Türk İstiklâl Mücadelesi
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin Sivas’tan Ankara’ya Gelişi (27 Aralık 1919) (1)
Published
3 yıl agoon
By
drkemalkocak
GİRİŞ
27 Aralık 2022. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerinin Sivas’tan Ankara’ya gelişinin 103. yıl dönümüdür. Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti üyelerinin gelişi ile Ankara, “Millî Mücadele“nin ve “Türk İnkılâbı“nın merkezi olmuştur.
“Türk İstiklâl Harbi ve Türk İnkılâbı“nı gerçekleştiren başta merhum Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silâh arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmet ve minnetle anar, gazilerimize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, siyasî gelişmeleri yakından takip etmek ve yönetmek için batıdaki bir şehri merkez yapmak istemektedir. Bu sebeple konu, 16-28 Kasım 1919 tarihleri arasında Sivas’ta yapılan “Komutanlar Toplantısı”nda tartışılmış; Ankara, Konya ve Eskişehir üzerinde durulmuş, neticede İstanbul’a bir demiryolu ile bağlantısı bulunan ve millî teşkilâtı kuvvetli olan Ankara, merkez için en uygun şehir olarak kabul edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, Sivas Lisesi önünde toplanan binlerce atlı, arabalı ve yayadan meydana gelen Sivas halkının coşkun sevgi gösterileri arasında üç otomobilden ibaret bir konvoyla 18 Aralık 1919’da hareket etmek suretiyle Ankara yolculuğuna başlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerinin; Sivas-Kayseri-Mucur-Hacıbektaş-Mucur-Kırşehir-Kaman-Beynam güzergâhından Ankara’ya gelişleri hakkındaki metin; “Tarihsel metinlerin en belirleyici özelliklerinden biri de tarihi olayları inandırıcı bir şekilde yeniden düzene koymasıdır. Bunun da ötesinde tarihsel metinler; tarihin akışı içindeki insanların eğilimlerini, karşılaştıkları sorunları, yaşadıkları karmaşık dünyayı açıklama gücüne sahiptirler. Öykü, biyografi, otobiyografi ve benzeri tarihsel metinleri anlamak için öğrenciler, zihinlerinde canlandırarak okuma yeteneğini geliştirmelidir. Bunu yaparken birey ve grupların; niyetlerini, eğilimlerini, değer yargılarını, fikirlerini, umutlarını, şüphelerini, kararlarını, güçlü ve zayıf yanlarını göz önüne almalıdır.
Tarihsel metinleri kavramak; ayrıca öğrencilerin tarihsel yaklaşım edinmelerini yani geçmişteki olayları dönemin şartları ve kavramlarıyla bu geçmişi yaşayanların bakış açılarından inceleyebilmelerini gerektirir. Bunun için öğrenciler geçmişe ait buluntuları, belgeleri, günlükleri, mektupları, sanat eserlerini, edebi ürünleri vb. kaynakları incelerken, geçmişi bugünün kavram ve normlarıyla değerlendirmekten kaçınmayı öğrenmeli, olayların meydana geldiği tarihsel bağlamı göz önünde bulundurmalıdırlar. Ayrıca bu önemli kazanımların ötesinde, öğrenciler tarihsel olayları yeniden açıklayan veya yorumlayan anlatıları da kavrayacak becerileri geliştirmeli ve tarihsel akış içinde etkili olmuş güçler arasındaki ilişkiyi ve bu güçlerin olayların gidişatını nasıl etkilediğini analiz edebilmelidir.” biçiminde tanımlanan “Tarihsel Kavrama Becerisi”nin kazanılmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla aşağıda sunulmuştur.
MUSTAFA KEMAL PAŞA ve TEMSİL HEYETİ’NİN SİVAS’TAN ANKARA’YA YOLCULUĞU
18 Aralık 1919 Perşembe günü sabahı… Hava çok soğuk, her yer karla örtülü ve kar yağışı sürüp gitmektedir. Buna rağmen, bütün Sivaslılar, coşkun sevgi gösterileri içinde, sokaklara dökülmüş, yolları doldurmuş, lisenin önünde toplanmışlardı. Mustafa Kemal Paşa, bu göz yaşartıcı eşsiz sevgi taşkınlığı içinde Sivas’tan ayrılıyor, Köprübaşı’nda vatansever Sivaslılarla son ayrılık görüşmesini yaparak, beraberinde birkaç yakın arkadaşı, üç Heyet-i Temsiliye üyesi ve maiyeti olduğu halde, ikisi dolma tekerlekli üç açık otomobil ile ve kar yağışı altında Ankara’ya doğru yola çıkıyor.
Sivas Valisi Reşit Paşa, usul gereğince, olayı bir telgrafla Dâhiliye Nezâreti’ne haber veriyor. Dâhiliye Nâzırı da, Sivas Valiliği’nden aldığı bilgiye dayanarak, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nin 18 Aralık 1919’da Sivas’tan Ankara’ya hareket etmiş olduğunu, bir yazıyla sadrazama bildiriyor.
Mustafa Kemal Paşa, Şarkışla’ya (Şehirkışla) gelince, buradan Sivas Valisi Reşit Paşa’ya çektiği telgrafta “… Sivas’ta hakkımızda göstermiş olduğunuz misafirperverliğe ve kıymettar yardımlarınıza bir kere daha minnettarlığımızı arz etmeyi vazife sayarak…” saygılarını bildirmiştir.
SİVAS VALİSİ REŞİT PAŞA’YA
(18 Aralık 1919)
Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretlerine
Çıkış Yeri: Şehirkışla
Numarası: 154
Vilayetiniz sınırını geçerken, Sivas’ta hakkımızda göstermiş olduğunuz misafirperverliğe ve kıymettar yardımlarınıza bir kere daha minnettarlığımızı arz etmeyi vazife sayarak hepimiz ihtiramlarımızı takdim eyleriz.
18.12. [13]35 [1919]
Mustafa Kemal
Şarkışla’dan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne çektiği telgrafta; heyete selam ve saygılarını takdim etmiş, vatanın iyiliği ve milletin kurtuluş uğrundaki mücahedelerinde başarılar temenni etmiştir.
ŞEHİRKIŞLA’DAN SİVAS HEYETİ MERKEZİYESİ’NE
(18 Aralık 1919)
Sivas Heyeti Merkeziyesi’ne
Şehirkışla’dan:
Sivas bölgesini geçerken muhterem heyetinize selam ve ihtiramlarımızı takdim eder, vatanın iyiliği, milletin kurtuluşu uğrundaki mukaddes mücahedelerinizde muvaffakiyetler temenni eyleriz.
Heyeti Temsiliye namına
Mustafa Kemal
19 Aralık 1919 Cuma günü akşamüzeri, geç vakit Kayseri’ye varan Mustafa Kemal Paşa, bir haftadır yolunu gözleyen vatansever Kayserililer tarafından şehre bir buçuk saatlik mesafede karşılanıyor. Şehre kadar bütün yolu doldurmuş olan halk ve öğrenciler Mustafa Kemal Paşa’ya büyük sevgi gösterilerinde bulunuyor. Bu milli coşkunluk karşısında, şehre varmadan otomobilinden inen Mustafa Kemal Paşa halkı selamlıyor ve eşsiz sevgi gösterileri arasında şehre giriyor. Sivas kapısındaki İmam zade Reşit Ağa’nın konağına gidiyor. Halk sokaklarda fener alayı yaparken Mustafa Kemal Paşa, akşam yemeğini burada yiyor ve geceyi bu konakta geçiriyor.
20 Aralık 1919’da, başlarında Kızıklı Hacı Kasım Efendi olduğu halde Kayseri’nin din bilginleriyle görüşen Mustafa Kemal Paşa, vatansever Kayserililerden gördüğü gönül doyurucu karşılamaya cevap olarak duygularını dile getiren bir bildiri yayınlıyor.
Kayseri Muhterem Ahalisine
