat altıda güzergâhlarında toplanan halkın şedit ve sürekli alkışları ve yaşa nidaları arasında maiyeti ile Türk Ocağı’nı teşrif buyurmuşlar ve ocak reisi ve azaları tarafından hararetle istikbal edilmişlerdir. Gerek salon ve gerek balkon ve koridorlar vesair odalar kadın, erkek ve gençlerden mürekkep büyük bir kitle tarafından istikbal edilmiş bulunuyordu. Reisicumhur hazretleri bir müddet istirahat ettikten sonra ocak azasından ve Darülfünun hukuk talebesinden Mustafa Selim Bey (İMECE) tarafından ber-vechi-ati nutuk irat edilmiştir:

Büyük halaskâr; sizi senelerden beri hasret ve iştiyakla bekleyen İnebolu halkını ve gençliğini memleketimize teşriflerinizle büyük bir sevince, şevk ve heyecana gark ettiniz. Burada bulunduğunuz günlerin kalplerimizde ve ruhlarımızda uyandırdığı zevk ve mesudiyeti ve lerze-i heyecanı ve yüksek hatırayı dilimiz ifadeye muktedir değildir. Onu yüzlerimizden, gözlerimizden, ruhumuzdan gelen saf ve samimi duygularımız dahi anlatamaz. Türk münevverlerinin ve gençliğinin mabed-i irfanı olan ve şuur-ı milliyemizi ihyaya uğraşan ocağımıza teşrifinizle de sevinç ve saadetlerimizi artırdınız sevgili Gazi!

Büyük, asil ve necip milletimizi, sevgili vatanımızı düşmanların sultasından, ihtirasından kurtardıktan bugünkü ilim ve medeniyet asrında iş ve iktisat dünyasında yaşamak, mesut ve müreffeh olmak için mazinin sakim [ kötü, hasta, hastalıklı]  mirasını ve milletimize daima felâket ve tehlikeyi mucip olan her nev’i efsanevi teşkilât ve müessesatı da kaldırdıktan sonra Türk milletini maddeten, manen ve iktisaden terakki ve tekâmüle sevk edebilmek üzere bize en doğru ve en kısa feyz ve i’tılâ [yükselme], servet ve refah yollarını da gösteriyorsunuz.

Büyük Gazi; dünyanın seyr-i tekâmülü pek müthiş ve seri adımlarla devam ederken asırlardan beri Türk vatanını ve Türk milletini idare edenler kasten bizi ihmal etmişler, memleketimizi zulmet ve cehalet içinde bırakmışlar, bizi medeniyetin ziyasından mahrum etmişlerdir. Sevgili yurdumuz, masum halkımız şimdiye kadar başkaları hesabına çalıştırılmış, onun bitmez tükenmez ve usanmak bilmez gayret ve mesaisi muhtelif vesilelerle hilelerle daima istismar olunmuştur.

 Yirminci asırda Avrupa ve Amerika milletleri terakkiye ve refaha doğru yürür ve bu uğurda tam bir serbesti-i faaliyet ve harekete mazhar olurken mateessüf milletimizin birçok sahada teşebbüslerini veya itici kudret ve kabiliyetlerini öldüren, mahveden ve onu kötürüm hâline sokan dinî, içtimaî ve efsanevî gaileler çok şükür dâhiyane azminiz ve iradenizle zir ve zir oldu, yıkıldı. Biz de insanız, biz de medeniyetin her türlü saadet ve refah vasıtalarına ulaşmak ve hatta onları geçmek isteriz ve nitekim geçeceğiz. Sizin kudret-i dâhiyaneniz, azim ve cesaretiniz biz gençler için en büyük ve mühim bir kuvvet ve medar-ı teşviktir.

Yaşamak için çalışmak, kazanmak nasıl tabii bir vaka ise aile-i beynelmilel arasında her suretle mevkiimizi almak için behemehâl medenî, içtimaî ve iktisadî bütün çarelere uymak mecburiyetindeyiz.

Şu hususu da müsaadelerini rica ederim ki; milletleri yekdiğerinden tefrik ve temeyyüz eden acaba nedir? Ayakkabı mı yoksa başta taşınan ve dimağımızı güneşten koruyan başlık mıdır? Bu farkı şekilde, kıyafette arayanlar bendenizce imanı, maneviyatı zayıf olan fikirsiz ve izansız kimselerdir. Türk milleti her şeyi temyiz eder ve etmiştir. Zavallı vatanımızı envaı mesaib [musibetler, uğursuzlar] ve felâkete sürükleyen ve bizi medeniyetten, beşerî faaliyet ve hareketlerden alıkoyan hiçbir mâniayı artık tanımıyoruz. Çalışıyor ve çalışacağız. Mesut ve müreffeh bir memleket, aile-i beynelmilel arasında zengin bir millet olarak bulunacağız.

Ey Sevgili Gazimiz!.. Siz bizden ne isterseniz isteyiniz, ona hazırız. Eğer gösterdiğiniz yol üzerinde bir lahza tereddüt eder ve geriye gidersek milletimizin vebali üzerimize olsun. Siz bizim örneğimizsiniz, reisimizsiniz, kahraman, asil ve çalışkan milletimizin kurtarıcı ve yol göstericisiniz.”

Ulvi Bir Hitabe!

Nutuk alkışlanmış ve Reisicumhur Hazretleri mukabeleten atideki pek mühim ve kıymettar nutku irat buyurmuşlardır:

Hanım ve bey arkadaşlarım, bana huzurunuzda, mahallenizde söz söylemek fırsatını bahşettiğinizden çok bahtiyarım. Bunun için size suret-i mahsusada teşekkür ederim. Derakap ilave etmeliyim ki, İnebolu’nun muhterem halkı beni çok samimi kabul etti, hakkımda kalbi tezahüratta bulundu. Bunun bende tevlit ettiği memnuniyet hislerimi Belediye dairesinde ve Hükumet Konağı’nda bilvesile söylemiştim. Fakat burada, huzurunuzda bir defa daha bu memnuniyetimi ve samimi teşekküratımı ifade etmek, benim için çok zevkli bir vazifedir, müsaadenizle onu izah edeyim.

Arkadaşlar, ben sevgili memleketimizin hemen bütün aksamını gezdim, gördüm. Vatandaşlarımızın büyük kitleleriyle yakından temas ettim. Bütün bu candan temaslarımın bende bıraktığı silinmez hatıratı hürmetle yâd ve tezkâr [hatırlama, anılma] ederken, beyan etmeliyim ki bu havalide, Çankırı ve Kastamonu havalisinde ilk defa olarak seyahat ediyorum. Arkadaşlar, bu havaliyi yakından görmek benim için mukaddes bir emel halinde idi. Bu emel şüphesiz memleket ve millet vezaifini vukufla ifa nokta-ı nazarından aynı zamanda bir vazife idi. Onun için vilayet namına Ankara’ya gelen heyet-i muhteremenin vuku bulan davetine memnuniyetle ve derhal icabet ettim. Bu noktada güzel ve yüksek bir tecelliyi ifade etmek benim için medar-ı iftihar olacaktır. Mühim bir vazifenin ifasında benden evvel müteşebbis millet olmuştur. Benim şu veya bu sebeple tehir ettiğim bir vazifeyi millet bana ihtar etmiş ve yaptırmıştır. Bunu milletin ruh-i müştereğindeki ulviyet ve rüşte parlak bir misal olarak zikretmeliyim.

Efendiler! Bu hitap münasebetiyle ufak bir noktayı tekrar edeyim. “Efendiler” dediğim zaman başka yerde olduğu gibi burada da bunun medlulü [anlamı]  hanım efendiler ve bey efendilerdir. Bu seyahatim ne isabet oldu. Vasi [geniş] ormanlarıyla müteaddit [çok sayıda] ve mütenevvi [çeşitli] madenleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin en mühim servet menbalarını [kaynaklarını] ihtiva eden bu mıntıkayı yakından görmek benim için ne kadar istifadeli oldu. Fakat çok yüksek sada ile ifade etmeliyim ki bundan daha çok ve daha [2] kıymetli istifade-i bahş [istifade veren] olan şey, bu mıntıka halkıyla yakından temas etmek oldu. Bütün meşhudatım [gördüklerim] her nokta-i nazardan [bakımdan] beni çok bahtiyar etmiştir. Çankırı’da, Kastamonu’da, Ankara’dan İnebolu’ya kadar bütün bu üç yüz elli kilometrelik güzergâhta ve bugün burada samimi huzurlarıyla şerefyap [şeref duyduğum] olduğum muhterem İnebolulularda gördüğüm tenevvür [aydınlanma], yüksek zihniyet ve inkişaf [gelişme] derecesi cidden iftihara şayestedir [değerdir]. Cidden ehemmiyetle zikre şayandır. Bu bariz hakikatin aksini iddia edenlerin de mevcudiyetini düşününce müteellim [elem duyuyorum] oluyorum. Bu gibiler millete, milletin istidadına, milletin yüksek amaline ne kadar bigânedirler [yabancıdırlar]. Bu gibiler kendi gafletlerini umumi zannetmek gaflet-i amikiyesindedirler [derin gafletindedirler]. Kendi dar zihniyetlerini ve ahd-ı kıyası [ölçü] tutarak milleti her türlü terakkiden [ilerlemeden], her türlü yüksek teceddütten [yenilikten] mahrum etmeye kalkışıyorlar. Milletin medeniyet ve insanlık yolundaki uzun hatvelerini [adımlarını] durdurmak için adeta çırpınıyorlar. Fakat o gibiler niçin düşünmüyor ki, buna artık imkân kalmamıştır.

