Connect with us

Maarifimizde İstikamet

İLKÖĞRETİM 4’ÜNCÜ SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI VE DERS KİTAPLARINDA KAZANIM-İÇERİK (ÜNİTE-KONU) İLİŞKİSİ

Published

on

Bu çalışmada, ilköğretim kurumlarında sosyal bilgiler derslerini okutan sınıf ve branş öğretmenlerinin, sosyal bilgiler dersi öğretim programında belirtilen esaslara göre planlama ve uygulama çalışmalarının yer aldığı mesleki çalışmalara katkıda bulunmak amaçlanmıştır.

Bilindiği gibi MEB İlköğretim Kurumları Yönetmeliği hükümlerine göre; İlköğretim kurumlarında görevli yönetici ve öğretmenler, “genel kültür, özel alan ve pedagojik formasyon alanlarında, bilgi ve görgülerini artırmak, yeni beceriler kazandırmak, eğitim-öğretimde karşılaşılan problemlere çözüm yolları bulmak, öğrencinin ve çevrenin ihtiyaçlarına göre plan ve programları hazırlamak ve uygulamak amacıyla “öğretim yılı sonunda ve başına mesleki çalışmaları yapmakla yükümlüdürler. (http://mevzuat.meb.gov.tr/html/225_0.html)

İlköğretim kurumlarında görevli sınıf ve branş öğretmenleri, “kendilerine verilen sınıfın veya şubenin derslerini, programda belirtilen esaslara göre plânlamak, okutmak, bunlarla ilgili uygulama ve deneyleri yapmak, ders dışında okulun eğitim-öğretim ve yönetim işlerine etkin bir biçimde katılmak ve bu konularda kanun, yönetmelik ve emirlerde belirtilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdürler.

Programın Uygulanması ile İlgili Açıklamalar

“İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Öğretim Programı 4 ve 5. sınıflarda haftada üçer ders saati olmak üzere, her sınıf için toplam 36 haftada 108 saatlik bir ders süresi öngörülerek hazırlanmıştır.

Bu dersin eğitim ve öğretiminde;

2.  Sosyal Bilgiler Programında, belirlenmiş kazanımlara yönelik konu sıralaması yapılmamıştır. Programda kazanımların öngördüğü bir içerik sınırlaması söz konusudur. Öğretmen kazanımları gerçekleştirmesi koşuluyla; çevre özelliklerini, öğrenci grubunun ilgilerini, ihtiyaçlarını, beklentilerini, hazır-bulunuşluk düzeylerini ve dolayısıyla da ön bilgilerini dikkate alarak, Türk millî eğitiminin genel amaçları ve temel ilkeleri doğrultusunda uygun çıkış noktaları, uyarıcı ve pekiştireç unsurlarını kullanarak çerçevesi belirlenmiş olan içeriğe bağlı oluşturacağı alt başlıklar etrafında hareket etmelidir. Çevresel etkiler ve grubun sözü edilen özellikleri açısından gerektiğinde, güncellik ilkesi gözetilmek kaydıyla ünite sürelerinde değişiklik yapabilir. Öğretmen, geçmiş, bugün ve gelecek düşünüldüğünde,  bütün insan faaliyetlerini kapsayacak şekilde seçilmiş olan dokuz öğrenme alanının, birden fazla disiplini içerdiğine, “zaman, süreklilik ve değişim” öğrenme alanının, diğer sekiz öğrenme alanıyla birlikte değerlendirildiğine dikkat etmelidir. “

Programda konu sıralaması yapılmadığına, kazanımların öngördüğü içerik sınırlaması söz konusu olduğuna göre, aşağıdaki ders kitaplarından birinde (MEB Devlet Kitapları) konu sıralaması neye göre yapılmıştır?..

Sosyal Bilgiler Programında/Öğretiminde “içerik”, kazanımların analizi ile ortaya konulması gerekmektedir. Bu durumda, programa uygun olarak hazırlanıp kabul edilen ve kullanılan sosyal bilgiler ders kitaplarında yer alan ünite/konuların, kazanımlara uygun olması-kazanımların içeriği kapsaması-nın ölçütü, denetimi yönetici, öğretmen, deneticilerden hangisi tarafından ortaya konulmalıdır? Eğitimi etkileyen ve eğitimden etkilenenlerin iş birliği gerçekleşmekte midir?..

Eğitim-öğretim uygulamalarında, uygulayıcı öğretmen tarafından  sosyal bilgiler öğretim programı mı yoksa ders kitapları mı esas/gösterge alınmaktadır?..

Sosyal Bilgiler ders kitaplarının esas alınması durumunda, programa uygun olmayan ders kitaplarının kullanımından doğan sorumluluk kimlere aittir?.. Bu sorumluluğu deneyleyerek kamu otoritesini yaptırıma dönüştürecek yetkili kişi ve organlar kimlerdir?…

Sosyal Bilgiler Öğretim Programının esas alınması durumunda-ki böyle olmalıdır-, öğretim programında açık ve seçik “içerik” bulunmamaktadır. Kazanımların analizi ile “içerik” ortaya çıkacaktır/çıkmalıdır. Program kılavuzunda ve ders kitapları setinde veya herhangi birinde, kazanımlardan nasıl “içerik” çıkarılabileceği/düzenlenebileceğinin herhangi bir örneğine bugüne kadar rastlanmamıştır.

İlköğretim okullarında sosyal bilgiler öğretimi, program göz ardı edilerek ders kitaplarına göre yapılmaktadır. Ders kitaplarının yanlışlıkları ve programa göre yetersizliklerinin fark edilerek ortaya konulması; öğretmen, yönetici ve deneticilerin var olan niteliklerinin yeterlilik düzeyinin sorgulanmasını gerektirmektedir.

Ölçme-değerlendirmenin “başarısızlık”la sonuçlanması durumunda, başarısızlık sebepleri; öğrenci, öğretmen, yönetici, denetici, veli, devlet adına eğitimin yürütülmesi ve denetiminden sorumlu MEB, ders kitapları ve öğretim programından herhangi birinde mi yoksa hepsinde mi aranmalıdır?.. Hangisinde olduğunu ortaya koyarak bilmek/kabullenmek anlayış ve cesareti gösterilmeli(mi)dir!?.

Sorgulamayı başlatmak üzere, aşağıdaki tablolarda sosyal bilgiler öğretim programından ünite-ünite kazanımları-etkinlik örnekleri ile ders kitaplarında yer alan “içerik” gösterilmiştir.

ÜNİTE KAZANIMLARI

1.ÜNİTE

KONULAR [1]

KONULAR [2]

Kendimi Tanıyorum

Ben Kimim? (s.16-19) 

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıyım (s.20-23)

Hayatım ve Ailem (s.26-29)

Duygu ve Düşünce Dünyam (s.24-25)

Hayatı Kolaylaştıralım (s.30-31)

Onlar Başardı

Tanışabilir Miyiz? (s.12-21) /Kimlik Özelliklerim (s.12-13), Fiziki Özelliklerim (s.12-13), Sosyal Özelliklerim (s.14-15), Eğitim Özelliklerim (s.14-15), İlgilerim (s. 16-17), Duygusal Özelliklerim (s.18-21), Atatürk’ün Kişiliği ve Özellikleri (s.22), Tavus Kuşu ve Güzellik Üstüne (s.23), Zayıf ve Şişman (s.24-25), Benim Hayatım (s.26), Ailem (s.27), Aile Soy Ağacım (s.28), Öğretmenim (s.29), Kurabiye Hırsızı (s.30), Arkadaşlarımız (s.31)

1.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

KENDİMİ TANIYORUM

   Bu ünitenin sonunda öğrenciler;             

  1. Bireysel farklılıkları tanır ve kabul eder.
  2. Duyguları ve düşünceleri arasındaki ilişkiyi fark eder.
  3. Farklı durumlara ait duygu ve düşüncelerini ifade eder.
  4. Başkalarının duygu ve düşüncelerini saygı ile karşılar.
  5. Yaşamına ilişkin belli başlı olayları kronolojik sıraya koyar.
  6. Sahip olduğu resmî kimlik belgelerindeki bilgileri analiz ederek kişisel kimliğine ilişkin çıkarımlarda bulunur.

 

“Küçük Farklar” (Kişisel eşyalar kullanılarak insanlardaki farklılıklara örnekler gösterilir.)  (1. kazanım) 

“Farklı ve Özel” (İnsanların farklılıklarının bir zenginlik olduğuna örnekler verilir.) (1. kazanım)

Duygularım ve Düşüncelerim” (Fotoğraflar yoluyla öğrencilerin duygu ve düşünceleri arasındaki farkı kavramaları sağlanır.) (2. kazanım)

Duygularım, Düşüncelerim El Ele” (Örnek durumlar oluşturularak duygu ve düşüncelerin kişilere göre değişebileceği fark edilir.) (2, 3, 4. kazanım)

“Günlük Tutma” (Duygu ve düşüncelerin ifade edildiği günlük tutulur.) (2, 3, 4. kazanım)

“Mevlana’dan Hoşgörü Hikâyeleri” (Mevlana’nın hoşgörü anlayışını içeren metinler incelenir.) (4. kazanım)

“Yaşamımdan Kesitler” (Yaşamı etkileyen olayların esas alındığı bir zaman şeridi oluşturulur.) (5. kazanım)

“Atatürk’ün Kimlik Belgesi (Atatürk’ün hayatı ile ilgili metinden çıkarılan bilgilerle bir kimlik belgesi düzenlenir.) (1, 6. kazanım)

“Bu Benim Kimliğim” (Nüfus cüzdanı, okul ve spor kulübü kimliği gibi kimlik belgelerindeki bilgiler incelenerek kimliği oluşturan ana ögeler fark edilir.)  (6. kazanım)

 

ÜNİTE KAZANIMLARI

2.ÜNİTE

KONULAR [3]

KONULAR [4]

Geçmişimi Öğreniyorum

Aile Tarihi Yazıyoruz (s.36-39) 

Kültürümüz (s.40-43)

Şenliğe Gidiyoruz (s.44-45)

Atatürk Okulda (s.46-47)

Trablusgarp’tan Çanakkale’ye (s.48-49)

Mustafa Kemal Samsun’a Çıkıyor (s.50-51)

Sevr’e Doğru (s.52-53)

Cepheler (s.54-55)

Kahramanlarımız (s.56)

Kurtuluş Savaşı’nda Türk Kadını (s.57)

Cumhuriyet Kuruluyor (s.58-59)

Tarih Yazıyorum (s.36-37), Çıktık Açık Alınla (s.38-40), / Onuncu Yıl Marşı (s.41), Çok Zenginiz (s.42-43), Orada Bir Köy Var Uzakta (s.44-45), Gölgede Kalmayalım (s.46-47), Atatürk ve Milli Kültür (s.47), Çanakkale’den Milli Mücadele’ye (s.48-51), Anıtı Dikilen Adam (s.52-53), Hayalden Gerçeğe (s.54-57), Mustafa Kemal’in Kağnısı (s.58-59), Rakamlar Konuşuyor (s.60-61), Bir Lider İki Mektup (s.62-63)

2.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

GEÇMİŞİMİ ÖĞRENİYORUM

Bu ünitenin sonunda öğrenciler;                               

  1. Sözlü tarih yöntemi kullanarak ve nesnelere dayanarak aile tarihi oluşturur.
  2. Ailesi ve çevresindeki millî kültürü yansıtan ögeleri fark eder.
  3. Tarihte Türklerin yaygın olarak oynadığı oyunlardan günümüzde de devam edenlere örnek verir.
  4. Kültür ögelerinin geçmişten bugüne değişerek taşındığına ilişkin yakın çevresinden kanıtlar gösterir.
  5. Yaşanmış olaylardan ve görsel materyallerden yola çıkarak, Millî Mücadele sürecinde yakın çevresini ve Türkiye’yi betimler.
  6. Millî Mücadele’nin kazanılmasında ve Cumhuriyetin ilânında Atatürk’ün rolünü fark eder.
 