Anadolu’nun iktisadi hayatında ebedi bir yüksek mevkii olan Kayseri’nin Heyeti Temsiliye’ye açtığı samimiyet ve kardeşlik kucağı o kadar sıcak, o kadar gönül alıcı oldu ki, muhterem Kayserililere aleni bir minnet ve şükran lisanıyla hitap etmeye lüzum gördük. Kadın, erkek, çocuk bütün millet fertlerinin genel bir galeyan ve heyecan ile gösterdiği teveccüh ve samimiyet, Heyet-i Temsiliye’yi teşkil eden naçiz fertlerin şahısları itibariyle değil, asıl, yönelmiş olduğu mukaddes birlik gayesinde istisnasız her kalbin birleşmiş, her kuvvet ve şahsiyetin anlaşmış ve irtibat kurmuş bulunması sebebiyle pek kıymettar ve pek yüce bir mahiyettedir. Heyet etrafında her çehrede ve her Türk’ten taşan muhabbet ve samimiyet tufanı içinde, hayatını vakfetmiş olduğu mesainin milli emellere tamamen dayandığını görmekle bahtiyar ve memleketin bütünlüğünün yegâne koruyucusu ve milletin selametinin ve kurtuluşunun ilk ve son çaresi olan bu birlik devam ettikçe, geleceğin kayıpları telafi edeceğine mutlaka imkân bahşedeceğinden ümitvar oldu. Bu hissiyatla milli gayeye daha ziyade kuvvet ve metanetle yürümek için, milletin azim ve imanına dayandığını hissederek müteşekkir kaldı. Anadolu’nun kalpten heyecanına, bu seyahatimizin ilk merhalesinde, Kayseri’de temas ettik. Bu temasın bıraktığı hürmet ve bağlılık hatırasını ve şahsen mütehassis olduğumuz kardeşlik ve nezaket eserlerinin yarattığı şükran hissini, ömrümüz oldukça muhafaza edeceğiz. Gayemize bağlılık şiddetinin yüreklerimize bahşettiği iftihar hissiyle seyahatimize devam ederken arkamızda, Anadolu’nun bütün vatanperverane çoşkusunu nefsinde en güzel temsil ve tecelli ettirmiş kuvvetli, zeki, muktedir ve samimi bir faaliyet merkezi mevcut olduğunu daima düşünerek iftihar edeceğiz.
Bu hissiyatı ve bu iftihar hislerini bize hissettirdiğinizden dolayı Kayseri’nin muhterem ahalisine teşekkürlerimizi alenen takdim ve gayeye yönelik çalışmalarda daima kalben birleşmiş olarak veda arz ederiz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Heyeti Temsiliyesi namına
Mustafa Kemal
Aynı gün, Burdur Askerlik Şubesi Başkanı, milli mücadeleci İsmail Bey’den bir telgraf alıyor. Bu telgrafta; Isparta, Burdur, Antalya halkının yorgun ve güçsüz görünmekle beraber, milli bağımsızlığın korunması uğrunda her fedakârlığa hazır bulunduğu, fakat halkın henüz gereği gibi teşkilatlanmadığı, işgal kuvvetlerinin (İtalyanların) halka bazı kolaylıklar göstermesinin Antalya ve Burdur bölgelerinde içtimai ve fikri bunalımlara sebep olduğu, milli mücadele çabalarının sadece Aydın Cephesi’ne para ve gönüllü göndermekten ibaret kaldığı, il ve ilçelerdeki milli kuruluşlara, doğru yolu gösterici ve bunu uygulayıcı çalışma kolları ekleyerek ve bildiriler yayınlayarak özellikle köylüleri aydınlatmak ve milli birliğe yöneltmek gerektiği anlatılmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa bu konu üzerinde önemle durmuş ve Ankara’ya varınca yayınladığı bir bildiriyle bu noktaya dikkati çekmiştir.
Kayseri’de bir gece daha kalan Mustafa Kemal Paşa, aynı coşkun sevgi gösterileriyle uğurlanmıştır.
21 Aralık 1919 günü akşamı Mustafa Kemal Paşa Mucur’dadır. Apansız geldiği Mucur’da hükümet konağının önünde karşılanır ve hükümet konağının emrine tahsis edilmiş olduğu kendisine bildirilir. Mustafa Kemal Paşa hemen kasaba ileri gelenlerini toplatır, gece onlarla vatan ve millet meselelerini görüşür ve geceyi Mucur’da geçirerek ertesi gün Hacıbektaş’a doğru yola çıkar.
22 Aralık 1919 Pazartesi günü Hacıbektaş kasabası yakınındaki bir çiftlikte öğle yemeğini yiyen Mustafa Kemal Paşa, bir arabayla buraya kadar gelen Salih Niyazi Baba tarafından karşılanıyor, onun arabasına binerek kasabaya geliyor ve Hacı Bektaş Veli Tekkesi Çelebisi Cemalettin Efendi’nin “saray” denen konağına gidiyor. Derhal misafir odasına alınıyor. Birkaç dakika sonra da Çelebi Cemalettin Efendi odaya gelip Mustafa Kemal Paşa’ya “Hoş geldiniz” diyor.
Mustafa Kemal Paşa, Çelebi Cemalettin Efendi’nin evine misafir oluyor. Beraber yemek yiyor ve bu arada vatan ve millet meselelerini görüşüyorlar. Sonunda, fikir birliğine varılıyor ve Çelebi Cemalettin Efendi, milli harekete katıldığını, Kuvayı Milliyeciliği kabullendiğini, hemen kendi adamlarına gerekli emri vereceğini bildiriyor.
Mustafa Kemal Paşa, 22/23 Aralık 1919 gecesini Çelebi Cemaleddin Efendi’nin konağında geçiriyor. Ertesi günün öğle yemeğinde Şeyh Salih Niyazi Baba’nın misafiri oluyor ve yemekten sonra Hacı Bektaş Veli’nin türbesi ziyaret ediliyor. Akşam üzeri Hacıbektaş’tan ayrılıyor, yine Mucur’a geliyor, 23/24 Aralık 1919 gecesini de Mucur’da geçiriyor.
24 Aralık 1919 Çarşamba günü öğle vakti Mustafa Kemal Paşa Kırşehir’dedir. Kurbanlar kesip büyük sevgi gösterilerinde bulunan vatansever Kırşehirliler, Mustafa Kemal Paşa’yı doğruca Kırşehir Gençlik Derneği’ne götürdüler. Kırşehir gençliğinin kendi kendine teşkilâtlanmış olmasından memnunluk duyan ve duygulanan Mustafa Kemal Paşa burada bir konuşma yapıyor ve bu konuşmasında her şeyi ve özellikle teşkilâtlanmayı yukarıdan, hükümetten beklemenin doğru olmadığını, nitekim musibetlerle uyanan milletin de kendi kendine teşkilatlanma yoluna girdiğini, milli kuruluşların hareket noktalarının “kuvayı milliyeyi amil, iradei milliyeyi hâkim kılmak” olduğunu, bağımsız yaşayabilmek için çizilen sınırlar içinde yabancı bırakmamak gerektiğini, milli kuruluşlara ruh kazandırabilmek için milletin her bireyinin düşünce hayatını geliştirmek mecburiyetinde bulunduğunu, böylece milletin tek bir varlık haline getirilebileceğini, bu konuda aydınlara çok iş düştüğünü, ancak aydınların sadece halka milli birlik düşüncesini aşılamakla görevlerinin bitmediğini, başka milletlere karşı varlığımızı koruyabilme tedbirlerinin de alınması gerektiğini anlatıyor:
MUSTAFA KEMAL’İN KIRŞEHİR GENÇLER DERNEĞİNDEKİ HİTABESİ
(24 Aralık 1919)
Milletimiz teşkilât fikrini henüz zihnine sokmamıştır. Ekseriya bunu hükûmete terk eder. Bu, milletimizin öteden beri itiyat [adet edinme, alışkanlık] ettiği bir ahlâktır. Büyüklere hürmet, iyi bir ahlâktır. Fakat zaman, hadisat [hadiseler, olaylar] ve tecarüb [tecrübeler] gösterdi ki bizatihi [kendiliğinden] milletin mütehassıs ve mütefekkir olması lazım. Her ne şekilde ve vasıfta olursa olsun ahara [başkasına] terk etmemek lâzımdır, ederse bugünkü netice hâsıl olur.
Nazarımızı [bakışlarımızı] tarihe çevirecek olursak, millet derecei hâkimiyetinden [hâkimiyet derecesinden] aşağı doğru inmeğe başlamıştır. Fakat düşününüz! Milletimizin her ferdi mütefekkir ve mütehassıs bir tarzda yetiştirilmiş olsaydı muhakkak bu hâle gelmeyecekti. Memleketi ve milletin idaresini deruhte etmiş [üstlenmiş] olanlar, içtihadatında [görüşlerinde] hata etmiş olur, fakat bütün bu hataların netice-i müellimesinden [acı neticelerinden] millet mutazarrır olmuştur [zarar görmüştür].
