Türk İstiklâl Mücadelesi
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ’Nİ AÇIŞ NUTKU (3) (17 Şubat 1923)
Published
3 yıl agoon
By
drkemalkocakGİRİŞ
Lozan Konferansı neticelenmeden ve Cumhuriyet ilan edilmeden önce, 17 Şubat 1923’te Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın desteği ve İktisat Vekili Mahmut Esat [BOZKURT]’ın teşebbüsü ile İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplanmıştır.
Kongre bütünüyle dışa açık “yarı sömürge” durumundaki ekonomik yapıyı çözmek/aşmak, siyasi bağımsızlık yanında iktisadi bağımsızlığın vazgeçilmez milli hedef olduğunu vurgulamak/pekiştirmek için halkın temsilcilerinin görüş ve tekliflerini almak için toplanmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti, Mudanya Mütarekesi ile Türk İstiklal Mücadelesi’ni zaferle tamamlamış ve iktisadi bağımsızlık için mücadeleye başlamıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türk İktisat Kongresi’nin İzmir’de toplanmasını uygun görmekle birlikte, İtilaf Devletlerinin/emperyalistlerin ve uzantılarının İzmir’i nasıl yakıp yıktığını Türkiye’nin dört tarafından gelen halk temsilcilerinin görmesini istemiştir. İzmir’den “Kapitülasyonlara hayır!” diye dünyaya halk temsilcileriyle birlikte haykırmanın uygun olacağını düşünmüş olabilir.
Zamanı, şartları ve sonuçları itibariyle bu eşsiz Kongre’nin adı “Türkiye İktisat Kongresi”dir.
“A. AFETİNAN, İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat-4 Mart 1923, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989” künyeli eserin İÇİNDEKİLER bölümünde “İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923) (s. 12), 17 Şubat 339:4 Mart 339 Tarihine kadar İzmir’de Toplanan İlk Türk İktisat Kongresinde Kabul Olunan Esaslar ve İrat Olunan Nutuklar (s. 17), Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin İlk Türkiye İktisat Kongresindeki İftitahi Nutukları (s. 57)” biçiminde çelişkili ifadeler kullanılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, kongreyi açış konuşmasında iki yerde “Türkiye İktisat Kongresi” ifadesini kullanmasına rağmen, dönemin resmi tarihçisi olarak kabul edilen Afetinan’dan aktarma yapan çok sayıdaki “İnkılap Tarihi” yazarları çelişkili/yanlış ifadeleri kullanmayı sürdürmüşlerdir.
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim [1] ve Ortaöğretim [2] Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Öğretim Programlarında “Türkiye İktisat Kongresi” yerine “İzmir İktisat Kongresi” kullanım yanlışlığı devam etmektedir.
“Ahmet Gündüz ÖKÇÜN, Türkiye İktisat Kongresi 1923-İzmir Haberler-Belgeler-Yorumlar, Sermaye Piyasası Kurulu, Ankara 1997” künyeli eserin İÇİNDEKİLER bölümünde (s. xı-xxı), “1923 Türkiye İktisat Kongresi’nin Amacı ve Niteliği, 1923 Türkiye İktisat Kongresi’ne Varan Hazırlıklar, 1923 Türkiye İktisat Kongresi’nin Açılışı ve Yaptığı Çalışmalar, 1923 Türkiye İktisat Kongresi’nde Kabul Edilen Esaslar” yer almaktadır. Görüldüğü gibi eserde kullanılan kongreye ait kavram ve ifadelerde çelişki/yanlışlık yoktur.
Türkiye İktisat Kongresi’ne katılan ziraat temsilcilerinin Türkiye Çitçiler Birliği adında bir dernek kurdukları, Kongre sonunda temsilcilerin oybirliğiyle kabul ve ilan edilen “Misak-ı İktisadi Esasları”nın on binlerce basıldığı ve köylere kadar dağıtıldığı haberlerini içeren metin aşağıda sunulmuştur: [3]
İKTİSAT KONGRESİ
Kongreye iştirak eden ziraat mümessilleri tarafından Türkiye Çiftçiler Birliği namıyla bir cemiyet teşkil edilmiştir
İzmir: 5 Mart-Bütün erbab-ı ziraatın menafi-i müşterekesini himaye ve müdafaa ve vesait-i muhtelife ile ziraat ve şuabatının terakkisine say eylemek üzer İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi ziraat mümessilleri Türkiye Çiftçiler Birliği namıyla bir cemiyet teşkil eylemişlerdir. Bilumum Türk çiftçileri bu cemiyetin azay-ı tabiiyesindendir. Cemiyeti heyet-i idaresi intihap olunmuştur.
MİSAK-I İKTİSADİYEMİZ NEŞİR EDİLİYOR
İzmir: 5 (A. A.)-Kongrece Misak-ı İktisadiyemiz esasatı on binlerce nüsha tab ettirilmiş ve memleketin her köşesinde ve en ziyade köylerinde halka anlatılmak ve evlerin, dükkânların münasip mahallerine asılmak ve hutbelerde okunmak üzere murahhaslarımız bu nüshaları beraberlerinde alıp götürmüşlerdir. Badehu tab ve neşredilecek bilumum kitapların ilk sahifelerine Misak-ı İktisadi Esasları gayet okunaklı bir surette derç olunacaktır. Kongre divanınca bu babda alâkadarane tebligat icrasına karar verilmiştir.
Türkiye İktisat Kongresi’ne ait haberlere, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin 16 Şubat -7 Mart 1923 tarihleri arasında yayımlanan nüshalarda yer verilmiştir. Aşağıda, Türkiye İktisat Kongresi’nin açılışına ait haber ve ekinde Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kongreyi açış konuşması sunulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’nde siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapımızda meydana gelen gelişme, değişme ve yenileşmelerin anlam ve önemini ve etkilerini-dünü anlamak-bugünü yaşamak-yarını kurgulamak-bağlamında incelemek ve değerlendirmek milletimize vefa borcumuzdur.