“Aile Tarihi Çalışması” (Aileye ait nesneler ile değişik yollardan edinilen bilgiler kullanılarak aile tarihine ait metin yazılır.)   (1, 2. kazanım)

“Onlar da Çocuktu” (Büyüklerinin, çocukluk dönemine ait oyunları ve oyuncakları ile ilgili sözlü tarih çalışması yapılır.) (1, 3, 4. kazanım)

“Kahve Fincanı” (Barış Manço’nun kahve fincanı adlı şarkısı, içerdiği kültürel özellikler açısından incelenir.) (2.kazanım)

“Geçmişin İpuçları” (Gelenekler konulu yaratıcı drama çalışması yapılır.) (2, 4. kazanım)

“Bir Zamanlar” (Büyüklerinin, çocukluk dönemlerinde Cumhuriyet Bayramı konulu sözlü tarih çalışması yapılır.) (4, 6. kazanım)

“Bir Gezi Yapalım” (Tarihî mekan, müze ve anıtlara gezi düzenlenir. Ör: Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzesi gezisi.) (5. kazanım)

“Millî Mücadele’de Türk Halkı” (Kurtuluş Savaşı döneminde Türk halkını ve savaş sürecini gösteren görsel materyaller okunur.) (5, 6. kazanım)

“Kahramanıma Mektup” (Kurtuluş Savaşına ilişkin verilerden -mektup, temsili resim, istatistikî tablo ve şiir- yararlanılarak çıkarımlarda bulunulur.) (5, 6. kazanım)

“Film İzliyoruz” (Atatürk ve Millî Mücadele temasını işleyen eğitsel film izlenir.)
(5, 6. kazanım)

“Sanal Alan Gezisi” (İnternet üzerinden sanal gezi yapılır.) (5, 6. kazanım)

 

ÜNİTE KAZANIMLARI

3.ÜNİTE

KONULAR [5]

KONULAR [6]

Yaşadığımız Yer

Yönler (s.64-65) 

Kroki (s.66-67)

Hava Nasıl Olacak? (s.68-69)

Meteorolijiye Gidiyoruz (s.70-71)

Takvim Yaprağı (s.72-73)

Doğal Çevremiz (s.74-77)

Güvenli Yaşam (s.78-81)

Yönlerini Bildiler, Yollarını Buldular (s.68-71), Nerede Yaşıyorum? Nasıl Tarif Etmeli? (s.72-75),  Yolda Hava Durumu (s.76-77), Doğanın Eseri Mi, İnsanların Eseri Mi? (s.78-79), Peri Bacaları (s.80-81), Depremle Birlikte Yaşamak (s.82-87), Söğütözü’nde Bir Kulübe (s.88-89)

3.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

YAŞADIĞIMIZ YER

   Bu ünitenin sonunda öğrenciler; 

  1. Çeşitli yöntemlerle çevresindeki herhangi bir nesnenin kendisine göre bulunduğu yönü bulur.
  2. Çevresinde gördüklerini şekil ve şemalarla anlatır.
  3. Çizdiği şekil ve şemalarda kullandığı sembolleri açıklayan bir bölüm oluşturur.
  4. Çevresindeki bir yerin krokisini çizer.
  5. Çevresinde meydana gelen hava olaylarını gözlemleyerek, bulgularını resimli grafiklere aktarır.
  6. Çevresinde gördüğü doğal ve beşerî unsurları ayırt eder.
  7. Efsane, destan, öykü, türkü ve şiirlerden yararlanarak yaşadığı yerin coğrafi özellikleri ile ilgili çıkarımlarda bulunur.
  8. Doğal afetler karşısında hazırlıklı olur.
“Gölge Oyunu”  (Güneşin konumundan yararlanılarak yön bulma çalışması yapılır.)       (1. kazanım) 

“Define Arıyoruz” (Yön bilgisi ve kroki okuma becerisi kullanılarak kroki üzerine saklanmış bir define bulunur.)  (1,3, 4, 6. kazanım)

“Pilota Yardım Edelim” ( Yön bildiren komutlar verilerek bir uçak piste indirilmeye çalışılır.) (1, 4. kazanım)

“Kaynaklardan Araştıralım” (Sözlük veya ansiklopedi kullanılarak ünite ile ilgili kavramlar araştırılır.) (Tüm kazanımlar)

“Hava Gözlemi” (Belli zaman diliminde hava olayları gözlemlenerek grafikler oluşturulur.)  (5. kazanım)

“Gezelim Öğrenelim”  (Çevredeki doğal ve beşerî unsurlar tanıtılır.)  (6. kazanım)

“Yaşadığımız Yeri Tanıyalım” (Yaşadığımız yer ile ilgili efsane, öykü, türkü ve şiirler incelenir.) (7. kazanım)

“Deprem Tatbikatı”  (Deprem öncesi ve deprem sırasında yapılması gerekenlerle ilgili uygulama yaptırılır.) (8. kazanım)

“Sınıf Tahliye Çantası Hazırlama”  (8. kazanım)

ÜNİTE KAZANIMLARI

4.ÜNİTE

KONULAR [7]

KONULAR [8]

Üretimden Tüketime

Önce İhtiyaçlarım (s.86-89) 

Hesaplı Yaşıyoruz (s.90-91)

Yasemin’in Bir Görevi Var (s.92-93)

Bir Tüketici Olarak Neler Biliyorsunuz? (s.94-95)

Bana Nasıl Ulaştı? (s.96-98)/Ellerinize Sağlık (s.99)/Nereden Nereye?(s.100-101)

İhtiyaçlar ve Ustaları (s.102-105)

İsteklerimiz Mi, İhtiyaçlarımız Mı? (s.94-97), Alışveriş Listesi (s.98-102), Tüketici Haklarımız (s.103-106), Üretimden Tüketime Yolculuk (s.107-111), Meslekler Rehberi (s.112-116)

4.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

ÜRETİMDEN TÜKETİME

Bu ünitenin sonunda öğrenciler; 

  1. İstek ve ihtiyaçlarını ayırt eder.
  2. İhtiyaçlarından hareket ederek insanların temel ihtiyaçları hakkında çıkarımlarda bulunur.
  3. Mevcut kaynaklarla ihtiyaçlarını ilişkilendirir.
  4. Satın alacağı ürünleri belirlenen standartlara göre değerlendirir.
  5. Bilinçli bir tüketici olarak haklarını kullanır.
  6. Kullandığı bazı ürünlerin üretim, dağıtım ve tüketim ağını oluşturur.
  7. İhtiyaçlarla meslekleri ilişkilendirir.
“Benim Bütçem” (Verilen tahmini bütçeye göre bir alışveriş listesi hazırlanır.)  (1, 3. kazanım) 

“Pazara Gidelim” (Yakın çevrede kurulmuş bir pazarda inceleme yapılır.)  (2, 6, 7. kazanım)

“Paranın Hikâyesi” ( Paranın geçmişi araştırılır.) (3. kazanım)

“Bilinçli Tüketici misin?” (Sınıfta oluşturulan market ortamında alışveriş yapılır.)  (4, 5. kazanım)

“Alışveriş Listesi” (Sınıfta öğrenciler tarafından bir market oluşturularak belirlenen bütçeye uygun alışveriş yapılır.)
(3, 6. kazanım)

“Film İzliyoruz” (Bir ham maddenin ürüne dönüştürülmesini gösteren bir film izlenir.) (6. kazanım)

“Buğdayın Yolculuğu” (Empati yoluyla bir ham maddenin ürüne dönüşmesi hikâye edilerek akış şeması oluşturulur.)
(6,7. kazanım)

“Röportaj Yapıyoruz” (Bir meslek sahibi ile mesleği üzerine bir    röportaj yapılır.) (7. kazanım)

“Ben Olmasaydım Ne Olurdu?” (Rastgele seçilen bir mesleğin gerekliliği savunulur.)  (7. kazanım)

ÜNİTE KAZANIMLARI

5.ÜNİTE

KONULAR [9]

KONULAR [10]

İyi Ki Var

Çevremizdeki Teknolojik Ürünler (s.110-117) 

İnsan ve Zaman (s.118-121)

Ulaşım Teknolojisindeki Gelişmeler (s.122-123)

Kil Tabletten Kağıda (s.124-125)

Haydi Kendi Projemizi Geliştirelim/Ceren’in Projesi (s.126-127)

Yaşamımızdan Teknolojik Ürünle (s.120-122), Yeni Bir Yıl (s.123-126), Dünden Bugüne Teknoloji (s.127-130), Teknolojik Ürünler Hayat Hikayelerini Anlatıyor (s.131-134), Küçük Mucitler (s135-137), Önce Bilmek Gerek (s.138-141)

5.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

İYİ Kİ VAR

   Bu ünitenin sonunda öğrenciler; 

  1. Çevresindeki teknolojik ürünleri, kullanım alanlarına  göre sınıflandırır.
  2. İnsanlığın kullandığı belli başlı zaman ölçme araçlarını ve belirleme yöntemlerini tanır.
  3. Kullandığı teknolojik ürünlerin zaman içindeki gelişimini kavrar.
  4. Teknolojik ürünlerin hayatımızda ve çevremizde yaptığı değişiklikleri dikkate alarak geçmişle bugünü karşılaştırır.
  5. Çevresindeki ihtiyaçlardan yola çıkarak kendine özgü ürünler tasarlar.
  6. Teknolojik ürünleri kendisine, başkalarına ve  doğaya zarar vermeden kullanır.
“İnternette Araştırıyoruz” (Öğrencinin kullandığı eşyaların geçirdiği safhalarla ilgili bir araştırma yapılır.) (2, 3. kazanım) 

“Zaman Tüneli” (Yaygın olarak kullanılan bazı aletlerin icat ediliş tarihi esas alınarak bir zaman şeridi oluşturulur ve bu araç ve aletlerin hayatımıza etkisi tartışılır.)  (2, 3, 4. kazanım)

“ Telgrafın Telleri”  (Millî Mücadele’de telgrafın rolü ile ilgili görsel ve yazılı materyaller incelenir.) (3, 4, 5. kazanım)

“İşte Geldim” (Çeşitli teknolojik ürünlerin tanıtımı ile ilgili afiş tasarlanır.) (5. kazanım)

“Geleceğin Dünyası” (Gelecekteki teknoloji ile ilgili proje çalışması yapılır.) (5. kazanım)

“Önemli Telefon Numaraları” (Acil servis numaralarının doğru ve etkili kullanımına dair drama etkinliği yapılır.) (6. kazanım)

“Teknolojiyi Doğru Kullanıyoruz” (Teknolojinin doğru kullanımı ile ilgili “altı şapka” düşünme yöntemine dayalı bir  etkinlik yapılır.) (6. kazanım)

“Teknolojiyi Doğru Kullanalım” (Teknolojinin doğru kullanımı ile ilgili küçük grup oluşturma yöntemine dayalı bir  etkinlik yapılır.) (6. kazanım)

ÜNİTE KAZANIMLARI

6.ÜNİTE

KONULAR [11]

KONULAR [12]

Hep Birlikte

Sosyal Gruplar (s.132-133) 

Toplum Hayatında Dayanışma (s.134-137)

Çevremizdeki Sosyal Örgütler (s.138-139)

Çevremizdeki Resmi Kurumlar (s.140-141)

Eğitsel Kulüpler (s.142-143)

Çevremizi Güzelleştirelim (s.144-145)

 

Ailemde Dayanışma ve İş Bölümü (s.146-148), Bizim İçin Çalışan Kızılay (s.149-151), Mahallenin Yardım Günleri (s.152-153), Tükoder’e Mektup (s.154), PTT Müdürü İle Görüşme (s.155), Okulumuzda Kulüp Çalışmaları (s.156), Badminton Kulübümüz (s.157-159), Fırıncı Ali Usta (160-161), (Yardımlaşma) (s.162-163)

6.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

HEP BİRLİKTE

   Bu ünitenin sonunda öğrenciler; 

  1. İnsanların belli bir amaç çerçevesinde oluşturdukları sosyal örgüt, resmî kurum ve grupları fark eder.
  2. Ön bilgi ve yaşantısını kullanarak çevresindeki belli başlı sosyal problemler ya da ihtiyaçlarla grup, kurum ve sosyal örgütleri ilişkilendirir.
  3. Kendisi ile çevresindeki gruplar, kurumlar ve sosyal örgütler arasındaki etkileşime örnekler verir.
  4. Okulunda ve yakın çevresinde katılacağı sosyal ve eğitsel etkinliklere karar verir.
  5. Okul yaşamında gerekli gördüğü eğitsel-sosyal etkinlikler önerir.

