Connect with us

Türk İstiklâl Mücadelesi

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin Sivas’tan Ankara’ya Gelişi (27 Aralık 1919) (2)

Published

on

GİRİŞ

27 Aralık 2022. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerinin Sivas’tan Ankara’ya gelişinin 103. yıl dönümüdür. Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti üyelerinin gelişi ile Ankara, “Millî Mücadele“nin ve “Türk İnkılâbı“nın merkezi olmuştur.

Türk İstiklâl Harbi ve Türk İnkılâbı“nı gerçekleştiren başta merhum Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silâh arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmet ve minnetle anar, gazilerimize sağlık ve mutluluklar dilerim.

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, siyasî gelişmeleri yakından takip etmek ve yönetmek için batıdaki bir şehri merkez yapmak istemektedir. Bu sebeple konu, 16-28 Kasım 1919 tarihleri arasında Sivas’ta yapılan “Komutanlar Toplantısı”nda tartışılmış; Ankara, Konya ve Eskişehir üzerinde durulmuş, neticede İstanbul’a bir demiryolu ile bağlantısı bulunan ve millî teşkilâtı kuvvetli olan Ankara, merkez için en uygun şehir olarak kabul edilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, Sivas Lisesi önünde toplanan binlerce atlı, arabalı ve yayadan meydana gelen Sivas halkının coşkun sevgi gösterileri arasında üç otomobilden ibaret bir konvoyla 18 Aralık 1919’da hareket etmek suretiyle Ankara yolculuğuna başlamıştır.

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerinin; Sivas-Kayseri-Mucur-Hacıbektaş-Mucur-Kırşehir-Kaman-Beynam güzergâhından Ankara’ya gelişleri hakkındaki metin; “Tarihsel metinlerin en belirleyici özelliklerinden biri de tarihi olayları inandırıcı bir şekilde yeniden düzene koymasıdır. Bunun da ötesinde tarihsel metinler; tarihin akışı içindeki insanların eğilimlerini, karşılaştıkları sorunları, yaşadıkları karmaşık dünyayı açıklama gücüne sahiptirler. Öykü, biyografi, otobiyografi ve benzeri tarihsel metinleri anlamak için öğrenciler, zihinlerinde canlandırarak okuma yeteneğini geliştirmelidir. Bunu yaparken birey ve grupların; niyetlerini, eğilimlerini, değer yargılarını, fikirlerini, umutlarını, şüphelerini, kararlarını, güçlü ve zayıf yanlarını göz önüne almalıdır.

 

Tarihsel metinleri kavramak; ayrıca öğrencilerin tarihsel yaklaşım edinmelerini yani geçmişteki olayları dönemin şartları ve kavramlarıyla bu geçmişi yaşayanların bakış açılarından inceleyebilmelerini gerektirir. Bunun için öğrenciler geçmişe ait buluntuları, belgeleri, günlükleri, mektupları, sanat eserlerini, edebi ürünleri vb. kaynakları incelerken, geçmişi bugünün kavram ve normlarıyla değerlendirmekten kaçınmayı öğrenmeli, olayların meydana geldiği tarihsel bağlamı göz önünde bulundurmalıdırlar. Ayrıca bu önemli kazanımların ötesinde, öğrenciler tarihsel olayları yeniden açıklayan veya yorumlayan anlatıları da kavrayacak becerileri geliştirmeli ve tarihsel akış içinde etkili olmuş güçler arasındaki ilişkiyi ve bu güçlerin olayların gidişatını nasıl etkilediğini analiz edebilmelidir.” biçiminde tanımlanan “Tarihsel Kavrama Becerisi”nin kazanılmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla aşağıda sunulmuştur.

MUSTAFA KEMAL PAŞA ve TEMSİL HEYETİ’NİN SİVAS’TAN ANKARA’YA YOLCULUĞU

27 Aralık 1919 Cumartesi günü öğleden sonra Mustafa Kemal Paşa ve Heyet, Ankara’ya ulaşıyor. Kendisini kar​şılamak için günlerdir heyecanla bekleyen Ankara’ya…

Mondros Mütarekesi’nden kısa bir süre sonra, 1919 yılı başlarında trenle gelen iki bölük kadar İngiliz askeri tren garında karargâh kurarak, istasyonu ve şehri işgale başlamıştı. Sonra bir Fransız askeri birliği de gelmiş ve yapımı henüz bitmemiş olan Ulustaki İttihat ve Terakki Kulübü binasında [sonradan İnkılap Müzesi olan ilk Büyük Millet Meclisi binası]  karargâh kurmuştu. Şehrin içinde yabancı devlet askerleri dolaşıyor, Türk ve Müslüman halka sarkıntılık ve saldırı olayları gün geçtikçe artıyordu. Sadrazam Ferit Paşa’nın yakın adamı olan Ankara Valisi Muhittin [ULUNAY] Paşa da, körü körüne İstanbul Hükümeti’ne bağlanmış olduğundan işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmış, adeta onların buyruğu altına girmişti.

Bu durum karşısında, kendilerini korumak mecburiyetinde kalmış olan Ankaralılar gizli bir kuruluşla yabancıların ve azınlıkların kötülüklerine engel olmaya çalışıyorlardı. Fakat Vali Muhittin Paşa, İngilizlerin baskısı ile aralarında Kınacızade Şakir, Aktarbaşı Sadullah, Bulgurluzade Mehmet, Hanifzade Mehmet, Haymana Eski Kaymakamı Rıfat Beylerle Karabiberin Hasan ve Hacı Bayram Türbesi Şeyhi Şemseddin Efendilerin de aralarında bulunduğu doksan üç kişiyi tutuklamıştı. Bir yandan da İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin gelişmesine çalışıyordu.

Fakat vatansever Ankaralılar, bütün bu baskılara rağmen yılmamışlar, İngiliz Muhipler Cemiyeti’ne karşı “Azmi Milli Cemiyeti”ni kurmuşlardı. 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut, Kimyager Avni Refik [BERKMAN], Öğretmen Ayaşlı Ali Rıza, Öğretmen Mahir [İZ], Yakup, Ekrem ve Fevzi Beylerin kurduğu bu dernek, müsamereler vererek halkın moralini yükseltmeye çalışmış, Avukat Mustafa Kemal Bey Selâmet ve Operatör Vasfi [ÖZ] Bey Mefkûre adlı gazeteleriyle bu çabalara yardımcı olmuşlardı. Bütün milli mücadele çabalarının başında, Ankaralıların sevgi, saygı ve güvenle bağlandıkları 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat [CEBESOY] Paşa vardı.