Bu anlayışla milli tarih bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye İktisat Kongresi’ni açış konuşmasını anlamlı okumalı, incelemeli, analiz etmeli ve değerlendirmeliyiz ki anlama ve anlatmada, yaşama ve yaşatmada bir adım atabilmiş olmak beklentisi/dileği gerçekleşebilsin…
—***—
İzmir: 17 (A. A.) – İzmir İktisat Kongresi bugün saat on buçukta Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin taht-ı riyasetinde açıldı.
Çiftçi, tüccar, erbab-ı sanayi ve amele mümessilleri [temsicileri] olmak üzere bini mütecaviz [aşkın] murahhas [delege] ve beş yüzü kadın olarak üç binden fazla samiin [dinleyici], rüsay-ı mülkiye [mülki reisler], erkân-ı harbiye [askerî erkân], Azerbaycan ve Rus sefirleri ve İzmir’de bulunan ecnebi mümessilleri [yabancı temsilcileri] ve sair muteberan [diğer ileri gelen yabancılar] hazırdılar. Evvela Belediye namına azadan [üyelerden] Haydar Rüşdü Bey, murahhaslara kısaca bir nutukla beyan-ı hoşamedi etti [hoş geldiniz dedi]. Badehu [sonra] Gazi Paşa Hazretleri kürsü-i riyaseti [başkanlık kürsüsünü] teşrifle uzun ve pek mühim bir nutuk irat [söylediler] ve nihayetlerinde kongrenin küşat edildiğini [açıldığını] beyan buyurdular.
Paşa Hazretleri’nin nutukları çok yerlerinde ve defaatle [defalarca] ve sürekli surette alkışlandı. Müteakiben İktisat Vekili Mahmud Esat Bey, siyaset-i iktisadiyemize [iktisadî siyasetimize] dair alkışlanan uzun bir nutuk irat etti. Ondan sonra Paşa Hazretleri, umumi bir reisten [genel bir başkandan] maada [başka] mevcut dört gruptan ayrı ayrı bir reis vekili intihap etmelerini [seçmelerini] kongre heyetine teklif ettiler. Ve bu akşamüzeri Ankara’ya avdet [dönmek] mecburiyetinde olduklarından dolayı içtimaa [toplantıya] nihayete kadar iştirak edemeyeceklerine beyan-ı müteessir eylediler [üzüntülerini beyan ettiler]. Kongre, Paşa Hazretleri’nin tekliflerini beyan-ı ara [oybirliği] ile kabul etti. Ve müşarünileyh [adı geçen], kürsü-i riyaseti [başkanlık kürsüsünü] terk ederken pek sürekli surette alkışlandı. Badehu Kongre Heyet-i Faalesi Reisi [Kongre İcra Heyeti Başkanı] Posta ve Telgraf Müdiri Umumisi [Genel Müdürü] Sabri Bey kürsüye gelerek kongre namına Paşa Hazretleri’ne ve İktisat Vekiline ve Belediyeye beyan-ı teşekkürat [teşekkürler beyan] edilmesini teklif etti ve Azerbaycan Sefiri ile Rus Sefirinin kongreye temenni-i muvaffakiyatı [başarı dileklerini] mütesemmin [ihtiva eden, içeren] mektuplarım okudu ve bunlara birer teşekkürname yazılmasını teklif eyledi. Kongre bu teklifatı [teklifleri] alkışlarla kabul etti.
Bu sırada Kafkas Federasyonu Mümessili İbrahim Abilof Bey’le Rus Sefiri Aralof Yoldaş riyaset kürsüsü önüne gelerek murahhaslara beyan-ı teşekkür ettiler. Kongre heyeti ve samiin [dinleyiciler] sefirleri hararetle karşıladılar. Aralof, hazır bulunanları selamlarken “Yaşasın Türkiye, Yaşasın Türk Ordusu!” temenniyatında [temennilerinde, dileklerinde] bulundu.
Kongre, reislerini intihap [seçmek] ve mesaisini tanzim için bugün saat üçte tekrar içtima etmek [toplanmak] üzere saat birde celseyi [oturumu] tatil etti. Celsenin hitamında [sonunda] Belediye tarafından kongre binası dâhilinde Paşa Hazretleri’nin şereflerine bir ziyafet keşide edildi [verildi]. Bu ziyafette süfera [sefirler] ve bazı rical-i askerîye ve mülkiye [askerî ve mülki ileri gelenler] hazır bulundular. Ziyafetten sonra Paşa Hazretleri kongrenin mükemmelen tanzim edilmiş olan numune meşherini [teşhir yerini, sergisini] ziyaret ve müstahsil [üretici] ve sanatkârlarımıza ayrı ayrı takdirat [takdirler] beyan eylediler.
İzmir: 17 (A. A.)-Bugün İzmir’de İktisat Kongresi’nin resmi küşadı [açılışı] münasebetiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri tarafından irat buyurulan nutuk ber-veçh-i zirdir [aşağıda olduğu gibidir].
—***—-
Efendiler, bu kadar feyizli ve bu kadar kuvvetli olan yeni Hükûmetimizin, yeni devletimizin düşmansız kalacağını farz etmek doğru değildir. Bu güzel temellerin dahi içine kundak koyarak onu münhedim [yıkılan, yıkılmış] etmeye çalışacaklar olacaktır, onun hayatına, feyzine karşı suikastlar tertip etmeye teşebbüs edecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karşı en kuvvetli silâhımız iktisadiyattaki vüs’at [genişlik, bolluk], rasânet [sağlamlık, dayanıklılık] ve muvaffakiyetimiz olacaktır.
Efendiler, dâhil olduğumuz halk devrinin, millî devrin, millî tarihini dahi yazabilmek için kalemlerimiz sapanlar olacaktır. (Alkışlar) Bence halk devri, iktisat devri mefhumu ile ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki onda memleketimiz mamur olsun, milletimiz müreffeh olsun ve zengin olsun. Bu noktada bir felsefeyi size hatırlatayım: (El-kanâatü kenzün lâ-yüfna) [Kanaat tükenmez hazinedir] kanaati kenz lâ-yüfna farz etmek, fakir[liğ]i fazilet bilmek felsefesine de o iktisat devri artık hitam versin. (Alkışlar)
Efendiler, bu felsefeyi yanlış tefsir etmek yüzünden bu millete, bu memlekete çok büyük fenalık edilmiştir. Bilirsiniz ki Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin için diye yaratmıştır ve azami derecede müstefit [faydalanmak] olabilmek için de bugün kâinattan esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir.
Eğer vatan denilen şey kupkuru dağlardan, taşlardan, mezru sahalardan, çıplak ovalardan ve vatan şehirler, köylerden ibaret olsaydı onun zindandan hiçbir farkı olmazdı ve filhakika bu dediğimiz felsefenin sahipleri bu kıymetli vatanımızı böyle zindan-ı vehim yapmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Hâlbuki bu vatan evlat ve ahfadımız için cennet yapılmaya lâyık, lâyık bir vatandır. İşte bu memleketi böyle mamure hâline, cennet hâline getirecek olan, esbab ve avamil-i iktisadiye ve faaliyet-i iktisadiyedir.
Binaenaleyh öyle bir iktisat devri lâzımdır ki artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin, insanca yaşamanın neye mütevakkıf olduğunu öğrensin ve o esbaba tevessül etsin.
Arzumuz şudur ki bu memleketin efradı ellerinde numuneleriyle ziraatın, ticaretin, san’atın, say’ın, hayatın bir mümessili olsun. Ve artık bu memleket böyle fakir ve bu millet hakir değil, belki memleketimize zengin memleketi, zenginler memleketi ve bu yeni Türkiye’nin adına da çalışkanlar diyarı denilsin. İşte millet böyle bir devir içinde bulunuyor ve böyle bir devri ilâ edecektir ve böyle bir devrin tarihini yazacaktır ve böyle bir devirde, böyle bir tarihte en büyük makam, en büyük hak çalışkanlara ait olacaktır.
Efendiler, Türkiye İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülent edecek bir kongredir. Sizler memleketin ihtiyacını, milletin ihtiyacını ve milletin kabiliyetini ve bunun karşısında bütün dünyada mevcut olan çok kuvvetli iktisat teşkilâtını nazar-ı itibara alarak, yapılması lâzım gelen tedbirleri ve tatbiki lüzum olan bütün yenilikleri kemâl-i vuzuhla ifade etmelisiniz, tespit etmelisiniz. Ta ki o tedbirler, o yenilikler tatbik olundukça memleketimiz feyizlere, nurlara müstağrak olsun.
Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisiniz ve Hükûmetiniz tabii milletin âmâli dairesinde terakkiye, teceddüde tamamen taraftardır. Bunun için memleket ve millete nafi ittihaz edeceğiniz tedabiri kemal-i memnuniyetle nazar-ı dikkate alınacaktır. Buna şüphe etmiyorum.
Efendiler, iktisadiyat sahasında düşünürken ve konuşurken zannolunmasın ki biz ecnebi sermayesine hasım bulunuyoruz. Hayır, bizim memleketimiz vâsidir [geniştir]. Çok say [çalışma, gayret, emek] ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Binaenaleyh kanunlarımıza riayetkâr olmak şartıyla ecnebi sermayelerine lâzım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız ve şayan-ı arzudur ki ecnebi sermayesi bizim sayimize ve servet-i sabitemize inzimam etsin [katılsın] ve bizim için ve onlar için faideli neticeler versin. Fakat eskisi gibi değil. Filhakika mazide ve bilhassa Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi memlekette müstesna bir mevkie malik oldu ve ilmi manasıyla denilebilir ki devlet ve hükûmet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık her medeni devlet gibi, millet gibi, yeni Türkiye dahi buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız. (Bravo sesleri, alkışlar)
Arkadaşlar, son söz olarak demiştim ki: biz memleketimizi artık esir ülkesi yaptıramayız. Belki cümlenizin nazar-ı dikkatini celbetmiş olan Lozan Konferansının son müzakeresi bu nokta ile alâkadardır. Konferansın şimdilik tâlike uğrayışı hep aynı meseleden, aynı noktadan münbaistir [doğan, ileri gelen] gibi telakki olunabilir. Ordularımız en büyük bir zaferi ihraz etmişlerdi ve meşy-i muzafferanesini [zafer yürüyüşünü] tevkif edecek hiçbir mani mevcut değildir. (Alkışlar) Böyle bir zamanda İtilâf Devletleri hukuk-ı tabiiyemizi, hukuk-ı meşruamızı müzakerat ile dahi tasdik edeceklerini ve mesailin müzakerat ile dahi hâl olunacağını söylüyorlar ve bizi konferansa davet ettiler.
Milletimiz, meclisimiz, hükûmetimiz samimi olarak sulh taraftarı bulunduğu için muzaffer ordularımızı durdurdu ve heyet-i murahhasımızı Lozan’a gönderdi. Aylardan beri müzakereler ve münakaşalar cereyan ediyor. Fakat henüz muhataplarımız bizimle üç senelik, dört senelik bir hesap rüyet etmiyorlar, üç yüz ve dört yüz senelik hesabatı rüyete başlamışlardır. Ve hâlâ muhataplarımız, eski Osmanlı Devleti’nin tarihe inkılâp ettiğini ve bugün yeni Türkiye Devleti’nin mevcut olduğunu ve bu Türkiye Devleti’ni kuran milletin çok azimkâr ve celadetli bir millet olduğunu ve bu milletin artık istiklâl-i tammından ve hâkimiyet-i millîyesinden zerre kadar fedakârlık yapmayacağını anlayamamışlardır. (Alkışlar) İşte bunu anlayamamak yüzünden duçar-ı tereddüt olmuşlar, duçar-ı tevkif olmuşlardır.