Mütarekeyi müteakip [takiben] milletimiz, teessüfle [kederlenerek, acıyarak, tasalanarak] söylenir, mukadderatının müsamahakârı [mukadderatına göz yuman] bir halde bulunuyor, mevcudiyetimizi imhaya hahişkâr [istekli] olan düşmanlar, acı darbeler indiriyorlar, memleketimiz parçalanmaya namzet [aday] bulunuyordu. Şayanı teşekkürdür [teşekküre değerdir] ki, bazı ahval, haizi kıymet [kıymet sahibi] olan milletimizi teyakkuz ve intibaha [uyanışa] getirdi. Yer yer efradı milletimiz [millet fertlerimiz], yekdiğerini aramaya, bulmaya başladı. Bunun neticesi olarak, teşkilât meydana geldi. Devletimizin istiklâlini mahvetmeye çalışan ecanib [yabancılar], milletimizden böyle bir ruhun tecelli edeceğine intizar etmiyorlardı [beklemiyorlardı]. Burada yaşayan insanları, hissiz mahlûktan ibaret zannediyorlardı. “Böyle bir milletin ihkak-ı bekası olamaz!” kararlarını ittihazda [almada], bir millet mevcudiyeti nazar-ı dikkate alınmadı, milletimizin hadisat [hadiseler, olaylar] ve darebat [darbeler] neticesi olarak yer yer taazzuv etmesine [şekillenmesine] ehemmiyet vermemişlerdir. Bu ehemmiyet verilmeyen parçaların, müdafaa etmek istedikleri ve verdikleri karar ve bütün milletin kabul ettiği nokta-i esasi [esas nokta]:
Kuvayı milliyenin amil [icracı], iradei milliyenin hâkim olmasıdır.
Ve bu teşkilâtın ruhu budur. Bu maksatla teşkilatı teşmile [yaymaya] başladığı zaman, ecanib [yabancılar] nazarı dikkatlerini Türkiye’ye çevirmeye başladı, mahiyeti asliyesine [asıl mahiyetine] inanamadı; muhtelif [çeşitli] memurlar, heyetler gönderdiler; bizde bir hissi hayat keşif [hayat hissi keşfettiler] ve onu yakından temas ile tetkike [incelemeye] başladılar. Ve binaenaleyh [neticede] anladılar ki, miskin bir millet değildir, altı yüz sene ve daha evvelden beri hâkimiyetini ispat etmiş, efendilik yapmış bir millet, onların tasavvur ettiği esir bir millet değildir. Binaenaleyh [Dolayısıyla] ecanip [yabancılar] tamamen kani olmalıdır ki; Türkiye ve Türkiye’de yaşayan millet, başlı başına bütün cihan milletleri içinde müessir [tesirli, etkili] bir mevcudiyete maliktir [sahiptir], bu izale edilemez [ortadan kaldırılamaz]. Elhamdülillah devletimiz ve milletimizin istiklali mevzuu bahsolmaktan [söz konusu olmaktan] çok uzaklaşmıştır. İstiklalimize her ne suretle hürmet edilmesi tahakkuk etmiştir. Bu bizim için kâfi değildir, bu maksat ve gayemizi temin edemez, maddeten takarrürünü [kararlaştırıldığını] görmek mecburiyetindeyiz. Tamamen mutmain [emin] olmak, atideki [grlrcrktrki] küşayiş [ferahlık] ve temeddünü [medenileşmeyi] bihakkın [hakkıyla] temin edebilmek için, vatan sahibi olarak görüşmeliyiz.
Müstakil yaşamak için feyizli [verimli] vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir hudut vardır, bu hududu ecanibin [yabancıların] eline bırakmayacağız, emniyetimiz pek kavidir [kuvvetlidir].
Bu teşkilât henüz bir şekilden ibarettir, bugün yarın buna bir şekli hendesi [geometri] gibi bakamayız, buna ruh verebilmek için de her ferd-i milletimizin [milletimizin her ferdinin] dimağını inkişaf ettirmek [geliştirmek], heyet-i umumiyenin [herkesin] mukadderatına vuku bulacak taarruz ve tecavüzden kendilerini muhafaza edebilmek için, teşkilata müttehiden [birlikte] tevessül etmek [girişmek] lazımdır.
Vahdeti vatana [vatanın birliğine] ait fikirlerimiz kısa oluyor, diğer vatandaşlarımıza vuku bulacak zarardan müteessir olmuyoruz. Bütün millet bir vücut gibi bir hale getirilmelidir. Her millette olduğu gibi bizde de, bir işe müteşebbisler başlar, en son ferde ve yukarıya doğru sirayet ettirilir. Az zamanda matlup veçhile [talep olunduğu gibi] istikameti hakikiyeye [hakiki istikametine] sevk edebilmek için münevverler [aydınlar] daha çok vazifedardır [vazifelidir]. Münevverlerin vazifeleri gayet büyüktür. Hiç bir millet yoktur ki, ahlak esasatına [esaslarına] istinat etmeden [dayanmadan] tefeyyüz etsin [ilerlesin]. Münevverlerimiz vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber, rakip milletlere karşı muhafazai mevcudiyeti [varlığını muhafaza] için lazım olan hususatı [hususları]temin ederlerse, vazifelerini daha vasi [geniş] surette ifa etmiş [yapmış] olurlar.
Daha sonra Mustafa Kemal Paşa, Emekli Subay Yusuf Bey’in evinden getirilen gaz lambasının ışığında Gençler Derneği’nin tüzüğünü alarak inceledikten sonra:
“ – Sevgili gençler, sizin gösterdiğiniz heyecanlı tavır ve hareketlerinizden çok mutlu olduk. Esaret tehlikesine düşen, hürriyet ve istiklalini elde etme hususundaki davamızın ruhuna inanmış olduğunuza kanaat getirerek tüzüğünüzün çizdiği esaslar cidden takdir edilir şekildedir. İlerde hepinizin şerefli başarılar yolcusu olduğunuzu görmekle iftihar ederiz” şeklinde dernek yöneticilerini duygulandıran ve mutlu eden ifadelerde bulunmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, Kırşehir Gençler Derneği’ndeki bu takdir dolu ve anlamlı konuşmasından sonra, dernek yöneticileri tarafından getirilen hatıra defterine, o andaki duygu ve düşüncelerini yansıtan aşağıdaki metni yazarak Temsil Heyeti üyeleri ile birlikte imzalamıştır. Kırşehir gençliği ve Kırşehir halkı için bir iftihar vesilesi olan bu belgedeki sözler şöyledir:
“Kırşehir gençliğinin, vatanımızda gençliğin kıymetli bir enmuzeci olduklarını isbat edecek efkâr-ı metine ve musîbe ile mütehallî bulundukları kanaati ile vaz-ı imza eyleriz.” [Kırşehir gençlerinin, ülkemiz gençliğinin değerli bir örneği olduklarını ispat edecek ve doğru görüşlerle donatılmış oldukları kanaati ile imzalarız.]
24 Kânunuevvel 1335 [24 Aralık 1919]
Hakkı Behiç | Alfred Rüstem | Mazhar Müfit | Hüseyin Rauf | Mustafa Kemal |
Kırşehir ileri gelenleri akşam yemeğini itinayla hazırlamışlardır. Ziyafete Mutasarrıf Ekrem Bey [Ankara Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurucularından olup, sonra birçok yerde valilik yapacak olan Ankaralı Ekrem ENGÜR] ile birlikte gidiyor. O sırada vatansever Kırşehirliler, Mustafa Kemal Paşa şerefine, şehirde fener alayı gösterileri yapmaktadır. Bir ara, havanın çok soğuk olmasına rağmen, ziyafet verilen evin önünde toplanıp Mustafa Kemal Paşa’ya coşkun ve taşkın sevgi gösterilerinde bulunuyorlar. Bundan son derece duygulanan Mustafa Kemal Paşa, bir konuşma yapıyor ve bu konuşması sırasında şunları söylüyor:
“Bu milletin içinden çıkan bir Kemal:
Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Yok imiş kurtaracak bahtı kara mâderini
demiş. Yine bu milletin bağrından çıkan bir Kemal de:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini” diyor.
[Bu sözleri Büyük Millet Meclisi kürsüsünde de tekrarlanacaktır.]
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyeleri geceyi Kırşehir’de geçiriyor. 25 Aralık 1919 Perşembe günü, Kırşehir’den ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve Heyet, Kaman bucağına geliyor ve bir gece de burada kalıyor.
26 Aralık 1919 Cuma günü, Kaman’dan yola çıkan Mustafa Kemal Paşa ve Heyet, akşam geç vakit, Beynam köyüne varıyor ve geceyi Muhtar Hasan Çavuş’un evinde geçiriyor.

