GİRİŞ
Türk İstiklal Harbi (Milli Mücadele)’nin başarıya ulaşmasından ve barışın gerçekleşmesinden sonra yeni bir seçimin yapılacağı herkes tarafından bilinmekte ve beklenmektedir. Mustafa Kemal Paşa’ya göre Meclis, Milli Mücadele başarıya ulaşana kadar milletten yetki almıştır. Şimdi bu başarı sağlandığına göre, Meclisin kendini yenilemesi gereklidir.
2 Aralık 1922’de Erzurum Mebusu Süleyman Necati, Mersin Mebusu Selahattin ve Canik Mebusu Emin Beyler, TBMM’ye Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 15’inci maddesinin değiştirilmesi yönünde bir önerge sunmuşlardır. Bu önergenin, Mustafa Kemal Paşa’nın seçilmesini engelleyecek bir içerik taşıması, TBMM’de sert tartışmalara yol açmıştır. Değiştirilmesi teklif edilen söz konusu maddede, “Millet Meclisi’ne aza seçilebilmek için Türkiye’nin bugünkü sınırları dâhilinde doğmuş olmak şarttır. Muhacereten [göç ederek] gelenlerden Türk ve Kürtler yerleşim tarihinden itibaren bir bölgede beş yıl ikamet etmişler ise intihap olunabilirler.” hükmü öngörülmüştür.
Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik önergesi Meclis gündemine geldiğinde, söz alan Mustafa Kemal Paşa, söz konusu önergenin, doğrudan doğruya kendisini vatandaşlık haklarından mahrum etmek amacı doğrultusunda hazırlandığını belirterek şu açıklamayı yapmıştır:
“Maalesef doğum yerim bugünkü Türkiye sınırlarının dışında kalmıştır. Bunun sebebi, Misak-ı Milli sınırlarının tam olarak gerçekleştirilememesidir. Ayrıca herhangi bir bölgede beş yıl süreyle ikamet etmedim. Bunun sebebi de çeşitli cephelerde mücadele etmek suretiyle vatana hizmet etmiş olmamdır.”…. “Beni vatandaşlık hukukundan ıskat etmek salahiyeti bu efendilere nereden verilmiştir? Bu kürsüden resmen Heyet-i Alinize, bu efendilerin daireleri intihabiyeleri [seçim çevreleri] halkına ve bütün millete soruyorum ve cevap istiyorum.”
Mustafa Kemal Paşa’nın bu tepkisi üzerine söz alan Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, bu önergeden Mustafa Kemal Paşa’nın vatandaşlık hakkından mahrum edilmesini düzenleyen bir anlam çıkarmasına hayret ettiğini belirterek, “Paşa’nın vatanı her yer ve herkesin kalbidir. Fakat Paşa Hazretleri de bu kalplere hürmet etmelidir ki rica ederim, Türkiye’de artık Arnavut mebus, Arap mebus bulunmayacaktır.” demiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın, anılan maddenin açık olduğunu ve yoruma gerek olmadığını ifade etmesine karşılık, Hüseyin Avni Bey, Süleyman Necati Bey ve Emin Bey, önerge üzerinde açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu açıklamalarda, teklifi hazırlarlarken Mustafa Kemal Paşa’yı hatırlarına getirmedikleri, Türk kökenli olmayan mebusların Meclise girmesini engellemek istedikleri ve Mustafa Kemal Paşa’nın müstesna olduğu yönünde ifadelerde bulunmuşlardır. Ancak Hüseyin Avni Bey konuşmasının bir yerinde, “Teklif-i kanuniler usulü dairesinde encümene gider, encümen kararını verir. Eğer Mustafa Kemal Paşa’yı Meclis feda ederse o da feda edilsin. Söz Meclisindir.” diyerek kanun teklifinin, Mustafa Kemal Paşa’ya ayrıcalık sağlayacak bir hükmü bulunmadığını itiraf etmiştir. [1]
Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik içeren önerge ve önerge hakkındaki görüşmeler basına da yansımıştır. Meclis’teki tartışmalar kamuoyuna yansıyınca, Mustafa Kemal Paşa’nın çağrısına uyan birçok kişi ve kurum, Meclis Başkanlığı’na protesto mahiyetinde telgraflar çekmişler ve tepkilerini dile getirmişlerdir. Önergeyi veren mebusların seçim çevrelerindeki halk da bu önergeyi kınayan ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında olduklarını belirten telgraflar çekmişlerdir. Elaziz, Arapkir, Zonguldak, Sinop, Ankara, Devrek, Ünye, Sivas, Keban, İstanbul, Dersim, Daday, Diyarbakır, Muş, Erzurum, Mersin, Urfa, Adana, İçel, Karaman, Mecidiye, Feke, Göksun, Eskişehir, Kangal, Ayıntap, Kayseri, Iğdır, Osmaniye ve Beyşehri’nden çekilen telgraf metinleri Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin 10, 11, 12, 13, 14, 15, 18, 19 ve 20 Kânunuevvel(Aralık) 1338(1922) tarihli nüshalarında “Mustafa Kemal’in Vatanı!..” başlığı altında yayımlanmıştır. [2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10]
MİLLETVEKİLİ SEÇİMİ KANUNU’NUN 15’İNCİ MADDESİNİN DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDAKİ KANUN TEKLİFİ ÜZERİNDE GÖRÜŞMELER
Dün[02.12.1922], Büyük Millet Meclisi’nde, İntihab-ı Mebusan[Milletvekili Seçimi] Kanunu’nun (15)inci maddesinin tadili[değiştirilmesi] hakkında verilmiş olan bir takrir[önerge], pek heyecanlı ve hararetli bir müzakereyi intac[netice verme, doğurma] eylemiştir. Selahaddin Bey (Mersin), Emin Bey (Canik), Süleyman Necati Bey (Erzurum) tarafından verilen bu takrirde (15)inci maddenin şu suretle tadili talep olunuyordu:
[Millet Meclisi’ne aza intihap olunabilmek için Türkiye’nin bugünkü hudutları dâhilindeki mahalli ahalisinden olmak veya mebus intihap olunacağı daire-i intihabiyede bulunmak meşruttur. Muhacereten gelenlerden Türkler ve Kürtler tarih-i iskânlarından itibaren beş sene mürur etmiş ise intihap olunabilirler. Diğer bilumum anasırın Türkiye’de doğmuş olanları bu haktan müstefit olurlar.]
Bu takririn kıraatı üzerine Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri kürsüye gelerek Meclis’in derin bir teessür içinde dinledikleri şu beyanatta bulunmuşlardır:
Efendim! Bu teklif-i kanuni bir maksad-ı mahsusu ihtiva ediyor ve bu maksad-ı mahsus doğruca şahsıma taalluk[ilişiği, ilgisi olma, ait olma] ettiğinden müsaade ederseniz birkaç kelime ile fikrimi arz etmek istiyorum.
Erzurum mebusu Süleyman Necati ve Mersin mebusu Selahaddin ve Canik mebusu Emin Bey efendiler tarafından teklif olunan layiha-i kanuniye[kanun tasarısı] doğrudan doğruya benim şahsımı vatandaşlık hukukundan ıskat[düşürme, düşürülme, yok etme] etmek nokta-i nazarına[görüşüne] matuftur[yöneltilmiştir]. (Haşa sesleri)
Yusuf Ziya Bey (Bitlis)-Hatıra gelmez.
Salih Efendi (Erzurum)-Şahsın çok muhteremdir.
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri devamla-On beşinci maddede yazılı olan satırları gözden geçirecek olursanız orada deniliyor ki:
“Büyük Millet Meclisi’ne aza intihab olunabilmek için Türkiye’nin bugünkü hududları dahilindeki memalik ahalisinden olmak meşrutdur veya daire-i intihabiye dahilinde mütemekkin olmak meşrutdur. Ondan sonra muhacereten gelenlerden Türk ve Kütler tarih-i iskanlarından itibaren beş sene mürur etmiş ise intihab olunabilirler. Maalesef mahall-i tevlidim bugünkü hududlar haricinde kalmış bulunuyor. Saniyen herhangi bir daire-i intihabiyenin beş sene mütemekkini dahi değilim. Memalik-i tevlidim bugünkü hudud-ı millimizin dışında kalmıştır.
Fakat bu böyle ise bunda katiyyen bir kasd ve kabahatim yoktur. (Haşa Paşa Hazretleri sesleri) Bunun sebebi bütün memleketimizi, milletimizi mahv ve müzmehil[yok] etmek isteyen düşmanların harekatında muvaffak olmaktan kısmen men’ edilememiş olmasıdır.
Eğer düşmanlar tamamen maksadlarına muvaffak olmuş olsalardı Allah muhafaza etsin buraya vaz’ül-imza[imza koyan] olan efendilerin dahi memleketleri hudud haricinde kalabilirdi. Bundan başka, bu maddenin talep ettiği şartı haiz bulunmuyorsam, beş sene mütemadiyen bir daire-i intihabiyede sakin olamamış isem o da bu vatana ifa ettiğim hidmet yüzündendir.
