Connect with us

Özel Günler ve Anlamları

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni Açış Konuşması

Published

on

(1 Kasım 1938)

GİRİŞ

Türk’ü reayalıktan vatandaşlığa, saltanattan cumhuriyete kavuşturan, Türk kadınını yok sayılmaktan kurtarıp varlık sahnesine çıkaran, Göktürklerden bu yana kaybolan Türk kimliğini inşa eden Türk İstiklal Harbinin Başkumandanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türk İnkılabının planlayıcı ve uygulayıcı önderi ilk Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, fani âlemden baki âleme göç edişinin 85. yıldönümünde minnet ve rahmetle anarım.

Cumhuriyetin 15. yıldönümü törenlerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışa hastalığı sebebiyle katılamayan ilk Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; 1 Kasım 1938 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Açış Konuşmasını Başbakan Celal Bayar yapmıştır.

***

Başvekil Celal Bayar (İzmir) – (Başvekil alkışlar arasında kürsüye geldiler.) Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 36. maddesi hükmüne göre Cumhurreisimiz Atatürk’ten aldığım emir üzerine bu seneye ait nutuklarını okuyorum. (Alkışlar.)

Sayın Milletvekilleri,

Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlarım. . .

Geçen sene aziz Kamutayı [Türkiye Büyük Millet Meclisi] arkadaşlarıma millet ve memleket için ne gibi feyizli işler başarmak istediğimizi izah etmiştim. Bugün de bunlardan hangilerinin bu yıl içinde yapıldığını bildirmek isterim.

Sayın Arkadaşlarım,

Her şeyden evvel size kıvançla arz edeyim ki millet ve memleket geçen seneyi de tam bir huzur ve sükûn içinde yükselme ve kalkınma faaliyetiyle geçirmiştir.

Uzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman had bir şekil alan Tunçeli’ndeki toplu eşkıyalık hadiseleri, belirli bir program dâhilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur. (Bravo sesleri.)

Cumhuriyet’in feyzinden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tamamıyla istifade edeceklerdir.

Hususi idare ve belediyelerin bu yılki faaliyetleri geçen senelerden fazla ve daha verimli olmuştur.

İmar işlerinde belediyeleri türeli [muntazam, düzenli]  surette aydınlatmak, kılavuzlamak ve faaliyetlerini takip etmek ve denetlemek üzere merkezde bir teknik büro teşkili, yol ve yapı kanununda işlerin ve istimlak muamelelerinin süratle yürümesini temin edecek tadilat yapılması, Belediyeler Bankası’nın imar işlerinde yardımını genişletmesi, çiftçi mallarının emniyetini korumak ve zirai suçlan süratle meydana çıkarıp suçluların cezalandırılması için Yüksek Kamutay’a sunulmak üzere, birer kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Büyük Meclis’in tasvibine arz edilmiş olan yeni nüfus kanununun kabul ve tatbiki nüfus işlerinin daha modem ve muntazam bir şekilde yürütülmesini temine hizmet edecektir.

Muhterem Arkadaşlar,

Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti kendisine verilen sağlık ve toplumsal yardım

vazifelerine, iskan ve göçmen işlerine Yüksek Meclis’in kabul buyurduğu tahsisat dahilinde başarı ile devam etmiştir.

Bu senenin ilkbaharında Orta Anadolu’da, bilhassa Kırşehir ve Yozgat havalisinde

bir kısım köylerimizi harap eden ve aziz vatandaşlarımızdan bazılarının ölümüne sebebiyet vermekle bizi çok üzen bir yer sarsıntısı olmuştu. Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti ve aynı zamanda bu işle vazifelendirilen Kızılay Cemiyeti felakete uğrayan vatandaşlarımızı korumak için derhal gereken tedbirleri almışlardır. Bu sahada yapılmasına karar verilen 2114 evden bir kısmı bitmiştir. Bir kısmının da inşaatı ilerlemektedir. Bu hizmet ve mesaiyi memnuniyetle kaydederim.

Yüce Saylavlar [Milletvekilleri],

Memlekette mevcut huzur ve asayişe paralel olarak adalet cihazı da intizamla işlemektedir.

Meşhut Cürümler Kanunu’nun tatbikatından elde edilen iyi neticelerden örnek alınarak bu kanun kapsamına ağır cezalı cürümler de alınmıştır.

İnkılabımızın istikrarını teyit için yeni kanuni tedbirler alınmıştır. Bu maksatla Türk Ceza Kanunu’ndaki devletin şahsiyetiyle ve devlet kuvvetleri aleyhine alakalı cürümler daha kuvvetli müeyyidelere bağlanmıştır.

Cezaevlerinin terbiye, ıslah ve iş esaslarına göre düzeltilmesi yolundaki hayırlı faaliyetin genişletilmesi, cemiyete, doğru yoldan saparak hürriyetini kaybetmiş olan binlerce vatandaşı faydalı birer uzuv olarak kazandırmaktadır.

Sayın Milletvekilleri,

Devletin ekonomik sahadaki yapıcı ve yaptırıcı kudret ve prensibinin kapsamına ziraat işlerimizin de alınması yolunda bir numune olmak üzere hükmi şahsiyeti haiz “Ziraat İşletmeleri Kurumu” teşkil edilmiştir.

Geçen seneki nutkumuzda:

“Milli ekonominin temeli ziraattır. Bunun içindir ki, ziraatta kalkınmamıza büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yapılacak programlı ve pratik çalışmalar bu maksada ermeyi kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amacına ulaştırmak için, ilkönce ciddi etütlere dayalı bir ziraat siyaseti tespit etmek ve onun için de her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lazımdır” tavsiyesinde bulunmuştuk.

Buna ait etütler tamamlanmıştır.

Cumhuriyet’in on beşinci yılı, planlı, sistemli ziraat ve köy kalkınmasının başlangıcı olmalıdır.

Sayın Arkadaşlar,

Ekonomi işlerimiz normal gelişme yolunu takip etmektedir.

Bu yıl da üretimin, mübadelenin ve kredinin düzenlenmesiyle sanayileşme ve teşkilatlanma sahalarında olumlu neticeler alınmıştır.

Maden tetkik ve arama işleriyle maden işletmeleri mevcut programına göre gelişmektedir.

Dış ticaret politikamız vaziyete, milli ve milletlerarası konjonktüre uyarak, karşılıklı menfaat ve müsaadeler esasına bağlı kalmakta devam etmiştir.

İhracatın denetimi ve ihraç mallarımızın standartlanması yolundaki çalışmalar yürümekte ve hayırlı neticeler elde edilmektedir. Bu sene yeniden birtakım ihraç mallarımız daha denetlenen mallar arasına girmiştir.

Böylece ihracatımızın ve ihracatımızın itibarını yükselttiğini gördüğümüz bu usulün sahası genişletilmektedir.

Halkımızın bedii [güzel sanatlara ilişkin] kabiliyetlerini yansıtan ve her günkü ihtiyaçlarımızın büyük bir kısmını karşılayan el ve ev küçük sanatlarının Cumhuriyet rejiminde layık olduğu mertebeye yükseltilmesi icap eder. Bunun için teşvikler yapılmasını ve bu konudaki tasarının bir an evvel müzakeresini tavsiyeye değer bulurum.

Geçen toplantı devresinde Yüksek Meclis’in kabul buyurduğu “sermayesinin tamamı devlet tarafından verilmek suretiyle kurulan iktisadi teşekküllerin teşkilatıyla idare ve denetimleri” hakkındaki kanunun tatbiki için teşkilata başlanmıştır.

Memleketin muhtelif yerlerinde kredi ve satış kooperatiflerinin ve birliklerinin kurulmasına devam edilmiştir. Bu cümleden olarak Karadeniz mıntıkasında fındık mahsulümüz için beş kooperatif ve bunlar için merkezi Giresun’da olmak üzere bir birlik teşkil olunmuştur.

Küçük esnafa ve küçük sanayi erbabına muhtaç oldukları kredileri temin etmek üzere Halk Bankası ve halk sandıkları kurulmuştur.

Kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasının ekonomik alandaki mühim tesiri malumdur. Büyük Millet Meclisi’nin kabul buyurduğu kanun ile faiz hadlerinin indirilmesini memnuniyetle karşılarım.