You may like

Mustafa Kemal Paşaya Göre Amasya Görüşmeleri: Uygulamalar, Yansımalar, Tepkiler ve Vaka Analizleri

Ahiliğin Siyasi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Temelleri

Mustafa Kemal’in Amasya Günleri ve Müftü Hacı Tevfik Efendi’nin Liderliğindeki Yerel Destek

Amasya Genelgesi’nin İçerik Analizi: Kavramların Anlam ve Tarihî Değeri

Başkent Ankara’nın Her Köşesinde Keser Sesleri

Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak’ın 30 Ağustos Zaferine ve İzmir’in Kurtuluşuna Ait Hatıraları
Türk Tarihi
İstanbul’un İtilaf Devletleri Tarafından Fiilen İşgali (13 Kasım 1918)
Published
1 hafta agoon
Kasım 16, 2025By
drkemalkocak
Giriş
13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul Boğazı’na girişi, Osmanlı tarihinin son döneminin en kritik olaylarından biridir. Mondros Mütarekesi imzalanmış olsa da, İstanbul’a uygulanan fiilî işgal, mütareke hükümlerinin ötesine geçen bir kontrol mekanizması yaratmıştır. Bu olay, yalnızca askerî hâkimiyetin kurulduğu bir an değil; Osmanlı yönetiminin meşruiyet kaybı, şehir düzeninin dönüşümü, sosyal moral çöküşü ve eşzamanlı olarak milli direniş fikrinin doğuşunu simgeleyen bir dönemeçtir.
Bu çalışma aşağıdaki sorulara cevap aramaktadır:
İşgale giden yolda hangi diplomatik, askerî ve psikolojik mekanizmalar rol oynamıştır?
13 Kasım 1918, Osmanlı egemenliği açısından hangi kırılmayı temsil etmektedir?
Fiilî işgal ile resmî işgal arasında nasıl bir fark vardır ve tarih yazımı bu ayrımı neden sıklıkla göz ardı etmektedir?
İşgal İstanbul’un toplumsal hafızasında nasıl bir iz bırakmıştır?
Bu olay, Millî Mücadele’nin fikri zeminini hangi açılardan tetiklemiştir?
1. Mondros Mütarekesi’nin Siyasal Anatomisi ve İşgale Giden Süreç
1.1. Eleştirel Tarih Yöntemi Açısından Mütareke Maddelerinin Yorumu
Mütarekenin 7. maddesi, belirsizliği sebebiyle diplomatik genişletmeye en açık maddedir. İngiliz belgeleri “İstanbul’un düzeni tehlikede” yorumunu meşru kabul ederken, Osmanlı heyeti bu maddeyi yalnızca savaş bölgeleri için geçerli görmüştür.
Burada “metin ile niyet” arasındaki boşluk işgale zemin hazırlamıştır.
1.2. Boğazlar Sorununun Uluslararası Boyutu
Boğazların kontrolü, İngiltere’nin 19. yüzyıldan itibaren benimsediği deniz üstünlüğü stratejisinin çekirdek unsurudur.
- İngiltere: Boğazların uluslararasılaştırılması
- Fransa: İstanbul üzerinde kültürel nüfuz
- İtalya: Akdeniz’de denge unsuru
- Yunanistan: “Megali Idea” bağlamında fırsat arayışı
İstanbul, yalnızca Osmanlı Devleti için değil, Büyük Güçler arası hegemonya mücadelesinin kesişim noktasıdır.
1.3. Osmanlı Devleti’nin Yapısal Çöküşü
1918 sonbaharında Osmanlı’nın:
- bütçe açığı,
- ordunun dağılması,
- gıda krizi,
- bürokratik çöküş,
gibi yapısal sorunları işgale zemin hazırlamıştır.
Eleştirel tarih yöntemi bu noktada “işgal”i yalnızca dış müdahale değil, iç zayıflığın sonucu olarak da ele alır.
2. 13 Kasım 1918: İtilaf Devletleri Donanmasının İstanbul’a Girişi

