GİRİŞ
Bugün, 27 Aralık 2019. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerinin Sivas’tan Ankara’ya gelişinin 100. yıl dönümüdür. Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti üyelerinin gelişi ile Ankara, “Milli Mücadele”nin ve “Türk. İnkılabı”nın merkezi olmuştur.
“Türk İstiklal Harbi ve Türk İnkılabı”nı gerçekleştiren başta merhum Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silah arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmetle anar, gazilerimize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Aşağıda, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerinin; Sivas-Kayseri-Hacıbektaş-Mucur-Kırşehir-Kaman-Beynam güzergahından Ankara’ya gelişleri hakkında yapılan alıntıdan bir bölüm okumak-incelemek-anlamak ve değerlendirmek amacıyla sunulmuştur.
Sivas’tan Ankara’ya
1919 yılı Aralık ayının on sekizinci Perşembe günü sabahı… Hava çok soğuk, her yer karla örtülü ve kar yağışı sürüp gitmekte. Buna rağmen, bütün Sivaslılar, coşkun sevgi gösterileri içinde, sokaklara dökülmüş, yolları doldurmuş, lisenin önünde toplanmışlardı. Mustafa Kemal Paşa, bu göz yaşartıcı eşsiz sevgi taşkınlığı içinde Sivas’tan ayrılıyor, Köprübaşı’nda yurtsever Sivaslılarla son ayrılık görüşmesini yaparak, beraberinde birkaç yakın arkadaşı, üç Heyet-i Temsiliye üyesi ve maiyeti olduğu halde, ikisi dolma tekerlekli üç açık otomobil ile ve kar yağışı altında Ankara’ya doğru yola çıkıyor (V. C. Aşkun, Sivas Kongresi: 197-201).
Sivas Valisi Reşit Paşa, usul gereğince, olayı bir telgrafla Dâhiliye Nezâreti’ne haber veriyor. Dâhiliye Nâzırı da, Sivas Valiliği’nden aldığı bilgiye dayanarak, Anadolu ve Rumeli Müdafaa- Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nin 18 Aralık 1919’da Sivas’tan Ankara’ya hareket etmiş olduğunu, bir yazıyla sadrazama bildiriyor (Belgelerle Türk Tarihi: 2/17).
Mustafa Kemal Paşa, Şarkışla’ya (Şehirkışla) gelince, buradan Anadolu ve Rumeli Müdafaa- Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne bir telgraf çekerek “Sivas bölgesinden ayrılırken sayın kurulunuza selam ve saygılarımızı sunar, vatanın iyiliği ve milletin kurtuluşu uğrundaki kutsal savaşınızda başarılar dileriz” diyor. (Mf.v., Tarih Vesikaları: 10)
1919 Aralık ayının on dokuzuncu Cuma günü akşamüzeri, geç vakit Kayseri’ye varan Mustafa Kemal Paşa, bir haftadır yolunu gözleyen yurtsever Kayserililer tarafından şehre bir buçuk saatlik mesafede karşılanıyor. Şehre kadar bütün yolu doldurmuş olan halk ve öğrenciler Mustafa Kemal Paşa’ya büyük sevgi gösterilerinde bulunuyor. Bu ulusal coşkunluk karşısında, şehre varmadan otomobilinden inen Mustafa Kemal Paşa halkı selamlıyor ve eşsiz sevgi gösterileri arasında şehre giriyor. Sivas kapısındaki İmam zade Reşit Ağa’nın konağına gidiyor. Halk sokaklarda fener alayı yaparken Mustafa Kemal Paşa, akşam yemeğini burada yiyor ve geceyi bu konakta geçiriyor.
Ertesi gün, 20 Aralık 1919’da, başlarında Kızıklı Hacı Kasım Efendi olduğu halde Kayseri’nin din bilginleriyle görüşen Mustafa Kemal Paşa, yurtsever Kayserililerden gördüğü gönül doyurucu karşılamaya cevap olarak duygularını dile getiren bir bildiri yayınlıyor.
Aynı gün, Burdur Askerlik Şubesi Başkanı, milli mücadeleci İsmail Bey’den bir telgraf alıyor. Bu telgrafta; İsparta, Burdur, Antalya halkının yorgun ve güçsüz görünmekle beraber, ulusal bağımsızlığın korunması uğrunda her fedakârlığa hazır bulunduğu, fakat halkın henüz gereği gibi teşkilatlanmadığı, işgal kuvvetlerinin (İtalyanların) halka bazı kolaylıklar göstermesinin Antalya ve Burdur bölgelerinde sosyal ve düşünsel bunalımlara sebep olduğu, milli mücadele çabalarının sadece Aydın Cephesi’ne para ve gönüllü göndermekten ibaret kaldığı, il ve ilçelerdeki milli kuruluşlara, doğru yolu gösterici ve bunu uygulayıcı çalışma kolları ekleyerek ve bildiriler yayınlayarak özellikle köylüleri aydınlatmak ve milli birliğe yöneltmek gerektiği anlatılmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa bu konu üzerinde önemle durmuş ve Ankara’ya varınca yayınladığı bir bildiriyle bu noktaya dikkati çekmiştir (Tarih Vesikaları: 15).