 

“Bir Gazete Sayfası Hazırlayalım” (Çevredeki sosyal problemlere karşı duyarlılığı arttırma, neden sonuç ilişkisini belirleme becerisini geliştirme amacına yönelik olarak, bir haberden hareketle gazete sayfası hazırlanır.) (1, 2. kazanım) 

“Gönüllü Çalışanlar” (Yardımseverlik ve dayanışma değerlerini vurgulayan fotoğraflar ve temsilî resimler incelenir.)  (1, 2. kazanım)

“Nasıl Güzelleştirebiliriz?”  ( Çevremizi nasıl güzelleştirebiliriz? gibi sorularla ilgili küçük grup çalışmaları yapılır.)  (2, 3, 5. kazanım)

“Bir Sorunumuzu Çözelim” (Proje ya da grup çalışması ile yaşanılan çevreden örnek sosyal bir sorun belirlenerek çözüm aşamaları ve öneriler sunulur.) (2, 3, 5. kazanım)

“İlk Adımı Atanlar” (Toplumsal duyarlılığı sağlama ve katılımcı birey olmayı cesaretlendirme amacıyla, birçok kişinin yaşamını etkilemiş, önemli başarılar elde etmiş insanlar ile ilgili araştırma yapılır.) (4, 5. kazanım)

“İki Elin Sesi” (Öğrenci tarafından seçilen veya tasarlanan bir grup, kuruluş veya sosyal örgüte yeni üyeler kazandırmaya yönelik kısa bir metin hazırlanır ve sınıfta sunulur.)  (2, 5. kazanım)

ÜNİTE KAZANIMLARI

7.ÜNİTE

KONULAR [13]

KONULAR [14]

İnsanlar ve Yönetim

Muhtarlığımızı Tanıyalım (s.150-151) 

Belediyemiz (s.152-159)

Bizim Meclisimiz (s.160-163)/Bizim Bayramımız (s.164-167)

Belediye Başkanı (s.168-169), Belediyemizi Tanıyalım (s.170-173), Muhtarımız (s.174-175), Deniz Yıldızları Geliyor Kirletmeyin! (s.176-179), Minik Eller Sandığa (s.180-181), İlk Meclisi Gezmeye Ne Dersiniz? (s.182-187), Haydi Sandık Başına (s.188-189), Kiracı Olmaya Nasıl Karar Verdim? (s.190-191), Güvercinle Yönetici Seçmek (s.191)

7.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

 

İNSANLAR VE YÖNETİM

Bu ünitenin sonunda öğrenciler; 

  1. Yaşadığı yerin yerel yönetim birimlerini tanır.
  2. Kamu hizmetlerinin yürütülmesinde yerel yönetimlerin rolünü açıklar.
  3. Kamuoyunun yerel yönetimlere etkisine örnekler verir.
  4. Büyük Millet Meclisinin açılışı ile ulusal egemenliği ilişkilendirir.

 

“Bir Gezi Yapalım” (Yerel yönetim birimlerine tanıtım amaçlı bir gezi düzenlenir.) (1. kazanım) 

“Oyun Parkı İstiyoruz” (Herhangi bir konuda belediye başkanına dilekçe yazılır.) (2. kazanım)

“Haberleri Toplayalım” (Yazılı ve görsel basından belediyenin görevleri ve etkinlikleri ile ilgili haberler toplanarak değerlendirilir.) (2. kazanım)

“Nasrettin Hoca ile Birlikte” (Katılımı teşvik etmek ve toplumsal bir soruna çözüm önerileri sunmak amacıyla fıkra tamamlama çalışması yapılır.) (3. kazanım)

“Oy Verelim” (Sınıf başkanı seçimi veya yenilenmesi için sandıklar kurularak basit düzeyde bir seçim ortamı oluşturulur.) (4. kazanım)

“Benim Bayramım” (23 Nisan etkinlikleri için yabancı ülkedeki bir öğrenciye davet mektubu yazılır.)  (4. kazanım)

“Sözlük Çalışması” (Yerel, yerel yönetim, kamu, kamuoyu, kamu hizmeti, millet, millî egemenlik kavramları araştırılır.)  (Tüm kazanımlar)

 

ÜNİTE KAZANIMLARI

8.ÜNİTE

KONULAR [15]

KONULAR [16]

Uzaktaki Arkadaşlarım

Dünya’dan Çocuklar (s.172-173) 

Uzaklardan Geldiler (s.174-177)

Hollanda’da İlk Laleler (s.178-181)

Ata Yurttan Bir Ülke (s.182-185)

Şimdi Güney Kore’deler (s.186-189)

Merhaba Tunus (s.190-193)

Dünyadaki Ülkeler (s.196-197) / Almanya (198-200), Azerbaycan (s.201-203), Farklı Yerler, Farklı Yaşamlar (204-207), Özel Günler (s.208-211), Çocukların Dünyası (s.212-214), Ye Kürküm Ye!.. (s.215)

8.ÜNİTE

KAZANIMLAR

ETKİNLİK ÖRNEKLERİ

 

UZAKTAKİ ARKADAŞLARIM

Bu ünitenin sonunda öğrenciler; 

  1. Dünya üzerinde çeşitli ülkeler olduğunu fark eder.
  2. Görsel materyallerden yararlanarak çeşitli toplumların günlük yaşamlarına ilişkin çıkarımlarda bulunur.
  3. Kendisi ile başka bir toplumdaki yaşıtlarının günlük yaşamlarını karşılaştırır.
  4. Toplumlar arasında ortak kutlanan özel  günlere örnekler verir.

“Dünya Turu” (Harita üzerinde değişik  ülkelere  yolculuk yapılır.) (1. kazanım) 

“Kütüphaneye Gidiyoruz” (Seçilen bir ülke ile ilgili kaynak taraması yapılır.)  (1, 2. kazanım)

“Fotoğrafların Anlattıkları” (Herhangi bir ülkeyle ilgili fotoğraflardan yararlanılarak o ülkeyle ilgili tahminlerde bulunulur.) (2, 3. kazanım)

“Ortak Yönlerimiz” (Değişik ülkelerde yaşayan çocukların benzerlik ve farklılıklarına ilişkin tablo yapılır.) (3. kazanım)

“Güzel Günler” (Toplumların kutladığı bayramlar ve ortak günleri karşılaştıran tablo oluşturulur.) (4. kazanım)

“İnternette Araştırıyoruz” (Uluslararası sportif faaliyetlerin yapıldığı şehirlerin özellikleri araştırılır.)  (Tüm kazanımlar)

SONUÇ

Tablolarda yer alan ünite-kazanım-etkinlik örnekleri ile ders kitapları “içerik”leri arasındaki ilişki, sosyal bilgiler öğretiminin “Türk milletinin ve ferdin ihtiyaçları-ilköğretim, ders ve öğretim programının amaçları-Türk vatandaşı öğrencinin nitelikleri”ne göre değil de ders kitaplarına yani araca göre yapıldığı rahatlıkla söylenebilir (mi)…

 

DİP NOTLAR

[1] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 15, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[2] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), S.12-31, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

[3] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 35, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[4] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), s.36-63, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

[5] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 63, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[6] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), s.68-89, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

[7] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 85, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[8] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), s.94-116, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

[9] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 109, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[10] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), s.120-141, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

[11] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 131, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[12] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), s.146-163, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

[13] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 149, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[14] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), s.168-191, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

[15] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Meltem TEKEREK vd.(Komisyon), MEB Devlet Kitapları Üçüncü Baskı, Promat Grup-Ankara, 2008, s. 171, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmıştır.

[16] İlköğretim Sosyal Bilgiler 4 Ders Kitabı, Enver Aydın KOLUKISA vd.(Komisyon), A Yayınları, Tuna Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.-Ankara, (2005), s.196-215, Ünite kapağında konular başlığı altında sıralama yapılmamıştır.

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maarifimizde İstikamet

Kılıç Ali’nin Anlatımıyla Dr. Reşit Galip Olayı

Published

on

Giriş

Ayşe Afet İnan’[1]ın “1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit, Atatürk’ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı:

Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı” dedi. Kâğıtta şöyle yazıyordu:

Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Bu sözler, Türk çocukları tarafından o yıldan beri tekrarlanmaktadır. Vatanperver Dr. Reşit Galip, evvela bir baba olarak bu hisleri duymuş, sonra da Milli Eğitim Bakanı olarak okul çocuklarına bu andı içirmişti.

O, 6 Mart 1934 gününde, daha bu ülkeye çok yararlı olabilecek bir çağda vefat etti. Ulus, bu gibi feragatli değerlere her zaman muhtaçtır. Dr. Reşit Galip’in kişiliğinde Türk Tarih Kurumu, kurucu bir üyesini, vatan, idealist bir evladını kaybetmiştir.” [2] ifadeleriyle tanımladığı Dr. Reşit Galip [3], Mustafa Kemal’in isteği üzerine 19 Eylül 1932-13 Ağustos 1933 tarihleri arasında Maarif Vekilliği yapmıştır.

Mustafa Kemal’in 17-19 Mart 1923 tarihlerinde yaptığı Mersin gezisinde, Millet Bahçesi’nde Türk Ocağı’nın düzenlediği açık hava toplantısında Dr. Reşit Galip, Mersin Türk Ocağı Başkanı ve Hükumet Tabibi olarak konuşma yapmıştır. Dr. Reşit Galip’in konuşmasını dinleyen Mustafa Kemal, konuşmayı cevaplandırmak üzere kürsüye çıkmış ve aşağıdaki konuşmayı yapmıştır [4]:

Mersin’de Halka Nutuk

(17 Mart 1923)

Mersin, 17 [Mart 1923] (A. A.) – Gazi Paşa Hazretleri Mersin Millet Bahçesi’nde Mersinliler namına Doktor Reşid Bey’in nutkundan pek mütehassis olmuşlar ve halka hitaben bir çeyrek saat irad-i nutuk [nutuk irat] buyurmuşlardır. Paşa Hazretleri’nin bu nutuklarından zapt edilebilen aksamı [kısımları] ber-vech-i atidir [aşağıdadır]:

“Aziz kardeşler,

Genç ve çok kıymetli doktorumuz Reşit Bey’in sözleri bence iki nokta-i nazardan [bakımdan] kabil-i taksimdir [taksim edilebilir].

Birincisi doğrudan doğruya kalbinin, vicdanının ve muhterem Mersin halkının vicdanının, benim kalbimdeki hissiyata tercüman olan hissiyatıdır. Buna teşekkür ile iktifa edeceğim [yetineceğim]. Hakikaten muhterem Doktor’un dediği gibi, benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenabı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükür ve hamtlar ederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hadimi [hizmetçisi] olmakla iftihar edeceğim.

Muhterem Mersin halkı, bugün hakkımda gösterdiğiniz samimi ve heyecanlı tezahürattan size ayrıca teşekkür ederim. Ayrıca itiraf etmek mecburiyetindeyim ki, geldiğim günden bu ana kadar hissiyatımın, memnuniyetimin derecesini biliyorum, müsterih ve emin bulunuyorum ki, her taraftaki kardeşlerimiz gibi burada da bana muhabbet ve itimat eden kardeşler var. Mersinliler, memleketiniz Türkiya’nın çok mü­him bir noktası bulunuyor, çok mühim bir ticaret noktasıdır. Memleketiniz bütün dünya ile Türkiya’nın en mühim bir irtibat noktasıdır. Bunu sizler benden iyi biliyorsunuz. Memleketinize sahip olabilmek için çektiğiniz elemler, azaplar, mahrumiyetler büyük olmuştur. Bunu sizler takdir edersiniz. Hepimiz arzu edelim ki, acı günler tekerrür etmesin. Buna hakikaten layık olmak lazımdır. Muharebe meydanlarında kıymetli evlatlarımızın süngü ve silahlarının muzafferiyeti kâfi değildir. Bu muzafferiyet ve muvaffakiyet çok büyüktür. Ancak hakiki refah ve saadete sahip olabilmek için, asıl bundan sonra çalışmak lazımdır. Sizin için zafer ve terakki [ilerleme] sahası iktisadiyatta, ticarettedir. Bunu takdir ediyorsanız, çok çalışmaya mecbursunuz. Aksi takdirde memleketin sahib-i hakikisi [hakiki sahibi] olduğunuzu söyleseniz bile, kimseyi inandıramazsınız. Bu hakikatle dolu sözlerim, fakat bu hakikati ifade ediyorum. Gönül arzu eder ki, burada bir saat, bir gün değil, uzun müddet kalayım, daha hususi hasbıhaller yapalım [özel görüşüp dertleşelim]. Fakat şimdilik buna imkân yoktur. Sözümü kesmek mecburiyetindeyim. Son söz olmak üzere bu memleketin hakiki sahibi olunuz, diyeceğim. Burada geçirdiğim saatler benim için pek kıymetli olmuştur. Derin muhabbetlerle hepinize veda ediyorum; Allah’a ısmarladık arkadaşlar.”