2.1. Donanmanın Kompozisyonu
İngiliz arşivlerine göre Boğaz’a giren filo:
- 22 İngiliz
- 12 Fransız
- 17 İtalyan
- 4 Yunan
- Yardımcı gemiler
toplam 55–61 gemi arasında değişmektedir.
Bu güç gösterisi yalnızca askerî değil, psikolojik bir şok stratejisidir.
2.2. Tanıklıklar: Mustafa Kemal ve İstanbul Halkı

Mustafa Kemal’in Haydarpaşa’da gördüğü manzara karşısında söylediği:
“Geldikleri gibi giderler.”
ifadesi, askeri liderlik psikolojisi açısından bir “direniş çerçevesi” inşa etmiştir.
Halide Edib ise bu günü “şehrin ruhunun esir alındığı gün” olarak tanımlar.
2.3. Şehir Sosyolojisi Açısından İşgalin Tasviri

İşgal günü:
- Galata Köprüsü’nde toplanan kalabalığın sessizliği
- Tophane rıhtımına indirilen birlikler
- İstanbul polisinin pasifize oluşu
- Pera’daki gayrimüslim cemaatlerin temkinli kutlamaları
gibi unsurlar şehir sosyolojisinin “eşzamanlı çoklu duygular” barındıran yapısını ortaya koyar.
3. Vaka Analizleri: İşgalin Çok Boyutlu Etkileri
Vaka 1: Osmanlı Yönetim Aygıtının Çöküşü ve Tevfik Paşa’nın Görevlendirilmesi
Tevfik Paşa’nın getirilmesi İngilizlerin “ılımlı, denetim altına alınabilir hükümet” arayışıyla uyumludur.
Bu, klasik sömürge stratejisinin bir türüdür: Yerel yönetimi tamamen devirmeden etkisiz kılmak.
Vaka 2: Polis Teşkilatının Yeniden Düzenlenmesi
İngiliz subayları polis merkezlerinde denetim noktaları kurmuş, atamalara müdahale etmiş, “güvenilir” görülen isimleri öne çıkarmıştır.
Bu durum fiilî işgalin “hiyerarşi kırma stratejisi”dir.
Vaka 3: Basının Kontrol Altına Alınması
Peyam-ı Sabah gibi gazeteler İngiliz yanlısı çizgiye evrilmiş; İleri ve Yeni Gün gibi gazeteler baskı altına alınmıştır.
Bu, modern anlamda enformasyon savaşının erken bir örneğidir.
4. Fiilî İşgal – Resmî İşgal Ayrımı: Tarih Yazımı Eleştirisi

Türk tarih yazımında “öğretim kolaylığı” gerekçesiyle İstanbul’un yalnızca 16 Mart 1920’de işgal edildiği aktarılır. Ancak:
- egemenlik kaybı,
- idari müdahale,
- askerî sınırlama,
- polis ve basın kontrolü,
ölçütleri dikkate alındığında 13 Kasım 1918 tam nitelikli bir fiilî işgaldir.
Eleştirel tarih yazımı, devletlerin “resmî söylem”leri ile arşiv gerçekleri arasındaki farkı açığa çıkarır.
5. İşgalin Psikolojik ve Toplumsal Etkileri
5.1. Moral Çöküş ve Mill Kimliğin Yeniden İnşası

İşgal, İstanbul halkında:
- yenilmişlik,
- belirsizlik,
- öfke,
- utanç,
- milliyetçi uyanış
gibi duyguları aynı anda tetiklemiştir.
5.2. Aydınlar Üzerindeki Etkiler
Ahmet Emin Yalman, Halide Edib, Celal Nuri gibi yazarların günlüklerinde:
- “Öfke”
- “Aşağılanma”
- “Direniş gerekliliği”
temaları baskındır.
5.3. Millî Mücadele’nin Psikolojik Kaynağı
Mustafa Kemal’in 1918–1919 arasında İstanbul’da yaptığı temaslar, işgal psikolojisinden doğan direniş enerjisini Anadolu’ya taşıyan bir “fikri köprü” oluşturmaktadır.
Sonuç: 13 Kasım 1918’in Tarihi Konumlandırılması