Kayseri’de bir gece daha kalan Mustafa Kemal Paşa, aynı coşkun sevgi gösterileriyle uğurlanıyor (Tarih Vesikaları: 10, 15; M. M. Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le: 90, 492; Ziya Oranlı, Atatürk’ün Yayınlanmamış Anıları: 4; M. T. Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken: 2/293; E. B. Şapolyo: Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi; A. H. Kalaç; Kendi Kitabım).
1919 yılı Aralık ayının yirmi birinci günü akşamı Mustafa Kemal Paşa Mucur’dadır. Apansız geldiği Mucur’da hükümet konağının önünde karşılanır ve hükümet konağının emrine tahsis edilmiş olduğu kendisine bildirilir. Mustafa Kemal Paşa hemen kasaba ileri gelenlerini toplatır, gece onlarla yurt sorunlarını görüşür ve geceyi Mucur’da geçirerek ertesi gün Hacıbektaş’a doğru yola çıkar (M. M. Kansu, Ölümüne Kadar Atatürk’le: 492; E. B.Şapolyo, Kemal Atatürk: 355).
1919 yılı Aralık ayının yirmi ikinci Pazartesi günü Hacıbektaş kasabası yakınındaki bir çiftlikte öğle yemeğini yiyen Mustafa Kemal Paşa, bir arabayla buraya kadar gelen Hacı Bektaş-ı Veli Tekkesi’nin Şeyhi Salih Niyazi Baba tarafından karşılanıyor, onun arabasına binerek kasabaya geliyor ve Hacı Bektaş-ı Veli Tekkesi Çelebisi Cemaleddin Efendi’nin “saray” denen konağına gidiyor. Derhal misafir odasına alınıyor. Birkaç dakika sonra da Çelebi Cemaleddin Efendi odaya gelip Mustafa Kemal Paşa’ya “Hoş geldiniz” diyor.
Mustafa Kemal Paşa, Çelebi Cemaleddin Efendi’nin evine misafir oluyor. Beraber yemek yiyor, birlikte rakı içiyor ve bu arada yurt sorunlarını görüşüyorlar. Sonunda, düşünce birliğine varılıyor ve Çelebi Cemaleddin Efendi milli harekete katıldığını, Kuva-yı Milliyeciliği kabullendiğini, hemen kendi adamlarına gerekli emri vereceğini bildiriyor.
Geceyi Çelebi Cemaleddin Efendi’nin konağında geçiren Mustafa Kemal Paşa, ertesi günün öğle yemeğinde Şeyh Salih Niyazi Baba’nın misafiri oluyor ve yemekten sonra Hacı Bektaş-ı Veli’nin türbesi ziyaret ediliyor, Mustafa Kemal Paşa dua ederek Hacı Bektaş-ı Veli’nin manevi gücünden yardım istiyor. Akşam üzeri Hacıbektaş’tan ayrılıyor, yine Mucur’a geliyor, 23-24 Aralık 1919 gecesini de Mucur’da geçiriyor (M. M. Kansu, Ölümüne Kadar Atatürk’le: 493-495; Z. Oranlı, Atatürk’ün Yayınlanmamış Anıları: 45-49; E. B. Şapolyo, Ke mal Atatürk: 355-356).
1919 yılı Aralık ayının yirmi dördüncü Çarşamba günü öğle vakti Mustafa Kemal Paşa Kırşehir’dedir. Kurbanlar kesip büyük sevgi gösterilerinde bulunan yurtsever Kırşehirliler, Mustafa Kemal Paşa’yı doğruca Kırşehir Gençlik Derneği’ne götürdüler. Kırşehir gençliğinin kendi kendine teşkilatlanmış olmasından memnunluk duyan ve duygulanan Mustafa Kemal Paşa burada bir konuşma yapıyor ve bu konuşmasında her şeyi ve özellikle teşkilatlanmayı yukarıdan, hükümetten beklemenin doğru olmadığını, nitekim musibetlerle uyanan milletin de kendi kendine teşkilatlanma yoluna girdiğini, milli kuruluşların hareket noktalarının “milli kuvvetleri yapıcı, milli iradeyi egemen kılmak” olduğunu, bağımsız yaşayabilmek için çizilen sınırlar içinde yabancı bırakmamak gerektiğini, milli kuruluşlara ruh kazandırabilmek için milletin her bireyinin düşünce hayatını geliştirmek zorunluluğunda bulunduğunu, böylece milletin tek bir varlık haline getirilebileceğini, bu konuda aydınlara çok iş düştüğünü, ancak aydınların sadece halka milli birlik düşüncesini aşılamakla görevlerinin bitmediğini, başka milletlere karşı varlığımızı koruyabilme tedbirlerinin de alınması gerektiğini anlatıyor. Sonra derneğin hatıra defterine Kırşehir gençliğini öven birkaç satır yazıp, Rauf
(Orbay), Mazhar Müfit (Kansu), Hakkı Behiç (Bayiç), Ahmed Rüstem (Alfred Rüstem) Beylerle birlikte imzalıyor.