Ey memleketini seven ve memleketi, milleti için hayatını fedadan çekinmemiş bulunan kıymetli vatandaşlarım! Hep beraber bütün cihana sarih [açık] ifade edelim ki, bunca inkılâbatın şuurlu kahramanı olan bu millet, medeniyet güneşinin bütün hararetini almıştır. Şüphe etmeye mahal var mıdır ki, bu hararetin füyuzatı [feyizleri] elbette emr-i vaki hâlinde feyizli olarak fışkırmaktadır.

Muhterem arkadaşlar, gerçi çok kısa bir zamanda seri ve kesif [yoğun] denilecek kadar siyasî, idarî, içtimaî inkılâplar yaptık, bu yaptıklarımızın sürat ve kesfinden ancak memnuniyetle ve bahtiyarlıkla bahis olunabilir. Çünkü bu böyle olmasa idi, kurtuluş ihtimali tehlikeye düşebilirdi. Emniyet etmek muvafıktır ki ve böyle yapmak zaruri olduğu içindir ki böyle yaptık. Artık bugün her şeyi anladığına kani olduğum muhterem vatandaşlar, size sual tarzında bazı hitabelerde bulunacağım: Hâkimiyete sahip olan bu milletin başında, bir dakika bile olsun, bir sultanı bırakmak caiz olabilir miydi? Bunu sizden soruyorum? (Asla katiyyen sesleri)

Sevgili kardeşlerim, fikir ve idrak sahibi olduğunu büyük hadisat ile ispat etmiş olan bu millet, Allah’ın gölgesi, peygamberin vekili olduğunu iddia küstahlığında bulunan halife unvanındaki gafillere, cahillere, riyakârlara vatanında, vicdanında yer verebilir miydi? Bunu sizden soruyorum? (Haşa, katiyyen sesleri)  Büyük millet, cihan aile-i medeniyetinde mevkii-i ihtiram sahibi olmaya lâyık Türk milleti, evlâtlarına vereceği terbiyeyi, mektep ve medrese namında birbirinden büsbütün başka iki nev’i müesseseye taksim etmeye hâlen katlanabilir mi idi? Terbiye ve tedrisat tevhit etmedikçe aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden mürekkep bir millet yapmaya imkân aramak abesle iştigal olmaz mı idi?

Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni tesis eden Türk halkı medenidir. Tarihte medenidir, hakikatte medenidir. Fakat [medeni âleme]-ben sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi söylüyorum-medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, fikriyle, zihniyetiyle medeni olduğunu ispat ve izhar [göstermek] etmek mecburiyetindedir. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatıyla yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Velhasıl medeniyim diyen, Türkiye’nin hakikaten medeni olan halkı, baştan aşağı harici vaziyetiyle dahi medeni ve mütekâmil [olgun] insan[lar] olduğunu fiilen göstermeye mecburdurlar. Bu son sözlerimi vazıh [çok açık, açıklıkla] ifade etmeliyim ki, bütün memleket ve cihan ne demek istediğimi suhuletle [kolaylıkla] anlasın, bu izahatımı heyet-i aliyenize [yüksek heyetinize], heyet-i umumiyeye [hepinize] bir sual tevcih etmek istiyorum? Soruyorum:

Bizim kıyafetimiz millî midir? (Hayır, sadaları) Bizim kıyafetimiz medeni ve beynelmilel midir? (Hayır, hayır sadaları)

Size iştirak ediyorum. Tabirimi mazur görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millîdir ve ne de beynelmileldir. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu arkadaşlar? (Hayır, hayır katiyyen sesleri) Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak inzar-ı âleme [âlemin gözleri önünde] göstermekte mana var mıdır? Ve bu çamurun içinde cevher gizlidir, fakat anlayamıyorsunuz demek isabetli midir? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak elzemdir, tabiidir. Cevherin muhafazası için bir mahfaza yapmak lâzımsa onu altından veya platinden yapmak icap etmez mi? Bu kadar açık hakikat karşısında tereddüt caiz midir? Bizi tereddüte sevk edenler varsa, onların ahmaklığına ve belâhetine [bönlüğüne, kalın kafalılığına] hükmetmekte hâlâ mı tereddüt edeceğiz? Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye [canlandırmaya] mahal yoktur. Medenî ve beynelmilel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu iktisa edeceğiz [giyeceğiz]. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon [üstünde] yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi [tamamlayıcısı] olmak üzere başta siper-i şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi bonjur gibi smokin gibi frak gibi. İşte şapkamız diyenler vardır. Onlara diyeyim ki çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara sormak isterim:

Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara ve bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-i mahsusası [özel kisvesi] olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler. Bu nokta-i nazardan beyanatımı bitirmezden evvel birkaç kelime daha söylemek isterim.

Efendiler, içtimaî hayatın mebdei [temeli] aile hayatıdır. Aile, izaha hacet yoktur ki, kadın ve erkekten mürekkeptir. Kadınlarımız hakkında, erkekler hakkında söz söylediğim kadar fazla izahatta bulunmayacağım. Fakat bu mevcudiyet-i ulviyeyi bilhassa huzurlarında müsamaha ile geçemem. Müsaade buyurulursa bir iki kelime söyleyeceğim ve siz söylemek istediğimi suhuletle [kolaylıkla] anlayacaksınız. Esnay-ı seyahatimde [seyahatim esnasında], köylerde değil, bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın burunlarını ve gözlerini çok kesif [sıkı] ve itinalı kapatmakta olduklarını gördüm. Bilhassa bu sıcak mevsimde bu tarzın kendileri için mutlaka mucib-i azap ve ıstırap [azap ve ıstırap verici] olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim hodbinliğimiz [bencilliğimiz] eseridir. Çok afif [iffetli] ve dikkatli olduğumuzun icabıdır. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da bizim gibi müdrik ve mütefekkir insanlardır. Onlara mukaddesat-ı ahlâkiyeyi telkin etmek, millî ahlâkımızı anlatmak ve onların dimağını nur ile nezahetle [incelikle] mücehhez etmek esası üzerinde bulunduktan sonra fazla hodbinliğe lüzum kalmaz. Onlar [da] burunlarını cihana göstersinler ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.

Arkadaşlar, suret-i müttehazıkada [bilhassa] telaffuz ediyorum. Korkmayınız, bu gidiş zaruridir. Bu zaruret bizi yüksek ve mühim bir neticeye isal ediyor [ulaştırıyor]. İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve mühim bir neticeye vusul [ulaşmak] için lâzım gelirse, bazı kurbanlar da verelim. Bunun ehemmiyeti yoktur. Mühim olarak şunu izhar ederim ki, bu hâlin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi her an kurban[lık] koyun olmak istidadından [eğiliminden] kurtaramaz. Hanım ve bey arkadaşlarım, size malumunuz olan bir hakikati kısa bir cümle ile tekrar arz edeceğim, beni mazur görünüz. Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet beyhudedir ve o gafil ve itaatsizler hakkında çok bi-emanettir [amansızdır].

Dağları delen, semalarda pervaz eden, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, tenvir eden, tetkik eden medeniyetin mevahime-i kudret ve ulviyetinde [kudret ve ulviyeti karşısında] kurun-ı vustaî [ortaçağ] zihniyetlerle, iptidaî hurafelerle yürümeye çalışan milletler mahvolmaya veya hiç olmazsa esir ve zelil olmaya [aşağılanmaya] mahkûmdurlar. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti halkı müteceddit [yenilikçi] ve mütekâmil [gelişmiş] bir kitle olarak ilelebet yaşamaya karar vermiş, esaret zincirlerini ise tarihte eşsiz kahramanlıklarla parça parça etmiştir.”

Gazi Hazretlerinin nutukları şiddetli ve sürekli alkışlarla karşılanmıştır. Nutku müteakip ocakçılar Gazi Hazretlerine ve maiyet-i dostlarına ayran takdim etmişlerdir. Müşarünileyh bir ara salonda istirahatten sonra, ocağın denize nazır balkonuna çıkmış ve oradan kayık yarışlarını temaşa buyurmuşlardır. Bilahare vuku bulan davet üzerine kayıkta bir deniz gezintisi yapmayı kabul ederek halkın medit alkışları arasında yalıya teşrif etmiş ve kendilerine tahsis edilen kayıkla yarım saat kadar denizde dolaşmışlar ve yine halkın sürekli alkışları ve yaşa sadaları arasında avdet ve ocak kapısında hazır bulunan otomobillerine binerek şehir dâhilinde ve haricinde bir kara gezintisi icra etmişler, Düztarla demekle maruf tepeye çıkarak bir müddet gurubu temaşa etmişlerdir. Gece tezahürata devam edilmiş ve icray-ı şad-mâni olunmuştur. Gazi Paşa yarın saat onda Devrekani nahiyesi tarikiyle Kastamonu’ya teşrif edecekler ve öğle yemeğini Devrekani’de Kastamonu mebusu Mehmet Bey’in çiftliğinde yiyeceklerdir.