İstanbul’daki valiler toplantısından dönen Vali Muhittin Paşa, aldığı yeni direktiflerle, daha da sertleşip baskıyı arttırınca Ankara ileri gelenleri, milli mücadeleci Defterdar Yahya Galip Bey’in evinde toplanmışlar ve Vali Muhittin Paşa’yı bertaraf etmeye karar vermişlerdi. Karar, Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya bildirilmiş, Muhittin Paşa’nın yakalanıp Sivas’a gönderilmesi emri gelmiş, yakalama görevi Keskin’den Hamitli Rıza [Kırşehir Mebusu] ve Polatlı’dan Kara Sait Milli Müfrezeleri’ne verilmiştir. 24. Tümen Komutanı Mahmut ve Kurmay Başkanı Ömer Halis Beylerle görüşerek gerekli direktifleri alan müfrezeler derhal yola çıkarak Çorum’dan Ankara’ya gelmekte olan Vali Muhittin Paşa’ya ulaşmış ve koruma görevlileri gibi yolculuğuna katılmış, Elmadağı ile Yahşihan arasındaki Kılıçlıbel’e geldikleri zaman da Vali Muhittin Paşa’yı tutuklayıp Sivas’a götürmüşlerdir. Muhittin Paşa’dan kurtulan Ankaralılar da hemen “Hakan” dedikleri Defterdar Yahya Galip [KARGI] Bey’i vali vekilliğine getirmişlerdi. İstanbul Hükümeti ise, Ankara Valiliği’ne Ziya Paşa’yı tayin etmiş ve yola çıkarmıştı. Bunun üzerine, derhal Ziya Paşa’ya haber gönderilerek Ankara’ya gelmemesi, gelirse onun da tutuklanacağı bildirilmiş ve türlü baskı ve ricalara rağmen İstanbul yanlısı vali, Ankara’ya sokulmamıştır.

Ankara bu iç mücadelenin içinde iken Sivas Kongresi toplanmış ve Ankaralılar bu kongreye katılamamışlardı. Fakat Mustafa Kemal Paşa, Ankara Eski Mebusu Ömer Mümtaz Bey’i Sivas’a gelememiş olmasına rağmen, Heyet-i Temsiliye üyesi yaptırmıştı. Üzerlerindeki ağır baskı kalkınca, Ankaralılar Ömer Mümtaz Bey’i Sivas’a göndermişler ve Sivas’tan dönen Ömer Mümtaz Bey’in getirdiği direktifler üzerine de Müftü Rıfat [BÖREKÇİ] Efendi’nin başkanlığında Kütükçüzade Ali (belediye başkanı), Ömer Mümtaz (eski mebus), Çayırlıoğlu Hilmi (eski mebus), Ekrem [ENGÜR], Beynamlı Hacı Mustafa, Çakallı Hacı Süleyman Beylerle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, Ankara Heyet-i Merkeziyesi’ni kurmuşlardır. Sonra Kuvayı Milliye müfrezeleri kurma kararına varılmış, bu çabaların başına da yine Müftü Rıfat Efendi getirilmiştir.

Bu sırada, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geleceği duyulmuş ve yola çıktığı haber alınmıştır. Vali Vekili Yahya Galip Bey ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Rıfat Efendi, Mustafa Kemal Paşa’yı olağanüstü bir şekilde karşılamak ve bu arada Ankara’daki İngiliz ve Fransızlara da Kuvayı Milliye’nin gücünü göstermek için geceli gündüzlü çalışmışlar, bölgedeki bütün seymenlerin karşılama törenine katılmalarını sağlamaya uğraşmışlardır. İstanbul Hükümeti’nden yana olanlar ise karşılama töreninin sönük geçmesi için, törene gelecek seymenlerin cepheye gönderilecekleri söylentisini çıkarmışlardır. Fakat Haymana Kaymakamı Cemal [BARDAKÇI] Bey’in, kendi bölgesinden topladığı iki yüz kadar atlı ile Ankara’ya gelip birkaç gün şehirde gösteriler yapması, karşı propagandaları çürütmüş, törene katılacakların sayısı her gün biraz daha artmış ve sonunda sanki bütün Ankara ayaklanmıştır.

27 Aralık 1919 Cumartesi günü Mustafa Kemal Paşa, milli mücadele heyecanıyla coşan Ankara şehrinin sınırlarından içeri giriyordu. Çevredeki tepelerin karlarla örtülüp ak pak olduğu, Dikmen ve Çankaya sırtlarında sert ve soğuk yellerin estiği, pırıl pırıl güneşli bir gün ortasında…

Vali Vekili Yahya Galip Bey ile 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Kırşehir-Ankara yolunun, Gölbaşı ile şehir merkezi arasındaki en yüksek yerinde Mustafa Kemal Paşa’yı karşı​lıyorlar.

Bir süvari birliğinin önünde 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey ile Kurmay Başkanı Binbaşı Ömer Halis [BIYIKTAY] Bey ve Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Hoca Rıfat Efendi ile Ankara ileri gelenleri Kınacızade Şakir, Aktarbaşızade Rasim, Toygarzade Ahmet, Âdemzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütükçüzade Ali, Hanifzade Mehmet, Bulgurzade Mehmet Beylerle Naşit Efendi ve Eskişehir Mebusu Emin [SAZAK]  Bey vardı. Mustafa Kemal Paşa burada da otomobilinden inip sevgi gösterilerinde bulunan Ankaralılarla görüştü ve yoluna devam etti.

Şimdiki Milli Savunma Bakanlığı’nın bulunduğu yerdeki Kızılyokuş’ta karşılayıcılar tarafından ilk kurbanlar kesildi. Sonra, içinde tek bir evin bulunduğu Harmanyeri’ne gelindi. Seymenler otomobilleri durdurup kurban kestiler. Hükümet ileri gelenleri de Mustafa Kemal Paşa’yı burada karşıladılar.

Biraz daha ileride, şimdiki Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Kız Sanat Enstitüsü ve Radyoevi’nin bulunduğu yerde Ankaralı bilginler, din ve tarikat adamları tertemiz özel kılıkları içinde toplanmışlardı. Şehir halkı bu yerin üst tarafındaki Namazgâh adlı tepede [sonradan bir dönem Türk Ocağı ve Halkevi binasının yer aldığı tepe] bekliyordu. Mustafa Kemal Paşa her rastladığı toplulukla görüşüp teşekkür​lerini bildirerek yoluna devam ediyordu.

Kafile, o sırada İngilizlerin elinde bulunan demiryolu istasyonuna doğru dönüp ilerledi.  İngiliz karargâhının önündeki istasyon meydanı hıncahınç dolmuştu. Karşılıklı dizilmiş Seymenler Mustafa Kemal Paşa’yı havaya kaldırdıkları palaların altından geçirdiler, yiğitçe sevinç naraları attılar. Jandarma ve polis birlikleri saygı ile selama durdular. Halk, davul ve zurna sesleri içinde, coşkun sevgi gösterilerinde bulundu. Ulus’a doğru yol boyunca dizilmiş öğrenciler Mustafa Kemal Paşa’yı sevinçle alkışladılar.

Fransız Karakolu’nun [şimdi müze olan ilk meclis binasının] önünden geçildi. Hacı Bayram Camii’ne varıldı. Hacı Bayram Velî’nin türbesi ziyaret edildi, dualar edilip Tanrı’ya yalvarıldı. Dönülüp hükümet konağına [sonradan valilik binası olarak kullanılan] gelindi. Vali Vekili Yahya Galip Bey, kısa bir konuşma ile Mustafa Kemal Paşa’ya “Hoş geldiniz” dedi. Dışişleri Bakanlığı’nda görevli Fahrettin Bey, uzun bir konuşma yapmak istediyse de heyecandan tıkanıp kısa kesti. Mustafa Kemal Paşa valilik binasında, halk da hükümet konağı önündeki kahvehanelerde oturup dinlendi. Kahveler, çaylar içildi. Sonunda, hem Mustafa Kemal Paşa’nın, hem de Heyet-i Temsiliye’nin kalması ve çalışması için hazırlanmış olan Keçiören sırtlarındaki Ankara Tarım Ortaokulu’na [sonradan bir süre meteoroloji binası olarak kullanılmış olan eski Ziraat Mektebi binası] gidildi.

Burada bir noktaya dikkati çekmekte fayda vardır: O sırada herkesin, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Ankara’ya gelenleri Heyet-i Temsiliye üyesi sandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Ankara’daki hazırlıklar buna göre yapılmış, Sivas Valisi İçişleri Bakanı’na, İçişleri Bakanı da sadrazama bu yolda bilgi vermişti. Ankara’nın o günkü Ankara isim​li haftalık resmi gazetesi, Mustafa Kemal Paşa’nın gelişini anlatırken, beraberindekileri “Heyet-i Temsiliye Üyeleri” diye takdim ediyordu. Ali Fuat Paşa dahi Mustafa Kemal Paşa’nın beraberindekilerden hep “Heyet-i Temsiliye Üyeleri” diye söz etmektedir.

Mustafa Kemal Paşa ile Ankara’ya gelenler arasında, Sivas’ta kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin on altı kişilik Heyet-i Temsiliye’sinden yalnız üç kişi vardır: Rauf Bey, Mazhar Müfit Bey, Hakkı Behiç Bey.

Ne var ki, Mustafa Kemal Paşa’nın tutum ve davranışları da bu anlayışı pekiştirmeye çalışan bir yöndedir. O da etrafındakilerin hepsini Heyet-i Temsiliye üyeleri gibi tanıtmaya yani Heyet-i Temsiliye’yi beraberindeymiş gibi göstermeye çalışıyor, bütün yazışma ve konuşmalarını Heyet-i Temsiliye’ye malediyor ve herkesin de durumu böyle bilmesine dikkat etmektedir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa bu çabasında başarıya ulaşmış ve o günden bu yana konu üzerine eğilenler genellikle Heyet-i Temsiliye üyelerinden hiç olmazsa çoğunluğunun Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Ankara’ya gelmiş olduğunu sanmıştır.

Bu anlayışın yaygınlaşmasında, kullanılmakta olan “Sivas Heyet-i Temsiliyesi” ifadesinin de büyük etkisi olduğu şüphesizdir. Çünkü “Sivas Heyet-i Temsiliyesi” olarak adlandırılan heyet, Sivas Kongresi sonunda ve onun kararı ile kurulmuş olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin on altı kişilik Heyet-i Temsiliyesi’dir. Fakat bu on altı kişinin hepsi Sivas Kongresi’nde seçilmemiştir. Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin on kişilik Heyet-i Temsiliyesi, Sivas Kongresi’nde altı üye daha eklenerek on altı kişiye çıkarılmak suretiyle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne mal edilmiştir. Yani Sivas Heyet-i Temsiliyesi denen “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi”, Erzurum Kongresi’nde seçilmiş olan ve sonra tüzüğün özel bir hükmünden yararlanılarak dokuzdan ona çıkarılan “Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi”nin yine tüzüğün verdiği imkânla üst sınır olan on altı kişiye çıka​rılması ile meydana getirilmiştir.

Bununla beraber, Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya geldiği zaman, yine Heyet-i Temsiliye’nin tamamı ya da çoğunluğu beraberindeymiş gibi davranmış, böyle sanılmasını istemiş, imzasını “Heyet-i Temsiliye adına” atmıştır.

Nitekim Ankara’ya vardığı gün, kalması için hazırlanmış olan Tarım Okulu’na gelir gelmez “Heyet-i Temsiliye adına” bir bildiri yayınladı ve bu bildiride Heyet-i Temsiliye’nin gerek yol boyunca, gerekse Ankara’da çok sıcak ve içten gösterilerle karşılandığını, milletçe gösterilen bu birlik ve kararlılığın memleketin geleceğine olan güveni güçlendirip arttırdığını, “Heyet-i Temsiliye Merkezi”nin şimdilik Ankara olduğunu bildirdi:

TAMİM

(27 Aralık 1919)

Telgraf

Ankara

27.12. [13]35[1919]

Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziyelerine

Adres Cetvelinde Yazılı Kumandanlıklara

Sivas’tan Kayseri tarikiyle [yoluyla] Ankara’ya hareket eden Heyeti Temsiliye, bütün güzergâhında ve Ankara’da, büyük milletimizin har [sıcak]  ve samimî tezahüratı vatanperveranesi içinde, bugün muvasalat eyledi [ulaştı]. Milletimizin gösterdiği eseri vahdet ve azim [birlik ve azim eseri], memleketimizin temini istikbali [memleketimizin geleceğini temin]  hakkındaki kanaatleri, lâyetezelzel [sarsılmaz] bir surette tarsin edici [sağlamlaştırıcı] mahiyettedir.

Şimdilik, Heyeti Temsiliye Merkezi, Ankara’dadır. Takdimi hürmet eyleriz efendim.

Heyeti Temsiliye namına

Mustafa Kemal

Gerçek şudur ki, artık Heyet-i Temsiliye yoktur, sadece Mustafa Kemal Paşa vardır. “Heyet-i Temsiliye adına” imzalanan her yazı, sadece Mustafa Kemal Paşa’ya aittir. Nitekim kısa bir süre sonra, yanındaki üç Heyet-i Temsiliye üyesi de İstanbul’a gidecek, Mustafa Kemal Paşa, Ankara’daki tek Heyet-i Temsiliye üyesi olacak, tam anlamıyla tek başına çalışacak ve imzasını yine de “Heyet-i Temsiliye adına” atacaktır.

Mustafa Kemal Paşa, 29 Aralık 1919’da bir bildiri daha yayınlayarak, Eskişehir-Ankara demiryolunun işletmeye açılmış olması sebebiyle, Eskişehir yerine Ankara’da buluşup görüşmenin daha kolay olacağını, her livadan seçilip gönderilecek delege mebuslarla Ankara’da bir Danışma Kurulu halinde çalışılacağını, Heyet-i Temsiliye Danışma Üyeliği’ne seçilecek mebusların ocak ayı başından itibaren Ankara’ya gelmeleri gerektiğini bildirdi ve gönderilecek mebusların yola çıkışlarının Heyet-i Temsiliye’ye yani kendisine bildirilmesini istedi, seçilip gönderilecek mebuslarla yapılacak görüşmelere öteki mebuslardan da mümkün olduğu kadar çok katılımın arzulandığını anlattı.

17 ARALIK 1919 TARİHLİ TAMİME EK

(29 Aralık 1919)

Şifre

Gayet Aceledir

Ankara, 29.12.1919

17.12.1919 tarih ve numarasız şifreye ektir:

1.Bir suretini Müdafaai Hukuk Cemiyeti merkeziyelerine verilmesi rica olunur.

Ankara-Eskişehir hattının işlemekte bulunması sebebiyle kolaylık bakımından görüşme mahalli olarak Ankara seçilmiştir. Dolayısıyla Heyet Temsiliye üyesi olarak seçilmiş olan muhterem mebusların Ocak’ın beşinden itibaren Ankara’ya gelmeleri beklenir. Hareketleri hakkında Heyeti Temsiliye’ye malumat verilmesi rica olunur.

2.Heyeti Temsiliye her livadan üye sıfatıyla gelecek mebuslarla icra edeceği görüşmeye, diğer şerefli mebuslardan mümkün olduğu kadar fazla miktarda diğer zevatın da görüşmelere katılması son derecede arzu edilmektedir. Bu hususta icap edenlere lüzumlu tebligatta bulunulması rica olunur.