Akşam yemeğini Kırşehir ileri gelenleri özenerek hazırlamışlardı. Ziyafete Mutasarrıf Ekrem Bey (Ankara Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurucularından olup, sonra birçok yerde valilik yapacak olan Ankaralı Ekrem Engür) ile birlikte gidiyor. O sırada yurtsever Kırşehirliler, Mustafa Kemal Paşa şerefine, şehirde fener alayı gösterileri yapmaktadır. Bir ara, havanın çok soğuk olmasına rağmen, ziyafet verilen evin önünde toplanıp Mustafa Kemal Paşa’ya coşkun ve taşkın sevgi gösterilerinde bulunuyorlar. Bundan son derece duygulanan Mustafa Kemal Paşa, bir konuşma yapıyor ve bu konuşması sırasında şunları söylüyor:
“Bu milletin içinden çıkan bir Kemal: Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini/Yok imiş kurtaracak bahtı kara mâderini demiş. Yine bu milletin bağrından çıkan bir Kemal de: Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini diyor.”
(Bu sözleri Büyük Millet Meclisi kürsüsünde de tekrarlanacaktır.) Mustafa Kemal Paşa geceyi Kırşehir’de geçiriyor (Tarih Vesikaları: 10; M. M. Kansu, Ölümüne Kadar Atatürk’le: 495-496).
1919 yılı Aralık ayının yirmi beşinci Perşembe günü, Kırşehir’den ayrılan Mustafa Kemal Paşa, Kaman bucağına geliyor ve bir gece de burada kalıyor (M. M. Kansu, Ölümüne Kadar Atatürk’le: 496).
1919 yılı Aralık ayının yirmi altıncı Cuma günü, Kaman’dan yola çıkan Mustafa Kemal Paşa, akşam geç vakit, Beynam köyüne varıyor ve geceyi Muhtar Hasan Çavuş’un evinde geçiriyor (Z. Oranlı, Atatürk’ün Yayınlanmamış Anıları: 44-49; E. B. Şapolyo, Kemal Atatürk: 356-357; M. M. Kansu, Ölümüne Kadar Atatürk’le: 497).
Nihayet 1919 yılı Aralık ayının yirmi yedinci Cumartesi günü öğleden sonra Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya ulaşıyor. Kendisini karşılamak için günlerdir heyecanla bekleyen Ankara’ya…
Mondros Mütarekesi’nden kısa bir süre sonra, 1919 yılı başlarında trenle gelen iki bölük kadar İngiliz askeri tren garında karargâh kurarak, istasyonu ve şehri işgale başlamıştı. Sonra bir Fransız askeri birliği de gelmiş ve yapımı henüz bitmemiş olan Ulus’taki İttihat ve Terakki Kulübü binasında (sonradan İnkılap Müzesi olan ilk Büyük Millet Meclisi binası) karargâh kurmuştu. Şehrin içinde yabancı devlet askerleri dolaşıyor, Türk ve Müslüman halka sarkıntılık ve saldırı olayları gün geçtikçe artıyordu. Sadrazam Ferit Paşa’nın yakın adamı olan Ankara Valisi Muhittin Paşa (Ulunay) da, körü körüne İstanbul Hükümeti’ne bağlanmış olduğundan işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmış, adeta onların buyruğu altına girmişti.
Bu durum karşısında, kendilerini korumak zorunda kalmış olan Ankaralılar gizli bir kuruluşla yabancıların ve azınlıkların kötülüklerine engel olmaya çalışıyorlardı. Fakat Vali Muhittin Paşa, İngilizlerin baskısı ile aralarında Kınacızade Şakir, Aktarbaşı Sadullah, Bulgurluzade Mehmet, Hanifzade Mehmet, Haymana Eski Kaymakamı Rıfat Beylerle Karabiberin Hasan ve Hacı Bayram Türbesi Şeyhi Şemseddin Efendilerin de aralarında bulunduğu doksan üç kişiyi tutuklamıştı. Bir yandan da İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin gelişmesine çalışıyordu.
Fakat yurtsever Ankaralılar, bütün bu baskılara rağmen yılmamışlar, İngiliz Muhipler Cemiyeti’ne karşı “Azmi Milli Cemiyeti”ni kurmuşlardı. 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut, Kimyager Avni Refik (Berkman), Öğretmen Ayaşlı Ali Rıza, Öğretmen Mahir (İz), Yakup, Ekrem ve Fevzi Beylerin kurduğu bu dernek, müsamereler vererek halkın moralini yükseltmeye çalışmış, Avukat Mustafa Kemal Bey Selâmet ve Operatör Vasfi (Öz) Bey Mefkûre adlı gazeteleriyle bu çabalara yardımcı olmuşlardı. Ve bütün milli mücadele çabalarının başında, Ankaralıların sevgi, saygı ve güvenle bağlandıkları 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa vardı.
İstanbul’daki valiler toplantısından dönen Vali Muhittin Paşa, aldığı yeni direktiflerle, daha da sertleşip baskıyı arttırınca Ankara ileri gelenleri, milli mücadeleci Defterdar Yahya Galip Bey’in evinde toplanmışlar ve Vali Muhittin Paşa’yı bertaraf etmeye karar vermişlerdi. Karar, Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya bildirilmiş, Muhittin Paşa’nın yakalanıp Sivas’a gönderilmesi emri gelmiş, yakalama görevi Keskin’den Hamitli Rıza (Kırşehir Mebusu) ve Polatlı’dan Kara Sait Milli Müfrezeleri’ne verilmişti. 24. Tümen Komutanı Mahmut ve Kurmay Başkanı Ömer Halis Beylerle görüşerek gerekli direktifleri alan müfrezeler derhal yola çıkarak Çorum’dan Ankara’ya gelmekte olan Vali Muhittin Paşa’ya ulaşmış ve koruma görevlileri gibi yolculuğuna katılmış, Elmadağı ile Yahşihan arasındaki Kılıçlıbel’e geldikleri zaman da Vali Muhittin Paşa’yı tutuklayıp Sivas’a götürmüşlerdi. Muhittin Paşa’dan kurtulan Ankaralılar da hemen “Hakan” dedikleri Defterdar Yahya Galip (Kargı) Bey’i vali vekilliğine getirmişlerdi. İstanbul Hükümeti ise, Ankara Valiliği’ne Ziya Paşa’yı tayin etmiş ve yola çıkarmıştı. Bunun üzerine, derhal Ziya Paşa’ya haber gönderilerek Ankara’ya gelmemesi, gelirse onun da tutuklanacağı bildirilmiş ve türlü baskı ve ricalara rağmen İstanbul yanlısı vali, Ankara’ya sokulmamıştı.
Ankara bu iç mücadelenin içinde iken Sivas Kongresi toplanmış ve Ankaralılar bu kongreye katılamamışlardı. Fakat Mustafa Kemal Paşa, Ankara Eski Mebusu Ömer Mümtaz Bey’i Sivas’a gelememiş olmasına rağmen, Heyet-i Temsiliye üyesi yaptırmıştı. Üzerlerindeki ağır baskı kalkınca, Ankaralılar Ömer Mümtaz Bey’i Sivas’a göndermişler ve Sivas’tan dönen Ömer Mümtaz Bey’in getirdiği direktifler üzerine de Müftü Rıfat Efendi’nin (Börekçi) başkanlığında Kütükçüzade Ali (belediye başkanı), Ömer Mümtaz (eski mebus), Çayırlıoğlu Hilmi (eski mebus), Ekrem (Engür), Beynamlı Hacı Mustafa, Çakallı Hacı Süleyman Beylerle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, Ankara Heyet-i Merkeziyesi’ni kurmuşlardı. Sonra Kuva-yı Milliye müfrezeleri kurma kararına varılmış, bu çabaların başına da yine Müftü Rıfat Efendi getirilmişti (Şeref Erdoğdu, Ankaram: 37-52).