Paşa Hazretleri ve maiyeti erkânı saat üçü on beş geçe bahçeden istasyona ve üç buçukta hususi trenle Tarsus’a hareket buyurdular.

***

Kılıç Ali’[5]nin Anlatımıyla Dr. Reşit Galip Olayı

Bu [17-19 Mart 1923 tarihlerinde yapılan] Mersin gezisinden bir hayli sonra, Hamidiye kruvazörü ile Mudanya’dan Trabzon’a gidiyorduk. Hamdullah Suphi Bey de (Tanrıöver) bizimle birlikteydi. Tam Sinop limanına gireceğimiz sırada, boş bulunan birkaç milletvekilliği için adayların durumu konuşuluyordu. Gazi, hemen Reşit Galip’i hatırladı:

Mersin’de bir doktor görmüştük. Adı Ragıp mıydı neydi?

Hamdullah Suphi Bey, Reşit Galip’le ilgili kanaatlerini, onun yurtseverliğini kendine özgü güzel konuşma şekliyle anlattı. Reşit Galip’in adaylığı bu şekilde Hamidiye kruvazöründe kararlaştırılmış oldu. Gazi, bu geziden Ankara’ya döner dönmez Reşit Galip’in adaylığı için hemen emir verdi.

O yıllarda milletvekili adayları, Bakanlar Kurulu ve partinin genel yönetim kurulu ile grup yönetim kurulu üyelerinden oluşan Parti Divanı tarafından belirlenir ve ilan edilirdi. Ben de partinin Genel Yönetim Kurulu Üyesi olduğum için bu divana dâhildim. Başbakan Fethi Okyar’ın başkanlığında toplanan Parti Divanı’nda Dr. Reşit Galip’in adaylığı görü­şüldü. Bazı itirazlar oldu. Arkadaşlar bunun Gazi tarafından istendiğinden haberdar değillerdi. Buna rağmen bütün arkadaşlar oylarını sonuçta Reşit Galip’e verdiler. Bu adaylığa sadece Sağlık Bakanı Dr. Refik Bey (Saydam) karşı çıkmıştı. Divan toplantısından sonra bir aralık Refik Bey’in koluna girdim. “Niçin muhalif kaldınız?” diye sordum. Gazi’nin arzusu olduğunu anlattım. Bana aynen şunları söyledi:

Kılıç Ali, belki doğru yapmadım. Fakat ben gidip bizzat Gazi’ye niçin muhalif kaldığımı arz edeceğim. O zaman hiç şüphe etmem ki beni haklı bulacaklar ve mazur göreceklerdir.

Hemen arkasından şunları ekledi:

Bu adamı çok iyi bilirim. Şimdi bir köy doktorunu milletvekili yapıyoruz. Yarın milletvekilliği kendisine az gelecek. Bakan olmak isteyecek. Bakan olursa o da az gelecek başbakanlık isteyecek! Başbakan olursa. . .

Kolumdan çıktı ve “Ondan sonra ne isteyeceğini artık sen anla” diyerek başını titrete titrete yürüdü, odadan çıkıp gitti.

Reşit Galip’in adaylığı ilan edildi, milletvekili seçildi. Meclis’e gelir gelmez İstiklal Mahkemesi üyesi oldu. Birlikte çalış tık. Ahlakı, yurtseverliği ve başarılı çalışmalarından dolayı kendisini saygıyla anmak görevimdir.

Reşit Galip, okumayı ve çalışmayı çok seven kültürlü bir gençti. Vaktiyle Türk Ocakları’nın yıllık kongrelerinde yaptığı gibi milletvekili olduktan sonra sık sık kürsüye çıkar, gü­zel konuşur, görüş ve düşüncelerini söylemekten, savunmaktan çekinmezdi. Çok olumlu görüş ve düşünceleri vardı. Cesur bir adamdı. Meclis’te tartışmalara katılmaktan zevk alırdı. Meclis’te ve parti toplantılarında yaptığı konuşmalarla giderek dikkati çekmeye başladı.

Reşit Galip’in bir parti toplantısında, doğu illerinden söz edilirken, Kürtlük konusunu gündeme getirerek, hükümetin o illerde halkı rencide ettiğini ileri sürmesi İsmet Paşa ile arasının açılmasına sebep olmuştu. Hele parti toplantısı sırasında, “İsmet Paşa bunları duymuyor. Aslında duymak gücüne sahip değildir” diye bağırmasını İsmet Paşa hiçbir zaman affetmeyecekti.

Atatürk o sıralarda Türk tarihiyle ilgileniyor, bu konuya büyük önem veriyordu. Ülkenin tanınmış tarihçilerini ve profesörlerini davet ediyor, toplantılar, görüşmeler ve araştırmalar yapıyordu. Bu arada Reşit Galip’ten de yararlanıyordu. Reşit Galip ise Atatürk’ten aldığı her görevi büyük bir özenle yerine getiriyordu. Bu nedenle de Atatürk’ün dikkatini çekmeyi başarmıştı. Gerek Meclis çalışmalarında ve devrimler konusunda, gerekse bilim alanında gösterdiği başarılarla Atatürk’ün sevgisini ve güvenini kazanmıştı. Dolayısıyla O’nun çevresine de girmiş oldu. Her akşam sofrada ve yapılan gezilerde arkadaşlar arasında bulunurdu. Fakat Atatürk’ün çevresine girip onun yakını olduktan sonra tavırları değişmeye başladı. Yavaş yavaş yakın arkadaşlarını bile beğenmez olmuştu. Sadece milletvekili olarak kalmış olmasını takdir edilememesine bağlıyordu. Dr. Refik Saydam’ı haklı çıkarır gibiydi.

Atatürk, gezilerinin birinde Reşit Galip’i de yanına alarak İstanbul’a getirmiş, kendisini Dolmabahçe Sarayı’nda konuk ediyordu. Bir gece hep birlikte Beyoğlu’ndaki Turkuvaz lokantasına gittik. Bu lokanta, Bolşevik ihtilalinden kaçıp Türkiye’ye sığınmış olan Beyaz Ruslardan bir karı-koca tarafından açılmıştı. Lokantanın bütün çalışanları da Beyaz Rus’tu. İyi Rus ailelerinden oldukları yüzlerinden anlaşılıyordu. Görüntü ve adamların tavırları Atatürk’ün pek hoşuna gitmişti. Lokantanın sahibi ile sahibesini yanına çağırdı. Böyle güzel düzenlenmiş bir lokanta açtıkları için kendilerini kutladı.

Atatürk, her vatandaşın konforlu bir evde çoluk çocuğuyla refah içinde yaşamasını, güzel lokantalarda oturup yemek yemesini, güzel bir gazinoda eğlenmesini isterdi. Bir vatandaşının, bir yakınının bir eve sahip olduğunu, hele bu evin konforunun yerinde bulunduğunu görünce çok memnun olurdu. Halkın yemek yediği, eğlendiği yerlerin de Avrupai tarzda yapılmasından, konforlu ve temiz olmasından hoşlanırdı. Ankara’da Karpiç’te, İstanbul’da Park Otel, Tokatlıyan ve Turkuvaz’da, temiz salonlarda, temiz masalarda neşe içinde yemek yiyenleri görünce çok mutlu olurdu. Bu çeşit yerlerin sayısının artmasını arzulardı. Turkuvaz sahipleri de bunu bildikleri için Atatürk’ten yardım rica ettiler. Atatürk bu ricaya şu karşılığı verdi:

Mademki yapılacak daha başka yeniliklere maddi imkânları yoktur, o halde büyük bir şehrin ihtiyacını karşılayabilecek bu yeniliğe bankalar yardım etmelidir.”

Daha sonra, sofrada bulunan Hasan Saka’ya şu emri verdi:

Hasan Bey! Yarın İş Bankası’yla görüşünüz. Durumu birlikte inceleyiniz. Bu müesseseye mümkün olan yardımı yapsınlar. Bu şekilde İstanbul rahat edebilecek güzel bir yer kazanmış olur.

Hemen şunu eklemeyi de ihmal etmedi:

Tabii bankanın yapacağı bu yardım, bankanın usul ve teamülüne uygun olsun.”

Hasan Saka Bey bu işle meşgul oldu. İş Bankası bu müesseseye yardım için çok uğraştı. Fakat müessesenin sahipleri teminat gösteremedikleri için kredi verilemedi.

Turkuvaz’da servis yapan Madam Vera, hizmeti ve güler yüzlülüğüyle Atatürk’ün çok kez iltifatına mazhar olmuştu. Bu nedenle Madam Vera adı, özellikle o gece sofrada bulunanların belleğinde kalmış olmalıdır. Bu arada Reşit Galip’in de belleğinde ve anılarında iz bıraktığını sonradan anlamıştık.

***

Reşit Galip Bey, aynı zamanda Ankara Halkevi başkanlığını da üstlenmişti ve bu görevi büyük bir hevesle yapıyordu. Özellikle tiyatro alanında bir yenilik yapmak istiyor, buna çok önem veriyordu. Hatta Atatürk’ün takdirini kazanan bir piyes seyrettirmeyi başarmıştı. Fakat o zaman Milli Eğitim bakanı olan Esat Bey, Reşit Galip’in bu alandaki yenilik teşebbüslerine daima engel oluyordu. Reşit Galip’in bakanlıktan istedikleri reddediliyordu. Reşit Galip sık sık bunları bana anlatır, Esat Bey’den acı acı şikâyet ederdi.

Milli Eğitim Bakanı Esat Bey (Sagay), piyade albaylığından emekli eski bir askerdi. Harbiye’de uzun yıllar Almanca hocalığı yapmıştı. Balkan Savaşı sırasındaki fırka kumandanlığından sonra emekliye ayrılmış, ordu donanma pazarı müdürlüğüne getirilmişti. Mütarekede İstanbul Belediye Cemiyeti’ne üye seçilmiş, sonunda ikinci devrede milletvekili seçilerek Meclis’e gelmişti. Harbiye’de Atatürk’ün de hocalığını yapmış olduğu için Atatürk ona “hocam” diye hitap ederdi.

Esat Bey olgun, tecrübeli, dürüst ve nazik bir insandı. Milli Eğitim Bakanlığı’na getirildiğinde kendisinden çok olumlu işler ve yenilikler beklenmişti. Zaman geçtikçe bunların hiç­biri olmayınca Atatürk bile hayal kırıklığına uğramıştı. Sırası geldikçe Esat Bey’i uyarıyordu. Esat Bey’in artık uzun süre bakanlıkta kalamayacağı anlaşılmıştı.

***

Turkuvaz lokantasına gittiğimiz geceden dokuz-on gün sonra Dolmabahçe Sarayı’nda akşam yemeğindeydik. Davetliler arasında Bolu Milletvekili Hasan Cemil, Reşit Galip, Cevat Abbas, diğer bazı arkadaşlar ve ben bulunuyorduk. Sofradan önce Reşit Galip odama geldi. Çok önem verdiği ve üzerinde özenle çalıştığı Akın piyesi için Milli Eğitim Bakanı’nın yine gereksiz ve anlamsız bazı zorluklar çıkardığını anlattıktan sonra, Esat Bey’i kastederek şöyle dedi:

Bu adama karşı o kadar doluyum ki kendimi zapt edemeyeceğim. Belki bir falso yaparım. Onun için sofraya gelmek istemiyorum.”

Ben de kendisine şu cevabı verdim:

Şayet dediğin gibi kendini tutamayacaksan gelme. Atatürk seni sorarsa idare ederim.”

Fakat Reşit Galip sonradan ne düşündüyse, geldi sofraya oturdu. Sofrada tarih konuları üzerinde sohbet ediliyordu. Atatürk özellikle Hasan Cemil Bey’in hazırladığı bazı tezler hakkında verdiği bilgiyi dikkat ve takdirle dinliyordu. Reşit Galip ise çok neşesizdi. Söylenenleri dinlemiyor, dikkatimi çekecek kadar alkol alıyordu. Sohbetin konusu bir ara halkevlerinin çalışmalarına intikal etti. Reşit Galip Bey fırsattan yararlanarak, Milli Eğitim Bakanı’nın halkevlerine çıkardığı güç­ lüklerden şikâyete başladı. Biraz da alkolün etkisiyle Esat Bey’i çok ağır ve acı şekilde eleştirdi.