Halk ve Kayıkçılar Arasında

İnebolu: 27[Ağustos 1925] (A. A.)-Reisicumhur Hazretleri şerefine dün gece pek muazzam bir fener alayı tertip ve icra edilmiştir. İnebolu’nun dört tarafından havai fişenkler atılmak ve mehtap yakılmak suretiyle fener alayları başlamış, mektepliler ve Türk Ocağı’nın teşkil ettiği fener alayı Reisicumhur Hazretlerinin ikametgâhı önünde vatanperverane şarkılar söylemişlerdir. Azim bir cemm-i gafir [büyük cemaat, insan kalabalığı] sürekli bir surette yaşa Gazi Paşa nidasıyla fener alaylarını takip etmekte idi. Bilahare daha büyük bir halk kitlesi ile birlikte kayıkçıların fener alayları gayet parlak meşaleler ile millî şarkılar söyleyerek müşarünileyh hazretlerinin ikametgâhları önüne gelmişlerdir. Binlerce halkın yaşasın reisicumhurumuz ve kıymetli misafirimiz avazeleri arasında Gazi Paşa Hazretleri teşrif etmişler ve halkın içinde ahz-ı mevkii ederek müteaddit defa gayet sürekli alkışlarla karşılanan bir nutuk irat buyurarak demişlerdir ki:

Arkadaşlar, beraber çalışmaya başladığım günden beri sizin hidmetlerinizi takdir ediyorum. Siz benim işaret ettiğim yolda daima aynı kudret ve şevk ile yürüdünüz. Arkadaşlar, medeniyet için, terakki ve refah için, milletimizin selâmetini temin için daha çok çalışacağız. Bunu şimdiden size haber veriyorum. Sizin cevherinizi, sizin ruh ve asaletinizi tanımayanlar vardır. Arkadaşlar, sizi şimdiye kadar yanlış yolda yürütmedim. Bundan sonra da yürütmeyeceğim. Emin olunuz, benim ve arkadaşlarımın takip ettiğimiz yol milletimizi medeni bir millet ve memleketimizi müreffeh bir memleket yapmak ve size yüksek fikir vermektir. Arkadaşlar, sizinle şimdi karşı karşıya geldiğimden, sizi yakından tanıdığımdan ve gördüğümden çok bahtiyar ve mesudum. Sizi tanımayanlara, sizi ve büyüklüğünüzü tanıttıracağız. Her defa olduğu gibi bu defa da sizinle, milletle temasımdan çok kuvvet ve salâhiyet aldım. Bunu milletin menfaati için kullanacağım.”

Gazi Paşa Hazretleri bugün Türk Ocağı’nı ziyaret buyuracaklardır. Bu gece dahi burada kalacakları kuvayyen memuldür. Tezahürat devam etmekte ve halk dahi Reisicumhuru görmek ve alkışlamak için ikametgâhlarının önünden ve güzergâhlarından ayrılmamaktadır.

Köylüler Arasında Samimi Bir Vakit

İnebolu: 28[Ağustos 1925] (A. A.)-Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri maiyetleriyle birlikte bugün saat on buçukta otomobilleriyle İnebolu’dan hareket etmişlerdir. İkametgâhları önünden itibaren Büyük Cami Meydanı’na ve daha ilerisine kadar toplanan kadın ve erkek büyük kafile müşarünileyh hazretlerini şiddetli ve sürekli alkışlarla ve: “Yine buyurun Gazi Paşa” nidalarıyla teşyi ediyor ve bu esnada limanda bulunan Karadeniz vapuru da düdük sadalarıyla merasim-i teşyiyeye iştirak ediyordu. Gazi Hazretleri otomobilleriyle Büyük Cami Meydanı’na geldiklerinde orada toplanan halk ve mektepliler tarafından karşılanmış ve otomobillerinden inmişlerdir. Burada kendilerine mini mini mektepli kızlar tarafından çiçek demetleri ve müzehhep yazı ile:” Gazi Paşa Hazretleri kudümünüz kutlu kıldı bizi kaydeyledik hemşehri sizi” diye yazılı kartlar takdim edilmiştir. Belediye azasından Ali Haydar Bey İneboluluların Gazi’ye şükran ve minnettarlığını arz etmiş, Reisicumhur Hazretleri bilmukabele: “Aranızda çok mesut dakikalar geçirdim. Teşekkür ederim. Allah’a ısmarladık” demişlerdir. Teşyi esnasında her taraftan havai fişekler ve toplar atılmıştır. Gazi Paşa hareketinden birkaç dakika evvel Trabzon’a gitmekte olan Darülfünun müderrislerinden mürekkep tetkik heyetini ayakta kabul etmişler ve kendilerine muvaffakiyet temenni etmişlerdir.

Kastamonu’ya Avdet ve Emsalsiz İstikbal

Kastamonu: 28[Ağustos 1925] (A. A.)-Reisicumhur Hazretleri bu sabah İnebolu’dan sabahleyin on buçukta hareketle öğle yemeğini Devrekâni nahiyesinde mebus Fuat Beyin çiftliğinde yemişlerdir. Devrekâni’nin bütün köyleri halkı nahiye merkezine gelerek Paşa Hazretlerine arz-ı tazimat eylemişlerdir. Gazi, Kastamonu’nun en iyi bir ziraat merkezi olan Devrekâni halkıyla çiftçilik hakkında görüşmüşler ve yeni usul ziraatin fevaidi hakkında kendilerine izahat vermişlerdir. Reisicumhur Hazretlerini köylüler çok samimi bir tarzda karşılamışlar ve aynı hararetle teşyi eylemişlerdir. Kastamonu’ya gelirken yüze yakın atlı Gazi’yi Şeker köprüsünden karşıladılar. Paşa Hazretleri saat yedide Kastamonu’ya muvasalat buyurmuşlar ve şehrin medhalinde kadın ve erkek bütün Kastamonu halkı tarafından istikbal olunmuşlardır. Gazi Hazretleri otomobillerinden inerek mütekabilini başı açık selâmlamışlardır. Halk aynı tarzda arz-ı tazimat eylemiştir. Memurin ve bir kısım halk yeni serpuşlarıyla hazır bulunuyorlardı. Ezcümle bütün Kastamonu hanımları yüzleri açık olarak Gazi’yi selâmlıyorlardı. Gazi Hazretleri her tarafa iltifat buyurarak mütekabilinin önünden geçerken birkaç hanım ahdimiz vardı. Ayaklarını öpeceğiz diyerek Gazi’nin ayaklarına kapandılar. Reisicumhur Hazretleri çok mütehassıs olduklarını beyan buyurdular. Bu gece halk muazzam tezahürat yapıyor. Gazi Paşa yarın Türk Ocağı’nı ve Muallimler Birliği’ni ziyaret edecektir. [3]

DİPNOTLAR

[1]  Hâkimiyet-i Milliye, 27 Ağustos 1925, No: 1511, s. 1, sütun: 3

[2]  Hâkimiyet-i Milliye, 30 Ağustos 1925, No: 1513, s. 1, sütun: 3-4

[3]  Hâkimiyet-i Milliye, 30 Ağustos 1925, No: 1513, s. 2, sütun: 3-6

Mustafa Kemal Atatürk

Kazım Karabekir Paşanın T. B. M. M.’ne Telgrafı

Published

on

5.- MUHTELİF EVRAK

1.- Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşanın, İstanbul’da inikat eden Şûrayı Saltanatta Sevr Muahedesinin imza edilmesine karar verenlerle muahedeyi imza edenlerin hiyaneti vataniye ile ittiham olunmalarına dair telgrafı.

REİS — Kâzım Karabekir Paşadan mevrut bir telgraf var okunacak.

Erzurum;

             Ankara’da Meclisi Milli Riyasetine

Vatansız, vicdansız üç serserinin, yine kendileri gibi millet ve vatanla alakası olmayan bir kaç kişi namına sulh muahedesini imza ettiklerini ajansta gördük. Mücadelei milliyemizde daha büyük bir azim ve imanla devamı tekiden ahdettiğimizi arz eylerim. İstanbul’da teşekkülünü evvelce duyduğumuz Şûrayı Saltanatta Türkiye’nin hayatı mevcudiyetini söndüren bu zalim muahedenin imza edilmesine karar ve rey veren esamileri malum eşhasın ve muahedenameye vazı imza edenlerin ihaneti vataniye ile ittiham olunmasını ve haklarında hükmü gıyabi verilmesini bu vatansızların isimlerinin her yerde lanetle yadedilmesinin ilan ve tamim olunmasını arz ve teklif eylerim.

17 Ağustos 1336 [1920]

Şark Cephesi Kumandanı

Kâzım Karabekir

REİS — Kâzım Paşanın bu teklifini tensip buyuruyor musunuz? (Hay hay) tensip buyuranlar ellerini kaldırsın. Tensip edildi efendim.

T. B. M. M. ZABIT CERİDESİ, Elliüçüncü İçtima, 19.8.1336 Perşembe, Devre: 1, Cilt: 3, İçtima Senesi: 1, s. 333

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c003/tbmm01003053.pdf

Continue Reading

Türk İstiklâl Mücadelesi

Mustafa Kemal Paşa’nın Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde Halkla Konuşması

Published

on

(7 Şubat 1923)

GİRİŞ

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gazi Mustafa Kemal [ATATÜRK] önderliğinde gerçekleştirilen Türk İstiklal Harbi/Milli Mücadele’den sonra kurulmuştur. Türk Milletinin bağımsızlığını kazanmasından sonra Gazi, zaman zaman yurt gezilerine çıkmıştır. Bu gezilerinde, Millî Mücadele sırasında düşmana karşı omuz omuza birlikte mücadele ettiği milleti ile daha yakından temas kurma imkânına kavuşmuştur. Gezilerinde, uzun süren harplerden yeni çıkmış olan halka moral vermiş, yeni kurulan “Türk Milletinin/Milli Kültürümüzün” muasır medeniyetler seviyesine ulaşması için yapılması gerekenler hakkında, kulluk/kölelikten kurtularak hürriyetine kavuşan vatandaşları bilgilendirmiş, yapılan inkılâpların uygulanışını görmüş ve yapılacak inkılâplarla hakkında kamuoyu oluşturmuştur. İhtiyaç duyduğu kamuoyu desteğini sağladığına kanaat getirdikten sonra, yapmak istediği inkılâpları Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunmuş ve uygulamaya/hayata geçirmiştir.

Bu geziler, Gazi’i görmek isteyen Türk halkı tarafından büyük bir sabırsızlıkla beklenmiştir. Nitekim geziler öncesinde zaman zaman Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından karşılama töreni yapılmaması istenmesine rağmen kadını-erkeği, genci-yaşlısı bütün Türk halkı, Gazi’ye olan sevgi ve saygısını göstermek için büyük bir heyecan ve coşkuyla geçeceği yollar üzerine toplanmıştır. Halkın ilgisinden ziyadesiyle memnun olan Gazi, gittiği her yerde özellikle vatandaşlarla yüz yüze görüşebileceği ve fikir alışverişinde bulunabileceği belediye, okul, Cumhuriyet Halk Fırkası, Türk Ocağı ve diğer kurum ve kuruluşları ziyaret etmiştir. Bu görüşmelerin katkısıyla halkın beklentileri hükümet programlarında ve uygulamalarında anlamını ve yerini bulmuştur. Bu sebeple Gazi’nin yurt gezileri, genellikle önemli siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel değişim ve gelişmelerin yaşandığı/yaşanacağı günlerin öncesi veya sonrasında gerçekleşmiş olması bakımından anlamlıdır.

Gazi Mustafa Kemal, yurt gezileri kapsamında Balıkesir’i biri cumhuriyetin ilanından önce, altısı ilan edildikten sonra olmak üzere yedi defa ziyaret etmiştir. Cumhuriyetin ilanından önce Balıkesir’e ilk defa 6-8 Şubat 1923’te gelmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk ziyareti ise 8-10 Ekim 1925’te gerçekleşmiştir.  Bunu, 13-15 Haziran 1926, 7-8 Şubat 1931, 21-22 Ocak 1933, 15 Nisan 1934 ve 24-25 Haziran 1934’teki ziyaretleri takip etmiştir.

Aşağıda, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 6-8 Şubat 1923’teki Balıkesir seyahatinde kendisine eşlik eden Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi Sahibi Recep Zühdü [SOYAK]’ın kaleminden “GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN BALIKESİR SEYAHATİ”nin, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin 11 Şubat 1923 tarihli nüshasında yayımlanan “BALIKESİR’DE FEVKALADE MÜHİM BİR NUTUK- BALIKESİR’DE HALKLA KONUŞMA (7 ŞUBAT 1923)” başlıklı bölümü, Osmanlı Türkçesinden çeviri yazı olarak sunulmuştur.

***

BALIKESİR’DE FEVKALADE MÜHİM BİR NUTUK

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri hutbeler ve hilafet hakkındaki izahatından sonra mesail-i siyasiye ve içtimaiye ve iktisadiyemize [siyasi, sosyal ve ekonomik meselelere] geçmişlerdir

BALIKESİR’DE HALKLA KONUŞMA

(7 ŞUBAT 1923)

Balıkesir: 7 [Şubat 1923 Çarşamba] (AA ) – Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, bugün öğle namazını büyük bir cemaat ile Paşa [Zağnos Paşa] Camii Şerifi’nde kılmışlardır. Namazdan ve ervah-ı şühedaya [şehitlerin ruhlarına] ithafen kıraat edilen [okunan] mevlidi nebeviden sonra Paşa Hazretleri minbere çıkarak şu hutbeyi [nutku/konuşmayı] irat buyurmuşlardır [yapmışlardır]:

“Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atifeti [iyiliği] ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara hakayıkı [hakikatleri] tebliğe memur ve resul olmuştur. Kanunu esasisi, cümlenizce [hepinizce] malumdur ki, Kur’an-ı azimüşşandaki nusustur [naslardır]. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor [uyuyor ve denk düşüyor]. Eğer akla, mantığa ve hakikate tevafuk etmemiş [uymamış] olsaydı, bununla diğer kavanin-i tabiiye-i ilahiye beyninde [tabii ilahi kanunlar arasında] tezat [zıtlık] olması icap ederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i künyeyi [bütün kâinatın kanunlarını] yapan, Cenabı Hak’tır.

Arkadaşlar, Cenabı Peygamber, mesaisinde iki eve, iki haneye malik [sahip] bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini, Allah’ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber’in eser-i mübareklerine [mübarek eserlerine] iktifaen [uyarak] bu dakikada milletimize, milletimizin hal ve istikbaline [bugününe ve geleceğine] ait hususatı [hususları] görüşmek maksadıyla bu dar-ı kutside [kutsal evde], Allah’ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna mazhar eden, Balıkesir’in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.

Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir. İşte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz [gelecek ve bağımsızlığımız] için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Amal-ı milliye [milli emeller], irade-i milliye [milli irade] yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, bilumum efrad-ı milletin [bütün millet fertlerinin] arzularının, emellerinin muhassalasından [bileşkesinden] ibarettir. Binaenaleyh [dolayısıyla] benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız, serbestçe sormanızı rica ederim.”

Müşarünileyh [adı geçen], badehu [ondan sonra] minberden aşağıya inmişler ve muhtelif zevat tarafından irat edilen [sorulan] yirmiyi mütecaviz suali [yirmiden fazla soruyu] tespit ettikten sonra cevaplarını vermişlerdir. Hutbeler hakkındaki ilk suale [soruya] cevaben demişlerdir ki:

“Hutbeler hakkında irat edilen sualden [sorulan sorudan] anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin tarzı, milletimizin hissiyat-ı fikriyesi [fikri hissiyatı] ve lisanıyla ve ihtiyacat-ı medeniye [medeni ihtiyaçlar] ile mütenasip [uyumlu] görülmemektedir. Efendiler, hutbe demek nasa [insanlara] hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman, bundan birtakım mefhum [kavram] ve manalar istihraç edilmemelidir [çıkarılmamalıdır]. Hutbeyi irat eden [söyleyen], hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zamanı saadetlerinde hutbeyi kendisi irat ederlerdi [söylerlerdi]. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek hulefay-ı raşidinin [dört halifenin] hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamber’in, gerek hulefay-ı raşidinin [dört halifenin] söylediği şeyler, o günün meseleleridir; o günün askeri, idari, mali ve siyasi, içtimai hususatıdır [toplumsal hususlarıdır]. Ümmet-i İslamiye [İslam ümmeti] tekessür [çoğalmaya] ve memalik-i İslamiye [İslam memleketleri] tevsie [genişlemeye] başlayınca, Cenabı Peygamber’in ve hulefay-ı raşidinin [dört halifenin] hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin irat etmelerine [söylemelerine] imkân kalmadığından, halka söylemek istedikleri şeyleri iblağa [bildirmeye] birtakım zevatı memur etmişlerdir. Bunlar her halde en büyük rüesa [reisler] idi. Onlar camii şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı tenvir [aydınlatmak] ve irşat [uyarmak] için ne söylemek lazımsa söylerlerdi. Bu tarzın devam edebilmesi için bir şart lazımdı. O da milletin reisi olan zatın halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması! Halkı ahval-ı umumiyeden [genel durumdan] haberdar etmek, son derecede haiz-i ehemmiyettir [ehemmiyetlidir].

Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın dimağı hal-i faaliyette [faaliyet halinde] bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli ettiler. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünkü icabat[icapları]nıza ve ihtiyaçlarınıza temas etmemesi, halife ve padişah namını taşıyan müstebitlerin arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden maksat, ahalinin tenvir ve irşadıdır [aydınlatılması ve uyarılmasıdır], başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanları cehalet ve gaflet içinde bırakmak demektir. Hatibanın [hatiplerin] her halde nasın [insanların] kullandığı lisanla görüşmesi elzemdir. Geçen sene Millet Meclisi’nde irat ettiğim bir nutukta demiştim ki: “Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir menba-ı feyz [feyiz kaynağı], bir menba-ı nur [nur kaynağı] olmuştur.” Böyle olabilmek için minberlerden aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması ve hakayık-ı fenniye ve ilmiyeye [fenni ve ilmi hakikatlere] mutabık [uygun] olması lazımdır. Hatibay-ı kiramın [değerli hatiplerin] ahval-i siyasiye [siyasi ahvali], ahval-i içtimaiye ve medeniyeyi [toplumsal ve medeni ahvali] her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinat [telkinler] verilmiş olur. Binaenaleyh [dolayısıyla] hutbeler tamamen Türkçe ve icabat-ı zamana mutabık [zamanın icaplarına uygun] olmalıdır ve olacaktır.”