Bu sırada, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geleceği duyulmuş ve yola çıktığı haber alınmıştı. Vali Vekili Yahya Galip Bey ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Rıfat Efendi, Mustafa Kemal Paşa’yı olağanüstü bir şekilde karşılamak ve bu arada Ankara’daki İngiliz ve Fransızlara da Kuva-yı Milliye’nin gücünü göstermek için geceli gündüzlü çalışmışlar, bölgedeki bütün seymenlerin karşılama törenine katılmalarını sağlamaya uğraşmışlardı. İstanbul Hükümeti’nden yana olanlar ise karşılama töreninin sönük geçmesi için, törene gelecek seymenlerin cepheye gönderilecekleri söylentisini çıkarmışlardı. Fakat Haymana Kaymakamı Cemal Bey’in (Bardakçı), kendi bölgesinden topladığı iki yüz kadar atlı ile Ankara’ya gelip birkaç gün şehirde gösteriler yapması, karşı propagandaları çürütmüş,
törene katılacakların sayısı her gün biraz daha artmış ve sonunda sanki bütün Ankara ayaklanmıştı (C. Bardakçı, Atatürk’ün Ankara’ya İlk Gelişi, Yakın Tarihimiz: 4).
Ve 1919 yılı Aralık ayının yirmi yedinci günü Mustafa Kemal Paşa, milli mücadele heyecanıyla coşan Ankara şehrinin sınırlarından içeri giriyordu. Çevredeki tepelerin karlarla örtülüp ak pak olduğu, Dikmen ve Çankaya sırtlarında sert ve soğuk yellerin estiği, pırıl pırıl güneşli bir gün ortasında…
Vali Vekili Yahya Galip (Kargı) Bey ile 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Kırşehir-Ankara yolunun, Gölbaşı ile şehir merkezi arasındaki en yüksek yerinde Mustafa Kemal Paşa’yı karşılıyorlar.
Birinci otomobilde Mustafa Kemal Paşa ile Heyet-i Temsiliye Üyesi Rauf Bey (Orbay), Heyet-i Temsiliye İstişarî Üyesi Ahmet Rüstem (Alfred Rüstem), Yaver Yüzbaşı Cevad Abbas (Gürer); ikinci otomobilde Heyet-i Temsiliye Üyesi Mazhar Müfit (Kansu) ve Hakkı Behiç Beylerle Batı Anadolu’nun Sivas Kongresi’ndeki delegesi İbrahim Süreyya Bey (Yiğit) ve sekreterler; üçüncüde de Dr. Binbaşı Refik Bey (Saydam), Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (Gerede) ile hizmetlilerden oluşan kafile ilk olarak bu tepede durdu. Mustafa Kemal Paşa otomobilinden inerek karşılayıcılarla görüştü ve Ali Fuat Paşa ile Yahya Galip Bey’i kendi otomobiline alarak yoluna devam etti. Otomobiller bugünkü Dikmen şosesinin yönünü izleyen yolda, karla örtülü beyaz tepeler arasından kıvrıla kıvrıla şehre doğru ilerledi.
Bir süvari birliğinin önünde 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey ile Kurmay Başkanı Binbaşı Ömer Halis Bey (Bıyıktay) ve Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Hoca Rıfat Efendi (Börekçi) ile Ankara ileri gelenleri Kınacızade Şakir, Aktarbaşızade Rasim, Toygarzade Ahmet, Âdemzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütükçüzade Ali, Hanifzade Mehmet, Bulgurzade Mehmet Beylerle Naşit Efendi ve Eskişehir Mebusu Emin Bey (Sazak) vardı. Mustafa Kemal Paşa burada da otomobilinden inip sevgi gösterilerinde bulunan Ankaralılarla görüştü ve yine yoluna devam etti.
Şimdiki Milli Savunma Bakanlığı’nın bulunduğu yerdeki Kızılyokuş’ta karşılayıcılar tarafından ilk kurbanlar kesildi. Sonra, içinde tek bir evin bulunduğu Harmanyeri’ne gelindi. Seymenler otomobilleri durdurup kurban kestiler. Hükümet ileri gelenleri de Mustafa Kemal Paşa’yı burada karşıladılar.
Biraz daha ileride, şimdiki Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Kız Sanat Enstitüsü ve Radyoevi’nin bulunduğu yerde Ankaralı bilginler, din ve tarikat adamları tertemiz özel kılıkları içinde toplanmışlardı. Şehir halkı bu yerin üst tarafındaki Namazgâh adlı tepede (sonradan bir dönem Türk Ocağı ve Halkevi binasının yer aldığı tepe) bekliyordu. Mustafa Kemal Paşa her rastladığı toplulukla görüşüp teşekkürlerini bildirerek yoluna devam ediyordu.
Nihayet kafile, o sırada İngilizlerin elinde bulunan demiryolu istasyonuna doğru dönüp ilerledi. İngiliz karargâhının önündeki istasyon meydanı hıncahınç dolmuştu. Karşılıklı dizilmiş seymenler Mustafa Kemal Paşa’yı havaya kaldırdıkları palaların altından geçirdiler, yiğitçe sevinç naraları attılar. Jandarma ve polis birlikleri saygı ile selama durdular. Halk, davul ve zurna sesleri içinde, coşkun sevgi gösterilerinde bulundu. Ulus’a doğru yol boyunca dizilmiş öğrenciler Mustafa Kemal Paşa’yı sevinçle alkışladılar.