Atatürk çok nazik bir ev sahibiydi. Sofradaki konuklarının rencide edilmesine asla izin vermezdi. Reşit Galip’in Milli Eğitim bakanına karşı dolu olmasını anlıyordu. Esat Bey’i rencide edici sözler söylememesi için konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Reşit Galip Bey ise konuyu daha da alevlendiriyor ve giderek saldırganlaşıyordu. Bir ara Atatürk’e şöyle hitabetti:

Atatürk! Milli Eğitimi ve gençliği bu softa zihniyetli insanlardan ancak sen kurtarabilirsin.”

Atatürk’ün artık sabrı tükenmişti. İstemeye istemeye Re­şit Galip’e şunları söylemeye mecbur oldu:

Reşit Galip! Bunlar nasıl sözlerdir? Sizi bu şekilde konuşmaktan menediyorum. Artık susunuz.”

Reşit Galip o kadar kendinden geçmiş durumdaydı ki, ne söylediğini, ne yaptığını bilmiyordu. Atatürk’ün bu uyarısına cevap verdi:

Bu sofra millet sofrasıdır, bir yere gidemem.”

Atatürk hala nezaketini bozmuyordu:

O halde siz kalınız. Ben gidiyorum.” diyerek ayağa kalktı. Sofradan ayrılarak salonun yanı başındaki çalışma odasına gitti.

Kötü olmuştu. Reşit Galip Bey, Esat Bey’i eleştirmeye hala devam ediyordu. Onun bu aşırı hareketlerine son vermek için Cevat Abbas’la birlikte düşündük, sofracıya derhal yemek getirmesini söyledik. Fakat kimsede yemek yiyecek hal ve iştah kalmamıştı. Yemekler çabucak yenildi. Konuklar ayrılıp gittikleri halde Reşit Galip hala inatla söylenip duruyor, masadan bir türlü kalkmıyordu. Bir ara Turkuvaz gecesi aklına gelmiş olacak ki, “Lokanta sahiplerine paralar veriliyor. Madam Veralara iltifat ediliyor. Bizim halimizi gören yok” diye saçmalamaya başladı. Dayanamadım:

Reşit, bana bak. Şimdi hemen odana gidecek misin, yoksa biz seni gönderelim mi?

Alkolün etkisi biraz azalmış olacak ki, uyarımı ciddiye aldı. Sofradan kalktı. Bu kez de salonun yanındaki kırmızı odaya girdi. Orada Genel Sekreter Tevfik ve Başyaver Rusuhi Beylere derdini dökmeye başladı. Sonunda sabaha doğru odasına götürüldü ve yatırıldı.

Ertesi sabah uyanır uyanmaz Reşit Galip’in durumunu öğrenmek istedim. Bana şu kartı bırakarak sabahın erken saatinde saraydan çıkıp gitmiş:

Biliyorum, hatam büyüktür. Bunun telafisi ve tamiri çarelerine başvurmak üzere Ankara’ya gidiyorum.”

Giderken Tevfik Bey’e uğramış. Ankara’ya gitmek için yataklı trenden bilet alacağını, ancak parası olmadığını söyleyerek on beş lira borç istemiş.

Hataları affetmesini bilen Büyük Atatürk, ertesi gün bize şöyle diyordu:

Zavallı Reşit Galip! Esat Bey’den ne kadar güçlük görmüş, ne kadar çile çekmiş ki kendini tutamayacak hale geldi. Kim bilir şimdi ne kadar sıkılıyordur. Kendisini teselli etmeli.”

Reşit Galip’in sabah erken saatlerde Ankara’ya gitmek üzere saraydan ayrıldığını ve bana bir kart bıraktığını arz ettim, kartı okudum. Parası olmadığı için Tevfik Bey’den de on beş lira ödünç aldığını duyunca Atatürk çok üzüldü:

On beş lira mı verilir? Çok ayıp olmuş. Tevfik biraz fazlaca vermeliydi.”

Reşit Galip, hiç de elinde olmayarak ve istemeyerek yaptığı bu hareketten sonra, Keçiören’deki evinin çok sevdiği kütüphanesine kapandı. Kendini tümüyle okumaya verdi.

***

Aradan aylar geçmişti. Bir gün Çankaya’da sofrada birdenbire Atatürk’ün aklına Reşit Galip geldi. Bana sordu:

Kılıç, Reşit Galip ne âlemde?

Kütüphanesine çekilmiş üzgün bir durumda emirlerinizi bekliyor” dedim.

Acaba şimdi, şu dakikada ne durumda bulunuyor?” “Efendim şimdi anlar arz ederim.”

Sofradan kalktım. Anlıyordum ki bu gece Reşit Galip’i görmek istiyordu. Nitekim öyle de oldu.

Arkamdan bağırmaya başladı:

Durumunu sormaya gerek yok. Hemen kalksın gelsin.”

Gece yarısı olmuştu. Reşit Galip’e bunu telefonla müjdeledim. Çok geçmeden Çankaya’ya geldi. Atatürk’ün elini, Atatürk de onun yüzünü öptü. Sofra birden şenlendi. Reşit Galip’in tekrar sofraya davet edilmesi hepimizi sevindirmişti.

Bir süre sonra Atatürk’ün maiyeti olarak İstanbul’a gitmiştik. Reşit Galip Bey de Atatürk’ün konuğu olarak yine Dolmabahçe Sarayı’ndaydı. O akşam sofra resmi salonda kurulmuş, orada toplanılmıştı. Tesadüfen Milli Eğitim Bakanı Esat Bey de davetliler arasındaydı. Atatürk bir ara kendisine dö­nerek şöyle dedi:

Hocam, Maarif işleri hala düzelemedi. Aradan hayli zaman geçtiği halde, ben sizde bunu düzeltecek ve Maarif’te gerekli yenilikleri yapacak bir faaliyet göremiyorum.”

Esat Bey fena halde ürktü. “Bütçe beni çok sıkıyor, bu yüzden iş çıkarmak mümkün olamıyor efendim” deyince Atatürk büsbütün kızdı:

Bu ne biçim cevaptır? Eski Osmanlı Devleti’nin Maarif nazırları da mektepler olmasaydı maarifi iyi idare ederdim derlermiş. Onların zihniyetiyle aranızdaki fark nedir? Bu zihniyetle benim istediğim maarif idare edilebilir mi?

Atatürk, sözlerini şöyle sürdürdü.

Anlıyorum ki, siz bu işi idare edemeyeceksiniz. Hemen istifa ediniz ve yerinize şimdi bana bir aday teklif ediniz!

Esat Bey bu öneri karşısında şaşırdı ve bocaladı. Atatürk yerinden kalktı. Esat Bey’i alarak, salonun yanındaki somaki odaya çekildi. Reşit Galip sofrada tam yanımda oturuyordu. Güçlü bir önseziyle kulağına şunu söyledim:

Reşit, Milli Eğitim bakanı oluyorsun!

Ve ekledim:

Şayet Milli Eğitim bakanı olursan Antep’e bir yatılı lise açmayı vaat ediyor musun?

Reşit Galip “Söz veriyorum” dedi ve sigara paketinin arkasına şunları yazdı, altını imza etti ve bana verdi:

Milli Eğitim bakanı olursam behemehâl Gazianteplilere bir lise açmayı Kılıç Ali’ye vaat ediyorum.”

Atatürk, Esat Bey’le birlikte sofraya döndü. Konuyu tekrar açtı ve Esat Bey’e sordu:

Tabii şimdiye kadar aday düşündünüz. Adayınız kimdir söyleyiniz.”

Esat Bey ayağa kalkarak cevap verdi:

Efendimiz! Adayı o kadar uzaklarda aramaya gerek yok. (Reşit Galip’i göstererek) İşte adayım huzurunuzdadır. Reşit Galip Beyefendi’dir. Bu iş için her bakımdan güveninizi kazanmış genç bir arkadaşımızdır.”

Bu senaryonun somaki odada Atatürk tarafından hazırlandığı ve Esat Bey’e dikte ettirildiği anlaşılıyordu. Atatürk gülümsedi:

Teşekkür ederim. Çok isabetli oldu. Öteden beri benim de adayım o idi.”

Esat Bey bir odaya çekilerek istifasını yazdı, getirip Atatürk’e takdim etti. Bundan Başbakan İsmet Paşa’nın tabii haberi yoktu. Atatürk onu da telefonla haberdar etti ve Esat Bey’den bo­şalan Milli Eğitim Bakanlığı’na Aydın Milletvekili Reşit Galip’in getirilmesi konusundaki görüşünü sordu. Gece yarısı olmuştu. İsmet Paşa henüz olumlu veya olumsuz cevap vermemişti. Reşit Galip çok heyecanlıydı. Ben kendisini sürekli yatıştırmaya çalışıyordum. Bir taraftan da İsmet Paşa’dan cevap alınması için yaver beylere sürekli haber gönderiyordum. Sonunda İsmet Paşa’dan aşağı yukarı şu şekilde bir cevap geldi:

Reşit Galip Bey arkadaşımız hiç şüphesiz ki Milli Eğitim Bakanlığı için yeterlidir. Ancak kendileri daha genç denebilecek bir çağda iken uykularım sırasında haberdar olmak ve duymak kabil olmayan bazı idari ve siyasi yolsuzlukların sorumluluğuna katılmak uygun mudur? Bunu düşünüyorum. Mamafih emir ve irade yine şefimindir.”

Bir Reformcunun Sonu

İsmet Paşa’dan gelen bu cevap, bir parti toplantısında Reşit Galip’in “Hükumet Başkanı uyuyor ve işitemiyor” sözüne bir karşılıktı. İsmet Pa­şa, o sözü unutmamış ve sırası gelince taşı gediğine koymuştu. Atatürk bunu anladı, “İsmet Paşa taşı gediğine koydu” dedi. Fakat işin pe­şini bırakmadı. İsmet Paşa’ya güzel bir cevap verdi. Çok geçmeden İsmet Paşa’dan Reşit Galip’e yazılı olarak şu telgraf gelecekti:

Maarif Vekili Reşit Galip Beyefendi Hazretleri’ne,

Esat Bey’in istifası üzerine boşalan Maarif Vekilliği’ne zat-ı devletleri seçilerek keyfiyet yüksek onaya sunulmuştur. Hemen Ankara’ya teşrifleriniz rica olunur.

Formalite bu şekilde tamamlanmış oldu ve Reşit Galip Ankara’ya giderek görevine başladı.

Reşit Galip Bey, Milli Eğitim bakanlığı görevini büyük bir şevk ve hevesle yapıyordu. Ancak gün geçtikçe şaşırmaya ve şımarmaya başladı. Bir zamanlar Refik Saydam’ın, hakkında söylediklerini adeta doğrular gibiydi. Çok geçmedi, bakanlıktan istifaya mecbur edildi.

Bu durum Reşit Galip’in çok ağırına gitmişti. Bundan sonra onu ortada görmek mümkün olmadı. Köşesine çekildi. Bütün yakın dostlarıyla ilişkisini kesti. Evinin kütüphanesine karyolasını, yatağını attı, günlerini okuyarak, inceleyerek geçirmeye başladı.

Bir gece Atatürk’le birlikte Akın piyesini seyretmeye Ankara Halkevi’ne gitmiştik. Perde arasıydı. Meğer Reşit Galip de oradaymış. Beni görünce koştu, yanıma geldi. Atatürk’ü çok özledi­ğini söyledi. Ben de memnun olacağını bildiğim için durumu Atatürk’ e arz ettim. Orada Reşit Galip’i kabul etti, iltifatta bulundu.

Reşit Galip. Atatürk’ün yanından çıktıktan sonra tekrar yanıma geldi. Benimle hayli dertleşti, içini döktü:

Hastayım. Müthiş soğuk almışım. Piyesten çok, uzaktan bile olsa Atatürk’ü bir kez daha göreyim diye geldim. İzin ver de gideyim. Fazla kalıp ba­şına bir iş çıkarmayayım.