Badehu [ondan sonra] hilafet hakkındaki suale [soruya] nakl-i kelam ederek [sözü getirerek] yalnız Türkiya değil, bütün âlem-i İslam’a [İslam âlemine] ait olan bu makama vazife ve salahiyet vermek, Türkiya devletinin salahiyeti haricinde ve fevkinde [üzerinde] olduğunu beyandan sonra demişlerdir ki:

“Dünya yüzünde Osmanlı devletinin inkırazından [bitişinden] sonra bir Türkiya devleti teşekkül etmiştir. Bu devlet İran ve Afganistan gibi müstakil [bağımsız] ve Müslümandır. Yeni Türkiya devletini milletin vekillerinden mürekkep olan [meydana gelen] Türkiya Büyük Millet Meclisi idare eder. Bu şerait[şartlar] dâhilinde halifeye, yalnız Türkiya devleti nam ve hesabına kanun-ı mahsusla [özel kanunla] verilmiş olduğundan başka bir hak ve salahiyet verilmek icap ederse, milletin hâkimiyeti takit edilmiş [kısıtlanmış] ve bilnetice [neticede] bu hâkimiyet inkısama uğratılmış [parçalanmış] olur ki, bu, eski halin avdetinden [dönmesinden] başka bir şey olamaz.”

Müteakiben Lozan Konferansı hakkında irat edilen suale [sorulan soruya] geçerek şu sözleri söylemişlerdir:

“Mamafih [ne yazık ki], adli, mali kapitülasyonlar mesailinde [meselelerinde] muhataplarımız eski zihniyetlerini tebdil etmemişlerdir [değiştirmemişlerdir]. Bu mesailde [meselelerde] İtalyanlar ve bilhassa Fransızlar müşkülat ihdas etmişlerdir [çıkarmışlardır]. Bu iki sebepten dolayı Lozan Konferansı’nın mesai-i ciddiyesi [ciddi mesaisi] tevkif etmiştir [durmuştur]. İtilaf devletleri heyet-i murahhasları [delege heyetleri], hükümetleriyle temasta bulunmak üzere Lozan’dan müfarekat etmişlerdir [ayrılmışlardır]. Bizim heyet-i murahhasımızın [delege heyetimizin] da hükümet ve Büyük Millet Meclisi ile müşavere etmek üzere gelmesi memuldür [muhtemeldir]. Biliyorsunuz ki, Lozan’da İtilaf heyet-i murahhası [delege heyeti] aylardan beri devam eden mesaiden sonra bize bir sulh [barış] projesi vermişlerdir. Bu proje kapitülasyonlar hakkında ihtiva ettiği mevaddan [maddelerden] dolayı milletimizce katiyen kabil-i kabul değildir [kabul edilemez]. Kapitülasyonlar bir devleti behemehâl [mutlaka] münkariz eder [bitirir]. Devlet-i Osmaniye [Osmanlı devleti] ile Hindistan Türk ve İslam imparatorlukları bunun en büyük delilidir. Efendiler, biz hukuk-ı meşru ve hayatımızı [meşru ve hayati haklarımızı] dünyay-ı medeniyet ve insaniyete [medeniyet ve insaniyet dünyasına] tasdik ve teslim ettirmek için çalışıyoruz. Bunu tasdik ve teslim ettirmek için icap eden her türlü tedbirlere tevessülde [girişmekte] tereddüt göstermeyeceğiz. Milletin irade-i hakikiyesinin [hakiki iradesinin] bu merkezde olduğuna kaniyim.” (Hay hay sesleri)

Badehu [Ondan sonra] Düyunu Umumiye’nin Türkiya’dan ayrılacak mahallere taksim olunduktan sonra tanınacağından ve rejinin şu veya bu şekilde olmasının her zaman kabil-i tezekkür olduğundan [konuşulabileceğinden], ticarete, ziraate ve sanayiye fevkalade ehemmiyet verilmek icap ettiğinden, kadınların hayat-ı içtimaiyemizde [toplumsal hayatımızda] erkekler derecesinde sahib-i hak [hak sahibi] olması lazım geldiğinden bahsetmişler ve Halk Fırkası hakkındaki soruya aşağıdaki cevabı vermişlerdir:

“Bu milletin siyasi fırkalardan çok canı yanmıştır. Şunu arz edeyim ki, memalik-i sairede [diğer memleketlerde], fırkalar behemehâl [mutlaka] iktisadi maksatlar üzerine teessüs etmiş ve etmektedir. Çünkü o memleketlerde muhtelif sınıflar vardır. Bir sınıfın menfaatını muhafaza için teşekkül eden siyasi bir fırkaya mukabil [karşılık] diğer bir sınıfın menfaatını muhafaza maksadıyla başka bir fırka teşekkül eder. Bu pek tabiidir. Güya bizim memleketimizde de ayrı ayrı sınıflar varmış gibi teessüs eden siyasi fırkalar yüzünden şahit olduğumuz neticeler malumdur. Hâlbuki Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dâhildir. Bir defa halkımızı gözden geçirelim: Biliyorsunuz ki, memleketimiz çiftçi memleketidir. O halde milletimizin ekseriyet-i azimesi [büyük çoğunluğu] çiftçi ve çobandır. Bu böyle olunca buna karşı büyük arazi ve çiftlik sahipleri varid-i hatır olur [hatıra gelir]. Bizde büyük araziye kaç kişi maliktir [sahiptir]? Bu arazinin miktarı nedir? Tedkit edilirse [incelenirse] görülür ki, memleketimizin vüsatına [genişliğine] nazaran hiç kimse büyük araziye malik [sahip] değildir. Binaenaleyh [dolayısıyla] bu arazi sahipleri de himaye edilecek insanlardır. Sonra sanat sahipleriyle kasabalarda ticaret eden küçük tüccaran [tüccarlar] gelir. Bittabi bunların menfaatlarını, hal ve atilerini [bugünlerini ve geleceklerini] temin ve muhafaza etmek mecburiyetindeyiz. Çiftçilerin karşısında olduğunu farz ettiğimiz büyük arazi sahipleri gibi bu ticaret erbabının karşısında da büyük sermaye sahibi tüccarların bulunduğu varid-i hatır olabilir [hatıra gelebilir]. Hâlbuki bizim memleketimizde büyük sermaye sahibi insanlar yoktur. Kaç milyonerimiz var! Hiç. Binaenaleyh [dolayısıyla] biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketimizde birçok milyonerlerin hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız. Sonra amele gelir. Bugün memleketimizde fabrika, imalathane vesaire gibi müessesat çok mahduttur [müesseseler çok sınırlıdır]. Mevcut amelemizin miktarı yirmi bini geçmez. Hâlbuki memleketi teali eylemek [yükseltmek] için çok fabrikalara muhtacız. Bunun için de amele lazımdır. Binaenaleyh [dolayısıyla] tarlada çalışan çiftçilerden farkı olmayan ameleyi de himaye ve sıyanet [korumak] etmek icap eder. Bundan sonra münevveran [aydınlar] ve ulema denilen zevat gelir. Bu münevveran ve ulema kendi kendilerine toplanıp halka düşman olabilir mi? Bunlara terettüp eden [düşen] vazife, halkın içine girerek onları irşat [uyarmak] ve ilâ etmek [yükseltmek]  ve onlara terakki [ilerleme] ve temeddünde [medenileşmekte] pişva [öncü] olmaktır. İşte ben milletimizi böyle görüyorum. Binaenaleyh mesalik-i muhtelife erbabının [çeşitli meslekler sahiplerinin] menafi [menfaatları]  yekdiğerine memzuc [karışmış] olduğundan, onları sınıflara ayırmak imkânı yoktur ve heyet-i umumiyesi [tamamı] halktan ibarettir.

Halk Fırkası halkımıza terbiye-i siyasiye [siyasi terbiye] vermek için bir mektep olacaktır. Beni çok seven ve hayatımı düşünen bazı arkadaşlarım bana böyle bir fırka-ı siyasiye [siyasi fırka] teşkil etmemekliğimi tavsiye etmişlerdir. Filhakika [hakikaten] vazife-i milliyenin hitamında [milli vazifenin sonunda] köşeye çekilerek istirahat etmekliğim benim için bir menfaattır. Bunu yapabilmek için şimdiye kadar istihsal [elde] olunan neticelerin tespit olunduğu gibi devam edeceğine itimat etmek icap eder. Fakat bu hususta henüz bi-endişe [endişesiz olamam. Hiçbirinizin de bi-endişe olmamanızı tavsiye ederim. Şimdiye kadar istihsal ettiğimiz muvaffakiyetler üç dört seneye sığmayacak kadar çoktur. Her tarafta olduğu gibi bizde de yeni hareketler ve cereyanlar karşısında onu hazmedemeyen kuvvetler zuhur edebilir [ortaya çıkabilir].