Arkadaşlar, onlar istedikleri kadar tereddüt edebilirler. Fakat bu millet karar-ı katisini vermiştir. Bu millet için tereddüt devirleri çoktan geçmiştir. (Bravo sedaları, sürekli alkışlar) Devletlerin heyet-i murahhasımıza verdikleri son proje bittabi hepimizce şayan-ı kabul görülmedi. Diğer heyet-i murahhaslar gibi bizim heyet-i murahhasımız da vaziyeti hükûmete ve icap ederse meclise arz etmek üzere memlekete avdet etmek üzeredir. Tabii izahat [açıklamalar] ve istizahat [açıklama istemeler] olacaktır. Ancak bütün millet, bütün cihan bilsin ki en nihayet ve en nihayet bu millet istiklâl-i tammının temin edildiğini görmedikçe yürümeye başladığı yolda bir an tevakkuf etmeyecektir [durmayacaktır]. (Şiddetli ve sürekli alkışlar)
Efendiler, hiç kimseden fazla bir şey istemiyoruz. Dünyanın her medeni milletinin tabiiyeten malik olduğu şeylerden bizi mahrum etmemelidirler ve haklarımızı teslim etmelidirler. Çünkü hakkımız tabiidir, meşrudur, makuldür ve bize lâzımdır. Biz bu haktan vazgeçmeyeceğiz ve ne kadar haklı isek bu hakkımızı müdafaa ve muhafaza için de memleketimizin, milletimizin kabiliyet ve kudreti o kadardır. (Alkışlar)
Efendiler, görülüyor ki bu kadar kati ve yüksek bir zafer-i askerîden sonra dahi bizi sulha kavuşmaktan men eden esbap doğrudan doğruya esbab-ı iktisadiyedir, mülâhazat-ı iktisadiyedir. Çünkü bu devlet, bu millet hâkimiyet-i iktisadiyesini temin ederse o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve teâli etmeye [yükselmeye] başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olamayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın muvafakat, bir türlü rıza gösteremedikleri budur.
Efendiler, bu fiilen vâki olmuştur. Sulh denilen şeyin temini için ecnebilerin bu hakikati itiraf etmemekteki tereddütlerine mantıki mana vermek mümkün değildir. Çok şayan-ı arzudur ki pek yakın bir zamanda onlar da bu hakikati itiraf ederler ve bütün cihan medeniyetin pek büyük hahiş [istek, arzu, isteyiş] ve tahassürle [kanla] intizar ettiği sulhun inikadına [yapılmasına, bağlanmasına, kurulmasına] mani olmak mesuliyetinden içtinap ederler [çekinirler]. Biz şimdiden esbab-ı hayatiyemizi temine başlamış bulunuyoruz ve bittabi hâl-i sulhun inikadında daha büyük inkişafat oluyor. Fakat muvaffak olmak için çok çalışmak lâzım olduğunu bilmeliyiz. İktisadiyat, iktisadiyat diyoruz. Fakat arkadaşlar, iktisadiyat demek her şey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, mevcudiyet-i insaniye için ne lâzımsa onların kâffesi demektir, ziraat demektir, ticaret demektir, say demektir, her şey demektir. Bütün bu hususatta el’an memleket ve milletimizin ne hâlde olduğunu sizler çok güzel bilirsiniz. Tavsif etmek istemeyeceğim. Ancak memleketimizin vüs’ati ve nüfusumuzun bu vüs’atle ne kadar gayr-i mütenasip olduğunu da hatırlayalım. Bu vâsi ve feyizli toprakları işleyebilmek, işletebilmek için noksan olan el emeğini behemehâl fenni alât ile telâfi etmek mecburiyetindeyiz. Memleketimizi bundan başka şimendiferler ile ve üzerinde otomobiller çalışır şoseler ile şebeke hâline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şimendiferler oldukça, vapurlar oldukça, bunlara karşı deve ile merkepler ve kağnı ile ve tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkışmanın imkânı yoktur. Memleketimiz ziraat memleketidir. Bu itibarla halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır. Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu sahada mühim müsabaka meydanlarına atılabiliriz. Fakat aynı zamanda sanatımızı da tezyid [ziyadeleştirmek, geliştirmek] ve tevsi etmek [genişletmek, yaygınlaştırmak] mecburiyetindeyiz. Eğer sanat hususunda yine müsamahakâr olursak o hâlde asar-ı sanayide yine haricin haraçgüzârı [haraç vericisi] oluruz. Mahsulât [toprak ve hayvanlardan elde edilen ürünler] ve mamulâtın [makinede ve elde işlenmiş ürünlerin] mübadelâtı [değiş tokuşu] ve servete inkılâbı için ticarete ihtiyacımız vardır. Ticaretimizin ağyar [yabancılar] elinde kalması memleketimizin servetinden lüzumu kadar istifade edememeyi bais olur [icap ettirir]. Fakat bütün bunlar söylenildiği kadar basit ve kolay olmayan şeylerdir. Bunda muvaffak olabilmek için hakikaten memleketin ve milletin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit [birleşmiş, birlik olmuş] ve hemahenk [uygun, denk] olarak çalışması lâzımdır. Heyet-i Aliyeniz bu esasatın en kıymetlilerini inşallah bulup ortaya koyacaksınız.
Arkadaşlar, bence yeni Devletimizin, yeni Hükûmetimizin bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dediğim gibi her şey bunun içinde mündemiçtir. Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlara o suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki âlem-i ticaret, ziraat ve sanatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir [faydalı] olsunlar, müessir [işleyen, hükmünü yürüten] olsunlar, faal olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar. Binaenaleyh maarif programımız, gerek iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek şeyler bu nokta-i nazara göre olmalıdır. Maarif programlarımız gibi şuabat-ı Devlet [devlet birimleri, şubeleri, organları] için tasavvur olunacak programlar dahi iktisat programına istinat etmezse kendini kurtaramazlar. Esaslı program tespit etmek ve program üzerinde bütün milleti hemahenk olarak çalıştırmak lâzımdır.
Bizim halkımızın menfaatleri yekdiğerinden ayrılır, sınıflar hâlinde değil; bilakis mevcudiyetleri ve muhassala-i mesai neticesi yekdiğerine lâzım olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada samilerim [dinleyicilerim] çiftçilerdir, sanatkârlardır, tüccarlardır ve ameledir. Bunların hangisi yekdiğerinin muarızı [karşısında] olabilir. Çiftçinin sanatkâra, sanatkârın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdiğerine ve ameleye muhtaç olduğunu, kim inkâr edebilir.
Bugün mevcut olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettiğimiz fabrikalarımızda kendi amelemiz çalışmalıdır. Müreffeh ve memnun olarak çalışmalıdırlar ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın lezzet-i hakikisini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsin. Binaenaleyh [bunun üzerine, bundan dolayı] programdan bahis olunduğu zaman, adeta denebilir ki, bütün halk için bir Say Misak-ı Millîsidir [Emek Misakı Millîsidir] ve böyle bir Say Misak-ı Millîsi mahiyetinde olan program etrafında toplanmaktan hâsıl olacak olan şekl-i siyasî ise alelade bir fırka mahiyetinde tasavvur edilmemek lâzım gelir ve badessulh [sulhtan/barıştan sonra] vukua gelebilecek olan böyle bir şekl-i siyasînin şimdiye kadar olduğu gibi milletin azim ve imanıyla ve vahdet [birlik] ve tesanüdün [dayanışmanın] birbirine müzahir [yardımcı] olmasıyla muvaffak olacağı hakkındaki kanaatim kavidir [kuvvetlidir] ve tamdır.
Efendiler, Heyet-i Aliyenizin [yüksek kurulunuzun], bugün yapmış olduğu Türkiye İktisat Kongresi çok mühimdir, çok tarihidir. Nasıl ki, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi felâket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millîye ve Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun ilk temel taşlarını tedarik hususunda amil olmuş, müessir olmuş, müteşebbis olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millîmizde ve hayat-ı millîyemizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiş ise, Kongremiz dahi milletin ve memleketin hayat ve halâs-ı hakikisini temine medar [dönüm noktası] olacak düsturun temel taşlarını ve esaslarını ihzar edip ortaya koymak suretiyle tarihte en büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir. (Alkışlar) Bu kadar kıymetli ve tarihi Kongremizi küşat etmek [açmak] şerefini bana bahşettiğinizden dolayı hassaten [bilhassa] arz-ı teşekkürat [teşekkürler arz] ederim. (Alkışlar, estağfurullah sesleri) Ve böyle bir kongreyi akdeden [yapan] sizlersiniz. Bundan dolayı sizi şayan-ı tebrik [tebrike değer] görürüm ve tebrik ederim. (Teşekkür ederiz sesleri) Kongre küşat edilmiştir [açılmıştır] efendim. [5]
DİPNOTLAR
[1] M. E. B. Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Öğretim Programı (Ortaokul 8. Sınıf), Ankara-2018, s. 13 [4. ÜNİTE: ATATÜRKÇÜLÜK VE ÇAĞDAŞLAŞAN TÜRKİYE, İTA.8.4.6. Ekonomi alanında meydana gelen gelişmeleri kavrar. a)İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar milli iktisat anlayışı ve tasarruf birinci açılarından incelenir.]
[2] M. E. B. Ortaöğretim Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Öğretim Programı, Ankara-2018, s.25 [3. ÜNİTE: ATATÜRKÇÜLÜK VE TÜRK İNKILABI, 3.6. Ekonomi alanında meydana gelen gelişmeleri kavrar. a)İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar milli iktisat anlayışı ve tasarruf birinci açılarından ele alınır.]
[3] Hâkimiyet-i Millîye, 7 Mart 1923, No: 757, s. 2, sütun: 5
[4] Hâkimiyet-i Millîye, 19 Şubat 1923, No: 743, s. 1, sütun: 1-6
[5] Hâkimiyet-i Millîye, 19 Şubat 1923, No: 743, s. 2, sütun: 1-6
[4, 5] Ahmet Gündüz ÖKÇÜN, Türkiye İktisat Kongresi 1923-İzmir Haberler-Belgeler-Yorumlar, Sermaye Piyasası Kurulu, Ankara 1997, s. 204-214
A. AFETİNAN, İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat-4 Mart 1923, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989, s. 57-69
You may like
Mustafa Kemal Paşa’nın Neue Freie Presse Muhabirine Cumhuriyet Hakkında Beyanatı [Demeci]
6 Ekim, İstanbul’un Düşman İşgalinden Kurtuluş Günü
Mustafa Kemal Paşa’nın Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde Halkla Konuşması
Cumhuriyet Bayramı
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN ADANA ÇİFTÇİLERİYLE HASBIHALİ [SOHBETİ, SÖYLEŞİSİ] (16 MART 1923) (1)
TÜRKLERİN ERGENEKON’DAN ÇIKIŞ BAYRAMI/SULTAN NEVRUZ (21 MART)
Türk İstiklâl Mücadelesi
Saltanatın Kaldırılmasına Dair Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul Kararı
Published
2 ay agoon
Kasım 17, 2024By
drkemalkocak(1 Kasım 1922)
Sadrazam Tevfik Paşa 17 Ekim 1922’de Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgrafta [1], Büyük Zafer’i saltanat makamı ile Babıâli’ye varlığını sürdürecek bir unsur olarak görmüş, hatta Barış Konferansı’nda İstanbul Hükûmetinin yanında yer almak suretiyle Ankara’nın son vazifesini yapmasını bekler vaziyette bulunmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Tevfik Paşa’nın telgrafına cevap olmak üzere TBMM’nin İstanbul’daki siyasî temsilcisi Hamit Bey’e Bursa’dan çektiği 18 Ekim 1922 tarihli telgrafta [2], “…Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile şekil ve mahiyeti taayyün eden Türkiye Devletinin tarihi teessüsünden beri Türkiye mukadderatına vaziülyet ve bundan mes’ul yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti olduğu”nu belirtmiş, aynı kanun gereğince Türkiye’yi konferansta TBMM Hükûmeti’nin temsil edeceğini bildirmiştir. Hamit Bey, Gazi Paşa’nın talimatı doğrultusunda Tevfik Paşa’ya tebligatta bulunmasına rağmen sonuç elde edememiştir.