Öpüştük, ayrıldık. Bu genç, namuslu, vatansever ve inkılapçı insan, iki gün sonra zatürreye yakalandı. Zaten ciğerlerinden rahatsızdı. Bütün çabalara rağmen kurtarılamadı ve çok sevdiği kütüphanesinin bir köşesindeki basit karyolasında bir hafta sonra hayata gözlerini kapadı. Üniversitede reform onun bakanlığı döneminde gerçekleşmiş, yabancı uzmanlar onun zamanında getirilmişti. [6]

DİP NOTLAR:

[1] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ayse-afet-inan-1908-1985/

[2] Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 287

[3] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/resit-galip-baydur-1893-1934/

[4] Hâkimiyet-i Milliye, 21 Mart 1923, No: 769, s. 2, sütun: 6

Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 15 (1923), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 222-223

[5] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/kilic-ali-suleyman-asaf-1888-1971/

[6] Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, Derleyen: Hulusi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, 289-298

Continue Reading

Maarifimizde İstikamet

Öğretmen Okullarının Kuruluşu

Published

on

16 Mart, Türk Millî Eğitimi Tarihinde, öğretmen yetiştirmede kurumlaşma adımının atıldığı günün yıldönümüdür.

Bu münasebetle Türk Millî Eğitiminin genel amaç ve temel ilkelerinin gerçekleştirilmesinde-özellikle öğretmen yetiştirme ve istihdamı- verimli ve kalıcı hizmetlerde bulunan şahsiyetler ile öğretmenlerden baki âleme göç etmiş bulunanlara rahmet, yaşayan şahsiyet ve öğretmenlerimize sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

“Öğretmen Okulu”nun kuruluşu ve yaygınlaşması hakkındaki bilgi ve açıklamalar ile Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye (SNMU) 1316 (1898)’dan Darülmuallimin ve Darülmuallimat Programı (haftalık ders çizelgesi) ve Darülmuallimin Nizamnamesi aşağıda sunulmuştur.

DARÜLMUALLİMİN [1]

Tanzimat Döneminde, eğitimin modernleştirilmesi yolunda yapılan çalışmalara rağmen, ilköğretimde istenilen başarının gerçekleşmemesini en önemli sebebi olarak öğretmen yokluğu gösterilmiştir. Modern eğitim görmüş öğretmenlerin yokluğu sebebiyle öğretmen ihtiyacı medrese mezunlarından karşılanmıştır. Rüşdiyelerin modern eğitim anlayışına uygun öğretim yapabilmeleri, medrese dışında öğrenim görmüş öğretmenlerin yetiştirilmesini gerekli kılmıştır. İstanbul’da Fatih semtinde 16 Mart 1848’de sıbyan ve rüşdiye mekteplerine öğretmen yetiştirmek üzere “Darülmualimin-i Rüşdi” açılmıştır. Darülmuallimin-i Rüşdi’nin açıldığı ilk yıllarda öğretmen kadrosu, rüşdiye mezunlarının azlığı ve bunların genellikle devlet kurumlarında istihdam edilmeleri sebebiyle yine medrese kökenli kimselerden meydana gelmiştir.

Sıbyan mektepleri yeni usulde eğitime başladıktan sonra, bu okulların öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere 1868’de İstanbul’da öğrenim süresi iki yıl olan “Darülmuallimin-i Sıbyan” açılmıştır.

1869 Nizamnamesinde; ilk, orta ve yüksekokulların öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere İstanbul’da “Büyük Darülmuallimin” kurulması öngörülmüştür. Bu okulun idadi, rüşdi ve sıbyan şubelerini ihtiva edeceği ve idadi kısmının edebiyat ve fünun şubelerine ayrılacağı belirtilmiştir.

Sıbyan okulları ve kız rüşdiyelerine öğretmen yetiştirmek üzere, sıbyan ve rüşdiye şubelerinden meydana gelen “Darülmuallimat”, İstanbul’da Ayasofya’da 26 Nisan 1870 tarihinde açılmıştır.

Maarif Nezareti’nce 14 Mart 1874 tarihinde, “Büyük Darülmuallimin”in sıbyan, rüşdiye ve idadiye adlarıyla üç dereceli olmak üzere kurulması kararlaştırılmıştır. Nizamnamenin 54-61’inci maddelerinde; okutulacak dersler belirtilmiş ve mezunlarının isterlerse daha üst basamakta öğrenimlerine devam ederek idadi öğretmeni olabilmeleri esası kabul edilmiştir.

Sultan II. Abdülhamit döneminde, eğitim-öğretimi İstanbul dışında diğer vilayetlere yaygınlaştırma kapsamında ilk teşebbüs 1880 yılında yapılmıştır. İstanbul dışında ilk darülmuallimin, Kosova vilayetinde “Darülmuallimin-i Sıbyan” olarak açılmıştır.

Maarif Meclisi 11 Kasım 1882 tarihli toplantısında, maarif müdürü bulunan 10 vilayet merkezinde darülmuallimin açılmasını kararlaştırmıştır. Buna göre 1885-1886 yıllarında Edirne, Kosova, Manastır, Aydın, Bursa,  Halep, Mamuretülaziz, Erzurum, Sivas, Amasya, Musul, Van ve Bolu’da olmak üzere 14 darülmuallimin-i sıbyan açılmıştır.

Taşra darülmuallimlerinin öğretmen kadrosu son derece sınırlı kaldığından okulun yönetim işleri, okulun tek öğretmeni olan müdür tarafından yürütülmüştür. Osmanlı ülkesinde darülmuallimlerin sayısı, 1899-1904 yılları arasında 20’ye ulaşmıştır. 1899-1900 öğretim yılında bu okullardaki öğretmen sayısı 20, 1900-1901 öğretim yılında 24 ve 1903-1904 öğretim yılında 43’tür. Örnek olarak Ankara Darülmuallimin İbtidai Şubesi öğretmenleri ile öğrenci sayıları aşağıda gösterilmiştir.

1898-1903 Yılları Arasında Ankara Darülmuallimin İbtidai Şubesi Muallimleri ve Öğrenci Sayıları

YILMUALLİMTALEBE
H.1316-M.1898Raşid Efendi15
H.1317-M.1899Raşid Efendi10
H.1318-M.1900Abdurrahim Efendi10
H.1319-M.1901Abdurrahim Efendi14
H.1321-M.1903Abdurrahim Efendi17

—***—

DARÜLMUALLİMİN PROGRAMI [2]

İbtidaiye Şubesi

Esami-i DerusBirinci Sene Haftadaİkinci Sene Haftada
Kur’an-ı Kerim ma Tecvid ve Fıkh-ı Şerif43
Türkçe Kavaid ve İmla3
Usul-ı Tedris1
İnşa2
Arabi Sarf ve Nahv22
Kavaid-i Farisi22
Fransızca1
Hesab22
İlm-i Eşya11
Coğrafyay-ı Umumi ve Osmani22
Tarih-i İslam21
Hüsn-i Hat11
Yekûn1918

Rüşdiye Şubesi

Esami-i DerusBirinci Sene Haftadaİkinci Sene Haftada
Kavaid ve İmla1
Usul-ı Tedris12
İnşa11
Arabi33
Farisi11
Fransızca22
Hesab22
Usul-ı Defteri11
Cebir11
Hendese11
Hikmet12
Mevalid11
Coğrafya21
Tarih22
Hüsn-i Hat11
Resim11
Ulum-ı Diniye2
Yekûn2224

Aliye Şubesi

Esami-i DerusBirinci Sene Haftadaİkinci Sene HaftadaÜçüncü Sene Haftada
Ulum-ı Diniye ve Şerh-i Akaid112
Edebiyat-ı Osmaniye111
Kitabet-i Resmiye11
Usul-ı Tedris1
Edebiyat-ı Arabiye111
Edebiyat-ı Farisiye111
Fransızca443
Hesab2
Usul-ı Defteri11
Cebir-i Adi ve İla211
Hendese121
Müsellesat11
Tersimat-ı Riyaziye2
Kozmoğrafya11
Makine11
Himet-i Tabiiye221
Mevalid-i Sülase212
Coğrafyay-ı Umumi ve Osmani111
Tarih-i Umumi ve Osmani111
KimyaKimyay-ı Gayr-i Uzvi 2Kimyay-ı Uzvi 2Tahlilat-ı Kimyevi 1
Kavanin111
Ulum-ı Servet11
Yekûn242524

DARÜLMUALLİMAT PROGRAMI [3]

(Mevad-ı Tedrisiyenin Senelere Taksimi)

Mevad-ı TedrisiyeHer Sınıfta Bir Hafta Zarfında Okunacak Derslerin Adedi
Birinci Sene Haftadaİkinci Sene HaftadaÜçüncü Sene Haftada
Tecvid ve Kur’an-ı Kerimde Tatbikatı211
Ulum-ı Diniye222
Arabi222
Farisi111
Kaavaid-i Osmaniye   111
Kitabet ve Tatbikat-ı Kavaid112
Hüsn-i Hat111
Usul-ı Tedris211
Ahlak21
İlm-i Eşya111
Mevalid ve Ulum-ı Tabiiye11
Hıfzıssıhha11
İdare-i Beytiye122
Hesab211
Hendese111
Resim111
Coğrafya211
Tarih111
Musiki111
El Hünerleri433
Yekûn262626

DARÜLMUALLİMİN NİZAMNAMESİ [4]

(Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin İkinci Faslının Darülmuallimîn Hakkındaki Mevadını Tadilen Kaleme Alınan Nizamname)

(Layiha)

Birinci Madde-Darülmuallimîn iptidaiye ve rüşdiye ve âliye namıyla ve her birinin müddet-i tahsiliyesi ikişer sene olmak itibariyle üç şubeye münkasım olmak ve irade-i seniyye ile mansub [naspolunmuş, konmuş, dikilmiş] ve maarife mensup bir müdürün idaresinde bulunmak üzere müceddeden teşkil olunmuştur.

İkinci Madde-İbtidaiye şubesine şart-ı duhûl sarf, nahiv, kıraet-i Türkiye, hat, imlâdan imtihan vermek ve hüsn-i ahlâk ashabından olmak ve sinni yirmiden dûn [aşağı] ve otuzdan efzûn [fazla, çok] olmamak ve sakat ve malûl bulunmamak ve ileride sınıfına göre açılacak muallimliği kabulden istinkâf eder ise müddet-i tahsiliyesinde aldığı maaşın hakk-ı istirdadını temin eylemektir. Sakat ve malûl olmamak ve istirdat maaşı temin eylemek şartları rüşdiye ve âliye şubelerinde dahi muteber olacaktır.  

Üçüncü Madde-İbtidaiye şubesinde kıraet olunacak derûs balâda münferiden programda gösterilmiştir.

Dördüncü Madde-Rüşdiye şubesine şart-ı duhûl iptidaiye şubesinden şahadetname almak ve hariçten talep olanların yedlerinde mekâtib-i idadiye şahadetnameleri var ise ibraz eylemek yoğ ise iptidaiye şubesi şahadetnamelileri mertebesinde şifahen ve tahriren imtihan vermek ve ahlâk-ı mazbut ve sinni yirmiyi mütecaviz bulunmaktır.

Beşinci Madde-Rüşdiye şubesinde tedris olunacak dersler balâdaki programda münferiden gösterilmiştir.

Darülmuallimîn-i Aliye Şubesi

Altıncı Madde-Bu şube edebiyat ve fünun şubelerini havidir. Rüşdiye şubesinden edebiyat sınıfına kayıt olunacaklar belagat-ı arabiyeden şifahi ve bir vak’a tasviriyle Türkçe makale yazdırılarak tahriri imtihan verecekleri gibi hariçten dâhil olacakların rüşdiye şubesinde tedris olunan ulum ve fünundan dahi ayrıca imtihan vermeleri lazım ve fünun sınıfına rüşdiye şubesinden geçecek olanlar için o şubede tedris olunan ulum-ı riyaziye ve hükmiyeden vermiş oldukları imtihanda sülasen numroyu kazanmış olmaları ve evvelce mekatib-i idadiyeden mülazemet ruusuyle veya mekteb-i sultani veyahut rüşdiye şubesinden mezun olup da fünun-ı mezkurede sülasenden ziyade numro ahz edenlerin tekrar imtihandan istiğnaları için şahadetnameleri tarihinden itibaren bir sene zarfında müracaat etmiş bulunmaları meşruttur.

Yedinci Madde-Edebiyat sınıfında tedris olunacak dersler ber-vechi bala programda zikr olunmuştur.