Mateessüf [ne yazık ki], bu daima vardır. Nitekim bu hususta ahkâm-ı şer’iyeye muvafık [şer’i hükümlere uygun]  olmayan ve maalesef Meclis’te aza [üye] bulunan bir zat tarafından risale de yazılmıştır. Bu teşebbüs eski Osmanlı devletini iadeden başka bir şey değildir. Bunu yapan o zat, hükümet ve millet nazarında mürtecidir.

Efendiler, şunu katiyetle bilmek icap eder ki, kazanılan şey, hayat ve namustur. Buna tecavüz, hayat ve namusumuza tecavüzdür. Her ferdin bu gibi hareketlere dikkat etmesi ve onlara karşı son derece müteyakkız [uyanık] bulunması lazımdır. İşte bu nokta-ı nazardan [bakımdan] milletin içinde bir fert olarak ve tekrar milletin intihabına [seçmesine] nail olur isem, Türkiya Büyük Millet Meclisi’nde aza sıfatıyla çalışmayı vazife telakki [kabul] ediyorum.

Efendiler, ne ben ve ne siz, şahıslarımız üzerinde vaziyetler ihdasına [meydana getirmeye] kalkışmayalım. Biz hepimiz o suretle çalışalım ki, kuracağımız şey milli bir müessese olsun. Bu da millete terbiye-i siyasi [siyasi terbiye] vermekle olur.

Asırların bize verdiği dersten milletimizin lüzumu kadar mütenebbih [uyanmış] olduğunu görüyorum. Milletimizin evsaf-ı mahsusası [özel vasıfları] her işimizde muvaffakiyetimizin teminatıdır. Muvaffakiyetimiz bittabi vahdetle [birlikle] olacaktır. Eğer millet müşterek gayeye müştereken sarf-ı faaliyet [faaliyet sarf] ederek yürürse, behemehâl [mutlaka] muvaffak olacaktır. İşte bunları düşünerek mesai-i müstakbelede de [gelecekteki mesaide] de muvaffak olacağına kani bulunuyorum.”

Paşa Hazretleri hasbihâllerine şu suretle son vermişlerdir:

“Arkadaşlar, buraya gelinceye kadar birçok yerlere uğradım. O yerlerin halkıyla yani kardeşleriniz, dindaşlarınız ve hemdertlerinizle aynı suretle musahabelerde [sohbetlerde] bulundum ve onların da sizin gibi memleketin hal ve atisiyle [bugünü ve geleceğiyle] fevkalade alakadar olduklarını gördüm. Sonra yine bu seyahatim esnasında ordumuzu gördüm; askerlerimiz, subaylarımız ve kumandanlarımızla temasa geldim.

Tetebbu tedkikat ve teftişatım [İnceleme ve teftişlerimin] neticesi bizi mağrur edecek bir haldedir. Çünkü vaziyetimiz çok kuvvetlidir. Memleketimiz halkında ve ordusunda gördüğüm kudret ve kabiliyet, bilhassa azim ve celadet [kahramanlık], hakkımızı behemehâl [mutlaka] istihsale [elde etmeye] kâfi ve kefildir.”

KAYNAKÇA

Hâkimiyet-i Milliye, 11 Şubat 1923, No: 736, s. 2, sütun: 1-4

https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/67476/0131.pdf?sequence=131&isAllowed=y

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1959, s. 94-99

Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 15 (1923), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 117-121

Continue Reading

Özel Günler ve Anlamları

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni Açış Konuşması

Published

on

(1 Kasım 1938)

GİRİŞ

Türk’ü reayalıktan vatandaşlığa, saltanattan cumhuriyete kavuşturan, Türk kadınını yok sayılmaktan kurtarıp varlık sahnesine çıkaran, Göktürklerden bu yana kaybolan Türk kimliğini inşa eden Türk İstiklal Harbinin Başkumandanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türk İnkılabının planlayıcı ve uygulayıcı önderi ilk Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, fani âlemden baki âleme göç edişinin 85. yıldönümünde minnet ve rahmetle anarım.

Cumhuriyetin 15. yıldönümü törenlerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışa hastalığı sebebiyle katılamayan ilk Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; 1 Kasım 1938 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Açış Konuşmasını Başbakan Celal Bayar yapmıştır.

***

Başvekil Celal Bayar (İzmir) – (Başvekil alkışlar arasında kürsüye geldiler.) Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 36. maddesi hükmüne göre Cumhurreisimiz Atatürk’ten aldığım emir üzerine bu seneye ait nutuklarını okuyorum. (Alkışlar.)

Sayın Milletvekilleri,

Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlarım. . .

Geçen sene aziz Kamutayı [Türkiye Büyük Millet Meclisi] arkadaşlarıma millet ve memleket için ne gibi feyizli işler başarmak istediğimizi izah etmiştim. Bugün de bunlardan hangilerinin bu yıl içinde yapıldığını bildirmek isterim.

Sayın Arkadaşlarım,

Her şeyden evvel size kıvançla arz edeyim ki millet ve memleket geçen seneyi de tam bir huzur ve sükûn içinde yükselme ve kalkınma faaliyetiyle geçirmiştir.

Uzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman had bir şekil alan Tunçeli’ndeki toplu eşkıyalık hadiseleri, belirli bir program dâhilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur. (Bravo sesleri.)

Cumhuriyet’in feyzinden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tamamıyla istifade edeceklerdir.

Hususi idare ve belediyelerin bu yılki faaliyetleri geçen senelerden fazla ve daha verimli olmuştur.

İmar işlerinde belediyeleri türeli [muntazam, düzenli]  surette aydınlatmak, kılavuzlamak ve faaliyetlerini takip etmek ve denetlemek üzere merkezde bir teknik büro teşkili, yol ve yapı kanununda işlerin ve istimlak muamelelerinin süratle yürümesini temin edecek tadilat yapılması, Belediyeler Bankası’nın imar işlerinde yardımını genişletmesi, çiftçi mallarının emniyetini korumak ve zirai suçlan süratle meydana çıkarıp suçluların cezalandırılması için Yüksek Kamutay’a sunulmak üzere, birer kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Büyük Meclis’in tasvibine arz edilmiş olan yeni nüfus kanununun kabul ve tatbiki nüfus işlerinin daha modem ve muntazam bir şekilde yürütülmesini temine hizmet edecektir.

Muhterem Arkadaşlar,

Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti kendisine verilen sağlık ve toplumsal yardım

vazifelerine, iskan ve göçmen işlerine Yüksek Meclis’in kabul buyurduğu tahsisat dahilinde başarı ile devam etmiştir.

Bu senenin ilkbaharında Orta Anadolu’da, bilhassa Kırşehir ve Yozgat havalisinde

bir kısım köylerimizi harap eden ve aziz vatandaşlarımızdan bazılarının ölümüne sebebiyet vermekle bizi çok üzen bir yer sarsıntısı olmuştu. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti ve aynı zamanda bu işle vazifelendirilen Kızılay Cemiyeti felakete uğrayan vatandaşlarımızı korumak için derhal gereken tedbirleri almışlardır. Bu sahada yapılmasına karar verilen 2114 evden bir kısmı bitmiştir. Bir kısmının da inşaatı ilerlemektedir. Bu hizmet ve mesaiyi memnuniyetle kaydederim.

Yüce Saylavlar [Milletvekilleri],

Memlekette mevcut huzur ve asayişe paralel olarak adalet cihazı da intizamla işlemektedir.

Meşhut Cürümler Kanunu’nun tatbikatından elde edilen iyi neticelerden örnek alınarak bu kanun kapsamına ağır cezalı cürümler de alınmıştır.

İnkılabımızın istikrarını teyit için yeni kanuni tedbirler alınmıştır. Bu maksatla Türk Ceza Kanunu’ndaki devletin şahsiyetiyle ve devlet kuvvetleri aleyhine alakalı cürümler daha kuvvetli müeyyidelere bağlanmıştır.

Cezaevlerinin terbiye, ıslah ve iş esaslarına göre düzeltilmesi yolundaki hayırlı faaliyetin genişletilmesi, cemiyete, doğru yoldan saparak hürriyetini kaybetmiş olan binlerce vatandaşı faydalı birer uzuv olarak kazandırmaktadır.

Sayın Milletvekilleri,

Devletin ekonomik sahadaki yapıcı ve yaptırıcı kudret ve prensibinin kapsamına ziraat işlerimizin de alınması yolunda bir numune olmak üzere hükmi şahsiyeti haiz “Ziraat İşletmeleri Kurumu” teşkil edilmiştir.

Geçen seneki nutkumuzda:

“Milli ekonominin temeli ziraattır. Bunun içindir ki, ziraatta kalkınmamıza büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yapılacak programlı ve pratik çalışmalar bu maksada ermeyi kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amacına ulaştırmak için, ilkönce ciddi etütlere dayalı bir ziraat siyaseti tespit etmek ve onun için de her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lazımdır” tavsiyesinde bulunmuştuk.

Buna ait etütler tamamlanmıştır.

Cumhuriyet’in on beşinci yılı, planlı, sistemli ziraat ve köy kalkınmasının başlangıcı olmalıdır.