Heyeti Temsiliye namına

Mustafa Kemal

Mustafa Kemal Paşa bunu yapmakla, Meclis-i Mebusan’a gidecek mebuslara önceden Anadolu’daki milli mücadele çabalarının tek amaç ve yolunu anlatacak, İstanbul’da da aynı amaçla ve aynı yolda çalışabilmeleri için Meclis-i Mebusan’da bir “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu” kurmalarını öğütleyecek, böylece parlamento çalışmalarını da kendi çalışma düzenine göre yönetme imkânını sağlayacaktı. Hatta bu yolla Meclis-i Mebusan’a başkan olacak, belki Heyet-i Temsiliye’nin “geçici” olarak Ankara’ya getirdiği merkezini de İstanbul’a aktaracaktı.

Fakat aynı günlerde, İstanbul Hükümeti adına Dâhiliye Nazırı ve İstanbul’daki mebuslar adına da Aydın Mebusu Hüseyin Kâzım Bey, bütün vilayetlere çektikleri telgraflarla, seçilen mebusların hiçbir yere uğramadan hemen ve doğruca İstanbul’a gelmelerini bildirmişlerdi. Bu durum karşısında kesin bir davranış kararına varamamış olan bazı mebuslar ne yapmaları gerektiğini Mustafa Kemal Paşa’dan soruyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa, hemen soru sahiplerine cevap vererek, durumdan bilgisiz olan Hüseyin Kâzım Bey’in telgrafına önem verilmemesini bildirdi. İstanbul’da bulunan Çanakkale Mevkii Müstahkem Kumandanı ve İstanbul’daki milli mücadelecilerin aracısı Şevket Bey’e de başvurarak durumu anlattı ve Hüseyin Kâzım Bey’in herhalde yapılan tebliğlerden haberi olmadığını, Bekir Sami Bey’de bulunan tebligat örneğini okumasını ve dilerse onun da hemen Ankara’ya ge​lip toplantılara katılmasını istedi.

Buna karşılık, Heyet-i Temsiliye’nin İstişarî Üyesi ve İstanbul Hükümeti’nin Harbiye Nâzırı Cemal Paşa’dan gelen bir telgrafta; Hüseyin Kâzım, Tahsin, Celâlettin Arif, Hamit Beylerin ve bazı mebusların aşağıdaki tekliflerde bulundukları belirtiliyordu:

  1. Meclisin tez elden açılması gerektiği bir sırada, mebusların Ankara’ya çağrılmaları gecikmeye sebep olacaktır.
  2. Bu çağrı, yasama gücünün başka kuvvetlerin etkisi altında bulunduğu gibi, yanlış anlamlarla dışta güvensizlik doğuracaktır.
  3. Bu durumda meclisin, kendisinden beklenen hizmeti yapması imkânsız olacaktır.
  4. Mebuslarla görüşülmek isteniyorsa, geniş yetkili biri İstanbul’a gelmelidir.
  5. Çağrıdan vazgeçilmesi ve Ankara’ya varmış olan mebusların da hemen İstanbul’a gönderilmesi için yeniden bir bildiri yayımlanması beklenmektedir.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, adları bildirilen mebuslara da bir telgraf çekerek, bir iki gün için Ankara’ya gelip görüşmelere katılmalarının meclis toplantısını geciktirmeyeceğini, buna karşılık pek önemli konularda görüşme imkânı sağlanacağını bildirdi.

Cemal Paşa’ya verdiği cevapta da, mebusların Ankara’ya gelip görüşmelerinin, memleketin kurtuluşu yolundaki çalışmalarını birleştir​mek için olduğunu, bunun genel bir toplantı niteliğinde olmadığını anlattı.

Gerçekten de Ankara’da bir mebuslar toplantısı yapılamadı. Bir kısım mebuslar Ankara’ya hiç gelmediler. Bazı mebuslar çağrıya uyarak Ankara’ya uğradıktan sonra İstanbul’a gittiler, bazıları da İstanbul’a giderken yol üzeri olduğu için uğrayıp görüştüler. Mustafa Kemal Paşa görüşebildiği mebuslara vatanı kurtarmak, bağımsızlığı sağlamak için iyi yönetilen bir kuruluşa sahip olmak gerektiğini, bunun için de İstanbul’da açılacak olan Meclis-i Mebusan’da üyeleri birbirlerine sımsıkı bağlı ve güçlü bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu kurmalarını öğütledi.

Bu sırada, Mustafa Kemal Paşa bir yandan da, milli mücadeleci Vali Vekili Yahya Galip Bey emrindeki il basımevinden yararlanarak bir gazetenin çıkarılabilmesi imkânlarını arıyordu. Sivas’taki İrade-i Milliye gazetesinin devamı gibi olan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi işte bu çabaların sonunda, Recep Zühtü Bey’in (Soyak) yönetiminde, ilk kez 10 Ocak 1920’de olmak üzere haftada birkaç defa yayınlanmaya başlamıştır.

KAYNAKLAR

Ali Fuat CEBESOY, Milli Mücadele Hatıraları, Vatan Neşriyatı, İstanbul, 1953, s. 258-315

Kemal ATATÜRK, Nutuk, Cilt: III Vesikalar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969

Kemal ATATÜRK, Nutuk, Cilt: I 1919-1920, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970

Mazhar Müfit KANSU, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, II. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986,  s. 487-506

Zeki SARIHAN, Kurtuluş Savaşı Günlüğü II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1994, s. 282-299

Şevket Süreyya AYDEMİR, Tek Adam Mustafa Kemal 1919-1922, Cilt: II, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999, s. 179-216

Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 6 (1919-1920), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s. 33

Alper SEYFELİ, Milli Mücadele’de Kırşehir, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Yrd. Doç. Dr. Mustafa EKİNCİKLİ, Kayseri, 2004,  s. 34-50

Yusuf İzzettin KILINÇER, Atatürk ve Kırşehir (1919-1938), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Reşat GENÇ, Ankara, 2006, s. 14-44

Hakan UZUN, “Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele Başlarında Kırşehir’e Gelişi”, H. Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sayı: 3 (Bahar 2006), s. 66-73

Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 5 (1919), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2007, s. 375-384

Mahmut GOLOĞLU, Milli Mücadele Tarihi III Üçüncü Meşrutiyet (1920) Birinci Büyük Millet Meclisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s. 10-15

Milli Eğitim Bakanlığı, Ortaöğretim Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı 2018, s. 13

Bengül BOLAT, “Milli Mücadele’ye Tam Destek Vermiş Bir Şehir: Kırşehir”, Milli Mücadele’nin 100. Yılı Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya Geçişi ve Kongreler Uluslararası Sempozyumu, 24-26 Nisan 2019-Erzurum, Ankara, 2021, s. 603-608

Türk Tarihi

İstanbul’un İtilaf Devletleri Tarafından Fiilen İşgali (13 Kasım 1918)

Published

on

Giriş

13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul Boğazı’na girişi, Osmanlı tarihinin son döneminin en kritik olaylarından biridir. Mondros Mütarekesi imzalanmış olsa da, İstanbul’a uygulanan fiilî işgal, mütareke hükümlerinin ötesine geçen bir kontrol mekanizması yaratmıştır. Bu olay, yalnızca askerî hâkimiyetin kurulduğu bir an değil; Osmanlı yönetiminin meşruiyet kaybı, şehir düzeninin dönüşümü, sosyal moral çöküşü ve eşzamanlı olarak milli direniş fikrinin doğuşunu simgeleyen bir dönemeçtir.

Bu çalışma aşağıdaki sorulara cevap aramaktadır:

İşgale giden yolda hangi diplomatik, askerî ve psikolojik mekanizmalar rol oynamıştır?

13 Kasım 1918, Osmanlı egemenliği açısından hangi kırılmayı temsil etmektedir?

Fiilî işgal ile resmî işgal arasında nasıl bir fark vardır ve tarih yazımı bu ayrımı neden sıklıkla göz ardı etmektedir?

İşgal İstanbul’un toplumsal hafızasında nasıl bir iz bırakmıştır?

Bu olay, Millî Mücadele’nin fikri zeminini hangi açılardan tetiklemiştir?

1. Mondros Mütarekesi’nin Siyasal Anatomisi ve İşgale Giden Süreç

1.1. Eleştirel Tarih Yöntemi Açısından Mütareke Maddelerinin Yorumu

    Mütarekenin 7. maddesi, belirsizliği sebebiyle diplomatik genişletmeye en açık maddedir. İngiliz belgeleri “İstanbul’un düzeni tehlikede” yorumunu meşru kabul ederken, Osmanlı heyeti bu maddeyi yalnızca savaş bölgeleri için geçerli görmüştür.

    Burada “metin ile niyet” arasındaki boşluk işgale zemin hazırlamıştır.

    1.2. Boğazlar Sorununun Uluslararası Boyutu

    Boğazların kontrolü, İngiltere’nin 19. yüzyıldan itibaren benimsediği deniz üstünlüğü stratejisinin çekirdek unsurudur.

    • İngiltere: Boğazların uluslararasılaştırılması
    • Fransa: İstanbul üzerinde kültürel nüfuz
    • İtalya: Akdeniz’de denge unsuru
    • Yunanistan: “Megali Idea” bağlamında fırsat arayışı

    İstanbul, yalnızca Osmanlı Devleti için değil, Büyük Güçler arası hegemonya mücadelesinin kesişim noktasıdır.

    1.3. Osmanlı Devleti’nin Yapısal Çöküşü

    1918 sonbaharında Osmanlı’nın:

    • bütçe açığı,
    • ordunun dağılması,
    • gıda krizi,
    • bürokratik çöküş,

    gibi yapısal sorunları işgale zemin hazırlamıştır.

    Eleştirel tarih yöntemi bu noktada “işgal”i yalnızca dış müdahale değil, iç zayıflığın sonucu olarak da ele alır.

    2. 13 Kasım 1918: İtilaf Devletleri Donanmasının İstanbul’a Girişi

    2.1. Donanmanın Kompozisyonu

    İngiliz arşivlerine göre Boğaz’a giren filo:

    • 22 İngiliz
    • 12 Fransız
    • 17 İtalyan
    • 4 Yunan
    • Yardımcı gemiler

    toplam 55–61 gemi arasında değişmektedir.

    Bu güç gösterisi yalnızca askerî değil, psikolojik bir şok stratejisidir.

    2.2. Tanıklıklar: Mustafa Kemal ve İstanbul Halkı

    Mustafa Kemal’in Haydarpaşa’da gördüğü manzara karşısında söylediği:

    “Geldikleri gibi giderler.”

    ifadesi, askeri liderlik psikolojisi açısından bir “direniş çerçevesi” inşa etmiştir.

    Halide Edib ise bu günü “şehrin ruhunun esir alındığı gün” olarak tanımlar.

    2.3. Şehir Sosyolojisi Açısından İşgalin Tasviri

    İşgal günü:

    • Galata Köprüsü’nde toplanan kalabalığın sessizliği
    • Tophane rıhtımına indirilen birlikler
    • İstanbul polisinin pasifize oluşu
    • Pera’daki gayrimüslim cemaatlerin temkinli kutlamaları

    gibi unsurlar şehir sosyolojisinin “eşzamanlı çoklu duygular” barındıran yapısını ortaya koyar.

    3. Vaka Analizleri: İşgalin Çok Boyutlu Etkileri

    Vaka 1: Osmanlı Yönetim Aygıtının Çöküşü ve Tevfik Paşa’nın Görevlendirilmesi

    Tevfik Paşa’nın getirilmesi İngilizlerin “ılımlı, denetim altına alınabilir hükümet” arayışıyla uyumludur.

    Bu, klasik sömürge stratejisinin bir türüdür: Yerel yönetimi tamamen devirmeden etkisiz kılmak.

    Vaka 2: Polis Teşkilatının Yeniden Düzenlenmesi

    İngiliz subayları polis merkezlerinde denetim noktaları kurmuş, atamalara müdahale etmiş, “güvenilir” görülen isimleri öne çıkarmıştır.

    Bu durum fiilî işgalin “hiyerarşi kırma stratejisi”dir.

    Vaka 3: Basının Kontrol Altına Alınması

    Peyam-ı Sabah gibi gazeteler İngiliz yanlısı çizgiye evrilmiş; İleri ve Yeni Gün gibi gazeteler baskı altına alınmıştır.

    Bu, modern anlamda enformasyon savaşının erken bir örneğidir.

    4. Fiilî İşgal – Resmî İşgal Ayrımı: Tarih Yazımı Eleştirisi

    Türk tarih yazımında “öğretim kolaylığı” gerekçesiyle İstanbul’un yalnızca 16 Mart 1920’de işgal edildiği aktarılır. Ancak:

    • egemenlik kaybı,
    • idari müdahale,
    • askerî sınırlama,
    • polis ve basın kontrolü,

    ölçütleri dikkate alındığında 13 Kasım 1918 tam nitelikli bir fiilî işgaldir.

    Eleştirel tarih yazımı, devletlerin “resmî söylem”leri ile arşiv gerçekleri arasındaki farkı açığa çıkarır.

    5. İşgalin Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

    5.1. Moral Çöküş ve Mill Kimliğin Yeniden İnşası

    İşgal, İstanbul halkında:

    • yenilmişlik,
    • belirsizlik,
    • öfke,
    • utanç,
    • milliyetçi uyanış

    gibi duyguları aynı anda tetiklemiştir.

    5.2. Aydınlar Üzerindeki Etkiler

    Ahmet Emin Yalman, Halide Edib, Celal Nuri gibi yazarların günlüklerinde:

    • “Öfke”
    • “Aşağılanma”
    • “Direniş gerekliliği”

    temaları baskındır.

    5.3. Millî Mücadele’nin Psikolojik Kaynağı

    Mustafa Kemal’in 1918–1919 arasında İstanbul’da yaptığı temaslar, işgal psikolojisinden doğan direniş enerjisini Anadolu’ya taşıyan bir “fikri köprü” oluşturmaktadır.

    Sonuç: 13 Kasım 1918’in Tarihi Konumlandırılması

    Bu makalenin kapsamlı analizi göstermiştir ki:

    • İstanbul’un işgali diplomatik, askerî, psikolojik ve idari boyutları olan çok katmanlı bir harekettir.
    • 13 Kasım 1918, 16 Mart 1920’den bağımsız düşünülemez; ancak bu ilk tarih egemenlik kaybının başlangıcıdır.
    • Bu olay, milli kimliği yeniden kuran bir “travmatik başlangıç anı”dır.
    • Millî Mücadele’nin ruhu, bu işgal gününde şekillenmiştir.

    Kaynakça

    Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar I, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1977, s. 54-57

    Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü I, TTK Yayınları, TTK Basımevi, Ankara, 1993, s. 24-26

    Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele I (Mutlakıyete Dönüş 1918-1919), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 79-114

    Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul 1918-1923, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008.

    Zekeriya Türkmen, “İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar (13 Kasım1918-16 Mart 1920)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XVIII, Temmuz 2002, Sayı: 53, s. 319-372

    Abdurrahman Bozkurt, “İstanbul’un İşgali”, Atatürk Ansiklopedisi

    https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/690/%C4%B0stanbul’un-%C4%B0%C5%9Fgali

    Continue Reading

    Türk İstiklâl Mücadelesi

    TBMM’nin 30 Ekim 1922 Tarihli ve 307 Sayılı Kararı: Egemenliğin Yeniden Tanımı ve Tarihi Kırılma Noktası

    Published

    on

    Özet

    30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kararı, Osmanlı Devleti’nin hukuken sona erdiğini ve TBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğunu ilan ederek, Türk siyasi tarihinde bir meşruiyet inkılabı yaratmıştır. Bu karar, yalnızca bir rejim değişikliği değil; aynı zamanda meşruiyet, egemenlik, kimlik ve tarih yazımı alanlarında köklü bir yeniden kuruluşu temsil etmektedir. Makalede, söz konusu karar amaç, yapı, işleyiş, kavramlar, kişiler, kurumlar ve olaylar üzerinden incelenmekte; ayrıca eleştirel tarih yöntemi ve vaka analizleri aracılığıyla kararın tarihi anlamı çok boyutlu olarak değerlendirilmektedir.

    Anahtar Kelimeler: 307 sayılı karar, TBMM, egemenlik, meşruiyet, hilafet, milli egemenlik, tarihi inşa, eleştirel tarih.

    1. Giriş: Tarihi Bağlam

    Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin siyasi egemenliği, Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile fiilen; Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) ile hukuken sona ermiştir.

    Anadolu’da 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, fiilî bir egemenlik alanı yaratmış; ancak uluslararası hukukta meşruiyet bakımından tartışmalı kalmıştır.

    Lozan Barış Konferansı’na (1922) hem İstanbul Hükûmeti hem TBMM Hükûmeti davet edilince, “kim meşrudur?” sorusu ortaya çıkmıştır.

    TBMM, bu soruya 30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı kararla cevap vermiştir:

    Osmanlı İmparatorluğu’nun İnkıraz [son] bulup Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Teşekkül Ettiğine Dair.

    Osmanlı İmparatorluğunun munkarız olduğuna [son bulduğuna] ve Büyük Millet Meclisi Hükûmeti teşekkül ettiğine [kurulduğuna] ve Yeni Türkiye Hükûmetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim [geçmiş] olup onun hududu milli dâhilinde yeni varisi olduğuna ve Teşkilatı Esasiye Kanunu ile hukuk-ı hükümranı [hükümranlık hakları] milletin nefsine [kendisine] verildiğinden İstanbul’daki Padişahlığın madum [yok olduğuna] ve tarihe müntakil bulunduğuna [intikal ettiğine] ve İstanbul’da meşru [şeriata, kanuna uygun] bir hükûmet olmayıp İstanbul ve civarının Büyük Millet Meclisine ait ve binaenaleyh [dolayısıyla] oraların umur-ı idaresinin [yönetim işlerinin, yönetiminin] de Büyük Millet Meclisi memurlarına tevdi edilmesine [bırakılmasına] ve Türk Hükûmetinin hakk-ı meşru [meşru hakkı] olan Makam-ı Hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.” 30.10.1338 [1922] [1]

    Osmanlı İmparatorluğu inkıraz bulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, onun hududu millî dâhilinde yeni vârisidir.

    Bu ifade, hem Osmanlı hanedanı ile hukuki kopuşu, hem de devletin tarihi sürekliliğini aynı anda tesis etmiştir.

    2. Amaç: Egemenliğin Kaynağını Yeniden Tanımlamak

    307 sayılı kararın iki temel amacı bulunmaktadır:

    Dış meşruiyet: Lozan’da tek temsilci olmak ve uluslararası alanda TBMM’yi tanıtmak.

    İç meşruiyet amacı: Egemenliği hanedan millete devretmek ve yeni bir “kurucu iktidar” inşa etmek.

    Bu bağlamda karar, egemenliğin kaynağını yeniden tanımlayarak
    millet egemenliği ilkesinin temelini atmıştır.

    3. Yapı ve İşleyişi

    Karar üç temel yapı taşına sahiptir:

    UnsurİçerikGörev
    TespitOsmanlı İmparatorluğu’nun “inkıraz bulduğu”Eski rejimin sona erişini hukuken ilan eder.
    BeyanTBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğuDevletin sürekliliğini tesis eder.
    Sonuç“Meşru hükümet yalnız TBMM Hükûmetidir”Yeni meşruiyetin tesisi

    Karar, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan tartışmalar sonucunda oybirliğiyle kabul edilmiş, ardından 1 Kasım 1922’de 308 sayılı kararla padişahlığın kaldırılmasına zemin hazırlamıştır.

    4. Kavramlar ve Anlamları

    Hududu Millî: Misak-ı Milli’nin hukuki yansımasıdır. Egemenliğin coğrafi sınırını tanımlamaktadır. [2]

    Vâris: Yeni Türkiye, Osmanlı’nın devamı değil; onun mirasçısıdır.

    Bu fark, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki “devrimle gelen devamlılık” ilkesini doğurur. [3]

    Hukuk-u Hükümrani Milletindir: Egemenliğin ilahi ve hanedana ait bir meşruiyetten kaynaklandığı anlayışına karşı millet egemenliği düşüncesinin ilanıdır. [4]

    5. Temsil Ettiği Değerler

    Karar, beş temel değerin kurucu ifadesidir:

    1. Egemenlik: “Kayıtsız şartsız milletindir.”
    2. Laiklik: Meşruiyetin kaynağı milli iradeye dayanır.
    3. Milliyetçilik: Egemenliğin coğrafi değil, siyasi bir millet birliği üzerinden tanımlanmasıdır.
    4. Cumhuriyetçilik: Yönetimde halkın özne olmasıdır
    5. Modernleşme: Akla ve hukuka dayalı yönetim anlayışının benimsenmesidir.

    6. Kurumlar ve Kişiler

    TBMM: Kararın mimarıdır; kurucu iktidarın simgesi olarak, yasama ve yürütme erkini elinde bulundurur.

    TBMM, meşruiyetini “millet iradesi”nden alarak Osmanlı hanedanının kutsal meşruiyet anlayışını reddetmiştir. [5]

    Mustafa Kemal Paşa: Kararın ideolojik ve stratejik planlayıcısıdır. Lozan öncesinde Tevfik Paşa’nın “birlikte temsil” teklifini reddederek kararın çıkmasını sağlamıştır. [6]

    Tevfik Paşa: İstanbul Hükûmeti adına “iki hükümetli temsil” teklifinde bulunmuş; bu durum kararı tetiklemiştir. [7]

    Rauf Orbay ve İsmet Paşa: İcra Vekilleri Heyeti’nin öncü isimleri olarak kararın uygulanmasında etkili rol oynamışlardır.

    7. Vaka Analizleri

    Vaka 1: Lozan’a İki Hükümet Çağrısı (1922)

    İngiltere’nin, hem İstanbul hem Ankara hükümetlerini Lozan’a davet etmesi, “çift meşruiyet” krizini doğurmuştur. 307 sayılı karar, bu krize hukuki cevap olmuştur. [8]

    Vaka 2: Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)

    307 sayılı kararın ertesi günü 308 sayılı karara zemin oluşturmuş, padişahlık kaldırılmış ve monarşi hukuken sona ermiştir.[9]

    Vaka 3: Ankara’nın Başkent İlanı (13 Ekim 1923)

    Kararın “İstanbul’daki hükümet gayrimeşrudur” tespiti, Ankara’nın siyasi merkez haline gelmesine yol açmıştır.

    Vaka 4: Hilafetin Kaldırılması (3 Mart 1924)

    Kararda hilafetin “ecnebilerin elinde esir bulunduğu” ifadesi, dini otoritenin artık siyasetten ayrılması gerektiği fikrini doğurmuş; 3 Mart 1924’te bu sürecin son halkası tamamlanmıştır.

    8. Zaman ve Mekân

    Zaman: Karar, Türk İstiklal Harbi’nin diplomatik safhasına denk düşmektedir.
    Askerî zaferin hemen ardından gelen bu karar, silahlı mücadelenin siyasi meşruiyete dönüşümüdür.

    Mekân: Ankara, yeni egemenliğin “coğrafi sembolü”dür. İstanbul’dan kopuş, millet-devlet merkezinin kuruluşudur.

    9. Eleştirel Tarih Yöntemiyle Değerlendirme

    Eleştirel tarih yöntemi, olguları sadece sonuçlarıyla değil, niyet ve söylemleri ile incelemeyi öngörmektedir. Bu bakımdan 307 sayılı karar, iki yönlü bir tarihi görev yapmıştır:

    İnşa: Yeni bir millet-devlet kimliği, halk egemenliği felsefesini inşa etmiştir.

    Tahrif: Osmanlı geçmişini “inkıraz” olarak tanımlayıp tarihi sürekliliği ideolojik biçimde yeniden yazmıştır.

    Bu sebeple karar, tarihi yalnız kuran değil aynı zamanda tarihi yeniden yazan bir metindir. [10]

    10. Sonuç

    307 sayılı TBMM kararı, Türk siyasi düşüncesinde egemenlik, meşruiyet ve kimlik kavramlarının yeniden tanımlandığı bir anayasal dönüm noktasıdır.
    Bu kararla:

    • Osmanlı hanedan egemenliği/monarşi hukuken sona ermiştir.
    • TBMM Hükûmeti devletin meşru temsilcisi olarak tanımlanmıştır.
    • Millet egemenliği, Cumhuriyet’in temel ilkesi haline gelmiştir.

    Eleştirel açıdan karar, sadece rejim değişikliğini değil; tarih bilincinin, meşruiyetin ve milli kimliğin yeniden inşasını temsil etmektedir.

    307 sayılı karar, bir “son” ile bir “başlangıcı” birleştirir. Osmanlı’nın son nefesi, Cumhuriyet’in ilk sözüdür.

    DİPNOTLAR

    [1] Büyük Millet Meclisi Kavanin Mecmuası, Cilt:1, s. 487; T. B. M. M. ZABIT CERİDESİ,  30.10. 1338[1922], Devre: I, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 292-298

    https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c024/tbmm01024129.pdf

    [2] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler 1876–1938, Arba Yayınları, İstanbul, 1984, s. 217.

    [3] Cem Eroğul, Devlet ve Devrim Arasında Türkiye Cumhuriyeti, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 35.

    [4]  Suna Kili, Atatürk Devrimi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1983, s. 21.

    [5]  Kemal Gözler, Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, Bursa, 2021, s. 64.

    [6] Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 208.

    [7] İsmail Kara, Din ile Modernleşme Arasında Türkiye, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2010, s. 122.

     [8]  Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, İmge Yayınları, Ankara, 2002, s. 55.

    [9]  Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 113

     [10]  İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2020, s. 289.

    Continue Reading

    Türk Tarihi

    Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918)

    Published

    on

    Osmanlı Devleti’nin Çöküşü ve Türk İstiklal Mücadelesinin Başlangıç Noktası

    Özet

    I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti, askerî ve ekonomik açıdan tükenmiş bir hâle gelmiştir. İttifak Devletleri’nin savaşı kaybetmesi üzerine Osmanlı Hükûmeti, ateşkes istemek mecburiyetinde kalmıştır. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığındaki heyet, İtilaf Devletleri’ni temsilen İngiliz Amiral Arthur Calthorpe ile 30 Ekim 1918 tarihinde Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda görüşerek mütarekeyi imzalamıştır.

    Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmasının ardından siyasi, askerî ve ekonomik bakımdan egemenliğini fiilen sona erdirmiştir. Bu mütareke yalnızca bir ateşkes değil, aynı zamanda Anadolu’nun işgale açık hâle getirildiği bir teslimiyet belgesidir. Bu çalışmada, mütarekenin imzalanma süreci, başlıca maddeleri, sonuçları ve Türk millî direnişine zemin hazırlayan etkilerini vaka analizleriyle incelenmektedir.

    Anahtar Kelimeler: Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı, İşgaller, Millî Mücadele

    Giriş

    I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti askerî ve ekonomik açıdan çöküş sürecine girmiştir. Savaşın başlarında Almanya’nın desteğine güvenen Osmanlı yönetimi, 1918 yılına gelindiğinde Filistin-Suriye Cephesi’nin çökmesiBulgaristan’ın savaştan çekilmesi ve Alman ordularının yenilgiye uğraması üzerine mütareke talebinde bulunmak mecburiyetinde kalmıştır.

    Osmanlı Devleti, savaşın sürdürülemeyeceğini anlayarak İngiltere ile doğrudan temas kurmuştur. Bu durumda Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, İngilizlerle yapılacak bir ateşkesin, muhtemel işgalleri önleyebileceği umudunu taşımaktadır. Osmanlı delegasyonu, Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığında Hüseyin Rauf BeyReşat Hikmet Bey ve Sadullah Bey’den teşekkül etmektedir. Mütareke, Osmanlı heyeti ile İngiltere’yi temsilen Amiral Arthur Calthorpe arasında Limni Adası’ndaki Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918’de imzalanmıştır.

    Mütarekenin Maddeleri

    Mondros Mütarekesi 25 maddeden ibaret olup, görünürde bir “ateşkes” metni olmasına rağmen Osmanlı egemenliğini fiilen ortadan kaldıran hükümler içermektedir.

    1- Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının çevresi ve Karadeniz’e geçişin temini için buraları müttefikler tarafından işgal edilecektir.

    2- Osmanlı sularındaki bütün torpil yerleri gösterilecek ve bunları taramak veya yok etmek için yardım istendiği zaman gerekli kolaylık sağlanacaktır.

    3- Karadeniz’deki torpil mevzileri hakkında bilgi verilecektir.