Fransız Karakolu’nun (şimdi müze olan ilk meclis binasının) önünden geçildi. Hacı Bayram Camii’ne varıldı. Hacı Bayram Velî’nin türbesi ziyaret edildi, dualar edilip Tanrı’ya yalvarıldı. Dönülüp hükümet konağına (sonradan valilik binası olarak kullanılan) gelindi. Vali Vekili Yahya Galip Bey, kısa bir konuşma ile Mustafa Kemal Paşa’ya “Hoş geldiniz” dedi. Dışişleri Bakanlığı’nda görevli Fahrettin Bey, uzun bir konuşma yapmak istediyse de heyecandan tıkanıp kısa kesti. Mustafa Kemal Paşa valilik binasında, halk da hükümet konağı önündeki kahvehanelerde oturup dinlendi. Kahveler, çaylar içildi. Sonunda, hem Mustafa Kemal Paşa’nın, hem de Heyet-i Temsiliye’nin kalması ve çalışması için hazırlanmış olan Keçiören sırtlarındaki Ankara Tarım Ortaokulu’na (sonradan bir süre meteoroloji binası olarak kullanılmış olan eski Ziraat Mektebi binası) gidildi (A. F. Cebesoy, Milli Mücadele Hâtıraları: 265-267; Z. Oranlı, Atatürk’ün Yayınlanmamış Anıları: 49-54; İsmet Kür, Anılarıyla Atatürk: 34; E. B. Şapolyo, Kemal Atatürk: 357-376; M. M. Kansu, Ölümüne Kadar Atatürk’le: 497-499; Selâhaddin Tansel, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı: 48; Ş. Erdoğdu, Ankaram: 55-65).
Burada bir noktaya dikkati çekmekte fayda var: O sırada herkesin, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Ankara’ya gelenleri Heyet-i Temsiliye üyesi sandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Ankara’daki hazırlıklar buna göre yapılmış, Sivas Valisi İçişleri Bakanı’na, İçişleri Bakanı da sadrazama bu yolda bilgi vermişti. Ankara’nın o günkü Ankara isimli haftalık resmi gazetesi, Mustafa Kemal Paşa’nın gelişini anlatırken, beraberindekileri “Heyet-i Temsiliye Üyeleri” diye takdim ediyordu. Ali Fuat Paşa bile, Mustafa Kemal Paşa’nın beraberindekilerden hep “Heyet-i Temsiliye Üyeleri” diye söz eder.
Oysa Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Ankara’ya gelenler arasında, Sivas’ta kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin on altı kişilik Heyet-i Temsiliye’sinden yalnız üç kişi vardı: Rauf Bey, Mazhar Müfit Bey, Hakkı Behiç Bey.
Ne var ki, Mustafa Kemal Paşa’nın tutum ve davranışları da bu anlayışı pekiştirmeye çalışan bir yönde idi. O da etrafındakilerin hepsini Heyet-i Temsiliye üyeleri gibi tanıtmaya yani Heyet-i Temsiliye’yi beraberindeymiş gibi göstermeye çalışıyor, bütün yazışma ve konuşmalarını Heyet-i Temsiliye’ye malediyor ve herkesin de durumu böyle bilmesine dikkat ediyordu. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa bu çabasında başarıya ulaşmış ve o günden bu yana konu üzerine eğilenler genellikle Heyet-i Temsiliye üyelerinden hiç olmazsa çoğunluğunun Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Ankara’ya gelmiş olduğunu sanmıştır.
Bu anlayışta, kullanılagelmekte olan “Sivas Heyet-i Temsiliyesi” ifadesinin de büyük etkisi olduğu şüphesizdir. Çünkü “Sivas Heyet-i Temsiliyesi” olarak adlandırılan heyet, Sivas Kongresi sonunda ve onun kararı ile kurulmuş olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin on altı kişilik Heyet-i Temsiliyesi’dir. Fakat bu on altı kişinin hepsi Sivas Kongresi’nde seçilmemiştir. Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin on kişilik Heyet-i
Temsiliyesi, Sivas Kongresi’nde altı üye daha eklenmek suretiyle on altı kişiye çıkarılmış ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne mal edilmiştir. Yani Sivas Heyet-i Temsiliyesi denen “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi”, Erzurum Kongresi’nde seçilmiş olan ve sonra tüzüğün özel bir hükmünden yararlanılarak dokuzdan ona çıkarılan “Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi”nin yine tüzüğün verdiği imkânla üst sınır olan on altı kişiye çıkarılması ile meydana getirilmiştir (M. Goloğlu, Sivas Kongresi: 120).
