“… Emin olunuz ki size veda için elimi uzattığım zaman bu sizden uzaklaşmak değil, sizinle temasımı bütün ömrümde hissetmek içindir. Kastamonu’da bulunmadığım halde bile yine sizin içinizde imişim gibi daima duygulanacağım…”
Kastamonu: 31 Ağustos 1925
23-31 Ağustos 1925
Mustafa Kemal, kurduğu Cumhuriyetin çağdaş medeniyette yerini alabilmesi için, devrimlerle bütünleşmesi gereğine yürekten inanıyordu. Cumhuriyet, millet egemenliğine dayanan bir irade, bir devlet biçimiydi. Bu biçimi, çağa uygun ileri bir düşünce sistemiyle birlikte modern bir kalıba yerleştirmek, genç Türkiye Cumhuriyetini bu kalıp içinde yoğurmak, olgunlaştırmak ve yüceltmek, çağın çok gerisinde kalmış bitik bir milleti yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak istiyordu. Bu yolda, en büyük yardımcısı yine milletti. Her devrimden önce, yurt gezilerinde onunla görüşüyor, konuşuyor, fikrini alıyor, sonra uygulamasına geçiyordu. Sıra, Şapka Devrimi’ne gelmişti.
O güne değin, Anadolu’da birçok şehirleri, kasabaları ziyaret etmişti. Gittiği yerlerde halk onu, başında, kuzu derisinden yapılmış bir kalpakla görmüş, öyle tanımıştı. Bu kez, hiç görmediği bir yere, başında şapkasıyla görünmek istiyordu. Bu yerin Anadolu’da çok daha kapalı kalmış, bir bölge bir şehir olması uygun olurdu. Böylelikle halkın tepkisi, takınacağı tavır, daha açık olarak meydana çıkabilirdi.
Derken, 1925 yılı Ağustos ayı başlarında, Ankara’ya 9 kişilik bir Kastamonu heyeti geldi. Başlarında Kastamonu Milletvekili Mehmet Fuad’ın bulunduğu bu heyet, Mustafa Kemal’i Kastamonu’ya davet ediyordu. Mustafa Kemal, bu daveti hemen kabul etti. Kastamonu’ya o güne kadar hiç gitmemişti. Başında şapkayla gidecek, bölgede birkaç gün kalacak, halkla konuşacaktı.
Bir Devrimin Öncesi
23 Ağustos 1925 Pazar sabahı, yanına Kastamonu Milletvekili Nuri (Conker)’yi, Rize Milletvekili Fuat (Bulca)’ı aldı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik (Bıyıklıoğlu), Başyaver Rusuhi, Muhafız Birliği Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe) da bu geziye katılmışlardı. Otomobillerle Kalecik üzerinden öğleye doğru Çankırı’ya vardılar. Mustafa Kemal, gri renk bir elbise giymiş, başına geniş kenarlı bir panama şapkası geçirmişti. Geziye katılanlar da şapkalıydı. Yolda Çankırı Valisi Cemil, Belediye Başkanı Operatör Rıfkı Bey karşılamışlardı. Mustafa Kemal’i şapkalı gören karşılayıcılar, başlarından kalpaklarını çıkararak ya koltuklarının altına alıyor, ya da bir şapka uydurup başlarına geçiriyorlardı. Törenle, Çankırı’ya girdiler. Öğle yemeğini, Çankırı’da alan Mustafa Kemal, saat 13.30’da Kastamonu’ya hareket etmişti. [2]
Dağlık ve ormanlık yol pek elverişli değildi. Önce Ilgaz’a uğradılar. Geçilen her yerde, köyler, kasabalar karşı çıkıyordu. Beşdeğirmenler’e geldikleri zaman Kastamonu’dan gelen binden fazla atlı ve yaya karşı çıkmıştı. Mustafa Kemal, arabasından inerek, Kastamonu Valisi Fatin Bey başkanlığındaki heyete ve karşılayıcılara teşekkür etti. Akşama doğru Kastamonu’ya girdiler. Halk, Mustafa Kemal’i başı açık, elinde panama şapkası görünce, başlarındaki kalpak, takke ne varsa çıkarıyor, öyle selamlıyorlardı. Doğruca hükümet konağına gelen Mustafa Kemal, burada kısa bir süre dinlendikten sonra, geceyi geçireceği Terzi Mehmet Emin’in evine geldi. Türk Ocağı gece büyük bir fener alayı düzenlemişti. Mustafa Kemal’in kaldığı konağın önünde milli oyunlar oynanıyordu. Mustafa Kemal, Kastamonulu davulcu ve zurnacıların bulunduğu alan geldi. Halk, başı açık alkış tutuyordu. Mustafa Kemal, Kastamonu’nun tanınmış Sepetçioğlu oyununu çok beğenmişti. Oyuncuların ellerini sıkarak kutladı.