Sayın Arkadaşlar,

Ekonomi işlerimiz normal gelişme yolunu takip etmektedir.

Bu yıl da üretimin, mübadelenin ve kredinin düzenlenmesiyle sanayileşme ve teşkilatlanma sahalarında olumlu neticeler alınmıştır.

Maden tetkik ve arama işleriyle maden işletmeleri mevcut programına göre gelişmektedir.

Dış ticaret politikamız vaziyete, milli ve milletlerarası konjonktüre uyarak, karşılıklı menfaat ve müsaadeler esasına bağlı kalmakta devam etmiştir.

İhracatın denetimi ve ihraç mallarımızın standartlanması yolundaki çalışmalar yürümekte ve hayırlı neticeler elde edilmektedir. Bu sene yeniden birtakım ihraç mallarımız daha denetlenen mallar arasına girmiştir.

Böylece ihracatımızın ve ihracatımızın itibarını yükselttiğini gördüğümüz bu usulün sahası genişletilmektedir.

Halkımızın bedii [güzel sanatlara ilişkin] kabiliyetlerini yansıtan ve her günkü ihtiyaçlarımızın büyük bir kısmını karşılayan el ve ev küçük sanatlarının Cumhuriyet rejiminde layık olduğu mertebeye yükseltilmesi icap eder. Bunun için teşvikler yapılmasını ve bu konudaki tasarının bir an evvel müzakeresini tavsiyeye değer bulurum.

Geçen toplantı devresinde Yüksek Meclis’in kabul buyurduğu “sermayesinin tamamı devlet tarafından verilmek suretiyle kurulan iktisadi teşekküllerin teşkilatıyla idare ve denetimleri” hakkındaki kanunun tatbiki için teşkilata başlanmıştır.

Memleketin muhtelif yerlerinde kredi ve satış kooperatiflerinin ve birliklerinin kurulmasına devam edilmiştir. Bu cümleden olarak Karadeniz mıntıkasında fındık mahsulümüz için beş kooperatif ve bunlar için merkezi Giresun’da olmak üzere bir birlik teşkil olunmuştur.

Küçük esnafa ve küçük sanayi erbabına muhtaç oldukları kredileri temin etmek üzere Halk Bankası ve halk sandıkları kurulmuştur.

Kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasının ekonomik alandaki mühim tesiri malumdur. Büyük Millet Meclisi’nin kabul buyurduğu kanun ile faiz hadlerinin indirilmesini memnuniyetle karşılarım.

Büyük Millet Meclisi Denizbank’ı kurmakla çok isabetli bir harekette bulunmuştur. Birinci beş senelik sanayi planımız muvaffakiyetle bitmek üzeredir. Buna ilaveten üç senelik bir maden işletme programı tanzim edilmiş ve tatbikine başlanmıştır. Bu üç senelik maden programının büyük bir kısmını içine almak ve şeker sanayiini de genişletmek suretiyle makine, kimya, gıda maddeleri, toprak ve su mahsulleri, ev yakacağı sanayiiyle l iman inşasını ve nakliye vasıtalarının çoğaltılmasını ve deniz işleri için duyduğumuz ihtiyaçları ihtiva ve ifade eden dört senelik üç numaralı yeni bir program yapılmış ve ilan edilmiştir.  Bu plan için sarf olunacak para 85 ila 90 milyon lira arasında tahmin edilmektedir. Buna ait kredinin temin edildiği malumdur.

Memleket için faydalı olan her teşebbüsü yüksek bir vatanseverlik duygusuyla destekleyen ve himaye eden değerli Kamutay’ın bu planı da desteğine mazhar kılacağından şüphe etmiyorum.

Muhterem Milletvekilleri,

Memleketin imarı ve kalkınması yolunda çok mühim vazifeler alan Cumhuriyet nafıasının bu yıl içindeki çalışmalarının azami randıman vermiş olduğunu görmekteyim.

Geçide açılan büyük köprülerin bu yıl 115’e ulaştığını kayıt ve adetlerinin ihtiyaçla orantılı olarak süratle çoğaltılmasını temenni ederim.

İstanbul’dan başlayan Avrupa turistik asfalt yolunun birinci kısmı tamamlanmıştır. Ve son kısımlarının inşaatına devam edilmektedir.

Memleketin umumi su siyasetinin büyük ehemmiyeti üzerinde durmaktayız. Geçen devrede kabul buyurduğunuz bir kanunla Adana ovasının sulama işlerine hız verilmiş olmasını memnuniyetle kaydederim. Diğer su işlerimiz de program dâhilinde yürümektedir.

Geçen sene yapılmasına başlandığını bildirdiğim radyo merkezi stüdyosu tamamlanmıştır.

Şirketlerden elimize geçen demiryollarının ıslahına ve çekici ve çekilen araçların her türlü ihtiyaca cevap verecek surette tamamlanmasına çalışılmaktadır.

Memlekette nakliye hacmi artmaktadır. Muhtelif malların sevkini kolaylıkla temin etmek için yeni nakliye vasıtaları sipariş edilmiş ve üç numaralı programda da bu hususa ayrıca yer verilmiştir.

Geçen yıl Divriği’ye ulaştığını gördüğümüz demiryolunun bu yıl Erzincan’a vardığını ve önümüzdeki yıl içinde de Erzurum şehrine ulaşacağını kıvançla müjdelerim.

Arkadaşlar,

Maliyemiz denk bütçe, sağlam ödeme, vergi sistemlerini mükellef lehine ıslah ve hafifletme ve milli paranın istikrarını muhafaza prensiplerini tam bir sadakat ve muvaffakiyetle takip ve tatbik etmektedir.

Halkın ve çiftçinin vergi yükünü hafifletmek yolunda öteden beri güdülen prensibin imkân nispetinde tatbikine bu yıl da devam edilmiştir.

Kazanç ve denge vergilerinde yünlü ve pamuklu kumaşların tüketim vergisinde ve hayvan vergilerinde indirmeler yapılmış, hayvan vergisinin at ve katıra ait kısmıyla tıbbi ve ispençiyari [eczacılık] maddelerin tüketim vergisi tamamen kaldırılmıştır.

Bir kısım vergilerde yapılan mühim indirmelere rağmen tahsilat tahmin olunan gelirden geçen sene de 29 milyon fazlalık göstermiştir.

Bu seneki tahsilatın da tahminlerden ziyade olacağı umulmaktadır.

Ekonomik sahadaki gelişmeyle orantılı olarak daima bütçe tahminlerini aşan devlet gelirinin devamlı artışı, bir taraftan vergi indirmelerini belirli bir program dairesinde tahakkuk ettirmeye, diğer taraftan muhtelif sahalarda verimli işlere ve milli müdafaa hizmetlerine daha çok pay ayırmaya imkân vermektedir.

Teşviki Sanayi Kanunu’ndan istifade eden müesseselere hariçten getirdikleri hammaddelerle makine, alet ve edevat için verilmiş olan gümrük muafiyeti kaldırılarak zikrolunan kanundan istifade eden ve etmeyen bütün sanayi erbabını kapsamak üzere bu nevi hammaddelerle makine, alet ve edevatın gümrük vergilerinin cüzi bir hadde indirilmesi ve makine alet ve edevatı için muamele vergisi muafiyetinin kabul edilmesi memleket sanayii üzerinde hayırlı neticeler verecek bir tedbir olmuştur.

Bir kısım vergilerimizin tarh ve cibayet usullerinin ıslahı ve tatbikatta sadelik ve

birlik temini maksadıyla hazırlanarak Yüksek Kamutay’a sunulan layihanın bir an evvel çıkarılmasını temenniye değer bulurum.

Sayın Arkadaşlarım,

İnhisarlar İdaresi [tekel] kurumlarının mali monopol [mali tekel], ticari teşekkül ve mali valorizasyon [değerini artırma, değerlendirme] kurumu karakterini kazanması için icap eden esaslı tedbirler alınmakta ve semereleri de elde edilmektedir.

Çok kıymetli ve nefis mahsullerimizden biri olan tütünün ziraat usullerini düzeltmek, ziraatçıları, mahsulünü işletmek ve değer fiyatıyla satmak bakımından aydınlatmak ve korumak, tütünlerimizi dünya piyasalarına daha çok tanıtarak ihracatını azami hadde çıkarmak yolundaki gayretler iyi neticeler vermektedir.

Diğer tekel maddelerinin üretim ve tüketiminde de gelişmeler görülmektedir.

Sevgili Arkadaşlarım,

Yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi milli şuurlu ve modem kültürlü olarak yetiştirmek için, İstanbul Üniversitesi’nin gelişmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam edilmektedir.

Geçen sene tecrübelerinin ümit verici mahiyette olduğunu kaydettiğim eğitmen okulları çok iyi neticeler vermiş ve eğitim kadrosuna bu yıl 1500 kişi daha ilave edilmiştir. Önümüzdeki yıllar içinde bu miktarın artırılacağı şüphesizdir.

Türk Tarih ve Dil Kurumlarının çalışmaları takdire layık kıymet ve mahiyet arz etmektedir. Tarih tezimizi reddedilmez delil ve vesikalarla ilim dünyasına tanıtan Tarih Kurumu, memleketin muhtelif yerlerinde yeniden kazılar yaptırmış ve milletlerarası toplantılara muvaffakiyetle iştirak ederek yaptığı tebliğlerle yabancı uzmanların alaka ve takdirlerini kazanmıştır.