27 Ekim 1922’de İngiliz, Fransız, İtalyan temsilcileri ayrı ayrı verdikleri şifahi notalarla İstanbul ve Ankara Hükûmetlerini aynı anda, 13 Kasım 1922’ de İsviçre’nin Lozan şehrinde yapılacak konferansa davet ettiler. 23 Ekim’de Ankara bu daveti kabul ettiğini bildirmiş, 29 Ekim’de Tevfik Paşa tarafından TBMM Başkanlığına çekilen telgrafta[3], birlikte katılma teklifinde bulunulmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, Barış Konferansı’nda ikiliği ortadan kaldırmak için saltanatın hemen kaldırılması doğrultusunda kararını vermiştir. Bu konuda Rauf Bey ile Kâzım Karabekir Paşa’dan kararının uygun olduğuna dair meclis kürsüsünde konuşma yapmalarını istemiştir. Bu istek kabul görmüş, hatta Rauf Bey daha ileri giderek bu günün bayram ilân edilmesini teklif etmiştir.
Sadrazam Tevfik Paşa’nın barış konferansına birlikte katılma teklifi TBMM’de büyük tepki ile karşılanmıştır. Bu konu, 30 Ekim 1922 tarihindeki birleşimde görüşülmüştür. Vahideddin’in ve Hükûmetlerinin Millî Mücadeledeki karşı icraatları açıklanarak saltanat makamını suçlayan konuşmalar yapılmıştır. Bu sebeple kimi mebuslar İstanbul Hükûmetinin konferansa katılma haklarının bulunmadığını ifade ederken, kimileri de İstanbul Hükûmetinin yok sayılmasını ve hatta saltanatın kaldırılmasını istemişlerdir. Aynı birleşimde saltanatın kaldırılmasına dair Dr. Rıza Nur ve arkadaşlarınca verilen 81 imzalı altı maddelik önerge [4] Meclis Başkanlığına sunulmuş, 131 kabul, 2 ret, 3 çekimser oya karşılık çoğunluk sağlanamadığından işlem tamamlanamamış ve 1 Kasım Çarşamba günü tekrar oylama yapılmak üzere oturuma son verilmiştir. TBMM’nin çalışmalarına ara verdiği 31 Ekim Salı günü Müdafaa-i Hukuk Grubu toplantısında Mustafa Kemal Paşa, saltanatın kaldırılmasının mecburi olduğuna dair açıklamada bulunmuştur. 1 Kasım Çarşamba günkü 130. birleşimin birinci oturumunda konu tekrar gündeme getirilmiştir.
Dr. Rıza Nur ve arkadaşları önergelerinin altıncı maddesine yönelik değişiklik teklifinde bulundular[5]. Teklifte, hilâfetin Türklere, özellikle Osmanlı hanedanına ait olduğu kabul edilmiş ve halifenin ne şekilde, kim tarafından belirleneceğine açıklık getirilmiştir. İkinci Grup liderlerinden Hüseyin Avni (Ulaş) Bey ve arkadaşlarınca verilen 26 imzalı iki maddelik bir önergede[6], İstanbul Hükûmetinin 16 Mart 1920’den itibaren tarihe karıştığı belirtilmiş olmasına rağmen saltanatın kaldırılmasına yönelik herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Bu önerge sadece İstanbul Hükûmeti’ni hedef almıştır. Mustafa Kemal Paşa her iki teklif üzerinde yapmış olduğu uzunca konuşmasında hilâfetle saltanatın birbirinden ayrılabileceğini, tarihten örnekler vererek açıklamış neticede söz konusu tekliflerin Şer’iye, Adliye ve Kanun-ı Esasi encümenlerinden meydana gelen ortak komisyona havalesi kabul olunarak birinci oturuma son verilmiştir.
Teklifler, ortak komisyonda görüşülürken, durumu yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, toplantı odasına girerek komisyona hitaben bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında; hâkimiyet ve saltanatın kuvvet ve kudretle alınabileceğini, milletin ayaklanarak zaten bunları elde ettiğini, yapılacak işin fiili durumu resmîleştirmekten ibaret bulunduğunu, aksi takdirde bazı kafaların kesileceğini ifade etmiştir. Bu konuşmayla aydınlanan komisyon üyeleri, bu görüşler doğrultusunda bir karar tasarısı metni hazırlayıp meclis başkanlığına sunmuşlardır.