Sekizinci Madde-Fünun sınıfında okunacak dersler yine balada programda gösterilenlerdir.

Dokuzuncu Madde-Darülmuallimîn talebesi cümlesi muvazzaf olmak üzere yüz kırk nefer ile tahdit edilip altmışı iptidaiye ve kırkı rüşdiye ve kırkı aliye şubelerinde bulunacak ve iptidaiye şubesinde bulunacaklara şehri ellişer ve rüşdiye şubesinde bulunacaklara yetmişer ve aliye şubesinde bulunacaklara yüzer guruş maaş ita edilecektir.

Onuncu Madde-Her şube derslerinin tekmilinde o şubeden şahadetname verilecektir.

On Birinci Madde-İbtidaiye şubesi ve rüşdiye şubesine ve rüşdiye şubesi aliye şubesine mahreçtir fakat iptidaiye şubesinde ikmal-i tahsil edenlerden rüşdiye şubesine ve rüşdiye şubesinde ikmal-i tahsil edenlerden aliye şubesine nakli ihtiyar etmeyenler için bulunduğu şubeye mahsus mekâtibde muallimlik etmek üzere şahadetnamelerine işaret olunacaktır.

On İkinci Madde-Rüşdiye mektepleri üç sınıfa taksim ile her sınıf iki derecede muallimle idare olunacaktır. Her sınıf mekteb-i rüşdiyede muallim-i evvel birinci derecede sani ve salis kaç muallime lüzum var ise onların cümlesi ikinci derecede muallim addedilecektir.

On Üçüncü Madde-Darülmualimînin iptidaiye ve rüşdiye şubelerinden mezun olduktan sonra başka bir mesleğe sülûk edenler yahut sınıfına göre muvazzaf olarak mekatib-i umumiyede istihdam olunmak üzere teklif olunan muallimliği kabülden bila-mucip istinkâf eyleyenler muallimliğe mahsus hukuk ve imtiyazattan sakıt olacaklar ve müddet-i tahsillerinde maarif veznesinden almış oldukları maaşatı kâmilen iade edeceklerdir.

On Dördüncü Madde-Darülmuallimînden neşet etmiş olanların mekatib-i umumiyede muallim olmak için sairlerine hakk-ı rüçhanı olacaktır.

On Beşinci Madde-Darülmuallimînden mezun olanlar ibtida muallimlik sınıfı meyanında terakki edip sonra mekatib-i idadiye ve maarif müdürlüğü gibi maarifçe münasibi veçhile her nev’i memuriyete tayin olunacaklardır. Fakat terakkiyat-ı mevude beş sene ifay-ı hüsn-i hidmete mütevakkıftır.

On Altıncı Madde-Talebeye bir defaya mahsus olmak üzere her şubeye mahsus olan kitaplar meccanen verilecektir.

On Yedinci Madde-Darülmuallimîn talebesinin imtihanlarında kavaid-i teminiye vazı ve sonra muallimliğe tayin olunmak üzere intihap mazbatalarının tanzimi ve aleyhlerinde vaki olacak şikayatın tedkiki ve azl ve becayişlerinin kanuna tevfiki münhasıran meclis-i maarife aittir.

On Sekizinci Madde-Darülmuallimîn müdürü ve muallimin ve memurini meclis-i maarifçe intihap ve maarif nezareti makamından tasdik ve imtihanlar dahi meclis-i mezkûrun nezaret ve malumatı tahtında icra olunur.

On Dokuzuncu Madde-Darülmualimînin bir muntazam kütüphane ve nümunehanesi olacağı gibi hikmet-i tabiye ve kimya ve tersimat-ı riyaziye ile topoğrafya ve tarih-i tabiyeye müteallık alat ve edevat ve levayıh-ı mukteziye dahi mükemmel olacaktır.

Yirminci Madde-Mektebin her ayda vukuatını mübeyyin meclise müzekkere vermek ve meclisçe verilecek talimata tevfik hareket etmek üzere Darülmualimînin bir müfettiş-i mahsusu bulunacaktır.

Yirminci Birinci Madde-İşbu nizamnamenin icrasına Maarif Nezareti memurdur.  

—***—

DİPNOTLAR

[1] Asuman KOÇAK, Salnamelere Göre Ankara Vilayeti (1871-1907),  Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi (Danışman: Doç. Dr. Şennur ŞENEL), Ankara, 2013, s. 167-168

[2] Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye (SNMU) 1316 (1898), 1. Defa, 1316 Sene-i Hicriyesine Mahsustur, Matbaa-i Amire, s. 127-129

http://www.tufs.ac.jp/common/fs/asw/tur/htu/data/HTU1931-01/index.djvu

[3]  A. g. e., s. 453

http://www.tufs.ac.jp/common/fs/asw/tur/htu/data/HTU1931-02/index.djvu

 [4] A. g. e., s. 130-134http://www.tufs.ac.jp/common/fs/asw/tur/htu/data/HTU1931-01/index.djvu

Continue Reading

Maarifimizde İstikamet

Milli Terbiye

Published

on

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan

Samsun’da Öğretmenlere Nutuk

(22 Eylül 1924)

Giriş

Her türlü külfet ve nimet dengesizliğine rağmen öğretmenlik mesleğini sevgi, heyecan, hoşgörü ve saygı değerleriyle bütünleştirerek idealist bir anlayışla yaşayan ve yaşatan meslektaşlarımın “Öğretmenler Günü”nü tebrik ederim…

Osmanlı Devleti döneminde, asiler dahi öğretmenlerine el kaldırmamış, öğretmeninin tavsiye ve telkini ile isyanı bastırmakla görevli kişilere teslim olmuşlardır.

1923-1938 döneminde milletvekili maaşlarının az olduğu ve artırılması gerektiği gündeme gelmiş ve artış oranı Atatürk’e sorulmuştur. Merhum Atatürk’ün verdiği cevap akıl sahiplerine ibret vericidir, insana, eğitim-öğretime ve öğretmene verilen değerin çarpıcı sonucudur:

Artış, öğretmen maaşını geçmesin!..

Gazi Mustafa Kemal Paşa, 24 Mart 1923’te Kütahya Sultanisi’nde Öğretmenlere yaptığı konuşmada “Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini [geleceğini] yoğuran irfan ordusu. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, feyizlidir, muhteremdir; fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi yekdiğerine müreccahtır [tercih edilir]. Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de hayatidir.” sözleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Eğitim Ordusunun önemini ve vazgeçilmezliğini ifade etmiştir. Savunma ve Eğitim Bakanlıklarının önünde yer alan “Milli” sıfatının anlam ve öneminin kaynağı açıkça anlaşılmaktadır.

O halde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının sosyal ve ekonomik hakları ne ise Türk Eğitim Ordusu mensuplarının sosyal ve ekonomik hakları da öyle olmalıdır.

Başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türk Milli Eğitimine hizmet etmiş öğretmen, yönetici ve müfettişlerimizden fani âlemden baki âleme göç edenlere Yüce Tanrı’dan rahmet niyaz eder, minnet ve şükranlarımı sunar; yaşayanlara sağlık, mutluluk, başarı ve huzur dolu ömürler dilerim.

***

Samsun: 23 [Eylül 1924] (A. A.) – Reisicumhur Hazretleri 22 Eylül’de [1924]  Samsun’da kıtaat-ı askeriyeyi [askeri kıtaları], kışlaları teftiş etmiş ve gördüğü intizam ve talim ve terbiyenin mükemmeliyetinden beyan-ı memnuniyet [memnuniyetlerini beyan] etmişler[dir]. Badehu [ondan sonra] bütün Samsun muallime ve muallimlerinin toplandığı İstiklal Ticaret Mektebi’ne gidilerek orada Gazi Paşa Hazretleri’nin şerefine verilen bir çay ziyafetinde pek samimi iki saat geçirilmiştir. Ziyafete piyano refakatiyle talebe tarafından teganni olunan [söylenen] milli şarkılarla başlanmış ve bir muallime ve üç muallim tarafından nutuklar irat olunmuştur. Reisicumhur Hazretleri cevaben bütün samiini [dinleyicileri] pek teheyyüç [heyecanlandıran] ve mütehassis eden atideki [aşağıdaki] nutku irat buyurmuşlardır:

“Muhterem Hanım, Muhterem Beyefendiler,

Bu çay ziyafetini tertip edenlere suret-i mahsusada [özel olarak] teşekkür ederim. Bu vesile beni Samsun’un çok münevver [aydın] bir muhitinde bulundurmuş oldu. Bu vesile, beni dimağları [beyinleri] ilim ve fen ile müzeyyen [süslü], kıymetli insanlardan mürekkep [meydana gelen] bir heyetin huzurunda bulunmakla pek mesut etti.

Efendiler, dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit [yol gösterici] aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir [sapkınlıktır]. Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekâmülünü [gelişmesini] idrak etmek ve terakkiyatını [ilerlemelerini] zamanında takip eylemek şarttır.

Bin, iki bin, binlerce sene evvelki ilim ve fen lisanının çizdiği düsturları, şu kadar bin sene sonra bugün aynen tatbike çalışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir. Çok mesut bir his ile anlıyorum ki, muhataplarım bu hakikatlere nüfuz etmişlerdir. Mesudiyetim yükseliyor. Şununla ki, muhataplarım taht-ı talim ve terbiyelerinde [talim ve terbiyeleri altında] bulunan yeni nesli de bu hakikatin nurlarıyla doğuşuna müessir [etkili] ve amil [etken] olacak surette yetiştireceklerini vaat eylemişlerdir. Bu, cümlemiz [hepimiz] için iftihara değer bir noktadır.

Muhterem efendiler, hemşiremiz hanımefendi ve ondan sonra beyanatta bulunan

muhterem ve hassas arkadaşlarımız uzak maziyi çok güzel işaretle tavzih ettiler [açıkladılar]. Yakın mazinin acılarını da hakikaten kalpleri dilhun edecek [kan ağlatacak] tarzda beyan buyurdular. Bu vesile ile şahsıma çok teveccühatta [teveccühkâr]  bulunmak nezaketini ibraz buyurdular [gösterdiler]. Bu teveccühatın [teveccühlerin] samimi kalplerden çıkması itibariyle şüphesiz çok memnunum, mütehassisim ve müteşekkirim. Yalnız sizden olan bir şahsa sizden fazla ehemmiyet atfetmek, her şeyi bir ferd-i milletin [milletin bir ferdinin] şahsiyetinde temerküz ettirmek [toplamak], maziye [geçmişe], hale [bugüne], istikbale [geleceğe], bütün bu edvara [devirlere] ait bir heyet-i içtimaiye [toplum] mesailinin [meselesinin] tavzih [açıklanmasını] ve tebarüzünü [ortaya konulmasını], bu yüksek bir heyet-i içtimaiyenin [topluluğun] münferit [tek başına, mütevazi] bir şahsiyetinden beklemek, elbette ki layık değildir; elbette ki lazım değildir.

Muhterem kardeşler! Memleket ve milletin hayat ve atisine [geleceğine] olan muhabbet ve hürmetimden dolayı huzurunuzda bir nokta-ı hakikati [hakikat noktasını dinleyiciler] izaha mecburum.

Vatandaşlar, vatanınızda herhangi bir şahsı, istediğinizi sevebilirsiniz! Kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, mevcudiyet-i milliyenizi [milli mevcudiyetinizi/milli varlığınızı], bütün muhabbetlerinize rağmen, herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermeye saik olmamalıdır [sevk etmemelidir]. Bunun aksine hareket kadar büyük hata olamaz. Ben, mensup olduğum büyük milletimin böyle bir hatayı artık irtikâp etmeyeceğine [işlemeyeceğine] dair kemal-i itimat [tam itimat] sahibi olmakla müsterih [gönlüm/içim rahat] ve müftehirim [iftihar ediyorum].

Arkadaşlar, ben ve benim gibi birçok vatandaşlar, kardeşler, bundan beş, beş buçuk sene evvel vatan ve millet ümitsiz bir felakete düştüğü zaman, muvazzaf [vazifeli] oldukları, vicdan, namus, haysiyet hissiyle mükellef bulundukları vazifeyi yapmak mevkiinde kaldılar. Bunu bittabi yapacaklardı. Yapmaları mecburi idi, vicdani idi, insani idi, namusu milli [milli namus] icabı idi. Ben bu mukaddes esasların haricinde hareket edebilir miydim?