Dil Kurumu, en güzel ve feyizli bir iş olarak, türlü ilimlere ait Türkçe terimleri tespit etmiş ve bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır.

Bu yıl okullarımızda eğitimin Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hadise olarak kaydetmek isterim.

Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için

Yüksek Kamutay’ın kabul ettiği Beden Terbiyesi Kanunu’nun tatbikine geçildiğini görmekle memnunum.

Muhterem Arkadaşlarım,

Vatanın ve rejimin koruyucusu olmakla kalmayıp, en geniş ve hakiki manasıyla bir barış etkeni ve bir eğitim ve öğretim ocağı olan yenilmez ordumuzun, geçen sene de işaret ve izah ettiğim gibi, son sistem silah ve motorlu vasıtalarla cihazlandırılması yolundaki çalışmalara hız verilmiştir. (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar.)

Geçen sene, Büyük Kamutay’ın kabul buyurduğu tahsisat üzerine bir genel silahlanma programı yapılmıştır. Tatbikatı ilerlemektedir.

Deniz kuvvetlerimizin takviyesi için lüzumlu olan harp gemilerimizin küçük bir kısmı sipariş edilmiştir. Büyük bir kısmı da sipariş edilmek üzeredir. (Alkışlar.)

Bu doğrultuda mevcut gemilerimizin daha mükemmel bir hale konulması için tertibat alınmaktadır.

Bu sene Gölcük harp tersanemizin inşasına başlanacaktır.

Hava programımız önemle tatbik olunmaktadır. Şanlı adını andıkça gönül ferahı

ve sonsuz gurur duyduğumuz kıymetli ordumuz, bu yaz doğu bölgesinde tabiatın en çetin ve haşin şartlan içinde yaptığı manevralarda her gün artan kudret ve kabiliyetini bir kere daha göstermiştir. (Şiddetli alkışlar.)

Çok değerli komutan ve subaylarımızla kahraman erlerimizi huzurunuzda iftihar ve takdirle selamlarım. (Bravo sesleri, sürekli alkışlar.)

Sayın Milletvekilleri,

Harici siyasetimizin son sene zarfındaki gelişmesi geçen sene ana vasıflarını çizmiş olduğum esaslar dairesinde cereyan etmiştir.

Son aylar zarfında barış çetin bir imtihan geçirdi. Şimdi ne kadar süreceğini ancak daha bir müddet sonra anlayabileceğimiz yeni bir sükûn devresi içindeyiz.

Barış, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince, daimi bir ihtimam ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister.

Memleketimizi her gün daha çok kuvvetlendirmek, her sahada her türlü ihtimallere karşı koyabilecek bir halde bulundurmak ve dünya hadiselerinin bütün safhalarını büyük bir teyakkuzla takip etmek, barışsever siyasetimizin dayandığı esasların başlıcasıdır. (Bravo sesleri, alkışlar.)

Milletlerin emniyeti ya iki taraflı veyahut çok taraflı genel müşterek anlaşmalarla, uzlaşmalarla temin edilebilir diye mutlak mahiyette ortaya atılan ve her biri diğerlerine zıt sayılan prensipler barışın muhafazası işinde bizim için kati ve isabetli değildir ve olamaz. (Bravo sesleri.) Bunların her birini coğrafi ve siyasi icap ve vaziyetlere göre kullanarak barış yolundaki ihtimamı realitelere uydurmak her millet için ayrı ayrı bir vazifedir.

Cumhuriyet hükümeti bu hakikati görmüş, tatbik etmiş, en yakın komşularıyla olduğu kadar en uzak devletlerle olan münasebetlerini, dostluklarını, ittifaklarını ona göre tanzim etmeyi bilmiş ve bu sayede harici siyasetimizi sağlam esaslara dayandırmıştır. (Alkışlar.)

Balkan siyaseti, Balkanlar’ın ayrı ve müşterek menfaatlarının en açık bir ifadesi, Balkan milletlerinin her birinin ayrı ayrı kuvvetleşmesi de barış yolundaki dinamik anlayış tarzının fiili bir misalidir.

Burada memnuniyetle kaydetmek istediğim bir hadise, Balkan milletlerini birbirine büsbütün yakınlaştırmakta kuvvetli etken olmuştur ve yarın için de ümitler vaat eden bir eserdir. Selanik’te Balkan Antlaşması devletleri namına Konsey Reisi ve Muhterem Yunan Başvekili General Metaksas ile Sayın Bulgar Başvekili Mösyö Köseivanof arasında imza edilmiş olan anlaşmadan bahsetmek istediğim anlaşılmıştır. Bu anlaşma da barış yolundaki devamlı gayretlerimizin ve Balkan devletlerinin takip edegeldikleri salim politikanın hayırlı bir tecellisidir. (Bravo sesleri.)

Yine ayrı realiteler, aynı dinamizm ve aynı yüksek gayeler, Sadabad akitlerinin maziden miras kalan hurafeleri nasıl bir hamlede yıkarak, münasebetlerini yeni ve doğurgan esaslara dayandırmayı bildiklerini göstermiştir.

Türkiye’nin diğer devletlerle olan münasebetleri geçen sene açık olarak gösterdiğim yolda dostane gelişmesini takip ederek ilerlemekte bulunuyor.

Hatay meselesinin son sene zarfında geçirmiş olduğu safhalar malumunuzdur. Bu milli davayı bir Türk-Fransız dostane anlaşmasıyla halletmek yolundaki mesai muvaffakiyete erdi. Türk ve Fransız askerlerinin geçici ve müşterek işgali bu anlaşmanın bariz tezahürü oldu. Bu sayede sükûn yerleşti ve seçimler tamamlandı. Nihayet Hatay, Millet Meclisi’ne ve bağımsızlığına kavuştu. (Bravo sesleri, şiddetli ve sürekli alkışlar.) Bağımsız Hatay devleti bugün inzibat kuvvetlerini tanzim eylemek ve memleketin dâhili emniyetini de kendi vasıtalarıyla temin etmekle meşguldür. Bunun da yakında başarılacağını ümit ediyoruz.

Geçen sene “Yarınki Türk-Fransız münasebetlerinin dilediğimiz yolda gelişmesine, Hatay işinin iyi bir yönde yürümesi esaslı bir ölçü ve etken olacaktır” demiştim. Hakikaten, Hatay işindeki Türk-Fransız anlaşması, iki devlet arasındaki münasebetleri çok dostane bir duruma getirmiştir. Hatay işinde elde edilen neticelerin istikrarının Türk-Fransız dostluğunun da gelişme ve billurlaşmasına bir esas teşkil edeceği kanaatindeyim.

Cumhuriyet hükûmeti, geçen seneden beri muhtelif devletlerle iktisadi münasebetlerini tanzim eden mukavele ve anlaşmalar imza etmiş bulunuyor.

Bu doğrultuda İngiltere hükûmetiyle yapılan ticaret anlaşması ve aynı zamanda 16 milyon İngiliz liralık bir ticaret ve silahlanma kredisi mukavelesini zikretmek isterim ki, esasen bununla alakalı kanun yüksek tasdikinize sunulmuştur.

Birkaç gün evvel memleketimizi ziyaret eden Almanya’nın mümtaz İktisat Nazırı

Bay Funk ile 150 milyon marklık bir kredinin esaslarında mutabakat hâsıl oldu. Teferruat yakında iki hükûmeti arasında tespit edilecektir.

Bu kredi anlaşmalarını memleketimizin mali itibarına karşı gösterilen ciddi emniyetin ve harici siyasetimizdeki dürüst hareketin bir tecellisi olarak kabul etmek lazım gelir. (Bravo sesleri.)

Hükûmetin yaptığı mukaveleler arasında hukuki sahada muhtelif anlaşmalar mevcut olduğu gibi, bağımsızlığına kavuşan dost Mısır devletiyle yapılan bir de dostluk, ikamet ve tabiiyet mukavelenamesi mevcut bulunmaktadır.

Büyük komşu ve dostumuz Sovyet İttihadı Cumhuriyeti’yle geçen yıl içinde yeni bir sınır mukavelesi imza edilerek iki memleketin sınır münasebetleri bu suretle iki taraf tecrübelerinin gösterdiği salim esaslara bağlanmıştır. Bu mukavelenin yakında yürürlüğe konulması beklenilmektedir.

Yine geçen yıl içinde İtalya hükûmeti Montrö’de imza edilen ve kendi iştirakine açık bırakılan Boğazlar Mukavelesi’ne katılmış ve bu komşu büyük memleketin bize karşı olan bu dostane hareketi memleketimizin de aynı dostane hissiyatıyla karşılanmıştır.

Büyük Kamutay, şimdiye kadar olduğu gibi bütün işlerinizde başarılar dilerim.

(Şiddetli ve sürekli alkışlar.)

KAYNAKÇA

 T. B. M. M. Zabıt Ceridesi, 01.11.1938, Cilt: 27, Devre: V, İçtima: 4, s. 3-7

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d05/c027/tbmm05027001.pdf

Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 30 (1937-1938), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011, s. 312-320

Continue Reading

En Çok Okunanlar