Büyük Millet Meclisi Denizbank’ı kurmakla çok isabetli bir harekette bulunmuştur. Birinci beş senelik sanayi planımız muvaffakiyetle bitmek üzeredir. Buna ilaveten üç senelik bir maden işletme programı tanzim edilmiş ve tatbikine başlanmıştır. Bu üç senelik maden programının büyük bir kısmını içine almak ve şeker sanayiini de genişletmek suretiyle makine, kimya, gıda maddeleri, toprak ve su mahsulleri, ev yakacağı sanayiiyle l iman inşasını ve nakliye vasıtalarının çoğaltılmasını ve deniz işleri için duyduğumuz ihtiyaçları ihtiva ve ifade eden dört senelik üç numaralı yeni bir program yapılmış ve ilan edilmiştir.  Bu plan için sarf olunacak para 85 ila 90 milyon lira arasında tahmin edilmektedir. Buna ait kredinin temin edildiği malumdur.

Memleket için faydalı olan her teşebbüsü yüksek bir vatanseverlik duygusuyla destekleyen ve himaye eden değerli Kamutay’ın bu planı da desteğine mazhar kılacağından şüphe etmiyorum.

Muhterem Milletvekilleri,

Memleketin imarı ve kalkınması yolunda çok mühim vazifeler alan Cumhuriyet nafıasının bu yıl içindeki çalışmalarının azami randıman vermiş olduğunu görmekteyim.

Geçide açılan büyük köprülerin bu yıl 115’e ulaştığını kayıt ve adetlerinin ihtiyaçla orantılı olarak süratle çoğaltılmasını temenni ederim.

İstanbul’dan başlayan Avrupa turistik asfalt yolunun birinci kısmı tamamlanmıştır. Ve son kısımlarının inşaatına devam edilmektedir.

Memleketin umumi su siyasetinin büyük ehemmiyeti üzerinde durmaktayız. Geçen devrede kabul buyurduğunuz bir kanunla Adana ovasının sulama işlerine hız verilmiş olmasını memnuniyetle kaydederim. Diğer su işlerimiz de program dâhilinde yürümektedir.

Geçen sene yapılmasına başlandığını bildirdiğim radyo merkezi stüdyosu tamamlanmıştır.

Şirketlerden elimize geçen demiryollarının ıslahına ve çekici ve çekilen araçların her türlü ihtiyaca cevap verecek surette tamamlanmasına çalışılmaktadır.

Memlekette nakliye hacmi artmaktadır. Muhtelif malların sevkini kolaylıkla temin etmek için yeni nakliye vasıtaları sipariş edilmiş ve üç numaralı programda da bu hususa ayrıca yer verilmiştir.

Geçen yıl Divriği’ye ulaştığını gördüğümüz demiryolunun bu yıl Erzincan’a vardığını ve önümüzdeki yıl içinde de Erzurum şehrine ulaşacağını kıvançla müjdelerim.

Arkadaşlar,

Maliyemiz denk bütçe, sağlam ödeme, vergi sistemlerini mükellef lehine ıslah ve hafifletme ve milli paranın istikrarını muhafaza prensiplerini tam bir sadakat ve muvaffakiyetle takip ve tatbik etmektedir.

Halkın ve çiftçinin vergi yükünü hafifletmek yolunda öteden beri güdülen prensibin imkân nispetinde tatbikine bu yıl da devam edilmiştir.

Kazanç ve denge vergilerinde yünlü ve pamuklu kumaşların tüketim vergisinde ve hayvan vergilerinde indirmeler yapılmış, hayvan vergisinin at ve katıra ait kısmıyla tıbbi ve ispençiyari [eczacılık] maddelerin tüketim vergisi tamamen kaldırılmıştır.

Bir kısım vergilerde yapılan mühim indirmelere rağmen tahsilat tahmin olunan gelirden geçen sene de 29 milyon fazlalık göstermiştir.

Bu seneki tahsilatın da tahminlerden ziyade olacağı umulmaktadır.

Ekonomik sahadaki gelişmeyle orantılı olarak daima bütçe tahminlerini aşan devlet gelirinin devamlı artışı, bir taraftan vergi indirmelerini belirli bir program dairesinde tahakkuk ettirmeye, diğer taraftan muhtelif sahalarda verimli işlere ve milli müdafaa hizmetlerine daha çok pay ayırmaya imkân vermektedir.

Teşviki Sanayi Kanunu’ndan istifade eden müesseselere hariçten getirdikleri hammaddelerle makine, alet ve edevat için verilmiş olan gümrük muafiyeti kaldırılarak zikrolunan kanundan istifade eden ve etmeyen bütün sanayi erbabını kapsamak üzere bu nevi hammaddelerle makine, alet ve edevatın gümrük vergilerinin cüzi bir hadde indirilmesi ve makine alet ve edevatı için muamele vergisi muafiyetinin kabul edilmesi memleket sanayii üzerinde hayırlı neticeler verecek bir tedbir olmuştur.

Bir kısım vergilerimizin tarh ve cibayet usullerinin ıslahı ve tatbikatta sadelik ve

birlik temini maksadıyla hazırlanarak Yüksek Kamutay’a sunulan layihanın bir an evvel çıkarılmasını temenniye değer bulurum.

Sayın Arkadaşlarım,

İnhisarlar İdaresi [tekel] kurumlarının mali monopol [mali tekel], ticari teşekkül ve mali valorizasyon [değerini artırma, değerlendirme] kurumu karakterini kazanması için icap eden esaslı tedbirler alınmakta ve semereleri de elde edilmektedir.

Çok kıymetli ve nefis mahsullerimizden biri olan tütünün ziraat usullerini düzeltmek, ziraatçıları, mahsulünü işletmek ve değer fiyatıyla satmak bakımından aydınlatmak ve korumak, tütünlerimizi dünya piyasalarına daha çok tanıtarak ihracatını azami hadde çıkarmak yolundaki gayretler iyi neticeler vermektedir.

Diğer tekel maddelerinin üretim ve tüketiminde de gelişmeler görülmektedir.

Sevgili Arkadaşlarım,

Yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi milli şuurlu ve modem kültürlü olarak yetiştirmek için, İstanbul Üniversitesi’nin gelişmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam edilmektedir.

Geçen sene tecrübelerinin ümit verici mahiyette olduğunu kaydettiğim eğitmen okulları çok iyi neticeler vermiş ve eğitim kadrosuna bu yıl 1500 kişi daha ilave edilmiştir. Önümüzdeki yıllar içinde bu miktarın artırılacağı şüphesizdir.

Türk Tarih ve Dil Kurumlarının çalışmaları takdire layık kıymet ve mahiyet arz etmektedir. Tarih tezimizi reddedilmez delil ve vesikalarla ilim dünyasına tanıtan Tarih Kurumu, memleketin muhtelif yerlerinde yeniden kazılar yaptırmış ve milletlerarası toplantılara muvaffakiyetle iştirak ederek yaptığı tebliğlerle yabancı uzmanların alaka ve takdirlerini kazanmıştır.

Dil Kurumu, en güzel ve feyizli bir iş olarak, türlü ilimlere ait Türkçe terimleri tespit etmiş ve bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır.

Bu yıl okullarımızda eğitimin Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hadise olarak kaydetmek isterim.

Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için

Yüksek Kamutay’ın kabul ettiği Beden Terbiyesi Kanunu’nun tatbikine geçildiğini görmekle memnunum.

Muhterem Arkadaşlarım,

Vatanın ve rejimin koruyucusu olmakla kalmayıp, en geniş ve hakiki manasıyla bir barış etkeni ve bir eğitim ve öğretim ocağı olan yenilmez ordumuzun, geçen sene de işaret ve izah ettiğim gibi, son sistem silah ve motorlu vasıtalarla cihazlandırılması yolundaki çalışmalara hız verilmiştir. (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar.)

Geçen sene, Büyük Kamutay’ın kabul buyurduğu tahsisat üzerine bir genel silahlanma programı yapılmıştır. Tatbikatı ilerlemektedir.

Deniz kuvvetlerimizin takviyesi için lüzumlu olan harp gemilerimizin küçük bir kısmı sipariş edilmiştir. Büyük bir kısmı da sipariş edilmek üzeredir. (Alkışlar.)

Bu doğrultuda mevcut gemilerimizin daha mükemmel bir hale konulması için tertibat alınmaktadır.

Bu sene Gölcük harp tersanemizin inşasına başlanacaktır.

Hava programımız önemle tatbik olunmaktadır. Şanlı adını andıkça gönül ferahı

ve sonsuz gurur duyduğumuz kıymetli ordumuz, bu yaz doğu bölgesinde tabiatın en çetin ve haşin şartlan içinde yaptığı manevralarda her gün artan kudret ve kabiliyetini bir kere daha göstermiştir. (Şiddetli alkışlar.)

Çok değerli komutan ve subaylarımızla kahraman erlerimizi huzurunuzda iftihar ve takdirle selamlarım. (Bravo sesleri, sürekli alkışlar.)

Sayın Milletvekilleri,

Harici siyasetimizin son sene zarfındaki gelişmesi geçen sene ana vasıflarını çizmiş olduğum esaslar dairesinde cereyan etmiştir.

Son aylar zarfında barış çetin bir imtihan geçirdi. Şimdi ne kadar süreceğini ancak daha bir müddet sonra anlayabileceğimiz yeni bir sükûn devresi içindeyiz.

Barış, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince, daimi bir ihtimam ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister.

Memleketimizi her gün daha çok kuvvetlendirmek, her sahada her türlü ihtimallere karşı koyabilecek bir halde bulundurmak ve dünya hadiselerinin bütün safhalarını büyük bir teyakkuzla takip etmek, barışsever siyasetimizin dayandığı esasların başlıcasıdır. (Bravo sesleri, alkışlar.)

Milletlerin emniyeti ya iki taraflı veyahut çok taraflı genel müşterek anlaşmalarla, uzlaşmalarla temin edilebilir diye mutlak mahiyette ortaya atılan ve her biri diğerlerine zıt sayılan prensipler barışın muhafazası işinde bizim için kati ve isabetli değildir ve olamaz. (Bravo sesleri.) Bunların her birini coğrafi ve siyasi icap ve vaziyetlere göre kullanarak barış yolundaki ihtimamı realitelere uydurmak her millet için ayrı ayrı bir vazifedir.

Cumhuriyet hükümeti bu hakikati görmüş, tatbik etmiş, en yakın komşularıyla olduğu kadar en uzak devletlerle olan münasebetlerini, dostluklarını, ittifaklarını ona göre tanzim etmeyi bilmiş ve bu sayede harici siyasetimizi sağlam esaslara dayandırmıştır. (Alkışlar.)

Balkan siyaseti, Balkanlar’ın ayrı ve müşterek menfaatlarının en açık bir ifadesi, Balkan milletlerinin her birinin ayrı ayrı kuvvetleşmesi de barış yolundaki dinamik anlayış tarzının fiili bir misalidir.

Burada memnuniyetle kaydetmek istediğim bir hadise, Balkan milletlerini birbirine büsbütün yakınlaştırmakta kuvvetli etken olmuştur ve yarın için de ümitler vaat eden bir eserdir. Selanik’te Balkan Antlaşması devletleri namına Konsey Reisi ve Muhterem Yunan Başvekili General Metaksas ile Sayın Bulgar Başvekili Mösyö Köseivanof arasında imza edilmiş olan anlaşmadan bahsetmek istediğim anlaşılmıştır. Bu anlaşma da barış yolundaki devamlı gayretlerimizin ve Balkan devletlerinin takip edegeldikleri salim politikanın hayırlı bir tecellisidir. (Bravo sesleri.)

Yine ayrı realiteler, aynı dinamizm ve aynı yüksek gayeler, Sadabad akitlerinin maziden miras kalan hurafeleri nasıl bir hamlede yıkarak, münasebetlerini yeni ve doğurgan esaslara dayandırmayı bildiklerini göstermiştir.

Türkiye’nin diğer devletlerle olan münasebetleri geçen sene açık olarak gösterdiğim yolda dostane gelişmesini takip ederek ilerlemekte bulunuyor.

Hatay meselesinin son sene zarfında geçirmiş olduğu safhalar malumunuzdur. Bu milli davayı bir Türk-Fransız dostane anlaşmasıyla halletmek yolundaki mesai muvaffakiyete erdi. Türk ve Fransız askerlerinin geçici ve müşterek işgali bu anlaşmanın bariz tezahürü oldu. Bu sayede sükûn yerleşti ve seçimler tamamlandı. Nihayet Hatay, Millet Meclisi’ne ve bağımsızlığına kavuştu. (Bravo sesleri, şiddetli ve sürekli alkışlar.) Bağımsız Hatay devleti bugün inzibat kuvvetlerini tanzim eylemek ve memleketin dâhili emniyetini de kendi vasıtalarıyla temin etmekle meşguldür. Bunun da yakında başarılacağını ümit ediyoruz.

Geçen sene “Yarınki Türk-Fransız münasebetlerinin dilediğimiz yolda gelişmesine, Hatay işinin iyi bir yönde yürümesi esaslı bir ölçü ve etken olacaktır” demiştim. Hakikaten, Hatay işindeki Türk-Fransız anlaşması, iki devlet arasındaki münasebetleri çok dostane bir duruma getirmiştir. Hatay işinde elde edilen neticelerin istikrarının Türk-Fransız dostluğunun da gelişme ve billurlaşmasına bir esas teşkil edeceği kanaatindeyim.

Cumhuriyet hükûmeti, geçen seneden beri muhtelif devletlerle iktisadi münasebetlerini tanzim eden mukavele ve anlaşmalar imza etmiş bulunuyor.

Bu doğrultuda İngiltere hükûmetiyle yapılan ticaret anlaşması ve aynı zamanda 16 milyon İngiliz liralık bir ticaret ve silahlanma kredisi mukavelesini zikretmek isterim ki, esasen bununla alakalı kanun yüksek tasdikinize sunulmuştur.

Birkaç gün evvel memleketimizi ziyaret eden Almanya’nın mümtaz İktisat Nazırı

Bay Funk ile 150 milyon marklık bir kredinin esaslarında mutabakat hâsıl oldu. Teferruat yakında iki hükûmeti arasında tespit edilecektir.

Bu kredi anlaşmalarını memleketimizin mali itibarına karşı gösterilen ciddi emniyetin ve harici siyasetimizdeki dürüst hareketin bir tecellisi olarak kabul etmek lazım gelir. (Bravo sesleri.)

Hükûmetin yaptığı mukaveleler arasında hukuki sahada muhtelif anlaşmalar mevcut olduğu gibi, bağımsızlığına kavuşan dost Mısır devletiyle yapılan bir de dostluk, ikamet ve tabiiyet mukavelenamesi mevcut bulunmaktadır.

Büyük komşu ve dostumuz Sovyet İttihadı Cumhuriyeti’yle geçen yıl içinde yeni bir sınır mukavelesi imza edilerek iki memleketin sınır münasebetleri bu suretle iki taraf tecrübelerinin gösterdiği salim esaslara bağlanmıştır. Bu mukavelenin yakında yürürlüğe konulması beklenilmektedir.

Yine geçen yıl içinde İtalya hükûmeti Montrö’de imza edilen ve kendi iştirakine açık bırakılan Boğazlar Mukavelesi’ne katılmış ve bu komşu büyük memleketin bize karşı olan bu dostane hareketi memleketimizin de aynı dostane hissiyatıyla karşılanmıştır.

Büyük Kamutay, şimdiye kadar olduğu gibi bütün işlerinizde başarılar dilerim.

(Şiddetli ve sürekli alkışlar.)

KAYNAKÇA

 T. B. M. M. Zabıt Ceridesi, 01.11.1938, Cilt: 27, Devre: V, İçtima: 4, s. 3-7

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d05/c027/tbmm05027001.pdf

Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 30 (1937-1938), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011, s. 312-320

Türk İstiklâl Mücadelesi

Büyük Âlim Ziya Gökalp’in Vefatı

Published

on

[25 Ekim 1924]

Giriş

Türk sosyolojisinin kurucusu ve Türk milliyetçiliğinin en önemli düşünürlerinden biri olan Ziya GÖKALP [1], “bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tir” sözünü sarf eden Mustafa Kemal ATATÜRK’ün en fazla etkilendiği kişiler arasında yer alır.

Vefatının 100. yıldönümünde Ziya Gökalp’i minnet ve rahmetle anarım. Bu münasebetle başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere Türk milleti, vatanı ve devleti uğrunda hizmet eden bilim, kültür, sanat, devlet, asker ve siyaset adamları ile Türk Mehmetçiklerinden bu dünyadan göç edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

Hafızalarımızı tazeleyip zihin jimnastiği yapmak amacıyla GÖKALP’in vefatının ertesi günü [Hâkimiyet-i Milliye, 26 Teşrinievvel 1924, No: 1256, s. 1, sütun: 2-3]’te yayımlanan “Hamdullah Suphi [TANRIÖVER],” ve “Ziya Gökalp Büyük Âlim Ziya Gökalp’in Ziyaı” başlıklı haber metinleri Osmanlı Türkçesi’nden çevrim yazı olarak aşağıda sunulmuştur.

***

ZİYA GÖKALP

“Ne elim bir haberle dilhunuz [içimiz kan ağlıyor]. Türk milliyetperverleri bir baş, hakiki bir mürşit kaybettiler. Türkçülük mefkûresinin bir meşalesi olan bu asil zekâ, kendi izinde yürüyecek binlerce muakkip [takipçi] bıraktı. Onun Türk tarihini, Türk içtimaiyatını, Türk harsını aydınlatan tahlil ve tasnif kuvveti, asırlardır ruhumuzda biriken karanlıkları derece derece eritmişti. Geçtiği yol evvelce bir izdi, şimdi bir şehrahtır [ana yoldur]. Türk vatanı en aziz evladından birini kaybetmekle taziye edilmek lazım gelen bir felakete uğradı. Ziya Gökalp’in hatırası önünde başlarımızı eğdiğimiz bu acı dakikalarda, tesellimiz odur ki, onun ufkumuzda dalgalandırdığı manevi bayrağı yere düşürmeyecek bir gençlik; memleketin her köşesinde bu imanın mahfuziyeti [korunması] için ayakta silahlanmış duruyor.” [2]

Hamdullah Suphi [TANRIÖVER]

***

BÜYÜK ÂLİM ZİYA GÖKALP’İN ZİYAI

Diyarbakır Mebus-ı Muhteremi; çok kıymetli eserlerini Türklüğe ve gençliğe hatıra bırakarak aramızdan ebediyen ayrılmıştır

Reisicumhurumuz ve İsmet Paşa hazeratı birer telgrafla merhum müşarünileyhin [adı geçenin] ailesine teessürlerini [üzüntülerini] iblağ buyurmuşlardır [bildirmişlerdir]. Bir Ziya Gökalp Cemiyeti teşkil edilmiştir.

***

Bir müddetten beri rahatsız bulunan ve son günlerde hastalığının şiddetlenmesi dolayısıyla hastahaneye nakledilen Diyarbakır Mebusu Ziya Gökalp Bey üstadımız dün [25 Ekim 1924] sabaha karşı irtihal-i dar-ı beka [ahirete göç] eylemiş ve bu müellim [elem veren] haber şehrimizde birden bire şayi olarak [duyularak] umumi ve derin bir teessürle [keder ve üzüntüyle] karşılanmıştır.

Reisicumhur Gazi Paşa Hazretleriyle Başvekil ve Hariciye Vekili İsmet Paşa Hazretleri merhum müşarünileyhin ailesine birer taziye telgrafı çekmek suretiyle teessürlerini iblağ buyurdukları gibi hükumet tarafından lazım gelenlere cenaze merasiminin pek mutantan bir surette icrası için de emirler verilmiştir.

İstanbul’da icra edilecek olan cenaze merasiminde Türkiye Büyük Millet Meclisi namına orada bulunan İkinci Reis Vekili Şarkikarahisar Mebusu Ali Sururi Bey hazır bulunacaktır. Merhum müşarünileyhin ailesine bu devreye ait olan tahsisatın kâmilen verilmesi ve ayrıca hidmet-i vataniye [vatana hizmet] tertibinden maaş tahsisi takarrür etmiştir [kararlaştırılmıştır]. Müdafaa-i Milliye Vekili Kazım Paşa Hazretleri ordu namına, beyan-ı taziyet edilmesini Üçüncü Kolordu Kumandanlığına ve Maarif Vekili Vasıf Bey Efendi de cenaze merasiminin icra edildiği gün bütün mekteplerin kapatılmasını ve bilumum muallimlerle talebelerin merasime iştirak etmelerini İstanbul’daki memurin-i aidesine emreylemişlerdir.

Vasıf Bey Efendi merhumun ailesine çektikleri telgrafta; kendisiyle beraber bilumum muallimlerin muhtaç-ı taziye ve teselliye bir halde olduklarını ve merhumun hatırasının gençlik için kuvvetli bir menba-ı ilham [ilham kaynağı]  olacağını ve bir arzuları varsa muhatap olmak istediğini bildirmiş ve ayrıca Muallimler Birliği, Türk Ocakları Heyet-i Merkeziyelerince telgrafla beyan-ı tessesür ve arz-ı taziyet olunmuştur.

Dün gece Ankara’da Türkçülük Cereyanının maruf simaları, mebuslar ve Türkçü gençler bir içtima akdederek [toplantı yaparak] bir “Ziya Gökalp Cemiyeti” tesis etmişlerdir. Cemiyetin Birinci Reisliğine Sinop Mebusu sabık Sıhhiye Vekili Doktor Ziya Nur Bey, İkinci Reisliğine Zonguldak Mebusu Ragıp beyler bil ittifak intihap edilmişlerdir [seçilmişlerdir]. Cemiyet Ziya Gökalp Beyin bütün Türk şehirlerindeki muhiplerinden ve talebesinden taazzuv edecektir [meydana gelecektir]. Cemiyetin programı ve gayesi; Ziya Gökalp Beyin kitaplarının tabı [basımı], yazılarının ve hatıralarının cemi [toplanması] ve ihtifallerinin [törenlerinin] tertibi olacaktır.

Diğer taraftan “Türk Ocakları Merkez Heyeti ve Hars Heyeti” ve “Ziya Gökalp Cemiyeti” şu suretle derin teessürlerini ve hissiyat-ı taziyetkaranelerini ifade etmektedirler:

Türklüğe ve Türk Ocaklarına ifa ettiği layemut [ölmez] hidmetler ile kalbimizde ebediyen yaşayacak bir minnet ve şükran hatırası bırakmış olan büyük âlim ve rehber Ziya Gökalp’in vefatı dolayısıyla Türk milletine en samimi taziyetlerimizi ve memleketin umumi kederine bütün mevcudiyetimizle iştirak ettiğimizi beyan ederiz.

Anadolu Ajansı da şu satırlarla teessürlerini bildirmektedir:

Türk vatanı en büyük ilim adamını kaybetti. Milli Mücadelenin ruhu ve istinatgâhı olan milliyet fikirlerini neşretmek hususunda Ziya Gökalp Beyin ifa ettiği hidmetler Türk milletinin kalbinde ebedi bir minnet bırakmıştır. Anadolu Ajansı bu büyük ziya [kayıp] karşısında duyduğu derin teessürleri beyan ve Türk milletini bütün ruhuyla taziye eder [başsağlığı diler].”

Üstadın son hayatına ait ajans tarafından verilen malumat ber-vech-i atidir [aşağıdadır]:

Ajans ve matbuat mensubini [mensupları] namına üstat Ziya Gökalp Beyi 23 Teşirinievvel’de [23 Ekim 1924] ziyaret eden Anadolu Ajansının İstanbul mümessili [temsilcisi] Edhem Hidayet Bey o günkü tarihle şu telgrafı ajansa göndermiştir:

İstanbul: 23 [Ekim 1924] (A. A.)-Ziya Gökalp Beye gittim. Çok dalgın, etrafındakileri tanıyamaz bir halde idi. Hiçbir şey söyleyemiyor ve ızdırap alameti gösteriyordu. Dünkü konsültasyon neticesinde kati olmamak üzere dimağında iltihap olduğu teşhis edildiğini ve doktorların ümitvar bulunmadığını biraderi Nihad Bey ifade etti. Kemal-i teessürle arz ederim.”

Anadolu Ajansının üstadın hastalığına ve irtihaline dair müteakip telgrafları da ber-vech-i atidir [aşağıdadır]:

İstanbul: 24 [Ekim 1924] (A. A.)-Ziya Gökalp Beyin vaziyet-i sıhhiyesine [sağlık durumuna] dair bu akşamki tabip raporu ber-vech-i atidir:

Hastanın ahval-i umumiyesi git gide kesb-i vahamet ediyor. Hastalık süratle seyrini takip ediyor. Ziya Bey artık etrafındakileri tanımıyor. Kalp mukavemet ediyor. Hastalığın vahameti bütün kuvvetiyle bakidir.” [2]

DİP NOTLAR

[1] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ziya-gokalp-1876-1924/

[2] Hâkimiyet-i Milliye, 26 Teşrinievvel 1924, No: 1256, s. 1, sütun: 2-3

Continue Reading

Türk İstiklâl Mücadelesi

Başkent Ankara’nın Her Köşesinde Keser Sesleri

Published

on

Giriş

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmet, 23 Nisan 1920’den beri Ankara’da bulunmaktadır. Bu sebeple Ankara, Türkiye’nin fiilen merkezidir. Hukuken Ankara’nın başkent yapılması için, işgal askerlerinin Türkiye’den çekip gitmeleri beklenmektedir.

9 Eylül 1922 Büyük Zafer’den sonra, Yunan askerleri Türkiye’den atılmış, İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerinin bir kısmı Türkiye’de kalmıştı. Bunların da ülkelerine gitmeleri için Türkiye ile İtilaf Devletleri arasında Londra’da bir protokol imzalanmıştı. Bu protokol, Lozan Antlaşması’nın XIV. ekini teşkil etmekte ve “Britanya, Fransa ve İtalya Birliklerince İşgal Edilen Türkiye Topraklarının Boşaltılmasına İlişkin Protokol” adını taşımaktaydı. Kısaca “Boşaltma Protokolü” (Tahliye Protokolü) olarak bilinmekteydi. Protokol ile yabancı askerlerin Türk topraklarını boşaltmaları şu şarta bağlanmıştır: Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Lozan Antlaşması’nı onaylayacak, antlaşmanın onaylandığı İtilaf Devletlerinin İstanbul’daki yüksek komiserlerine resmen duyurulacak, sonraki altı hafta içinde yabancı askerlerin Türkiye topraklarını boşaltmaları tamamlanmış olacaktır.

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te imzalandı. Bir ay sonra 23 Ağustos 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı. Meclisin onay kararı aynı gün saat 22.30’da İstanbul’daki İtilaf Devletleri yüksek komiserlerine resmen duyuruldu. O anda, altı haftalık süre için geriye sayma işlemi başladı. 2 Ekim 1923’te yabancı askerlerin son kalıntıları, İstanbul’da Dolmabahçe önünde Türk bayrağını ve Türk askerini selamladıktan sonra çekilip gittiler. Böylece Türk toprakları düşmandan temizlendi. İşte o zaman Türkiye Devleti’nin başkent işi gündeme geldi.

Bütün düşünceler, yeni Türkiye Devleti’nin başkentinin Anadolu’da ve Ankara şehri olması gerektiğinde toplanmaktaydı… Devletin başkentini bir an önce tespit ederek iç ve dış kararsızlıklara son vermek çok gerekmekteydi. 9 Ekim 1923’te Malatya Mebusu İsmet Paşa ve rüfekası [arkadaşları] tarafından Meclis Riyasetine [Başkanlığına]  verilmiş olan teklif-i kanuni [kanun teklifi] şudur: [1]

Lozan Muahedenamesinin mütemmimlerinden [tamamlayanlarından] olan tahliye protokolünün tatbikatı hitam [son] bulmuş ve baştanbaşa ecnebi işgalinden kurtulan Türkiye’nin fiilen tamamiyeti tahakkuk eylemiştir [gerçekleşmiştir]. Milletimizin en kıymettar mallarından İstanbul’umuz Hilâfet-i İslâmiye’nin makarrı [İslam Hilafetinin merkezi] olan vaziyetini, Âlem-i İslâm içinde tahsisen [en çok] ve hasren [özellikle] Türk Milleti’nin vesait-i müdafaasına mevdu [emanet edilmiş] olarak ilelebet muhafaza edecektir. Diğer taraftan Türkiye Devleti’nin makarrı idaresi [idare merkezi] için Büyük Millet Meclisi’nde karar vermek zamanı gelmiştir.

Bir devletin merkezini tayin için esas olacak mülâhazat [düşünceler], yeni Türkiye’nin makarr-ı idaresi Anadolu’da ve Ankara şehrinde intihap edilmek [seçilmek] lüzumunu emreder. Mülâhazat-ı mezkûre [anılan düşünceler] muahedename [andlaşma] ile Boğazlar için kabul edilen ahkâm [hükümler],  yeni Türkiye’nin esas-ı mevcudiyeti [varlık esasları], memleketin menabi-i kuvvet [kuvvet kaynakları] ve inkişafını [gelişmesini], Anadolu’nun merkezinde tesis etmek lüzumunu, vaziyet-i coğrafiye [coğrafi durum] ve sevk-ül-ceyşiyenin [stratejinin] müsaadesi, dâhili [iç] ve harici [dış] emniyet ve istidadı [kabiliyeti] hususunda mesbuk [arkada bırakılmış]olan tecârüb [denemeler, deneyişler] ile hulâsa olunabilir [özetlenebilir]. Bu mülâhazatın [düşüncelerin]  her biri başlı başına bir ehemmiyet-i katiyeyi haizdir [kati öneme sahiptir].

Devletin makarr-ı idaresinin yeni bir şekilde tesis [kurma] ve inkişafına [gelişmesine] bir an evvel başlamak ve dâhili ve harici tereddütlere nihayet vermek için atideki [aşağıdaki] madde-i kanuniyenin [kanun maddesinin] kabulünü arz ve teklif ederiz.

9 Teşrinievvel [Ekim] 1339[1923]

Madde-i Kanuniye: Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi Ankara şehridir.

İsmet (Malatya), Ferid Recai (Çorum), Zülfü (Diyarbekir), Dr. Fikret (Ertuğrul), Seyfi (Kütahya), Hilmi (Malatya), Mahir (Kastamonu), Rüşdü (Erzurum), Sabit (Erzincan), Rasim (Sivas), Necati (Bursa), Mehmed Kâmil (Karahisarı Sahib), Ali Rıza (İstanbul), Kazım Hüsnü (Konya), Refet (Bursa).

Kanun teklifi 10 Ekim 1923’’te Layiha Komisyonundan ve aynı gün Anayasa Komisyonundan geçti ve 13 Ekim 1923’te Meclis genel kuruluna geldi.

Riyaset-i Celileye [2]

Ankara şehrinin Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi olduğuna dair Malatya Mebusu İsmet Paşa Hazretleriyle rüfekası [arkadaşları] tarafından mu’ta [verilmiş] 9 Teşrinievvel 339 tarihli muhavvel [havale edilen, gönderilen] teklif-i kanuni Encümenimizce mütalaa ve tetkik olundu. İstihdaf ettiği [hedeflediği] gaye-i askeriye ve siyasiyeye [askeri ve siyasi amaçlara] nazaran [göre] şayan-ı müzakere [müzakereye uygun] görülmekle Heyet-i Umumiyeye [Genel Kurula] takdimine karar verildi.

10 Teşrinievvel[Ekim]1339[1923]

Layiha Encümeni Reisi Emin (Tokat), Mazbata Muharriri Ahmet Saki (Antalya), Kâtip Necip Ali

Kanun-ı Esasi Encümeni’nin tertip eylediği esbab-ı mucibe [gerekçe] layihası da ber-vech-i-atidir [aşağıdaki gibidir].

Riyaset-i Celileye [3]

Esbab-ı Mucibe Mazbatası

“Encümenimize 10-10-[13]39 [1923] tarihiyle havale buyurulan Ankara şehrinin Türkiye Devleti’nin makarr-ı olmasına dair Malatya Mebusu İsmet Paşa Hazretleriyle rüfekası tarafından muta [verilmiş] Layiha Encümeni’nce şayan-ı müzakere görülen teklif-i kanuni Encümenimizce de bilmüzakere musib [isabetli]  ve muvafık görüldü. Hadisat-ı ahire, Anadolu’nun hemen vasatında kâin bulunan Ankara’yı zaten makarr-ı tabii olarak irae [tayin etme] ve idad ettiğinden [hazırladığından]  bu teklif-i kanuni bir şe’niyetin tesbitinden ibarettir.

Mezkûr teklif-i kanunide münderiç madde-i kanuniyenin bilahare tanzim ve kabul kılınacak mufassal Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’muzun silsile-i mevaddı meyanına idhali temenniyatının Heyet-i Umumiye’ye arzına müttefikan karar verilmiştir.”