Bu makalenin kapsamlı analizi göstermiştir ki:
- İstanbul’un işgali diplomatik, askerî, psikolojik ve idari boyutları olan çok katmanlı bir harekettir.
- 13 Kasım 1918, 16 Mart 1920’den bağımsız düşünülemez; ancak bu ilk tarih egemenlik kaybının başlangıcıdır.
- Bu olay, milli kimliği yeniden kuran bir “travmatik başlangıç anı”dır.
- Millî Mücadele’nin ruhu, bu işgal gününde şekillenmiştir.
Kaynakça
Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar I, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1977, s. 54-57
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü I, TTK Yayınları, TTK Basımevi, Ankara, 1993, s. 24-26
Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele I (Mutlakıyete Dönüş 1918-1919), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 79-114
Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul 1918-1923, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008.
Zekeriya Türkmen, “İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar (13 Kasım1918-16 Mart 1920)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XVIII, Temmuz 2002, Sayı: 53, s. 319-372
Abdurrahman Bozkurt, “İstanbul’un İşgali”, Atatürk Ansiklopedisi
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/690/%C4%B0stanbul’un-%C4%B0%C5%9Fgali
Türk İstiklâl Mücadelesi
TBMM’nin 30 Ekim 1922 Tarihli ve 307 Sayılı Kararı: Egemenliğin Yeniden Tanımı ve Tarihi Kırılma Noktası
Published
3 hafta agoon
Kasım 5, 2025By
drkemalkocak
Özet
30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kararı, Osmanlı Devleti’nin hukuken sona erdiğini ve TBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğunu ilan ederek, Türk siyasi tarihinde bir meşruiyet inkılabı yaratmıştır. Bu karar, yalnızca bir rejim değişikliği değil; aynı zamanda meşruiyet, egemenlik, kimlik ve tarih yazımı alanlarında köklü bir yeniden kuruluşu temsil etmektedir. Makalede, söz konusu karar amaç, yapı, işleyiş, kavramlar, kişiler, kurumlar ve olaylar üzerinden incelenmekte; ayrıca eleştirel tarih yöntemi ve vaka analizleri aracılığıyla kararın tarihi anlamı çok boyutlu olarak değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: 307 sayılı karar, TBMM, egemenlik, meşruiyet, hilafet, milli egemenlik, tarihi inşa, eleştirel tarih.
1. Giriş: Tarihi Bağlam
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin siyasi egemenliği, Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile fiilen; Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) ile hukuken sona ermiştir.
Anadolu’da 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, fiilî bir egemenlik alanı yaratmış; ancak uluslararası hukukta meşruiyet bakımından tartışmalı kalmıştır.
Lozan Barış Konferansı’na (1922) hem İstanbul Hükûmeti hem TBMM Hükûmeti davet edilince, “kim meşrudur?” sorusu ortaya çıkmıştır.
TBMM, bu soruya 30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı kararla cevap vermiştir:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun İnkıraz [son] bulup Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Teşekkül Ettiğine Dair.
Osmanlı İmparatorluğunun munkarız olduğuna [son bulduğuna] ve Büyük Millet Meclisi Hükûmeti teşekkül ettiğine [kurulduğuna] ve Yeni Türkiye Hükûmetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim [geçmiş] olup onun hududu milli dâhilinde yeni varisi olduğuna ve Teşkilatı Esasiye Kanunu ile hukuk-ı hükümranı [hükümranlık hakları] milletin nefsine [kendisine] verildiğinden İstanbul’daki Padişahlığın madum [yok olduğuna] ve tarihe müntakil bulunduğuna [intikal ettiğine] ve İstanbul’da meşru [şeriata, kanuna uygun] bir hükûmet olmayıp İstanbul ve civarının Büyük Millet Meclisine ait ve binaenaleyh [dolayısıyla] oraların umur-ı idaresinin [yönetim işlerinin, yönetiminin] de Büyük Millet Meclisi memurlarına tevdi edilmesine [bırakılmasına] ve Türk Hükûmetinin hakk-ı meşru [meşru hakkı] olan Makam-ı Hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.” 30.10.1338 [1922] [1]
Osmanlı İmparatorluğu inkıraz bulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, onun hududu millî dâhilinde yeni vârisidir.
Bu ifade, hem Osmanlı hanedanı ile hukuki kopuşu, hem de devletin tarihi sürekliliğini aynı anda tesis etmiştir.
2. Amaç: Egemenliğin Kaynağını Yeniden Tanımlamak
307 sayılı kararın iki temel amacı bulunmaktadır:
Dış meşruiyet: Lozan’da tek temsilci olmak ve uluslararası alanda TBMM’yi tanıtmak.
İç meşruiyet amacı: Egemenliği hanedan millete devretmek ve yeni bir “kurucu iktidar” inşa etmek.
Bu bağlamda karar, egemenliğin kaynağını yeniden tanımlayarak
millet egemenliği ilkesinin temelini atmıştır.
3. Yapı ve İşleyişi
Karar üç temel yapı taşına sahiptir:
| Unsur | İçerik | Görev |
| Tespit | Osmanlı İmparatorluğu’nun “inkıraz bulduğu” | Eski rejimin sona erişini hukuken ilan eder. |
| Beyan | TBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğu | Devletin sürekliliğini tesis eder. |
| Sonuç | “Meşru hükümet yalnız TBMM Hükûmetidir” | Yeni meşruiyetin tesisi |
Karar, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan tartışmalar sonucunda oybirliğiyle kabul edilmiş, ardından 1 Kasım 1922’de 308 sayılı kararla padişahlığın kaldırılmasına zemin hazırlamıştır.
4. Kavramlar ve Anlamları
Hududu Millî: Misak-ı Milli’nin hukuki yansımasıdır. Egemenliğin coğrafi sınırını tanımlamaktadır. [2]
Vâris: Yeni Türkiye, Osmanlı’nın devamı değil; onun mirasçısıdır.
Bu fark, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki “devrimle gelen devamlılık” ilkesini doğurur. [3]
Hukuk-u Hükümrani Milletindir: Egemenliğin ilahi ve hanedana ait bir meşruiyetten kaynaklandığı anlayışına karşı millet egemenliği düşüncesinin ilanıdır. [4]
5. Temsil Ettiği Değerler
Karar, beş temel değerin kurucu ifadesidir:
- Egemenlik: “Kayıtsız şartsız milletindir.”
- Laiklik: Meşruiyetin kaynağı milli iradeye dayanır.
- Milliyetçilik: Egemenliğin coğrafi değil, siyasi bir millet birliği üzerinden tanımlanmasıdır.
- Cumhuriyetçilik: Yönetimde halkın özne olmasıdır
- Modernleşme: Akla ve hukuka dayalı yönetim anlayışının benimsenmesidir.
6. Kurumlar ve Kişiler