“Bir Türk Dünyaya Bedeldir”
24 Ağustos 1925 sabahı Mustafa Kemal, mareşal üniformasını giymiş, göğsüne İstiklal Madalyası’nı takmıştı. Önce, Askeri Kışla’ya giderek buradaki birliği denetledi. Bu sırada koğuşlardan birinde: (Bir Türk on düşmana bedeldir) yazılı bir levha görmüştü. Subaylardan birine, yazıyı göstererek:
– Öyle mi? Diye sordu.
– Evet Paşam…
Mustafa Kemal:
– Hayır, bence öyle değildir. Bir Türk Dünya’ya bedeldir, diye karşılık verdi.
Kışladan sonra hastahaneye giderek, hastaların gönlünü aldı. Kütüphaneye geldiği zaman, birkaç kitap adı söyledi, olmadığını söylediler. Aslında çok az kitap vardı. 500 lira çıkararak, kütüphane memuruna:
– Bununla faydalı kitaplar alınız. Kitap sayısını çoğaltınız, dedi.
Mustafa Kemal bu ziyaretleri yaparken, memurlar ve halk, terzilere üşüşmüştü. Herkes şapkaya benzer bir şeyler yaptırıyor, başlarına giyiyorlardı. Mustafa Kemal belediyeye geldiği zaman, başta Belediye Başkanı Hacı Necip olmak üzere, karşılayıcıların çoğunun başında şapka görmüştü.
Belediyede çevre ilçe ve bucak heyetlerini kabul eden Mustafa Kemal, İnebolu Heyetinin davetini kabul ederek:
– İnebolu’yu görmek istiyordum, memnun olurum, demişti. Bu arada çiftçiler birliği üyeleri ile de görüşmüş, tarım makinaları olup olmadığını sormuş “yok” demeleri üzerine:
– Ben de çiftçi olduğum için biliyorum, makinesiz ziraat olmaz. Ele emeği güçtür. Birleşiniz. Birliklerle makine alırsınız. Yılda yüz dönüm ekeceğinize, on misli, yüz misli fazla ekersiniz. Memleketimiz çiftçi memleketidir. Diye onlarla uzun uzun konuşmuştu. Bir esnafa da:
– Fesini göster! Dedikten sonra:
– İşte içinde takke, üzerinde abani sarık, fes… Bunların hepsinin ayrı ayrı parası ecnebilere gidiyor. Bunu söylemekten maksadım şudur. Biz her yönden insan olmalıyız. Acılar gördük. Bunun sebebi, dünyanın durumunu anlayamadığımız içindir. Fikrimiz, zihniyetimiz medeni olacaktır. Şunun bunun sözüne önem vermeyeceğiz. Medeni olacağız. Diyerek geri kalmışlığın açık-saçık sebepleri üzerinde durmuş: (Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona kayıtsız kalanları yakar ve mahveder) demiştir. [3]
Mustafa Kemal, hükümet konağında, memurlarla da bir görüşme yapmış, burada Kastamonu Müftüsünün sarığını çıkararak başı açık toplantıya gelmesinden memnun olmuştu. Ertesi gün 25 Ağustos 1925’te öğleden sonra İnebolu’ya hareket etti. [4]
“Buna Şapka Derler, İşte Bizim Şapkamız”
Yol üzerinde Ecevit ve Küre kasabalarında kısa birer mola verdiler. Küreliler bucaklarının “ilçe” olmasını istiyorlardı. Mustafa Kemal bu isteklerini kabul etti. Küre, bir yıl sonra ilçe olmuştu.
İnebolu coşkundu. Bunca kalabalık ne zaman toplanmış, şehrin girişine taklar ne zaman kurulmuştu, akıl sır ermiyordu. Mustafa Kemal, sivil elbisesi ve elindeki panama şapkasıyla İnebolu’ya giriyordu. Başı açık, ya da şapkaya benzer başlıklarla binlerce halk…
Akşam yaklaşıyordu. Yorucu, hareketli bir gün geçmişti. Doğruca, İnebolu Belediye Başkanı Hüseyin Karagülle’nin evine yürüdüler. Mustafa Kemal, geceyi bu evde geçirdi.