Kanun-ı Esasi Encümeni Reisi Yunus Nadi (Menteşe), Mazbata Muharriri Celal Nuri (Gelibolu), Kâtip Feridun Fikri (Dersim), Aza Necati (İzmir), Aza İbrahim Süreyya (İzmit), Aza Ebubekir Hazım (Niğde), Aza Ahmet (Kars) (bulunamadı), Aza Ahmed Süreyya (Karesi), Aza Refet (Bursa), Aza Münir Hüsrev (Erzurum)

Yapılan tartışmalardan sonra [4], kanun teklifi oy çokluğuyla kabul edildi. Oturum başkanı Ali Fuat Paşa’nın oy çokluğuyla [ekseriyet-i azimeyle kabul edilmiştir] sözüne bazı milletvekilleri “oy birliğiyle” [ittifakla] sesleriyle itiraz etmesi üzerine, Ali Fuat Paşa [Efendim kalkmayan el vardır. Müttefikan diyemem, gördüm, ekseriyet-i azimeyle kabul edilmiştir.] diyerek oturumu sonlandırdı. Kanun teklifi biçiminde gündeme gelen bu konu karar biçimine dönüştürüldü: 

Karar 27: Ankara şehrinin Türkiye devletinin başkenti olmasına ilişkin Malatya Milletvekili İsmet Paşa’nın 2/188 sayılı kanun teklifi üzerine Anayasa Komisyonunca düzenlenen 10.10.1923 tarihli mazbata TBMM’nin 13.10.1923 tarihli otuz beşinci birleşiminin ikinci oturumunda okunarak olduğu gibi kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye Devleti’nin başkenti olması büyük çoğunlukla kararlaştırılmıştır. Kabul edilen karar Ankara’nın, Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye’nin şehre gelişinden itibaren fiilî olarak sürdürdüğü merkez olma özelliğini, başkent sıfatıyla taçlandırmıştır. Bu metin bir kanun değil TBMM kararı olduğundan, daha sonra Anayasamızda yer almıştır.

Nitekim 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından ve Halifeliğin kaldırılmasından (3 Mart 1924) sonra 20 Nisan 1924’te Türkiye Büyük Millet Meclisince benimsenen Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Devleti’nin başkentinin Ankara olduğu belirtilmiştir. [5]

Böylece Ankara, Türkiye’nin resmen başkenti oldu.

Meclis kararı, yeni başkentte büyük sevinç gösterileriyle kutlanmıştır. Şehir bayraklarla donatılmış ve gece fener alayları düzenlenmiştir. [6]

Eğitim-öğretimi etkileyen ve eğitim-öğretimden etkilenen kişi, kurum ve kuruluş temsilcilerinin-özellikle öğrencilerimizin-tarihsel duyarlılık, tarihsel duyarlılık ile Türk milleti, Türk devleti, Türk vatanı ve Türk bayrağına sevgi, saygı ve takdir duygularını, yerel tarihi ve yakın geçmişi millî tarih ile ilişkilendirerek millî bilinç ve tarih duyarlılığını geliştirmelerine katkıda bulunmak amacıyla Ankara’nın, Milli Mücadele dönemindeki durumunu Türkiye Devleti’nin başkenti olmasının gerekçelerini açıklayan Ankara Belediye Başkanı Kütükçü Ali Bey’in anlatımını içeren  [Hâkimiyet-i Milliye, 14 Teşrinievvel [Ekim] 1923, No: 940, s: 3, sütun: 3-4]te Osmanlı Türkçesi ile yayımlanan metin, araştırmacı tarafından çevrim yazı olarak aşağıda sunulmuştur:

ANKARA’NIN HER KÖŞESİNDE KESER SESLERİ

****************************************************************

         Halk Fırkası, devletin merkezini Ankara olarak tespit ettiği gün on binlerce liralık arsa alım satımı başlamıştır.

         Ankaralılar ihmalkâr vatandaşlar değil, hesaplı insanlardır.

****************************************************************

İstanbul gazetelerinde, Cemiyet-i Umumiye-i Belediyenin [Genel Belediye Derneğinin] hükûmet merkezinin İstanbul’a naklini temin maksadıyla teşebbüsatta [teşebbüslerde, girişimlerde] bulunacağını, azadan [üyeden] bir zatın cemiyete bu babda bir takrir [önerge] vereceğini okuduktu. Ancak bu havadisi okuduğumuz günlerde, Halk Fırkası, hükûmet merkezinin Ankara’da kalmasını kabul etmiş bulunuyordu. Mesele böylece en mantıki ve tabii şekliyle bitmiş addolunabileceği sırada, Cemiyet-i Umumiye-i Belediye azasından Ziya Molla Bey, (Vakit) refikimize beyanatında, bir İstanbullu sıfatı ile merkez meselesini İstanbul lehine muhakeme ederken, Ankaralılar hakkında da artık biraz da modası çoktan geçmiş bazı beyanatta bulunmuştur. Bu beyanatta, Ankaralıların, Ankara’yı merkez-i hükûmet görmek iste[me]dikleri zikrolunuyor ve buna misal olarak Ankara Belediye Reisine atf ve isnat olunan bazı beyanat, hakikaten artık lüzumsuz ve bayat bir delil olarak öne sürülüyor.

Dün bir muharririmiz [yazarımız] Ali Bey’i ziyaret etti. (Vakit) refikimizdeki beyanat dolayısıyla fikrini almak istedi. Muharririmiz anlatıyor: [Kütükçü] Ali Bey zaten müteessir olmuş [üzülmüş ], bahis [konu] açılır açılmaz dedi ki:

  • “Bu nasıl sözdür? Her şeyden sarf-ı nazar [vazgeçmek], bir kimse tasavvur eder [göz önüne getirir] misiniz ki, maddi menfaatine yüz çevirsin. Mesela ben kendi hesabıma, Ankara’nın hükûmet merkezi olarak kalmasını bir nimet-i azime [büyük nimet] telakki [kabul] ederim. Bütün Ankaralıların böyle telakki ettiğine hiç şüphe etmeyiniz. Çünkü merkez kalacak Ankara, imar olunacak ve imar edilmiş bir Ankara’da ise emlak sahibi olanlar bittabi azami bir menfaat elde etmiş olacaklardır. İstanbullu, İzmirli, Sivaslı herhangi bir zat, memleketin merkez olmasını şiddetle arzu eder de Ankaralı neden bu arzuyu duymaz? Böyle bir iddianın mantıkla alakası yoktur. İşitiyorum, diyorlar ki, “Biz Ankara’nın merkez kalması hususunda hiçbir teşebbüste bulunmamışız”, filhakika [hakikaten] bir gürültülü bir surette hiçbir talepte bulunmadık. Lakin bu arzumuzun olmadığına hamledilebilir [dayanak olabilir]  mi? Ankara,  bundan üç sene evvel, bağrına bastığı ve daima varını yoğunu emri yoluna döktüğü milli hükûmetin merkezi olarak kalacağına kani idi. Mamafih [bununla beraber] eğer memleketin ali menfaati [yüksek yararı], siyasi bir nokta-i nazardan [görüşten] merkezin Ankara’dan naklini icap ederse Ankaralılar buna karşı ne diyebilirler? Biz şahsi menfaatimizi, ammenin [kamunun] menfaati mevzu-i bahs [söz konusu] olan yerde hiç kaale almadık.

Şimdi uzak bir tarih gibi kalan günlerde, üç sene evvel Sivas’ta başlayan milli harekete Ankara, bütün mevcudiyetiyle iltihak ettiği ve o zaman nasıl yüksek ve necip bir alaka ve fedakârlık yaptığı unutulmamıştır. Gazi Paşamız Ankara’ya gelirken, bütün Ankara, kırlara, Gazi’nin yoluna dökülmüştü. O münciyi [kurtarıcıyı], daha henüz milli hareket bir nüve iken düşman henüz bütün kuvvetiyle yanı başımızda iken bağrına basmış, onun arkasına düşmüştü. O gün uman Ankara, bugün umduğunu bulmuş olmakla bahtiyardır.”

[Kütükçü] Ali Bey, bu sözleri heyecanlı bir ifade ile anlatıyordu. Belli idi ki, ikide birde Ankara ve Ankaralılar hakkında söylenen sözlerden çok müteessirdi. Ali Bey bahsi Ankara’nın imarına intikal ettirdi; dedi ki:

-“Bizim için şehirlerini imar edememişler, edemiyorlar diyenler var. Bu zevata hatırlatmak isterim ki, Ankaralılar düşman denize döküldüğü ve vatan tam bir istiklal ve serbesti ile bize kaldığı günden itibaren her tarafta inşaat ve tamirata başlamış bulunuyor. Vaktiyle, Abdülhamit devrinde saraydan defterdarlığa sık sık şu emir gelirdi: “Şu kadar gün zarfında merkeze on bin lira göndermezseniz azliniz mukarrerdir.” Defterdar, koltuğundan ayrılmamak için bu parayı kırbaçlı tahsildarları ve jandarmaları vasıtasıyla halktan toplar, gönderirdi. Bu bir düzeye böyle devam ederdi. Hâlbuki o zamanlar refah içinde yaşayan her Hristiyan evinin kapısını birkaç erkek açardı. Bir Türk için 18 yaşına gelmiş bir delikanlı serhatlerde fenayab [mahv] olmaya mahkûmdu. Emniyetsiz, atisiz [geleceksiz] bir hayat… Böyle bir devirde Anadolu yapılamıyordu çünkü yıkılıyordu. Sonra meşrutiyet ilan edildi. Milli hâkimiyetin bahşayişinden [nimetlerinden] istifade edeceğimizi umduğumuz o günler de bitmez tükenmez harplerle geçti.