Eğer bu maddenin taleb ettiği şartı ihraza[almaya, kazanmaya, elde etmeye] çalışsa idim İstanbul’u kazandırmaktan ibaret olan Arıburnu ve Anafartalar’daki müdafaatımı yapmamaklığım lazım gelirdi. Eğer ben bir yerde beş sene oturmağa mahkum olmuş olsa idim Bitlis ve Muş’u aldıktan sonra Diyarbekir istikametinde tevsi’[genişletme, genişletilme] eden düşmanın karşısına çıkmamaklığım, Bitlis ve Muş’u kurtarmaktan ibaret olan vazife-i vataniyemi yapmamaklığım lazım gelirdi. Bu efendilerin taleb ettiği şeraiti[şartları] ihraz etmek istese idim Suriye’yi tahliye eden orduların enkazından Haleb’de bir ordu teşkil ederek düşmana karşı müdafaa etmemekliğim ve bugün hudud-ı milliye dediğimiz hududu fiilen tesbit etmemekliğim lazım gelirdi. Zannediyorum ki ondan sonraki mesai cümlenin malumudur. Hiçbir yerde beş sene oturmayacak kadar sarf-ı mesai etmiş bulunuyorum. Ben zannediyorum ki bu hidmetimizden dolayı milletimin muhabbetine ve teveccühüne mazhar oldum. (Hay hay sesleri) Belki bütün alem-i İslam’ın muhabbet ve teveccühüne mazharım. Binaenaleyh bu teveccühata mukabil vatandaşlık hukukundan ıskata ma’ruz kalacağımı asla hatıra getirmezdim. Tahmin ediyorum ve ediyordum ki ecnebi düşmanlar bana suikasd etmek suretiyle de memleketimdeki hidmetimden beni tecride çalışacaklardır. Fakat hiçbir zaman hatır ve hayalime getirmezdim ki Meclis-i Aliye’de velev iki üç kişi olsun aynı zihniyette bulunabilsin. Binaenaleyh ben anlamak istiyorum. Bu efendiler daire-i intihabiyeleri halkının ciddi olarak …
İhsan Bey (Cebel-i Bereket)-Paşa Hazretleri kime soruyorsunuz, iki üç kişinin galat[yanlış, yanılmış] ifadesi umum-ı meclise aid olabilir mi?
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri-Buraya vaz’ül-imza olan efendilere söylüyorum. Bilmek istiyorum ki bu efendiler daire-i intihabiyeleri halkının ciddi olarak tecüman-ı fikir ve hissi midirler? Yine bu efendilere karşı söylüyorum mebus olmak itibariyle tabii şamil bir sıfatı cami bulunuyorlar. Binaenaleyh demek istiyorum ki millet bu efendilerle hem fikir midir ? (Katiyyen sesleri)
Saniyen efendiler, beni vatandaşlık hukukundan ıskat etmek selahiyeti bu efendilere nereden verilmiştir? Bu kürsüden resmen Heyet-i Aliyenize ve bu efendilerin daire-i intihabiyeleri halkına ve bütün millete soruyorum ve cevab istiyorum.
İhsan Bey (Cebel-i Bereket)- Siz münci-i[kurtaran, halaskar] millet ve müceddid-i[yenileyeni, yenileyici bir şekil ve suret vereni, kurucusu] devletsiniz.
Hüseyin Avni Bey (Erzurum)- Efendiler ortada bir teklif-i kanuni vardır. Her fikir muhterem ve mübecceldir[yüceltilmiş, saygı gösterilmiş, yüce, ulu]. Herkes memleketin selamet ve saadeti için arzu ettiğini teklif eder ve serbesttir. Esasen teklif-i kanuniler hemen kat’iyetle kabul edilmiş mahiyette olmadığından Paşa Hazretlerinin bu işten istisna ve zatlarını vatandaşlık hukukundan ıskat edecek bir mana telakki buyurmalarına hayret ediyorum. Türkiye milleti Paşa Hazretlerini kendilerinin timsali yaptıktan sonra Paşa’nın vatanı her yer ve herkesin kalbidir. Fakat Paşa Hazretleri de bu kalblere hürmet etmelidir ki rica ederim Türkiye’de artık Arnavud mebus, Arab mebus bulunmayacaktır. (Hay hay sesleri) (Alkışlar) Paşam! Vatandaşlıkta başkalarına kıyas ederseniz bu hususta afvınıza mağruren arz ediyorum ki pek yanlış düşünürsünüz. Siz kalbimize girmiş tarihi temsil etmek mevkiinde dururken başkalarının bir menfaati için şahs-ı devletlerini ileri sürmeyi menafi’-i memleketle kabil-i telif görmüyoruz.
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri-Hüseyin Avni Bey madde sarihtir, tefsire hacet yoktur.
Hüseyin Avni Bey (Erzurum) devamla-Paşa Hazretleri şahsınız bunun içerisine girmemiştir ve giremez. Onlarda da o telakki yoktur. (Şiddetli alkışlar) Yalnız burada bir şey vardır. Şahs-ı devletlerini ileri sürerek diğerlerinin bundan istifade etmesine imkan yoktur. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri kimseye mukayese edilemez. Teklif-i kanuniler usul-ı dairesinde encümene gider. Encümen kararını verir. Eğer Mustafa Kemal Paşa’yı meclis feda[11] ederse o da feda edilsin. Söz meclisindir. Yoksa üç beş arkadaşımızın hüsn-i niyetle ve gayet muhakkak meşru bir dava hakkında vermiş oldukları takriri bu şekilde tefsir etmemelerini hassaten rica ederim. Kalbimizden çıkacağınız gün atmakta tereddüt etmeyiz. Fakat siz her gün yaşayacaksınız. Esasen bu hususaa isti’cal[acele] olunmaması lazımdır. Paşa Hazretleri arkadaşlarımızın evvel-be-evvel[her şeyden evvel] fikrini sormadan kendilerini dilhun[içi kan ağlayan] edecek vaziyette beyan-ı hal etmelerini bendeniz muvafık bulmam. Arkadaşlarımızı hususi olarak davet edib fikirlerini sormalı idi. O zaman zannediyorum ki benim burada arkadaşlarımın hesabına tercüman olan vicdanımın hakiki doğrularını siz kendilerinden de duyacaktınız. Burada yalnız bir şey olmuştur. Keza müsame-i dahili hilafına şöyle bir müzakere açılmıştır. Bunu na-mücmel[uzun ve çok sözle anlatılmış] görmekteyim. Paşa Hazretleri de bilirler ki o arkadaşlar en samimi insanlardır ve işe en evvel başlamış ve nihayetinde de milleti yaşatmak için en ziyade hidmet eden onlardır. Paşam evvel olduğu gibi en son yine o arkadaşlar ellerini sizin ellerinize vererek beraber çalışacaklardır. Gayemiz budur. Su-i tefehhüme[yanlış anlamaya] mahal yoktur. O su-i tefehhümler icabı ne diyeceğim artık bir şey bulamıyorum. Artık Paşa Hazretleri sizi ben onlarla da temin ediyorum. Meclisimize sizi timsal yaptıktan sonra kendinizi vatandaşlık hukukundan hariç telakki etmek demek bu mesele ile katiyyen alakadar değildir. Hatıra gelmemiştir. Biz Paşa Hazretleri bilmünasebe arz ediyorum. Asırlardan beri Arablara harac verdik. Bu millet çalıştı. Mekke şerefası köylerimizi ziyaret için geldikleri zaman göğsümüze sardığımız insanların kendiniz de kumandanı olduğunuz Arabistan’dan bizi nasıl kovduklarını kendiniz de gördünüz.
Arnavud komiteci ile bütün mevcudiyetimizle hudud bekçiliğini yaptık. Oradan nasıl kovulduğumuzu bilirsiniz? Geçen sene buradan bir Türk evladı gitti. Sokmayın bu insanları dediler. Artık böyle adamlara mebusluk veremeyiz. Mebusum diye milletin hakkını hiçbir zaman isti’mal[kullanma] edemez. (Alkışlar) Ben daire-i intihabiyede[seçim çevresinde] oturmadım o gayede değildim buyurdunuz. Siz herhangi noktada çalışırsanız orası sizin hakk-ı intihabiyenizi temin etmiştir. Vatandaşlık şu veya bu memlekette oturmak esası üzerine değildir. Burada kürsü-i millette yegane söz sahibi Türk ve Kürd olacaktır. (Her Türkiyeli sesleri) Siz o seciyeyi taşıdıkça ebediyyen sizi ser-efraz[başını yukarı kaldıran, yükselten, benzerlerinden üstün olan] olarak başımızda tutacağız. Ta ki bu gayeden inhiraf[dönme, sapma] etmeyiniz. (Şiddetli alkışlar) Siz bundan inhiraf ettiğiniz zaman sizi atmak da bizim için bir vazife olur.
Celal Nuri Bey (Gelibolu)-Bunu ne hatıra getiriyorsunuz?
Hüseyin Avni Bey (Erzurum)-Ben riyakar değilim. Olur, insandır belki hata eder. Riyakar değilim. Samimi söylüyorum. (Yaşa sesleri) Bu arkadaşlarımdan hassaten istirham ediyorum ve kendileri de benim şu taşıdığım hisden başka hiçbir his taşımadığını ve taşımak imkanı olmadığını hissediyorsa, Paşa Hazretlerinden istirham ediyorum bu su-i tefehhüme[yanlış anlamaya] nihayet vererek bu müzakereyi kapatalım. Milletin size hürmeti la-yezaldir[zevalsiz, bitimsiz, sonsuz].