Fakat konunun gerçeğindeki bu özellik bilinmediğinden, Sivas Heyet-i Temsiliyesi denen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nin Sivas Kongresi tarafından seçilmiş ayrı ve yeni bir Heyet-i Temsiliye olduğu kanısına varılmış, on altı üyeyi bulabilmek için de o sırada Mustafa Kemal Paşa’nın yanında olanların hepsi Heyet-i Temsiliye üyesi sanılmış ve bu yanlış anlama bugüne kadar devam edegelmiştir. Bu yüzden Sivas Heyet-i Temsiliyesi denen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi üyelerinin kimler olduğu kesinlikle bilinememiş, kongre temsilciliği yani delegeliği ile Heyet-i Temsiliye üyeliği birbirine karıştırılmış, hatta her fedakârlığı görülen kimsenin Heyet-i Temsiliye üyesi sanılması gibi yanlış düşüncelere de varılmış ve çok sonraları Heyet-i Temsiliye üyeleriyle ilgili kanunların hazırlanma ve uygulanmalarında da bu düşüncelerin etkisi altında kalınarak yanlışlıklar yapılmıştır (1948/5269 ve 1961/280 sayılı kanunlarda olduğu gibi).
Bununla beraber, Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya geldiği zaman, yine Heyet-i Temsiliye’nin tamamı ya da çoğunluğu beraberindeymiş gibi davranıyor, böyle sanılmasını istiyor, imzasını “Heyet-i Temsiliye adına” atıyordu.
Nitekim Ankara’ya vardığı gün, kalması için hazırlanmış olan Tarım Okulu’na gelir gelmez “Heyet-i Temsiliye adına” bir bildiri yayınladı ve bu bildiride Heyet-i Temsiliye’nin gerek yol boyunca, gerekse Ankara’da çok sıcak ve içten gösterilerle karşılandığını, milletçe gösterilen bu birlik ve kararlılığın memleketin geleceğine olan güveni güçlendirip arttırdığını, “Heyet-i Temsiliye Merkezi”nin şimdilik Ankara olduğunu bildirdi (Nutuk: 332).
Fakat gerçek oydu ki, artık Heyet-i Temsiliye yoktu, sadece Mustafa Kemal Paşa vardı. “Heyet-i Temsiliye adına” imzalanan her yazı, sadece Mustafa Kemal Paşa’ya aitti. Nitekim kısa bir süre sonra, yanındaki üç Heyet-i Temsiliye üyesi de İstanbul’a gidecek, Mustafa Kemal Paşa, Ankara’daki tek Heyet-i Temsiliye üyesi olacak, tam anlamıyla tek başına çalışacak ve imzasını yine de “Heyet-i Temsiliye adına” atacaktır (L. Kinross, Atatürk: 04; Y. Nadi, Ankara’nın İlk Günleri: 88).
Mustafa Kemal Paşa, 29 Aralık 1919’da bir bildiri daha yayınlayarak, Eskişehir-Ankara demiryolunun işletmeye açılmış olması sebebiyle, Eskişehir yerine Ankara’da buluşup görüşmenin daha kolay olacağını, her livadan seçilip gönderilecek delege mebuslarla Ankara’da bir Danışma Kurulu halinde çalışılacağını, Heyet-i Temsiliye Danışma Üyeliği’ne seçilecek mebusların ocak ayı başından itibaren Ankara’ya gelmeleri gerektiğini bildirdi ve gönderilecek mebusların yola çıkışlarının Heyet-i Temsiliye’ye yani kendisine bildirilmesini istedi, seçilip gönderilecek mebuslarla yapılacak görüşmelere öteki mebuslardan da mümkün olduğu kadar çok katılımın arzulandığını anlattı (Nutuk, Vesika: 214).
Mustafa Kemal Paşa bunu yapmakla, Meclis-i Mebusan’a gidecek mebuslara önceden Anadolu’daki milli mücadele çabalarının tek amaç ve yolunu anlatacak, İstanbul’da da aynı amaçla ve aynı yolda çalışabilmeleri için Meclis-i Mebusan’da bir “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu” kurmalarını öğütleyecek, böylece parlamento çalışmalarını da kendi çalışma düzenine göre yönetme imkânını sağlayacak, hatta bu yolla Meclis-i Mebusan’a başkan olacak, belki Heyet-i Temsiliye’nin “geçici” olarak Ankara’ya getirdiği merkezini de İstanbul’a aktaracaktı.