TBMM: Kararın mimarıdır; kurucu iktidarın simgesi olarak, yasama ve yürütme erkini elinde bulundurur.
TBMM, meşruiyetini “millet iradesi”nden alarak Osmanlı hanedanının kutsal meşruiyet anlayışını reddetmiştir. [5]
Mustafa Kemal Paşa: Kararın ideolojik ve stratejik planlayıcısıdır. Lozan öncesinde Tevfik Paşa’nın “birlikte temsil” teklifini reddederek kararın çıkmasını sağlamıştır. [6]
Tevfik Paşa: İstanbul Hükûmeti adına “iki hükümetli temsil” teklifinde bulunmuş; bu durum kararı tetiklemiştir. [7]
Rauf Orbay ve İsmet Paşa: İcra Vekilleri Heyeti’nin öncü isimleri olarak kararın uygulanmasında etkili rol oynamışlardır.
7. Vaka Analizleri
Vaka 1: Lozan’a İki Hükümet Çağrısı (1922)
İngiltere’nin, hem İstanbul hem Ankara hükümetlerini Lozan’a davet etmesi, “çift meşruiyet” krizini doğurmuştur. 307 sayılı karar, bu krize hukuki cevap olmuştur. [8]
Vaka 2: Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
307 sayılı kararın ertesi günü 308 sayılı karara zemin oluşturmuş, padişahlık kaldırılmış ve monarşi hukuken sona ermiştir.[9]
Vaka 3: Ankara’nın Başkent İlanı (13 Ekim 1923)
Kararın “İstanbul’daki hükümet gayrimeşrudur” tespiti, Ankara’nın siyasi merkez haline gelmesine yol açmıştır.
Vaka 4: Hilafetin Kaldırılması (3 Mart 1924)
Kararda hilafetin “ecnebilerin elinde esir bulunduğu” ifadesi, dini otoritenin artık siyasetten ayrılması gerektiği fikrini doğurmuş; 3 Mart 1924’te bu sürecin son halkası tamamlanmıştır.
8. Zaman ve Mekân
Zaman: Karar, Türk İstiklal Harbi’nin diplomatik safhasına denk düşmektedir.
Askerî zaferin hemen ardından gelen bu karar, silahlı mücadelenin siyasi meşruiyete dönüşümüdür.
Mekân: Ankara, yeni egemenliğin “coğrafi sembolü”dür. İstanbul’dan kopuş, millet-devlet merkezinin kuruluşudur.
9. Eleştirel Tarih Yöntemiyle Değerlendirme
Eleştirel tarih yöntemi, olguları sadece sonuçlarıyla değil, niyet ve söylemleri ile incelemeyi öngörmektedir. Bu bakımdan 307 sayılı karar, iki yönlü bir tarihi görev yapmıştır:
İnşa: Yeni bir millet-devlet kimliği, halk egemenliği felsefesini inşa etmiştir.
Tahrif: Osmanlı geçmişini “inkıraz” olarak tanımlayıp tarihi sürekliliği ideolojik biçimde yeniden yazmıştır.
Bu sebeple karar, tarihi yalnız kuran değil aynı zamanda tarihi yeniden yazan bir metindir. [10]
10. Sonuç
307 sayılı TBMM kararı, Türk siyasi düşüncesinde egemenlik, meşruiyet ve kimlik kavramlarının yeniden tanımlandığı bir anayasal dönüm noktasıdır.
Bu kararla:
- Osmanlı hanedan egemenliği/monarşi hukuken sona ermiştir.
- TBMM Hükûmeti devletin meşru temsilcisi olarak tanımlanmıştır.
- Millet egemenliği, Cumhuriyet’in temel ilkesi haline gelmiştir.
Eleştirel açıdan karar, sadece rejim değişikliğini değil; tarih bilincinin, meşruiyetin ve milli kimliğin yeniden inşasını temsil etmektedir.
307 sayılı karar, bir “son” ile bir “başlangıcı” birleştirir. Osmanlı’nın son nefesi, Cumhuriyet’in ilk sözüdür.
DİPNOTLAR
[1] Büyük Millet Meclisi Kavanin Mecmuası, Cilt:1, s. 487; T. B. M. M. ZABIT CERİDESİ, 30.10. 1338[1922], Devre: I, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 292-298
https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c024/tbmm01024129.pdf
[2] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler 1876–1938, Arba Yayınları, İstanbul, 1984, s. 217.
[3] Cem Eroğul, Devlet ve Devrim Arasında Türkiye Cumhuriyeti, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 35.
[4] Suna Kili, Atatürk Devrimi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1983, s. 21.
[5] Kemal Gözler, Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, Bursa, 2021, s. 64.
[6] Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 208.
[7] İsmail Kara, Din ile Modernleşme Arasında Türkiye, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2010, s. 122.
[8] Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, İmge Yayınları, Ankara, 2002, s. 55.
[9] Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 113
[10] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2020, s. 289.

Osmanlı Devleti’nin Çöküşü ve Türk İstiklal Mücadelesinin Başlangıç Noktası
Özet
I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti, askerî ve ekonomik açıdan tükenmiş bir hâle gelmiştir. İttifak Devletleri’nin savaşı kaybetmesi üzerine Osmanlı Hükûmeti, ateşkes istemek mecburiyetinde kalmıştır. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığındaki heyet, İtilaf Devletleri’ni temsilen İngiliz Amiral Arthur Calthorpe ile 30 Ekim 1918 tarihinde Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda görüşerek mütarekeyi imzalamıştır.
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmasının ardından siyasi, askerî ve ekonomik bakımdan egemenliğini fiilen sona erdirmiştir. Bu mütareke yalnızca bir ateşkes değil, aynı zamanda Anadolu’nun işgale açık hâle getirildiği bir teslimiyet belgesidir. Bu çalışmada, mütarekenin imzalanma süreci, başlıca maddeleri, sonuçları ve Türk millî direnişine zemin hazırlayan etkilerini vaka analizleriyle incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı, İşgaller, Millî Mücadele
Giriş
I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti askerî ve ekonomik açıdan çöküş sürecine girmiştir. Savaşın başlarında Almanya’nın desteğine güvenen Osmanlı yönetimi, 1918 yılına gelindiğinde Filistin-Suriye Cephesi’nin çökmesi, Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi ve Alman ordularının yenilgiye uğraması üzerine mütareke talebinde bulunmak mecburiyetinde kalmıştır.