TBMM Genel Kurulunun 130. birleşiminin ikinci oturumunda ittifakla kabul edilen iki maddelik “TBMM’nin Hukuk-ı Hâkimiyet ve Hükümranının Mümessil-i Hakikisi Olduğuna Dair Hey’et-i Umumiye Kararı”na [7] göre; saltanatla hilâfet birbirinden ayrılmış, saltanat kaldırılmış, hilâfetin varlığı korunmuş, hilâfet makamının Osmanlı hanedanına ait olduğu, ilim ve ahlâk bakımlarından hanedanın en iyi ve en olgun mensubunun bu makama TBMM tarafından seçileceği belirtilmiştir. Aynı kararda İstanbul Hükûmetinin varlığına son verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hukuk-ı Hâkimiyet ve Hükümranının Mümessil-i Hakikisi Olduğuna Dair Hey’et-i Umumiye Kararı
Numara: 308
Birkaç asırdır Saray ve Bab-ı Âlinin cehâlet ve sefâhati yüzünden devlet azim felâketler içinde müthiş bir surette çalkandıktan sonra nihayet tarihe intikal etmiş bulunduğu bir anda, Osmanlı İmparatorluğunun müessisi ve sahib-i hakikisi olan Türk milleti, Anadolu’da hem harici düşmanlarına karşı kıyam etmiş hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan Saray ve Bab-ı Âli aleyhine mücâhedeye atılarak Türkiye’de Büyük Millet Meclisi ve onun Hükûmeti ve ordularını bitteşkil harici düşmanlar, Saray ve Bab-ı Âli ile fiilen ve müsellahan ve malum müşkilât-ı şedide ve mahrumiyet-i elime içinde cidâle girişmiş, bugünkü halâs gününe vasıl olmuştur.
Türk milleti, Saray ve Bab-ı Âlinin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilât-ı Esasiye Kanununu ısdar ederek onun birinci maddesiyle hâkimiyeti padişahtan alıp bizzat millete ve ikinci maddesiyle icrai ve teşri kuvvetleri onun yed-i kudretine vermiştir. Yedinci madde ile de harp ilânı, sulh akdi gibi bütün hukuk-ı hükümraniyi milletin nefsinde cem eylemiştir.
Binaenaleyh; o zamandan beri eski Osmanlı İmparatorluğu tarihe intikal edip yerine yeni ve milli bir Türkiye devleti, yine o zamandan beri padişahlık merfu olup yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi kaim olmuştur. Yani bugün İstanbul’da bulunan heyet mevcudiyetini usulen himaye edecek hiçbir meşru ve gayr-i meşru ecnebi kuvvete ve müzâheret-i milliyeye malik olmayıp bir zıll-ı zâil halindedir. Millet, şahsi hükümranlık ve saray halkı ve etrafının sefâhati esası üzerine müessis bir saltanat yerine, asıl halk kitlesinin ve köylünün hukukunu himaye ve saadetini tekeffül eden bir halk Hükûmeti idaresi tesis ve vaz’edilmiştir.
Hal böyle iken İstanbul’da düşmanlarla teşrik-i mesâi etmiş olanların elan hukuk-ı hilâfet ve saltanat ve hukuk-ı hanedandan bahs eylemelerini görmekle müstekreh-i hayret bulunuyoruz. Tevfik Paşanın telgrafı kadar garip ve acayip ve hilâf-ı mavaka’ı bir vesika tarihte nadir görülmüştür. Binaenaleyh Türkiye Büyük Millet Meclisi bervechi ati mevadı neşr ve ilâna karar vermiştir:
1-Teşkilât-ı Esasiye Kanunuyla Türkiye halkı, hukuk-ı hâkimiyet ve hükümranisini mümessil-i hakikisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin şahsiyet-i maneviyesinde gayr-i kabili terk ve tecezzi ve ferağ olmak üzere temsile ve bilfiil istimale ve irade-i milliyeye istinad etmeyen hiçbir kuvvet ve heyeti tanımamağa karar verdiği cihetle Misak-ı Milli hudutları dâhilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinden başka şekl-i Hükûmeti tanımaz. Binaenaleyh Türkiye halkı, hâkimiyet-i şahsiyeye müstenid olan İstanbul’daki şekl-i Hükûmeti 16 Mart 1336’dan itibaren ve ebediyen tarihe müntakil addeylemiştir.
2-Hilâfet; Hanedan-ı Âli Osman’a ait olup halifeliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu Hanedanın ilmen ve ahlâken erşed ve eslâh olanı intihap olunur. Türkiye devleti makam-ı hilâfetin istinatgâhıdır.
1-2 Teşrinisani 1338 [1-2 Kasım 1922]
DİP NOTLAR
[1] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, 30.10. 1338, Devre: 1, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 269; Kemal Atatürk, Nutuk Cilt: III Vesikalar, Vesika: 260, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1982, s.1236-1237
[2] Kemal Atatürk, Nutuk Cilt: III Vesikalar, Vesika: 262, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1982, s.1237
[3] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, 30.10. 1338, Devre: 1, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 270; Kemal Atatürk, Nutuk Cilt: III Vesikalar, Vesika: 263, MEB Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1982,s.1238-1239
[4] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, 30.10. 1338, Devre: 1, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 292-293
[5] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, 1.11. 1338, Devre: 1, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 304
[6] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, 1.11. 1338, Devre: 1, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 304-305
[7] T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, 1.11. 1338, Devre: 1, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 313-314; Büyük Millet Meclisi Kavanin Mecmuası, Cilt:1, s. 487-488; Bekir Sıtkı Yalçın-İsmet Gönülal, Atatürk İnkılâbı Kanunlar-Kararlar Tamimler-Bildiriler Belgeler-Gerekçe ve Tutanaklarıyla- Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1984, s. 286-288
Türk İstiklâl Mücadelesi
Mustafa Kemal Paşa’nın Neue Freie Presse Muhabirine Cumhuriyet Hakkında Beyanatı [Demeci]
Published
3 ay agoon
Ekim 26, 2024By
drkemalkocak(22 Eylül 1923)
Giriş
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gazi Mustafa Kemal [ATATÜRK] önderliğinde gerçekleştirilen Türk İstiklal Harbi/Milli Mücadele’den sonra kurulmuştur. Türk Milletinin bağımsızlığını kazanmasından sonra Gazi, zaman zaman yurt gezilerine çıkmıştır. Bu gezilerinde, Millî Mücadele sırasında düşmana karşı omuz omuza birlikte mücadele ettiği milleti ile daha yakından temas kurma imkânına kavuşmuştur. Gezilerinden, uzun süren harplerden yeni çıkmış olan halka moral vermiş, yeni kurulan “Türk Milletinin/Milli Kültürümüzün” muasır medeniyetler seviyesine ulaşması için yapılması gerekenler hakkında, kulluk/kölelikten kurtularak hürriyetine kavuşan vatandaşları bilgilendirmiş, yapılan inkılâpların uygulanışını görmüş ve yapılacak inkılâplarla hakkında kamuoyu oluşturmuştur. İhtiyaç duyduğu kamuoyu desteğini sağladığına kanaat getirdikten sonra, yapmak istediği inkılâpları Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunmuş ve uygulamaya/hayata geçirmiştir.