26 Ağustos 1925 Çarşamba günü öğleye kadar dinlenen Mustafa Kemal, öğleden sonra mareşal üniformasıyla belediyeye kadar yürüdü. Belediyede heyetler ve çeşitli kuruluşların temsilcileriyle görüşmeler yaptıktan sonra, hükümette memurlarla tanıştırıldı. Bu sırada, denizciler akşam yapacakları şenliğin provasını yapıyorlar, (Heyemola) türküsünü söylüyorlardı. Bu türkü, Mustafa Kemal’in çok hoşuna gitmişti. Pencere önünde bir süre dinledi. Sonra, kaldığı eve giderek sivil elbiselerini giydi. Elinde panama şapkasıyla, yaya, şehirde biz gezinti yaptı. Halk artık şapkayı yadırgamıyor, hatta bir an önce şapkaya sahip olabilmenin çarelerini arıyordu. Gece, denizcilerin ve kayıkçıların gösterileri çok parlak olmuştu. Mustafa Kemal, kalabalığın içine girerek bir konuşma yapmış: (Ben şimdiye kadar millet ve memleket hayrına ne gibi hamleler, inkılaplar yapmış isem hep böyle halkımızla temas ederek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri samimiyetten kuvvet ve ilham alarak yaptım. Hedefimiz, gayemiz hep millet ve memleketimizin selameti, mutluluğu ve ilerlemesidir…) demiştir. [5]
27 Ağustos 1925’te İnebolu Türk Ocağı’nda yaptığı uzun konuşmada, salonu dolduran topluluğa elindeki şapkayı göstererek:
– Bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka derler. Redingot gibi, bonjur gibi, simokin gibi, frak gibi. İşte şapkamız diyenler vardır. Onlara diyeyim ki çok gafilsiniz, çok cahilsiniz, onlara sormak isterim. Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı neden olmaz, diyerek Şapka Devriminin ilk bayrağını açmıştı. [6]
O gün öğleden sonra İnebolu’da bir deniz gezintisi yapan Mustafa Kemal, geceyi de geçirdikten sonra, 28 Ağustos 1925 sabahı Devrekâni yoluyla Kastamonu’ya dönmüştü. Taşköprü heyeti Kastamonu’da Mustafa Kemal’i bekliyor ve şehirlerine götürmek için sabırsızlanıyorlardı. Mustafa Kemal, onların da gönlünü aldı. Saat 15.00’te Taşköprü’ye hareket etti. Gece saat 20.00’de Kastamonu’ya döndü. Ertesi gün de Daday’ı sevindirdi. Belediye binası önünde toplanan halka bir konuşma yaptı: [7]
30 Ağustos 1925 günü Kastamonu Türk Ocağı’nı ziyaretten sonra, Halk Fırkası binasına gelerek yine şapka ve kıyafet devrimi üzerine heyecanlı bir nutuk verdi. Bu nutkunda: (Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asri ve bütün mana ve şekliyle medeni bir toplum haline getirmektir. İnkılaplarımızın asıl umdesi (ilkesi) budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri tarumar etmek zaruridir…) demiştir. [8]
31 Ağustos 1925 sabahı Kastamonu’dan ayrılırken lise öğretmeni Cemal’in uğurlama konuşmasına verdiği cevapta da: (Emin olunuz ki size veda için elimi uzattığım zaman bu sizden uzaklaşmak için değil, sizinle temasımı bütün ömrümde hissetmek içindir. Kastamonu’da bulunmadığım halde bile yine sizin içinizde imiş gibi daima duygulanacağım…) diyerek Kastamonululara gösterdikleri sevgiden dolayı teşekkür etmiştir. [9]
Mustafa Kemal, o gün Ankara’ya dönmek üzere Çankırı’ya geldi. Aradan bir yıldan fazla bir zaman geçti. 20 Aralık 1926 günü Kastamonu’dan Kastamonu Belediye Başkanı Ahmet Hilmi, İnebolu Belediye Başkanı Hüseyin (Karagülle), Halk Fırkası Başkanı Refik ve daha beş kişi heyet halinde Ankara’ya geldiler. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, Kastamonu’nun fahri hemşehrisiydi. Birlikte Mustafa Kemal’i ziyaret ederek Kastamonuluların bağlılık ve sevgilerini ilettiler. Mustafa Kemal:
– Kastamonu halkının hakkımda göstermiş olduğu ve muhterem heyetiniz aracılığı ile belirttikleri duygulardan dolayı teşekkür ederim. Kastamonu’nun nezih çevresinde geçirdiğim günler benim için unutulmaz hatıralarla doludur. En uygun bir fırsatta yine memleketinizi ziyaretle Kastamonu halkının temiz sinesinde bulunmak en büyük emelimdir. Kastamonululara selamlarımın ulaştırılmasını sizden rica ediyorum, dedi. [10]
Kastamonu heyeti, görevini yerine getirerek hemşehrilerine bu sözleri ilettiler.
DİP NOTLAR
[1] Mehmet Önder, Mustafa Kemal’le Adım Adım Türkiye, “Kastamonu”, Kültür Ofset Araştırma Yayınları: 1, Ankara 1984, s. 203-208
[2] Bazı kaynaklarda Mustafa Kemal’ün Çankırı ve Kastamonu’ya gelişi 24 Ağustos 1925 olarak gösterilmiştir. Doğrusu 23 Ağustos’tur. Bakınız: A. M. Tümtürk, “Yanlış Bilinen Bir Gün”, Ata’nın Yurdu Mecmuası, Sayı: 8-1, 1966
[3] 25 Ağustos 1925 tarihli Açık Söz (Kastamonu) Gazetesi
[4] M. Selim İmece, Mustafa Kemal’in Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Seyahatleri, Ankara 1959
[5] a. g. e., s. 38
[6] Bu nutkun tamamı için bakınız: Mustafa Kemal’in Söylev ve Demeçleri II, Ankara 1959, s. 208-212
[7] a. g. e., s. 121-213
[8] a. g. e., s. 213-217
[9] a. g. e., s. 218
[10] 21 Aralık 1926 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi