Millî Mücadele’de; Ankara Müftülüğü, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı, Muğla Milletvekilliği görevlerini yapan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Reisi, bilim, din ve devlet adamlığını şahsında birleştirerek temsil eden Mehmet Rifat BÖREKÇİ’yi, fani âlemden baki âleme göç edişinin 81. yıldönümünde minnet ve rahmetle anarım.
***
Sivas Kongresi’nde daha önce kurulan bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri” adı altında birleştirilerek, yeniden teşkil edilmesine karar verilmiştir. İşte bu karar gereğince, Ankara’da da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. 29 Ekim 1919 tarihinde yapılan seçim sonunda söz konusu cemiyet; Müftü Mehmet Rıfat Efendinin başkanlığında kurulmuştur. Cemiyetin idare heyeti üyeliklerinde; Fuat Bey (Binbaşı), Yahya Galip (Defterdar, Vali Vekili), Hanifzade Mehmet, Bulgurluzade Mehmet, Settarzade Rasim, Tuzluzade Hacı Rıfat, Ademzade Ahmet beyler ile Arslanhane Camii İmam-Hatibi Hacı Ahmet Efendi görev almıştır.
Müftü Mehmet Rıfat Efendinin başkanlık ettiği bu cemiyet, çok yönlü ve değişik çalışmalarda bulunmuştur. Özellikle, Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geldiği tarihe (27 Aralık 1919) kadar olan sürede; Ankara il sınırları içerisinde (livalar ve kazalarla beraber) teşkilatlanmaya önem verilmiş, bütün ülkedeki millî faaliyetlerle bağlantılı olarak, gerektiğinde yardım veya yerine göre milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında her türlü destekte bulunulmuştur.
Heyet-i Temsiliyenin Ankara’da çalışmalarına başlamasıyla cemiyet; Mustafa Kemal ve arkadaşlarına her türlü yardımda bulunmuştur. Öyle ki, bizzat Cemiyet Başkanı Müftü Mehmet Rıfat Efendi, kendisi ile eşi Samiye Hanım için ayırdığı “cenaze parasını” bir torba içinde Mustafa Kemal Paşayı ziyaret ederek ayağının yanına bırakmıştır. Yine Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya geldiklerinin ilk haftasında Müftü Mehmet Rıfat Efendinin önderliğinde Ankaralıların aralarında 46.500 (kırk altı bin beş yüz) liralık yardım topladıkları bilinmektedir.
O günlerde söz konusu yardımlar çok önemliydi. Uluğ İğdemir, Yılların İçinden adlı eserinde, “Atatürk Sivas’tan Ankara’ya yeni gelmişti. Devlet hazinesi bomboştu. Hükümet üç dört bin lirayı bir araya getirmekte sıkıntı çekiyordu. Bir gün. Atatürk’e çok inanmış, o zaman Ankara Müftüsü olan rahmetli Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, elinde bir mendile sarılmış 1200 lira kadar bozuk para ile Mustafa Kemal’i ziyarete geldi ve bağlı mendili masanın üzerine bıraktı. Atatürk kendisini son derece duygulandıran bu davranışın anısını hiçbir zaman unutmamıştı. Her bayram Rıfat Börekçi ‘ye bir hediye gönderir ve buna 1200 liralık bir çeki de eklerdi” diyerek Mehmet Rıfat Efendiden ve yapmış olduğu yardımın öneminden söz etmektedir.
Cemal Kutay, Ali Fuat Paşa (Cebesoy)’dan naklen Müftü Rıfat Börekçi’nin; “Millet Meclisi binası olarak hazırlanmasına karar verilen yarım kalmış okul yapısının tamamlanmasını, şahsi imkânıyla sağladığını, Mustafa Kemal Paşaya Ankara’da adına armağan edilen ve o zamanki adı Papazın Bağı olan Çankaya’daki ilk yapıyı sahiplerinden satın almak için şehrin eşrafını tespitleyen listenin başına kendi adını eliyle yazdığını, Heyet-i Temsiliye Ankara’ya geldiği zaman Belediyenin misafiri sayılması kararı aldırttığını, bu müddet içinde de evvela 1000, daha sonra 800 lira toplayarak, bunlardan birincisini Mazhar Müfit Beye, ikincisini Cevad Abbas Beye verdiğini, fakat bütün bu himmet ve yardımlarını, alakaya layık görülenlerden habersiz yerine getirdiğini” ifade etmektedir.
Cemal Kutay’ın bildirdiği para yardımına ait ayrıntıyı Mazhar Müfit Kansu şöyle anlatmaktadır:
“Ekmekçiye bile verecek paramız kalmamıştı. Mustafa Kemal Paşa ile bu ciheti görüşürken bulduğum çareleri eskisi gibi kabul etmedi ve yarı geceye kadar hep düşündük ise de para tedariki hususunda bir karar ve neticeye vasıl olamadık.
Çünkü bankalardan ve müessesattan ödünç bile olsa para almayı Paşa’ya bir türlü kabul ettiremedim. Ne yapacaktık? Benim bir kürküm vardı; Erzurumlu Nafiz Bey’e müracaatla sattırılmasını rica ettim. Nafiz Bey: “Kanunusani içindeyiz, ne giyeceksin?” diye satmamakta ısrar ettiyse de bu ısrar, ne olursa olsun, kulağıma giremezdi. Aç mı kalacaktık? Nihayet onu da sattık. Kimsede satılacak bir şey kalmadı. Paşa ile bu hususta bir çare bulamıyarak: “Hele bakalım sabah olsun, yine düşünürüz” sözü ile odalarımıza çekildik. Ankara’ya geldiğimiz zaman hemen bir hafta kadar bizi Belediye iaşe etti. Fakat bu aylarca devam edemezdi. Velhasıl çaresizlik içinde veyahut para bulmak kabil iken Paşa’nın, bu bulunan çarelere bir türlü muvafakat etmemesi yüzünden muztarip bir halde idik. Sabah oldu. Gece düşünmekten uyuyamamış olduğumdan, yatağımda istirahat halinde iken kapı vuruldu.
İçeriye giren zat Müftü Efendinin geldiğini söyledi. Eyvah, şimdi Müftü Efendiye kahve ısmarlamak lazım. Kahve var ama şeker yok. Ya şekerli kahve içerse. Çünkü şeker çok pahalı idi. Kimde para vardı ki?
-Paşaya haber veriniz, dedim.
-Paşa size gönderdi. Paşa ile görüştüler.
-Peki buyursunlar.
Müftü Efendi; (Diyanet İşleri Reisi iken vefat eden merhum Rıfat Efendi) odama girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın kenarında bir iskemleye oturdu.
-Müftü Efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi?
-Evet içmem.
-Sigara?
-Onu da kullanmam.
Hâlbuki Müftü Efendi kahve içerdi. Biz buna meydan vermemek için sualde bulunduk. Müftü Efendi derhal vaziyeti anladı ve “içmem” dedi (tebessüm ederek):
-Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik. Az da olsa yardımda bulunmayı vazife bildik (diyerek) cübbesinin altından bir torba çıkardı. İçindeki kâğıt paraları saymaya hazırlanıyordu.
-Müftü Efendi, teşekkür ederiz. Evvela Paşa ile bu hususta görüşseniz iyi olur dedim.
-Görüştüm. Kasa Mazhar Müfit Beydedir, ona veriniz, dedi.
-Pek âlâ.
-Müftü Efendi birer birer saymağa ve masanın üzerine koymağa başladı. Yüz, iki yüz, beş yüzü geçti, nihayet tamam bin lira (kâğıt para) saydı. Ben de yataktan kalkarak paraları aldım ve kasaya koydum.
Bunun üzerine emirberi çağırdım ve iki şekeri verdim: “Bize birer kahve pişir!” emrini verdim. Müftü zaten vaziyeti anlamış olduğundan güldü. Ve: “Şeker pahalı, hesap lazım, size de gelen giden çok, başa çıkmaz, değil mi?” diye lâtifeleşti. Kahveler içildi.
Muhterem Müftü çıktı, gitti. Ben de paranın miktarını derhal Mustafa Kemal Paşa’ya haber vermek üzere odamdan çıktım. Paşa’yı odasının kapısı önünde bir habere intizar eder vaziyette gördüm. Bana: “Ne kadar? dedi. “Bin” dedim.
Odasına girdik.
– Gördün mü, akşam ne kadar sıkılmıştık. Bu hatıra gelir miydi? Allah bize yardım ediyor, dedi. Ben de:
– Evet, kul sıkılmayınca Hızır yetişmez, dedim.
– Şimdi Hızır’ı filan bırak bakalım. Masraf ve varidatı tanzim et.
– Her şeyden evvel bugün öğle yemeğinde size bir ziyafet çekeceğim. Çoktan beridir et gördüğümüz yok. Şimdi emir verip on kıyye pirzola aldıracağım. Ancak yeter. Bir de irmik helvası…
Mustafa Kemal Paşa – İsrafa başlamıyalım.
– Bir defaya mahsus. Yarın yine çorba ve bulgur pilavına avdet ederiz.
Gülüştük. Ben icap edenlere para ile emir verdim. Müftü efendinin getirdiği bu parayı memleketin eşrafı aralarında toplamışlar; bizim parasız kaldığımızı anlamışlar, Müftü efendi ile göndermişler. Cümlesine teşekkürlerde bulunduk. Müftü efendiyi Mustafa Kemal Paşa çok severdi. Böyle para için değil. İstanbul’un hurucu alessultan fetvasiyle idamımıza hüküm verdiği zaman bunu cerh ve reddeden bir fetvayı Müftü Efendi de topladığı ulema ile müzakere ederek vermişti. Paşa da, Rifat Efendi’ye, Diyanet İşleri Reisi iken her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu; resmi otomobili yok iken bir otomobil tahsis ettirmişti. Mücadelei Milliye’de büyük hizmeti sebk eden Rifat Efendi’yi burada rahmetle yâd ederim.”
Mehmet Rıfat Efendinin Millî Mücadele için yaptığı malî yardımlar, sadece belirtilenlerden ibaret değildir. Örneğin, onun başkanı bulunduğu Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin TBMM hizmet binası için harcadığı miktar, 5.068 (Beş bin altmış sekiz) liradır. Bu para o tarihlerdeki değerine göre hiç de azımsanmayacak bir miktardır. Ali Fuat Paşanın da teyit ettiği gibi bu paranın büyük bir kısmını Müftü Efendi; şahsî gayret ve çabasıyla halktan toplamıştır. Buna, Mehmet Rıfat Efendinin Keskin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti idaresine gönderdiği ve aslı Bayram Sakallı’da mahfuz olan 1.4. 1336 (1920) tarihli telgrafı güzel bir örnektir. Bu telgrafla yardım olarak Keskin halkından 100 (yüz) lira istenmektedir.
Müftü Mehmet Rıfat Efendinin önderliğiyle Ankara halkı, Millî Mücadeleye unutulmaz maddî ve manevî katkılarda bulunmuştur. Amaç vatanı kurtarmak, milleti bağımsızlığına kavuşturmaktır. Hiç kimse kahramanlık peşinde değildir. Bu sebeple yapılan yardımlar ve hizmetler çoğu defa gizli kaldı. Hayri Helvacıoğlu’nun sözleri bunun bir ifadesidir: “Hatırlarım. Gece hiç bilinmeyen ve şimdiye kadar isimleri, hizmetleri duyulmayan insanlar, faytonlarla ziyaretine gittiler (Mustafa Kemal Paşaya). Şimdiye kadar açıklanmadı. Çünkü Ankaralılar gösterişi sevmezler. Millî Mücadele için heybeyle para bıraktılar…“
KAYNAKLAR
Cemal KUTAY, Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Acar Bilgi Merkezi Yayınları, İstanbul, 2013, s. 241-252
Mazhar Müfit KANSU, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber II. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986, s. 506-508
Ali SARIKOYUNCU, Atatürk Din ve Din Adamları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007, s. 171-174
https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Person/PresidentDetail/25/mehmet-rifat-borekci