    4- İtilâf harp esirleri ile Ermeni esirleri ve mevkuf Ermeniler, İstanbul’a getirilecek ve kayıtsız şartsız İtilâf kuvvetlerine teslim olunacaktır.

    5- Hudutların emniyeti ve iç asayişin temini için lüzumlu askerden maadasının derhal terhisi (bu asker miktarı Türkiye’nin görüşü alındıktan sonra müttefikler tarafından kararlaştırılacaktır.)

    6- Osmanlı karasularında zabıta ve buna benzer hususlar için kullanılacak küçük gemiler müstesna olmak üzere Türk ordularında bulunan bütün harp sefineleri teslim olunacak ve Osmanlı limanlarında mevkuf bulundurulacaktır.

    7- Müttefikler, emniyetlerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdir.

    8- Bugün Türk işgali altında bulunan liman ve demiryolu mahallerinden İtilâf Devletleri kuvvetleri yararlanacaktır. Osmanlı gemileri de ticaret ve terhis hususlarında aynı şartlardan yararlanacaktır.

    9- Bütün Türk limanlarında ve tersanelerinde İtilâf Devletleri’ne ait gemilerin tamirine kolaylık gösterilecektir.

    10- Toros Tünelleri Müttefikler tarafından işgal edilecektir.

    11- İran’ın Kuzeybatı kısmındaki Osmanlı kuvvetlerinin derhal harpten evvelki hudut gerisine çekilmesi hususunda evvelce verilen emir yerine getirilecektir. Maveray-ı Kafkas’ın evvelce Türk kuvvetleri tarafından kısmen tahliyesi emredildiğinden kısm-ı mütebakisi müttefikler tarafından mahalli vaziyet tetkik edildikten sonra talep durumunda tahliye edilecektir.

    12- Hükümet muhaberatı müstesna olmak üzere bütün telsiz ve telgraflar İtilâf Devletleri memurları tarafından kontrol edilecektir.

    13- Bahri, askeri ve ticari malzemelerin tahripleri durdurulacaktır.

    14- Memleketin ihtiyacı temin olunduktan sonra, İtilâf Devletleri’nin kömür ve diğer ihtiyaçlarının Türkiye kaynaklarından sağlanması için kolaylık gösterilecektir.

    15- Bütün demiryollarına İtilâf Devletleri kontrol subayları memur edilecektir. Bu meyanda bugün, Osmanlı Hükümeti’nin kontrolünde bulunan Maveray-ı Kafkas demiryolları aksamı dâhildir. Ahalinin ihtiyacının tatmini nazar-ı dikkate alınacaktır. Bu maddeye Batum’un işgali dâhildir. Osmanlı Devleti Bakü’nün işgaline itiraz etmeyecektir.

    16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’ta bulunan garnizonlar en yakın İtilâf Devleti kumandanına teslim olacaktır. Kilikya’daki kuvvetlerden asayişi sağlaması için yeterli miktardan fazlası 5. madde gereğince geri çekilecektir.

    17- Trablus ve Bingazi’de bulunan Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.

    18- Mısrata da dâhil olmak üzere Trablus ve Bingazi’de işgal edilen limanlar en yakın İtilâf garnizonuna teslim olacaktır.

    19- Almanya ve Avusturya’nın deniz, kara, sivil memurlarının ve tebaasının bir ay zarfında, uzak yerlerde bulunanlar da bir aydan sonraki mümkün olan en kısa zamanda Osmanlı memleketlerini terk edeceklerdir.

    20- 5. madde gereğince terhis edilecek Osmanlı kuvvetlerinin teçhizatı hakkında verilecek talimata riayet olunacaktır.

    21- Müttefiklerin menfaatlerini korumak için İaşe Nezareti nezdinde İtilâf Devletleri temsilcileri hazır bulunacak ve kendilerine gerektiğinde bütün bilgiler verilecektir.

    22- Türk harp esirleri İtilâf kuvvetleri nezdinde muhafaza edilecektir.

    23- Türk Hükümeti, Merkezi Devletler ile münasebetini kesecektir.

    24- İtilâf Devletleri, Vilayat-ı Sitte (altı vilayet) de karışıklık çıkarsa, bu vilayetlerin herhangi bir kısmını işgal etme hakkına haizdirler.

    25- Müttefiklerle Osmanlı Hükümeti arasında muhasamat 1918 senesinin 31 Ekim’inde tatil edilecektir.

    Bu hükümler, Osmanlı Devleti’nin askeri ve idari yapısının İtilaf Devletleri kontrolüne geçmesi anlamına gelmektedir.

    Vaka Analizi: İşgallerin Başlangıcı (1918–1919)

    Mütarekenin 7. maddesi, “güvenliği tehdit eden bölgelerin işgal edilebileceği” hükmüyle İtilaf Devletleri’ne sınırsız yetki tanımıştı. Bu maddeye dayanarak:

    • 3 Kasım 1918’de İngilizler Musul’u,
    • 13 Kasım 1918’de İtilaf donanması İstanbul’u,
    • 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’i işgal etti.

    Bu işgaller, mütarekenin “barış”tan çok “teslimiyet” anlamına geldiğini açıkça göstermiştir.

    Sonuçlar

    1. Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Devletin askerî ve siyasî egemenliği ortadan kalkmıştır.
    2. Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği bitmiştir. İstanbul’un güvenliği tehlikeye girmiştir.
    3. İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgale başlamış, ülkenin bütünlüğü fiilen bozulmuştur.
    4. Halkta direnme bilinci doğmuştur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, bu işgallere tepki olarak kurulmuştur.
    5. Mustafa Kemal Paşa, bu şartlar altında Anadolu’ya geçerek millî direnişi örgütlemeye başlamıştır.

    Tarihi ve Siyasi Değerlendirme

    Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti için siyasi bağımsızlığın kaybedilmesi, Türk milleti içinse millî bilincin uyanması anlamına gelmektedir. Mütareke hükümleri, kısa sürede Sevr Antlaşması’na dönüşmüş; ancak Anadolu’da doğan Kuvâ-yi Milliye hareketi bu teslimiyet sürecini tersine çevirmiştir.

    Bu bağlamda Mondros, yalnızca bir “son” değil, aynı zamanda bir “başlangıç noktası”dır. Türk tarihinin en karanlık dönemlerinden biri, yeni bir devletin doğuşuna zemin hazırlamıştır.

    Sonuç

    30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin siyasî varlığını fiilen sona erdirirken, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini başlatan kıvılcım olmuştur. Bu süreç, Türk milletinin kendi kaderini belirleme hakkını savunduğu bir dönüm noktasıdır.

    Mütareke ile birlikte Anadolu, işgal ordularının sahnesine dönüşmüş; fakat aynı topraklarda Millî Mücadele’nin liderleri doğmuştur. Bu sebeple Mondros, Türk tarihinin hem “çöküş hem de yeniden doğuş belgesi” olarak değerlendirilebilir.

    Kaynakça

    Akşin, Sina. Kısa Türkiye Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.

    Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914–1995). Ankara: Alkım Yayınevi, 2014.

    Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, Cilt IX: Birinci Dünya Savaşı ve Mondros Mütarekesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1996.

    Orbay, Rauf. Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıralarım. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.

    Sonyel, Salahi R. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt I (1918–1923). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005.

    Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2018.

    https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/353/Mondros-M%C3%BCtarekesi, Erişim: 31.10.2025

    Continue Reading

    En Çok Okunanlar