Sonra, “Ankara üç senedir merkez olduğu halde ne yapıldı?” diyorlar. Lakin düşünmüyorlar ki, düşman Sakarya boyundan çekileli henüz iki sene ve vatan harp ihtimalini bertaraf edeli henüz iki buçuk ay oldu. Ankara, Milli Mücadele günlerinde bizzaruri ve bittabi kaldırımını, evini düşünmemiş düşünememiştir. Çünkü her şeyden evvel vatanın kurtarılması için, bütün diğer ihtiyaçlara sarf edilecek zaman bırakmayan bir cidal ile meşguldü. Ankara, Sakarya Meydan Harbi devam ettiği günlerde, kendi yiyeceğini unutarak, bütün fırınlarını askere tahsis etmiş, yevmiye 80 bin çift ekmek yetiştiriyordu. Yine o günlerde yaralı gaziler için (5000) kat yatak takımı tedarik etmişti. Demircileri askere süngü ve kasatura yapıyor, en fakir evler, mermiler için bakırlarını, susuz Haymana Ovası’ndaki mücahitlere su taşımak için tenekelerini, hülasa nesi var ise her şeyini feda ediyordu. Şimendiferleri o dar zamanda işletecek odun bulunamaması ihtimaline karşı Ankaralılar müttefikan, evlerimizi söker, kerestesiyle treni işletiriz, diye ahdetmişlerdi.

Bugün hamdolsun o tehlikeli günler geçti. Millet mukadderatını bizzat eline alarak dâhili umran [bayındırlık, medeniyet] ve inkişaf [gelişme] mücadelesine koyulacak günlere erişti. Şimdi artık, ne milletin parasını kırbaçla toplayıp saraya gönderecek defterdarların hüküm sürdüğü, ne de milli varlığı esaret ile heba edecek, çökertecek ve yaşamak imkânından mahrum bırakacak bir devirde değiliz. Onun içindir ki, millet kendini kendi yurdunda hür ve müstakil bulduğu, atisinden ümitvar olabildiği içindir ki, bugün Ankara’nın her sokağında dülgerlerin (keser) sesleri işitiliyor. Belediye Dairesi, geçen sene yalnız (20) adet inşaat tezkeresi [izini] vermişti. Zaferden sonra bu sene zarfında (500) tezkere verdi. Merkezin Ankara’da kalacağı Halk Fırkasınca takarrür etmesi [karalaştırılması] üzerine bu tehalük [can atma, koşuşma, istekle atılma] derhal artmıştır. Evvelki gün Yeğen Bey Caddesi başında bir arsa Attarbaşı Hacı Kerim Efendi tarafından 10 bin liraya satın alındı; işittiğime göre burada 20-30 bin lira sarf ederek büyük bir otel yaptıracaktır. Yine dün bu civarda bir arsa 3000 liraya alındı. Bu faaliyet tabii günden güne artacaktır. Hülasa, Ankara, Türk milletinin varlığını kurtarmak ve korumak için yaptığı harikaengiz [harika yaratan] mücadele ve mücahedenin merkezi olmuşsa, hür ve müstakil Türkiye Devleti’nin de asri ve mükemmel bir merkezi olacaktır. Ankaralılar, bu büyük nimetin manevi ve maddi menafiini [yararlarını, çıkarlarını] idrak etmekle bahtiyar ve mesuttur. Bu tabii keyfiyeti ilama bilmem ki hacet var mıdır? [7]

DİP NOTLAR

[1] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre: II, Cilt: 2, İçtima Senesi: 1, 13 Teşrinievvel 1339, s. 665

https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d02/c002/tbmm02002035.pdf

[2, 3] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre: II, Cilt: 2, İçtima Senesi: 1, 13 Teşrinievvel 1339, s. 666

[4] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre: II, Cilt: 2, İçtima Senesi: 1, 13 Teşrinievvel 1339, s. 666-670

[5] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ankaranin-baskent-olusu/

[6] Hâkimiyet-i Milliye, 16 Teşrinievvel 1923, No: 942, “Ankara’da Üç Gün Üç Gece Şenlik”, s. 3, sütun: 5-6

[7] Hâkimiyet-i Milliye, 14 Teşrinievvel [Ekim] 1923, No: 940, s: 3, sütun: 3-4

Continue Reading

Türk İstiklâl Mücadelesi

6 Ekim, İstanbul’un Düşman İşgalinden Kurtuluş Günü

Published

on

Giriş

30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İtilâf Devletleri donanması 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelmiştir. Böylece fiilî işgal dönemi başlamış ve bu durum 16 Mart 1920’de resmî bir nitelik kazanmıştır. İstanbul’un resmen işgali sonucunda 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM açılmıştır. Mustafa Kemal Paşa yönetimindeki Milli Mücadele’nin başarıyla sonuçlanmasından TBMM Hükümeti ile İtilâf Devletleri arasında Mudanya Mütarekesi imzalanmıştır (11 Ekim 1922). Mudanya Mütarekesi hükümleri, İtilâf Devletleri’ne barış antlaşması imzalanıncaya kadar İstanbul ve Boğazlar bölgesinde kalma hakkı tanımıştı. 20 Kasım 1922’de başlayan Lozan barış görüşmelerinde İstanbul’un tahliyesi meselesi, İtilâf Devletleri heyetleriyle Türk heyeti arasındaki müzakerelerde önemli yer tutmuş ve en son halledilen meselelerden biri olmuştu. Neticede, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanmış ve 23 Ağustos 1923’te TBMM’nin antlaşmayı tasdik etmesinden [1] sonra İstanbul’daki işgal kuvvetleri, protokol gereği 6 hafta içinde tahliyeyi tamamlayarak 2 Ekim 1923’te şehirden ayrılmışlardır. Böylece, 5 yıl süren esaret sona ererken 6 Ekim 1923’te Türk ordusu İstanbul’a girmiştir.

İstanbul’un işgal günleri “Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek; Selâhaddin Enis Atabeyoğlu, Cehennem Yolcuları; Münevver Ayaşlı, Pertev Bey’in Üç Kızı; Şükûfe Nihal Başar, Yalnız Dönüyorum; Haydar Berköz, İkinci Ergenekon; Kemal Bilbaşar, Bedoş; Tarık Buğra, Firavun İmamı; Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yorgun Savaşçı; Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan, Türk Kelebeği; Emine Işınsu, Cumhuriyet Türküsü; Attila İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları, Sırtlan Payı; Esat Mahmut Karakurt,  Allahaısmarladık;  Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore; Samim Kocagöz, Kalpaklılar, Doludizgin; Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul; Ayla Kutlu, Bir Göçmen Kuştu O; Agâh Sırrı Levend, Acılar; Mehmet Rauf, Halas;  Burhan Cahit Morkaya, Nişanlılar;  Peyami Safa, Biz İnsanlar, Sözde Kızlar; Cevdet Kudret Solok, Sınıf Arkadaşları; Mükerrem Kâmil Su; Dinmez Ağrı; Ercüment Ekrem Talu, Kan ve İman; Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler; Hilmi Ziya Ülken, Posta Yolu” [2] Türk romanlarında işlenmiştir.

ÖĞRETİM PROGRAMLARINDA KURTULUŞ GÜNLERİ

2017 Sosyal Bilgiler, Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersleri öğretim programlarında; “6. Millî ve dinî bayramlar, mahallî kurtuluş ve kutlama günleri, önemli olaylar, belirli gün ve haftalardan yararlanılarak öğrencilerin tarihsel duyarlılığı geliştirilmelidir.” [3] “4. Millî ve dinî bayramlar, mahallî kurtuluş ve kutlama günleri, önemli olaylar, belirli gün ve haftalardan yararlanılarak öğrencilerin tarihsel duyarlılıkları ile Türk milletine, Türk devletine, Türk vatanına ve Türk bayrağına sevgi, saygı ve takdir duyguları geliştirilmelidir.” [4] “12) Ders içeriğine uygun olacak şekilde yerel tarih ile ilgili araştırma görevleri vererek öğrencilerin yerel tarihi ve yakın geçmişi millî tarih ile ilişkilendirmeleri sağlanmalı, bu yolla öğrencilerde millî bilinç ve tarih duyarlılığı oluşturmaya çalışılmalıdır.” [5] yönergelerine yer verilmiştir.