Gazi Mustafa Kemal Paşa (Ankara)-Hüseyin Avni Bey biraderimizin söylediği sözlere bu madde tercüman olmuyor. Beyefendinin söyledikleri başka şeylerdir.
Şevket Bey (Bayezid)-Siz müstesnasınız Paşa…
Mustafa Kemal Paşa (devamla)-Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur ve müstesna olamam.
Necati Bey (Erzurum)-Bu layiha-ı kanuniyi verdikten sonra, esas maksadı müsaid bir zamanda izah edecektim. Paşa Hazretleri gibi şahsiyet-i mümtazesi, bütün milletin kalbinde yaşayan bir zat-ı aliye karşı teklifimizin şu şekilde bir telakkiye ma’ruz kıldığından dolayı müteessirim. O nokta-ı nazarı bir tarafa bırakıyorum. Şimdi bu mesele hakkında izahat-ı lazimede bulunacağım.
Efendiler; ma’lumunuzdur ki alelade ferdler nihayet vatanın biz cüz’üdür. Onlar cüz’ü la-yetecezza[parçalanmaz, bölünmez, bütün] kabilinden birer insandırlar. Tarih yapan insanlar bir mevki sahibirler. Tarih yapan insanların vatanı, yalnız falan kıt’a-i arziyede oturmak değildir. Onların rabıtaları gayr-i kabil[imkânsız, olamaz] infikak[ayrılma, çözülme] olan tarihin alakası gibi büyük ve bir timsal-i vatandırlar. Binaenaleyh böyle bir kanun mevzu’ bahs olurken Paşa Hazretleri gibi en büyük bir şahsiyet-i mümtazeyi haiz bir zatı pek ziyade takdir edenlerden ve hatta en evvel takdir edenlerden olmak üzere benim hatırıma gelmez. Efendiler bunu ancak namussuzlar yapar ve ancak bu milletle alakası olmayan menfaatperest, vicdanlarını, hayatlarını, namuslarını satmış olanlar yapar. (Bravo sesleri) (Alkışlar)
Ben vatanın aciz bir ferdiyim. Vatanımdan başka bir şeye gönül vermemişimdir. Binaenaleyh bu vatanı yaşatmakta amil olan bir zatın-belki iddia da edebilirim-çok arkadaşlarımdan ziyade nazarımda mevki’ vardır. Ve bu, beni bilenlerce ve bütün kalbimi ve hayatımı görenlerce ma’lumdur. Böyle bir şeyi hatırımdan geçiremem ve benden böyle bir fikir sadır olamaz. Bendeniz demin de arz ettiğim gibi Paşa Hazretleri nazarımda alelade bir vatandaş değildir. Fakat bu maddeyi niçin teklif ettiğimizi arz edeyim:
Önümüzde, koca bir Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı vardır, bu enkazın avamilini[sebeplerini] tedkik edersek buna sebeb, büyük Türk milletinin benliğinin çiğnenmesi ve Türklüğün yabancılar elinde kalmasıdır. (Bravo sadaları) Efendiler rica ederim bakınız; dünyanın her yerinde de öyledir… Bir Fransız tebaası ben Fransızım demekten başka bir şey diyebilir mi? Orada bir Fransızlık vardır. Bir kül vardır. Tarihi açınız halbuki bizde böyle olmamıştır. Boşnak Mehmed Paşa, Çerkes Veli Paşa gibi adamlar göreceğiz, hiç Türk yok.
Her ırk kendi hürriyet-i milliyesiyle bu heyet-i ictima’iye içinde yaşamış ve mevkiler ihraz[alma, kazanma, elde etme, erişme] etmiştir ve bunun neticesinde de Türklük mahv olmuştur.
Bundan sonra Türkiye hududu dahilinde vatandaşlık tesis etmek mecburiyetindeyiz. Artık bu enkaz altında kalmış olan bu hatalarımızı tekrar edemeyiz. Bu teklifin saiki budur. O his, o maddede yazıldığı kadar basit değildir. O maddede muhtelif arkadaşlar arasında bu mahzurlar nazar-ı dikkate alınarak bazı kayıtlar konulmuştur. Bu hususta sırası geldiği zaman esbab-ı mucibesini arz edeceğim. Göreceksiniz bu vatanperverane bir his ile yapılmıştır. Bu veya şu şekildedir. Namuslu bir arkadaşınız olmak sıfatıyla bunu kabul etmem. Biz böyle telakki[şahsi anlayış, şahsi görüş] ediyoruz. Bunu başka türlü te’vil[sözü çevirme, söze ayrı mana vermeye kalkışma] ve telakki edenler varsa, namussuzluğu onlar irtikab[kötü bir iş işleme] etmişlerdir yoksa biz değil… (Bravo sadaları, alkışlar)
Emin Bey (Canik)-Muhterem arkadaşlarım!.. Teklifte imzası mevzu’ bahs olan efendilerden birisi de bendenizim. Hüseyin Avni Bey biraderimizle Necati Bey biraderimizin izahatı zannederim maksadımızı tamamen anlatmıştır. Fakat şahsım itibariyle şunu söylüyorum ve bütün mukaddesatımla temin ediyorum ki, o madde yazılırken hiçbir vakit Paşa Hazretlerinin ismi hatıra gelmemiştir ve gelmesi ihtimali de esasen yoktur ve o maddeden böyle bir şey de anlaşılamaz. Çünkü Paşa Hazretleri değil beş seneden, on seneden daha uzun zamandan beri bu vatana hidmet [iş, hizmet, vazife] etmiş, birçok muvaffakiyetler vücuda getirmiş Türklük timsali bir zattır, ben tekrar kemal-i samimiyetle ve bütün mukaddesatımla temin ederim ki, Paşa Hazretlerinin isimleri o madde esnasında mevzu’ bahs olmamış ve hatıra gelmemiştir.
İkinci noktaya gelince: Bendeniz Samsun mebusu olmak sıfatıyla ve kemal-i cüretle ilan ederim ki ve beni intihab eden zevatın tercüman-ı hissiyatı olarak söylüyorum ki: Benim memleketimden bir Arab ve bir Arnavud mebus olamaz ve olması imkanı yoktur ve ben bu sözü söylemekle bütün milletin hissine tercümanım. İşte meydan, bundan on sene sonra da yirmi sene sonra da bu hal, artık bu kadar, bizim düşündüğümüz Türkiye Türklerindir; bu memlekette yaşayan insanlarındır. Bundan haric olanlar: Arnavud dindaşlarımız, Arab dindaşlarımız giderler memleketlerinde hidmet ederler, memleketlerinin huzur ve rahatlarına çalışırlar, biz de iftihar ederiz. Paşa Hazretlerinin tarz-ı telakkilerinden müteessir oldum. Vallahi efendim hatırıma böyle bir şey gelmedi; döndüm kaldım.
Paşa ki bizi kurtaran ve bu memleketi kurtaran bir şahıstır. Biz nankör olalım ki böyle bir telakki sahibi olalım. Nasıl olur ki böyle bir fikir hatıra gelsin.
Yusuf Ziya Bey (Bitlis)-Bütün cihanın takdirine mazhardırlar.
Süleyman Sırrı Bey (Yozgad)-Türkiye’nin müncisidirler [kurtarıcısıdırlar].
Emin Bey devamla- Rica ederim biz de müslümanız biz de kadirşinas adamlarız. İyilikleri hiçbir zaman unutmayız. Böyle bir şeyi hatıra getirmektense ölmek bizim için daha iyidir. Eğer biz muhalefette bulunduğumuzdan dolayı bir şey hatıra geliyorsa ki rica ederim biz şimdiye kadar bu memleketin saadetini muhill[dokunan, sakatlayan, bozan] hiçbir muhalefet göstermedik zannındayım. Hariçte belki Paşa Hazretlerini-iddia ederim-hepinizden fazla seviyorum.
Nafiz Bey (Canik)- Efendim bu mesele esasen mevzu’ bahis değildir.
İhsan Bey (Cebel-i Bereket)- Milli ve dini bünyede bir yara açtınız, tedavi ettirmek için söz söyleyiniz Reis Bey…
Reis-Rica ederim söylemeyiniz demedim ki… [12]
Dün[03.12.1922] Büyük Millet Meclisi’nde, İntihab-ı Mebusan Kanunu’nun 15’inci maddesi ile açılan müzakerat üzerine cereyan eden heyecanlı müzakeratı yazmış ve fakat kesret-i münderecatımız üzerine ma-ba’dını[devamını, sonrasını] bugüne bırakmış idik. Bugün gerek bu müzakeratın ma-ba’dını, derc ediyoruz.
Hüseyin Avni Bey (Erzurum)-Efendim bu meseleyi Paşa Hazretleri açtılar. Ve arkadaşlar da fikirlerini arz ettiler. Eğer Paşa Hazretleri bunun üzerine kendi telakkilerini tashih buyurdularsa mesele bu kadar, müzakere kâfidir. Ve ortada bir şey mevcut değildir. Eğer başkaları, diğer bir tarzda düşünüyorlarsa ebediyen düşünsünler, böyle bir şey yoktur… yoktur… (Müzakere kâfi sesleri)
İlyas Sami Bey (Muş)-Rica ederim bir adam müzakere kâfidir diyemez bu mesele tenevvür[aydınlık olma] etsin.
Reis-Müzakere kâfidir demedim ki…
Hilmi Bey-Buyurun.
Nafiz Bey (Canik)- Meselenin Hilmi Beye ne taalluku[ilişiği, ilgisi olma] vardır. İmza sahipleri söz söylemiştir. Paşa Hazretleri de su-i tefehhümlerini mecliste izah buyurmuşlardır. Hilmi Beye neden söz veriyorsunuz?
Nafiz Bey (Canik)-Efendim, Hilmi Beye ne taalluku vardır?
Reis-Efendim encümene gidecek, orada tadilat görecek ondan sonra müzakere olunabilir. Müsaade buyurursanız müzakerenin kifayetine dair bir takrir geldi. (Hayır sesleri)
Tunalı Hilmi Bey-Reis Beyefendi evvel emirde burada kürsüye çıkan bir arkadaşa karşı nasıl bir söz istimal[kullanma] edilmiştir. Bu söz zemin ve zaman muvafık mıdır, değil midir? Buna dair riyaset icap eden cevabı versinler.
Nafiz Bey-Cevabını ben vereyim. Misal olarak Hilmi Beye veya bendenize taalluku yoktur.
Reis-Siz taalluku yok farz ediyorsunuz, başkaları taalluku farz eder. Müsaadenizle müzakerenin kifayetini reye koyacağım. (Kâfi sesleri) Kifayetin aleyhinde bir kişi vardır söylesin.
İlyas Bey (Muş)-Efendim bu mesele kanun layihası dolayısıyla mevzu bahis olmuştur. Bu mevzu bahis olan şey tarih-i hayatımızda gayet mühim bir hatve-i inkılabiyeye taalluku itibariyle değil, başka noktadan ve belki başka cihetlerden gayet mühim bir meseledir. Ve mesele tenevvür etmeli ondan sonra yine encümene gitmelidir. Arz edeyim: Efendim zaman zaman mevzu bahis olan bu meselenin tarihimizde açtığı ve açacağı acıları nazar-ı dikkatinize arz ediyorum. Bakınız iki kısa kelime ile arz edeceğim. Bir kere bütün Rum ve Ermenileri içimize almak için Osmanlı sıfatını kabul etmişiz.
Necib Bey (Ertuğrul)-Aynı, tabi ki.
İlyas Sami Bey (Muş)-Kemal-i hürmetle rica ediyorum bendeniz dinlediğim gibi siz de beni dinleyiniz. Osmanlı demişiz, Ermeni ve Rum’u kabul ederek hepsini teşmil etmişizdir. Bu uzakta değil, yakın bir mazidedir. Şimdi de ne diyoruz. Hüseyin Avni Beye ihtiram ettiğim efkârını ve diğer bir arkadaşın hâkimiyet-i millîyeyi temsil eden şu kürsüde hala iki anasırdan, hala milletten bahsederek bir millete şu daireyi hasrediyor. Hududumuz budur. Bu hududun dâhilinde yaşamak sıfatına malik anasırlarımız da şudur diyoruz, böyle tahlil ediyoruz. Böyle kasd-ı nazar eden diğerinden mahrum olur. Efendiler bu devlet Kanun-ı Esasisi’nde yazmış ki bu devlet bir İslam devletidir. (Gürültüler) İslamiyet’in rehberi… (Gürültüler) Rica ederim efendim dinleyiniz. Ne kadar söyleseniz boştur.
Reis-Kifayetin aleyhine söylemeyin.
İlyas Sami Bey-Evet efendim şimdi bir kelime ile cevap vermekle zannettiniz ki fikrimi söylemekten vaz geçirirsiniz. Paşa Hazretleri kendi şahsı için endişeye düşmemiştir. Öyle zannetmeyin meclisin kalbinde yaşayan Paşanın mevki için bir su-i zandır. Ve bu Paşa için söylenmemiştir.
Hüseyin Avni Bey (Erzurum)-Sen kimseyi Paşanın gölgesine alma. Bundan istifade etmek istenilir.
İlyas Sami Bey (devamla)- Söyleyeceğim Paşa şeraitinde bir adam tasavvur[zihinde şekillendirme, kurma] ediniz. Hiçbir yerde durmamış, tavattun[yerleşme, yurt tutma, yurtlanma] edememiş, şimdi bunu halledelim.
Avni Bey (Saruhan)-Dışarıda bir milyon Türk var.
İlyas Sami Bey-Ben bu memlekette doğmuşum, bu memlekette büyümüşüm ve bu memlekette okumuşum, bu memleket beni yetiştirmiştir. Kendi insanıma hitap ediyorum. Heyet-i alinize diyorum ki kozmopolit bunlar birer kelimedir. Su-i meşheret, su-i ahlak[ahlak kötülüğü, kötü ahlak] bu kelimedir. Kelimenin tasrihini kimse hiçbirimize veremez, rehberimiz bize ne diyor. Yalnız efendiler rehberimiz Kanun-i Esasimizde (Kanun-i Esasi yoktur, paçavradır. Sesleri) diyor ki neslimden gelen bana tabi olmazsa, vatanperver olmazsa, muteber değildir. Öyle ise efendiler kısa bir şey söyleyeceğim. Bu memlekete gözünü dikmiş (Onlar bizim sesleri) sizin ağuşunuza atılacak ne İslamlar, ne İslamların har-ı muhitleri vardır. Arabın hakkı yoktur, Arnavudun hakkı yoktur, demek kelimedir.
Necib Bey (Ertuğrul)-Neticesini gördük.
İlyas Sami Bey-devamla Bu sözlerin mikyası tatlı kelimedir, manası yoktur. (Gürültülü patırdılar) Gürültünün fazlası yoktur. Gayet yanlış bir sözdür.
Bundan sonra müzakere kafi görülmüştür. [13]
SONUÇ
Mustafa Kemal Paşa’ya çekilen telgrafların gazetelerde yayımlanarak kamuoyu ile paylaşılması, 3 Nisan 1923 tarihindeki Meclis oturumunda, Hüseyin Avni Bey, “Bu telgrafların sureti vürudu ve tanzimi hakkında bir şey söylemeyeceğim.” diyerek söz konusu telgrafların düzenlenişi ile ilgili şüpheleri olduğunu ima etmiş, Muhalif Grup (II. Grup)’tan Siverek Mebusu Mustafa Lütfi Bey ve Erzincan Mebusu Hüseyin Bey söz konusu telgrafları “Sipariş” ve “Ismarlama” olarak değerlendirmişlerdir. [14]
Muhalif Grup milletvekilleri, Mustafa Kemal Paşa’nın bütün Türk halkının kalbinde yer edindiğini ve bu kanunun düzenleniş amacının onunla hiçbir ilgisi olmadığını ifade etmişlerdir. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın Türk halkının kalbinde yer edinmiş olduğunu gösteren bu telgraflardan rahatsız olmaları ve bu telgrafları “Sipariş” ve “Ismarlama” olarak değerlendirmeleri ile kanunun hazırlanış amacı hakkında Meclis’te söyledikleri sözlerin tutarlı ifadeler olmadığını göstermiştir.
Muhalif grubun, tartışmalara sebep olan Milletvekili Seçimi Kanunu’ndaki değişiklik önergesi, son ciddi girişimi olmuştur. Çünkü bundan kısa bir süre sonra Meclisin yenilenmesi yönündeki karar muhalif grubun da katılımıyla çıkmıştır. Yapılan seçimler sonucunda, Mustafa Kemal Paşa’ya karşı sert bir muhalefet yürüten muhalif grup üyelerinden hiçbiri İkinci Meclis’te yer almamıştır.
DİPNOTLAR
[1] TBMM ZABIT CERİDESİ, Devre:1, Cilt:25, İçtima Senesi:3, s.159-164
https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c025/tbmm01025149.pdf
[2] Hakimiyet-i Milliye, 10 Kanunuevvel 1338(1922), No:682, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0327.pdf
[3] Hakimiyet-i Milliye, 11 Kanunuevvel 1338(1922), No:683, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0330.pdf
[4] Hakimiyet-i Milliye, 12 Kanunuevvel 1338(1922), No:684, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0333.pdf
[5] Hakimiyet-i Milliye, 13 Kanunuevvel 1338(1922), No:685, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0336.pdf
[6] Hakimiyet-i Milliye, 14 Kanunuevvel 1338(1922), No:686, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0339.pdf
[7] Hakimiyet-i Milliye, 15 Kanunuevvel 1338(1922), No:687, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0342.pdf
[8] Hakimiyet-i Milliye, 18 Kanunuevvel 1338(1922), No:689, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0348.pdf
[9] Hakimiyet-i Milliye, 19 Kanunuevvel 1338(1922), No:690, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0351.pdf
[10] Hakimiyet-i Milliye, 20 Kanunuevvel 1338(1922), No:691, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0354.pdf
[11] Hakimiyet-i Milliye, 3 Kanunuevvel 1338(1922), No:676, s.1, sütun:5-6
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0309.pdf
[12] Hakimiyet-i Milliye, 3 Kanunuevvel 1338(1922), No:676, s.4, sütun:1-2
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0311.pdf
[13] Hakimiyet-i Milliye, 4 Kanunuevvel 1338(1922), No:677, s.4, sütun:1-3
http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_6/0314.pdf
[14] TBMM ZABIT CERİDESİ, Devre:1, Cilt:28, İçtima Senesi:4, s.328
https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c028/tbmm01028017.pdf