Fakat aynı günlerde, İstanbul Hükümeti adına Dâhiliye Nazırı ve İstanbul’daki mebuslar adına da Aydın Mebusu Hüseyin Kâzım Bey (Şeyh Muhsin-i Fânî takma adı ile çağının yazı hayatına girmiş olan, Trabzon’un eski ve ünlü valilerinden Kadir Bey’in oğlu), bütün illere çektikleri telgraflarla, seçilen mebusların hiçbir yere uğramadan hemen ve doğruca İstanbul’a gelmelerini bildirmişlerdi. Bu durum arşısında kesin bir davranış kararına varamamış olan bazı mebuslar ne yapmaları gerektiğini Mustafa Kemal Paşa’dan soruyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa, hemen soru sahiplerine cevap vererek, durumdan bilgisiz olan Hüseyin Kâzım Bey’in telgrafına önem verilmemesini bildirdi. İstanbul’da bulunan Çanakkale Mevkii Müstahkem Kumandanı ve İstanbul’daki milli mücadelecilerin aracısı Şevket Bey’e de başvurarak durumu anlattı ve Hüseyin Kâzım Bey’in herhalde yapılan tebliğlerden haberi olmadığını, Bekir Sami Bey’de bulunan tebligat örneğini okumasını ve dilerse onun da hemen Ankara’ya gelip toplantılara katılmasını istedi (Nutuk, 337; Vesika: 215).
Buna karşılık, Heyet-i Temsiliye’nin İstişarî Üyesi ve İstanbul Hükümeti’nin Harbiye Nâzırı Cemal Paşa’dan gelen bir telgrafta; Hüseyin Kâzım, Tahsin, Celâleddin Arif, Hamit Beylerin ve bazı mebusların aşağıdaki tekliflerde bulundukları belirtiliyordu:
- Meclisin tez elden açılması gerektiği bir sırada, mebusların Ankara’ya çağrılmaları gecikmeye sebep olacaktır.
- Bu çağrı, yasama gücünün başka kuvvetlerin etkisi altında bulunduğu gibi, yanlış anlamlarla dışta güvensizlik doğuracaktır.
- Bu durumda meclisin, kendisinden beklenen hizmeti yapması imkânsız olacaktır.
- Mebuslarla görüşülmek isteniyorsa, geniş yetkili biri İstanbul’a gelmelidir.
- Çağrıdan vazgeçilmesi ve Ankara’ya varmış olan mebusların da hemen İstanbul’a gönderilmesi için yeniden bir bildiri yayımlanması beklenmektedir.
Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, adları bildirilen mebuslara da bir telgraf çekerek, bir iki gün için Ankara’ya gelip görüşmelere katılmalarının meclis toplantısını geciktirmeyeceğini, buna karşılık pek önemli konularda görüşme imkânı sağlanacağını bildirdi.
Cemal Paşa’ya verdiği cevapta da, mebusların Ankara’ya gelip görüşmelerinin, memleketin kurtuluşu yolundaki çalışmalarını birleştirmek için olduğunu, bunun genel bir toplantı niteliğinde olmadığını anlattı.
Gerçekten de Ankara’da bir mebuslar toplantısı yapılamadı. Bir kısım mebuslar Ankara’ya hiç gelmediler. Bazı mebuslar çağrıya uyarak Ankara’ya uğradıktan sonra İstanbul’a gittiler, bazıları da İstanbul’a giderken yol üzeri olduğu için uğrayıp görüştüler. Mustafa Kemal Paşa görüşebildiği mebuslara vatanı kurtarmak, bağımsızlığı sağlamak için iyi yönetilen bir kuruluşa sahip olmak gerektiğini, bunun için de İstanbul’da açılacak olan Meclis-i Mebusan’da üyeleri birbirlerine sımsıkı bağlı ve güçlü bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu kurmalarını öğütledi (Nutuk: 360-362; M. T. Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken: 300).
Bu sırada, Mustafa Kemal Paşa bir yandan da, milli mücadeleci Vali Vekili Yahya Galip Bey emrindeki il basımevinden yararlanarak bir gazetenin çıkarılabilmesi imkânlarını arıyordu. Sivas’taki İrade-i Milliye gazetesinin devamı gibi olan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi işte bu çabaların sonunda, Recep Zühtü Bey’in (Soyak) yönetiminde, ilk kez 10 Ocak 1920’de olmak üzere haftada birkaç defa yayınlanmaya başlamıştır.
(Mahmut GOLOĞLU, Milli Mücadele Tarihi III 1920 Üçüncü Meşrutiyet Birinci Büyük Millet Meclisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 2006, s. 1-6)