Osmanlı Devleti, savaşın sürdürülemeyeceğini anlayarak İngiltere ile doğrudan temas kurmuştur. Bu durumda Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, İngilizlerle yapılacak bir ateşkesin, muhtemel işgalleri önleyebileceği umudunu taşımaktadır. Osmanlı delegasyonu, Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığında Hüseyin Rauf Bey, Reşat Hikmet Bey ve Sadullah Bey’den teşekkül etmektedir. Mütareke, Osmanlı heyeti ile İngiltere’yi temsilen Amiral Arthur Calthorpe arasında Limni Adası’ndaki Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918’de imzalanmıştır.
Mütarekenin Maddeleri
Mondros Mütarekesi 25 maddeden ibaret olup, görünürde bir “ateşkes” metni olmasına rağmen Osmanlı egemenliğini fiilen ortadan kaldıran hükümler içermektedir.
1- Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının çevresi ve Karadeniz’e geçişin temini için buraları müttefikler tarafından işgal edilecektir.
2- Osmanlı sularındaki bütün torpil yerleri gösterilecek ve bunları taramak veya yok etmek için yardım istendiği zaman gerekli kolaylık sağlanacaktır.
3- Karadeniz’deki torpil mevzileri hakkında bilgi verilecektir.
4- İtilâf harp esirleri ile Ermeni esirleri ve mevkuf Ermeniler, İstanbul’a getirilecek ve kayıtsız şartsız İtilâf kuvvetlerine teslim olunacaktır.
5- Hudutların emniyeti ve iç asayişin temini için lüzumlu askerden maadasının derhal terhisi (bu asker miktarı Türkiye’nin görüşü alındıktan sonra müttefikler tarafından kararlaştırılacaktır.)
6- Osmanlı karasularında zabıta ve buna benzer hususlar için kullanılacak küçük gemiler müstesna olmak üzere Türk ordularında bulunan bütün harp sefineleri teslim olunacak ve Osmanlı limanlarında mevkuf bulundurulacaktır.
7- Müttefikler, emniyetlerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdir.
8- Bugün Türk işgali altında bulunan liman ve demiryolu mahallerinden İtilâf Devletleri kuvvetleri yararlanacaktır. Osmanlı gemileri de ticaret ve terhis hususlarında aynı şartlardan yararlanacaktır.
9- Bütün Türk limanlarında ve tersanelerinde İtilâf Devletleri’ne ait gemilerin tamirine kolaylık gösterilecektir.
10- Toros Tünelleri Müttefikler tarafından işgal edilecektir.
11- İran’ın Kuzeybatı kısmındaki Osmanlı kuvvetlerinin derhal harpten evvelki hudut gerisine çekilmesi hususunda evvelce verilen emir yerine getirilecektir. Maveray-ı Kafkas’ın evvelce Türk kuvvetleri tarafından kısmen tahliyesi emredildiğinden kısm-ı mütebakisi müttefikler tarafından mahalli vaziyet tetkik edildikten sonra talep durumunda tahliye edilecektir.
12- Hükümet muhaberatı müstesna olmak üzere bütün telsiz ve telgraflar İtilâf Devletleri memurları tarafından kontrol edilecektir.
13- Bahri, askeri ve ticari malzemelerin tahripleri durdurulacaktır.
14- Memleketin ihtiyacı temin olunduktan sonra, İtilâf Devletleri’nin kömür ve diğer ihtiyaçlarının Türkiye kaynaklarından sağlanması için kolaylık gösterilecektir.
15- Bütün demiryollarına İtilâf Devletleri kontrol subayları memur edilecektir. Bu meyanda bugün, Osmanlı Hükümeti’nin kontrolünde bulunan Maveray-ı Kafkas demiryolları aksamı dâhildir. Ahalinin ihtiyacının tatmini nazar-ı dikkate alınacaktır. Bu maddeye Batum’un işgali dâhildir. Osmanlı Devleti Bakü’nün işgaline itiraz etmeyecektir.
16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’ta bulunan garnizonlar en yakın İtilâf Devleti kumandanına teslim olacaktır. Kilikya’daki kuvvetlerden asayişi sağlaması için yeterli miktardan fazlası 5. madde gereğince geri çekilecektir.
17- Trablus ve Bingazi’de bulunan Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.
18- Mısrata da dâhil olmak üzere Trablus ve Bingazi’de işgal edilen limanlar en yakın İtilâf garnizonuna teslim olacaktır.
19- Almanya ve Avusturya’nın deniz, kara, sivil memurlarının ve tebaasının bir ay zarfında, uzak yerlerde bulunanlar da bir aydan sonraki mümkün olan en kısa zamanda Osmanlı memleketlerini terk edeceklerdir.
20- 5. madde gereğince terhis edilecek Osmanlı kuvvetlerinin teçhizatı hakkında verilecek talimata riayet olunacaktır.
21- Müttefiklerin menfaatlerini korumak için İaşe Nezareti nezdinde İtilâf Devletleri temsilcileri hazır bulunacak ve kendilerine gerektiğinde bütün bilgiler verilecektir.
22- Türk harp esirleri İtilâf kuvvetleri nezdinde muhafaza edilecektir.
23- Türk Hükümeti, Merkezi Devletler ile münasebetini kesecektir.
24- İtilâf Devletleri, Vilayat-ı Sitte (altı vilayet) de karışıklık çıkarsa, bu vilayetlerin herhangi bir kısmını işgal etme hakkına haizdirler.
25- Müttefiklerle Osmanlı Hükümeti arasında muhasamat 1918 senesinin 31 Ekim’inde tatil edilecektir.
Bu hükümler, Osmanlı Devleti’nin askeri ve idari yapısının İtilaf Devletleri kontrolüne geçmesi anlamına gelmektedir.
Vaka Analizi: İşgallerin Başlangıcı (1918–1919)
Mütarekenin 7. maddesi, “güvenliği tehdit eden bölgelerin işgal edilebileceği” hükmüyle İtilaf Devletleri’ne sınırsız yetki tanımıştı. Bu maddeye dayanarak:
- 3 Kasım 1918’de İngilizler Musul’u,
- 13 Kasım 1918’de İtilaf donanması İstanbul’u,
- 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’i işgal etti.
Bu işgaller, mütarekenin “barış”tan çok “teslimiyet” anlamına geldiğini açıkça göstermiştir.
Sonuçlar
- Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Devletin askerî ve siyasî egemenliği ortadan kalkmıştır.
- Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği bitmiştir. İstanbul’un güvenliği tehlikeye girmiştir.
- İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgale başlamış, ülkenin bütünlüğü fiilen bozulmuştur.
- Halkta direnme bilinci doğmuştur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, bu işgallere tepki olarak kurulmuştur.
- Mustafa Kemal Paşa, bu şartlar altında Anadolu’ya geçerek millî direnişi örgütlemeye başlamıştır.
Tarihi ve Siyasi Değerlendirme
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti için siyasi bağımsızlığın kaybedilmesi, Türk milleti içinse millî bilincin uyanması anlamına gelmektedir. Mütareke hükümleri, kısa sürede Sevr Antlaşması’na dönüşmüş; ancak Anadolu’da doğan Kuvâ-yi Milliye hareketi bu teslimiyet sürecini tersine çevirmiştir.
Bu bağlamda Mondros, yalnızca bir “son” değil, aynı zamanda bir “başlangıç noktası”dır. Türk tarihinin en karanlık dönemlerinden biri, yeni bir devletin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
Sonuç
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin siyasî varlığını fiilen sona erdirirken, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini başlatan kıvılcım olmuştur. Bu süreç, Türk milletinin kendi kaderini belirleme hakkını savunduğu bir dönüm noktasıdır.
Mütareke ile birlikte Anadolu, işgal ordularının sahnesine dönüşmüş; fakat aynı topraklarda Millî Mücadele’nin liderleri doğmuştur. Bu sebeple Mondros, Türk tarihinin hem “çöküş hem de yeniden doğuş belgesi” olarak değerlendirilebilir.
Kaynakça
Akşin, Sina. Kısa Türkiye Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.
Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914–1995). Ankara: Alkım Yayınevi, 2014.
Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, Cilt IX: Birinci Dünya Savaşı ve Mondros Mütarekesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1996.
Orbay, Rauf. Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıralarım. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.
Sonyel, Salahi R. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt I (1918–1923). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005.
Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2018.
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/353/Mondros-M%C3%BCtarekesi, Erişim: 31.10.2025
En Çok Okunanlar
Türkler ve Zaferleri3 yıl agoAnafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat [Görüşme] (1)
Maarifimizde İstikamet3 yıl agoAİLE KUCAĞINDA VATAN TERBİYESİ
Türk Tarihi3 yıl ago6 EKİM İSTANBUL’UN KURTULUŞ GÜNÜ
Türk İstiklâl Mücadelesi3 yıl agoLOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
Tarihi Toplantılar3 yıl agoİSTİKLÂL MARŞI’NIN YAZILIŞI ve MİLLÎ MARŞ OLARAK KABULÜ
Türk Tarihi3 yıl agoKIZI FERİDE HANIMEFENDİ İLE DAMADI MUHİDDİN AKÇOR, İSTİKLÂL MARŞI ŞAİRİMİZİ ANLATIYOR…
Türk Tarihi3 yıl agoCABER KALESİ [TÜRK MEZARI (MEZAR-I TÜRK)]
Türk İstiklâl Mücadelesi3 yıl agoMustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ni Açış Konuşması (4 Eylül 1919)

