Eğitim-öğretimi etkileyen ve eğitim-öğretimden etkilenen kişi, kurum ve kuruluş temsilcilerinin-özellikle öğrencilerimizin-tarihsel duyarlılık, tarihsel duyarlılık ile Türk milleti, Türk devleti, Türk vatanı ve Türk bayrağına sevgi, saygı ve takdir duygularını, yerel tarihi ve yakın geçmişi millî tarih ile ilişkilendirerek millî bilinç ve tarih duyarlılığını geliştirmelerine katkıda bulunmak amacıyla Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin 07 Ekim 1923 tarih ve 934 sayılı nüshasında 2. Sayfa, 4-6. sütunlarda yayımlanan “Muzaffer ve Kahraman Kıtaatımız Dün Sevgili İstanbul’a Girmiştir” başlıklı haberin çevrim yazısını sunuyoruz:

MUZAFFER VE KAHRAMAN KITAATIMIZ [BİRLİKLERİMİZ] DÜN SEVGİLİ İSTANBUL’A GİRMİŞTİR

* * *

Muzaffer Türk orduları yarın sabah hürriyetine kavuşan İstanbul’a giriyor.

Türk askerinin (Hicri 857) de ilk defa fethettiği İstanbul, genç Türkiye’nin muzaffer orduları (Hicri 1342) de ikinci ve son defa yarın fethediyorlar. Cihan ve tarih için büyük bir ehemmiyeti haiz olan bu hadisede acaba yeni bir kurunun [çağın]  başlangıcı mıdır?

İlk fetih:857 [1453] –Son fetih:1342 [1923] [6]

* * *

İstanbul’un yaptığı tezahürat emsalsizdir. Alkışlar fasılasız saatlerce devam etmiştir.

Sabah saat onda kumandan Şükrü Naili Paşa, öğleden sonra ikide de kahraman kıtaatımız İstanbul’a girmişlerdir.

* * *

Şükrü Naili Paşa İstanbul’da

Ankara: 6 [Ekim 1923] (A. A.)-İstanbul’dan yazılıyor: Şükrü Naili Paşa ile karargâhı (Pendik) vapuru ile şafakla beraber halkın alkışları ve payansız [sonsuz] tezahüratı [gösterileri] arasında (Hereke)’den hareket etmiştir. Anadolu sahilleri ve adalarda vapuru selamlamak için binlerce halk toplanmıştı. Vapur yolda Yavuz zırhlısı tarafından selamlanmış ve limanda kâmilen [tamamen] bayraklarla donanan bütün vapurların mütemadi [aralıksız] düdük sesleriyle istikbal edilmiştir [karşılanmıştır]. Onda Sirkeci’ye muvasalat etmiştir [varmıştır]. İskele civarında caddelere halılar serilmiş ve güzergâhın [geçilen yerin]  her tarafında tak-ı zaferler [zafer kemerleri]  rekz olunmuştur [kurulmuştur]  .

Mektep talebesi, muhtelif cemiyetler, İstanbul’daki kıtaat-ı askeriye [askeri birlikler] güzergâhta durmuşlar ve yüz binlerce halk İstanbul’un şimdiye kadar görmediği tezahürat ile paşayı istikbal etmişlerdir [karşılamışlardır]. Ankara’dan gelen mebuslar heyeti, İstanbul murahhası [delege] Adnan ve vali Haydar beylerle Selahaddin Paşa, müessesat-ı ecnebiye [yabancı ülkeler kurumları] direktörleri, Rum ve Ermeni patrik vekilleri, haham başı, Katolik ve Keldani patrikleri iskelede hazır idiler.

Heyecan Verici Bir Zafer Alayı

Şükrü Naili Paşa, Selahaddin Adil Paşa ile bir otomobile rakib olmuş [binmiş]  ve karargâh heyeti ile müstakbilini [karşılıyanını] hamil [taşıyan] kırk otomobil tarafından takip edildiği halde kumandanlığa azimet eylemiştir [gitmiştir]. Caddelerden geçerken müteaddit [birçok] noktalarda kurbanlar kesilmiş ve tezahürat yapılmıştır.

Ordunun Duyduğu Sevinç

Şükrü Naili Paşa makamında, şehir namına şehremini [belediye reisi/başkanı] vekili Haydar Bey’in ve rüseay-ı ruhaniye [papaslar, piskoposlar] ile diğer zevatın [kişilerin] tebrikatını [tebriklerini] kabul etmiş ve gazetecilere beyanatta bulunarak “ordunun ahz-ı [alma] emeli olan İstanbul’a kavuşmasından mütehassıl [meydana gelen] meserretini [sevincini]” izhar eylemiştir [göstermiştir]. Karargâhta, İstanbul kumandanlığı karargâhı tarafından Şükrü Naili Paşa ve karargâhı şerefine bir öğle ziyafeti keşide edilmiştir [düzenlenmiştir]. Şehremaneti   [belediye] tarafından bu akşam Fatih daire-i belediyesinde [belediyesinde] bir ziyafet verilecek ve gece fener alayı yapılacaktır. İstanbul ve Beyoğlu’nun her tarafı baştanbaşa donatılmış, bütün İstanbul halkı caddeleri ve sokakları doldurmuştur.

* *

Ankara: 6 (A. A.)-İstanbul’dan yazılıyor: Şükrü Naili Paşa ve karargâhı bugün onda Sirkeci’ye muvasalat etti [vardı, ulaştı]. Hakkında fevkalade [olağanüstü] tezahürat yapılmıştır. Alkışlar içinde kumandanlığa azimet etti.

Saat ikide İstanbul’a geçecek kıtaatımızı [birliklerimizi] karşılamak için şimdiden bütün İstanbul halkı güzergâha dökülmüştür. Mektepler, ahali ve esnaf cemiyetleri, kıtaat-ı askeriye [askeri birlikler] caddelerdeki muayyen [kararlaştırılan] mevkilerini aldılar. İstanbul emsali görülmemiş bir bayram günü yaşıyor.

* *

Muzaffer Kıtaatımızın İstikbali

Ankara: 6 (A. A.)-İstanbul’dan bildiriliyor: Sabahtan beri Gülhane Parkı’nda tecemmu eden [toplanan] kıtaatımız saat ikide refakatinde Selahaddin Adil Paşa olduğu halde otomobille gelen Şükrü Naili Paşa tarafından teftiş edilmiştir.

Halkın Verdiği Şükran Çiçekleri

Badehu [ondan sonra] önde kumandan paşanın otomobili olduğu halde birçok otomobillerde erkân-ı harbiye heyetleri müteakiben [arka arkaya] kıtaatımız göğüsleri ve otomobilleri halk tarafından verilen çiçek demetleriyle süslenmiş olduğu halde şiddetli alkışlar ve “Yaşa!” sesleri arasında ve tezahürat-ı fevkalade [olağanüstü gösteri] ile parktan çıkarak Sirkeci, Köprü, Karaköy, Tepebaşı, Galatasaray tarikleriyle [yoluyla] Taksim Kışlası’na gitmişlerdir. Bahriye Mızıkası ile Ertuğrul Mızıkası kıtaatımıza refakat [eşlik] ediyordu.

Minarelerde Tekbirler

Yollarda tak-ı zaferler altında kurbanlar kesilmiş ve alkışlar merasimin sonuna kadar hiç fasılaya uğramamıştır. Kıtaat geçerken bütün minarelerden tekbirler alınmakta idi. Bu gece minarelerde mahyalar kurulacak, sabaha kadar şenlikler yapılacaktır. [7]

DİPNOTLAR

[1] https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc002/kanuntbmmc002/kanuntbmmc00200343.pdf

[2] https://www.hurriyet.com.tr/5-yillik-isgale-28-roman-sigdi-54715

[3] 2017 SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI (İlkokul ve Ortaokul 4, 5, 6 ve 7. Sınıflar), s. 12

[4] 2017 T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI (Ortaokul 8. Sınıf), s. 10

[5] 2017 ORTAÖĞRETİM T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI, s. 24

[6] Hâkimiyet-i Milliye, 5 Ekim 1923, No: 933, s. 1, sütun: 1-3

[7] http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1541/1541_9/0284.pdf

Continue Reading

En Çok Okunanlar