Efendiler, elbette edemezdim. Türk milletinin hakiki hiçbir ferdi bu icabatın [icapların] haricinde hareket edemezdi. Ben elbette bu acı manzara karşısında vicdanımın emirlerine muhalif, namusu milliyemizin [milli namusumuzun] hilafında [karşısında/aykırı] hareket edemezdim. Mensubiyetiyle [mensubu olmakla] müftehir bulunduğum [iftihar ettiğim] yüksek heyet-i içtimaiyenin [toplumun] yüksek haysiyetine elbette münafi [aykırı] hareket edemezdim.

Bence mensup olmakla müftehir bulunduğum milletin hiçbir ferdi bu icab-ı namustan [namus icabından] asla inhiraf etmemiştir [ayrılmamıştır]. Eğer bundan müstesna gösterilenler varsa, emin olunuz aziz ve namuskâr vatandaşlar; onların kalp ve vicdanı milletimizin müşterek vicdan-ı tenezzühünden [temiz vicdanından] hiç ilham alamamış, kapkara, sefil vicdanlardır.

Efendiler, bizim milletimiz derin, büyük bir maziye sahiptir. Milletimizin hayat-ı asarını [hayat eserlerini] düşünelim. Bu düşünce bizi elbette altı-yedi asırlık Osmanlı Türklüğünden çok asırlık Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu devirlerin her birine muadil [denk] olan büyük Türk devrine kavuşturur. Bütün bu edvara [devirlere] dikkat buyurunuz, Türk kendi ruhunu, benliğini, hayatını unutmuş, nereden geldiği belirsiz birtakım reislerin şuursuz vasıtası olmak mevkiine düşmüştür. Türk milleti kendi benliğini, kendi dimağını, kendi ruhunu unutur gibi olmuş ve bütün mevcudiyetiyle herhangi bir maksada, neticesi zillet olan, esaret olan, fisebilillah [karşılık beklemeksizin] köle olmaya müncer olan [götüren] hakir bir hedefe sürüklenmiştir. Millet maatteessüf [ne yazık ki] bu hal-i gafleti [gaflet halini] çok sürdürdü. Bu yüzden her türlü sefaletlere ve mahkûmiyetlere uğramaktan kendini kurtaramadı. Bütün bu tebaiyetleri; aldığı gayr-i milli [milli olmayan] terbiyenin icabatı [icapları] olduğunu fark etmeksizin, mehakim [sağlam] bir terbiyenin eseri olduğu kanaatiyle tatbik ediyordu. Esas-ı terbiye [terbiyenin esası], hedef ve mahiyet-i terbiye [terbiyenin hedefi ve mahiyeti] ne büyüktür. Bu hususta istikamet yanlış ise ve koskoca bir millet emniyet ve itimat ettiği kitaplardan şahit göstererek, rehber olduklarını iddia edenlerin sözlerine inanarak yürürse ve bu yürüyüş istikameti kendilerini mahv ve izmihlale [yok olmaya] düşürürse, kabahat; bu istikameti takip eden nezih, ahlaklı, fedakâr, rehberlerine itimat eden zavallı halktan ziyade, rehberlere ait değil midir?

Efendiler, söz söyleyen arkadaşlarımızdan biri bana nereden ilham ve kuvvet aldığımı sordu. Bu sualine [sorusuna] kısa bir cevap vermek isterim. Bilirim ki, bugünkü intibahı [uyanışı], düne, maziye medyunuz [borçluyuz]. Her halde babalarımızın, analarımızın, mürebbilerimizin; ruh ve dimağlarımızın [beyinlerimizin] inkişafında [gelişiminde] feyizli tesirleri vardır. Gerçi biz, belki burada bulunanların kâffesi [tamamı] dünyaya geldiğimiz zaman bu topraklar üzerinde yaşayanlarla beraber, kahhar [kahredici] bir istibdadın pençesi içinde idik. Ağızlar kilitlenmiş gibi idi. Muallimler, mürebbiler yalnız bir noktayı dimağlara yerleştirmeye mecbur tutulmakla idi: Benliğini, her şeyini unutarak bir heyulaya boyun eğmek, onun kulu, kölesi olmak. Bununla beraber, tahattur etmek [hatırlamak] lazımdır ki, o tazyik altında dahi, bizi bugün için yetiştirmeye çalışan hakiki ve fedakâr muallimler ve mürebbiler eksik değildi. Onların bize verdikleri feyiz elbette esersiz kalmamıştır. Şimdi burada bir zatıâliye tesadüf ettim. O, benim rüştiye birinci sınıfında muallimim idi. Bana henüz iptidai [temel] şeyleri öğretirken istikbal [gelecek] için ilk fikirleri de vermişti.

Efendiler, izah etmek istiyorum ki, ilk ilham ana baba kucağından sonra mektepteki mürebbinin lisanından, vicdanından, terbiyesinden alınır. Bu ilhamatın [ilhamların] mazhar-ı inkişaf [gelişmeye mazhar] olması, millet ve memlekete hizmet edebilecek kudret ve kabiliyeti bahşedebilmesi için, millet ve memlekete büyük ve derin alaka yaratan fikir ve duygularla her an takviye olunmak lazımdır. Bu fikir ve duyguların menba [kaynağı] bizzat memleket ve millettir. Milletin müşterek arzu ve temayülüne [eğilimine] temas etmek ve onun icabatına [icaplarına] mevcudiyetini hasretmeyi hareket düsturu bilmek, hakiki yolda yürüyebilmek için yegâne esastır. Bir milletin efradında [fertlerinde] hâkim olması, riayet edilmesi icap eden milletin müşterek arzusu, ortak fikridir. Bir insan memleket ve milletine nafi [faydalı] bir iş yaparken, gözünden bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu düstur milletin hakiki temayülüdür [eğilimidir].

Binaenaleyh [dolayısıyla] efendiler, arkadaşımızın sorduğu ilham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir. Milletin müşterek [ortak] temayülünün [eğiliminin], umumi [genel] fikri olduğunu münkir [inkâr eden] olanlar da vardır. Bu gibileri cümleniz [hepiniz] çok işitmişsinizdir. Bu gibiler, memleket ve milletle alakasız ve gafil insanlardır. Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felaketler hiç şüphe etmemelidir ki, bu gafil insanların memleketin talih ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir.

Efendiler, bir heyet-i içtimaiyenin [toplumun] mutlaka müşterek [ortak] bir fikri vardır. Eğer bu her zaman ifade ve izhar [1] edilmiyorsa [ortaya konulmuyorsa], onun adem-i mevcudiyetine [mevcut olmadığına] hükmolunmamalıdır. O, fiiliyatta behemehâl [mutlaka] mevcuttur. Varlığımızı, istiklalimizi [bağımsızlığımızı] kurtaran bütün afal [fiiller] ve harekât [hareketler], milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek tecellisi eserinden başka bir şey değildir.

Arkadaşlar, bugün vasıl olduğumuz [ulaştığımız] netice şüphe yok, çok şayan-ı memnuniyet [memnuniyet] ve ümid-i bahşdır [ümit vericidir]. Fakat bu memnuniyeti mahfuz tutabilmek için, ümitleri saha-ı fiiliyata [fiiliyat sahasına] koyabilmek için bundan sonra dikkat edilecek noktalar da çoktur. Son söz söyleyen hoca efendinin beyanatından ilham alarak arz edeyim ki, en mühim, en esaslı nokta terbiye meselesidir. Terbiyedir ki, bir milleti hür, müstakil [bağımsız], şanlı, ali bir heyet-i içtimaiye [yüksek bir toplum] halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder.

Efendiler, terbiye kelimesi yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince maksut bir medlule [kast olunan bir manaya] intikal eder. Tafsilata girişilirse terbiyenin hedefleri, maksatları tenevvü eder [çeşitlilik gösterir]. Mesela dini terbiye, milli terbiye, beynelmilel [milletlerarası] terbiye. Bütün terbiyelerin hedef ve gayeleri başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyeti’mizin yeni nesle vereceği terbiyenin milli terbiye olduğunu katiyetle ifade ettikten sonra diğerleri tevakkuf etmeyeceğim [üzerinde durmayacağım]. Yalnız işaret etmek istediğim manayı kısa bir misal ile izah edeceğim.

Efendiler, yeryüzünde üç yüz milyonu mütecaviz [aşkın] İslam vardır. Bunlar ana baba, hoca terbiyesiyle terbiye ve ahlak almaktadırlar. Fakat maalesef hakikat-i hadise [hadisenin hakikati] şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kitleleri şunun veya bunun esaret veya zillet zincirleri altındadır. Aldıkları manevi terbiye ve ahlak onlara bu esaret zincirlerini kırabilecek meziyet-i insaniyeyi [insani meziyeti] verememiştir, veremiyor. Çünkü terbiye hedefleri milli değildir.

Efendiler, milli terbiyenin ne demek olduğunu bilmekte artık herhangi bir tenevvüş [karışıklık] kalmamalıdır. Bir de milli terbiye esas olduktan sonra, onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da milli yapmak zarureti gayr-i kabulü münakaşadır [münakaşa kabul etmez]. Milli terbiye ile inkişaf [geliştirilmek] ve ila [yükseltilmek] edilmek istenilen genç dimağları [beyinleri] bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali zevaitle [lüzumsuz şeylerle] doldurmaktan dikkatle içtinap etmek [kaçınmak] lazımdır.

Hoca efendi bu fikrini izah için “Vettini vezzeytuni ilah…” ayetini kendince tefsir ettiler [yorumladılar]. İncir ve zeytin çekirdeğinden düstur çıkardılar. Birindeki kesire [çokluğa] diğerindeki vahdeti [tekliğe] işaret ettiler. Ayetin medlulü [manası] bu mudur, değil midir, bir şey demeyeceğim. Yalnız bu seyahatim esnasında tesadüfen bu ayetin manasını ben diğer bir hoca efendiden sormuştum.

Bunun için yarım saat kadar mütalaaya [düşünmeye/araştırmaya] ihtiyaç olduğunu söyledi. Ömrünü medariste [medreselerde] ulum-ı diniye [dini ilimler] tedris ve tedrisiyle [okumak ve okutmakla] geçiren bir zat bir kitabın bir satırını Türkçe ifade edebilmek için böyle bir ihtiyaç dermeyan ederse [öne sürerse], millet, efrad-ı millet [milletin fertleri] ne desin? Onun için efendiler, genç neslin beyni yorulmadan, onun her şeyi ahz [almaya] ve özümlemeye müsait [yatkın] elvahı hakikat izleriyle tezyin olunmalıdır [süslenmelidir].

Muhterem efendiler, bu içtimada [toplantıda] söylenen sözler o kadar hissiyatıma, rikkatime mucip [sebep] oldu ki, samiimde [kulağımda] o kadar ilahi bir ahenk vücuda getirdi ki, bunu bozmamak için bir kelime bile telaffuz etmek niyetinde değildim. Fakat huzurunuzun ruhumda hâsıl ettiği gayr-i kabil-i zapt [zapt edilemez] haz ve his beni beyan-ı hissiyat ve efkâra [hissiyat ve fikrimi beyana] sevk etti. Beni dinlemek zahmetine katlandığınızdan, cümlenize [hepinize] teşekkürler ederim.”

Ziyafetten avdetinde halk pek müteheyyiç ve hassas on binlerce kitleler halinde fenerlerle şehri dolaştıktan sonra Reisicumhur Hazretlerinin ikametgâhları önünde toplanmışlar ve Gazi Hazretlerini şiddetle alkışlamışlardır. Halktan birisi Samsunluların Reisicumhur Hazretlerine hissiyat-ı tazimkaranesini arz etmiş ve Gazi Paşa Hazretleri teşekkür etmişlerdir. Halk saatlerce şehrin sokaklarını dolaşarak icray-ı şadımani eylemişlerdir. [2]

DİPNOTLAR

[1] Hâkimiyet-i Milliye, 25 Eylül 1924, No: 1230, s. 1, sütun: 3-5

https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/67478/0207.pdf?sequence=207&isAllowed=y

[2] Hâkimiyet-i Milliye, 25 Eylül 1924, No: 1230, s. 2, sütun: 4

file:///C:/Users/admin/Downloads/0208.pdf

[1, 2] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 17 (1924-1925), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 44-48

Continue Reading

En Çok Okunanlar