Bu sebeple Gazi’nin yurt gezileri yanında yabancı asker ve siyasi temsilciler ve gazetecilerle temas ve görüşmeleri, genellikle önemli siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel değişim ve gelişmelerin yaşandığı/yaşanacağı günlerin öncesi veya sonrasında gerçekleşmiş olması bakımından anlamlıdır. Bu kapsamda, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Nöye Fraye Prese [Neue Freie Presse] adındaki Avusturya gazetesi muhabirine verdiği “Cumhuriyetin ilanını öngören” demeç, Osmanlı Türkçesi ile yayımlandığı [Hâkimiyet-i Milliye, 27 Eylül 1923, No: 926, s. 1, sütun: 1-3]’ten çevrim yazı olarak aşağıda sunulmuştur.
***
Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Viyana’da münteşir [yayımlanan] “Nöye Fraye Prese” [Neue Freie Presse] namındaki Avusturya gazetesine vaki beyanatının asıl metni.
Ankara, 26 [Eylül 1923], (A. A.) – İki üç günden beri Ankara ve İstanbul gazetelerinde Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne atfedilen beyanat, salahiyettar olmayan zevat tarafından neşredilmiştir [yayımlanmıştır]. Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin şehrimizde bulunan Nöye Fraye Prese Muhabiri Mösyö Jozef Hans Lazar’a vaki olan beyanatı aynen ber-vech-i atidir [aşağıdadır]:
Muharririn [yazarın], Türkiye Teşkilatı Esasiye Kanunu’ndaki müstakbel tadilatın [gelecekteki değişikliğin] ne olacağı hakkındaki sualine [sorusuna] Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri şu suretle cevap vermiştir:
–Yeni Türkiye Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun ilk maddelerini size tekrar edeceğim:
“Hâkimiyet bila kaydu şart [kayıtsız şartsız] milletindir. İcra kudreti, teşri kudreti [kanun yapma] salahiyeti, milletin yegâne hakiki mümessili [temsilcisi] olan Meclis’te tecelli etmiş ve toplanmıştır.“
Bu iki maddeyi bir kelimede hülasa etmek kabildir [özetlemek mümkündür]: “Cumhuriyet“.
Yeni Türkiye’nin umur-ı teceddüdü [yenileşme işi] daha nihayet bulmamıştır. Ancak yolun sonuna kadar gidilmelidir. Harpten sonra Türk Teşkilatı Esasiye’sinin inkişafı [gelişmesi] henüz kati bir şekil almış addedilemez [sayılamaz]. Tadilat [değişiklikler] ve tashihat [düzeltmeler] yapmak ve daha mükemmel bir hale getirmek elzemdir. İkmaline [tamamlanmasına] başlanan bu iş henüz bitmemiştir. Kısa bir zaman zarfında Türkiye’nin bugün fiilen almış bulunduğu şekil kanunen de tespit edilecektir. Yakın bir atide [gelecekte] bu meseleye ait hükûmet teklifatı [teklifleri] Meclis’e arz edilecektir. Bu teklifatın [tekliflerin] bütün mevadı [maddeleri] Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun inkişaf [gelişme] ve ikmaline [tamamlanmasına] ait bulunacaktır.
Bütün Avrupa ve Amerika’daki cumhuriyetler nasıl esas itibariyle yekdiğerinden ayrı değilse ve aralarındaki fark nasıl yalnız şekle ait bulunuyorsa, Türkiye’nin da bu cumhuriyetlerden farkı sırf bir şekil meselesidir. Diğer cumhuriyet usulüyle idare edilen memleketlerde olduğu gibi bizim de hâkimiyete malik [sahip] bir parlamentomuz vardır. Yalnız bizde Büyük Millet Meclisi hem teşri [kanun yapma] hem de icrai salahiyete maliktir [icra salahiyetine sahiptir]. Başka yerde olduğu gibi, bizde de vekiller kendi vekâletlerine ait işlerden mesuldürler. Başka yerlerde yeni Türkiye devleti icra vekillerinin Millet Meclisi elinde bir oyuncak olduğu zannediliyor; bu, hatadır. Vekillerin mesuliyetine ve vazifesine ait meselede, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda yapılacak tadilat ile [değişikliklerle] tespit edilmiş olacaktır. Netice itibariyle reisicumhurdan, reisi hükûmetten [hükûmet reisinden] ve mesul vekillerden müteşekkil bir hükûmet teşkil edeceğiz.
Yeni Türkiye’nin payitahtı meselesine gelince, bunun cevabı kendiliğinden zahir olur [ortaya çıkar]: Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin payitahtıdır.
S[ual] – Avrupa’da, Türkiye’nin Avrupa’ya ve Garplılığa [Batılılığa] husumeti [düşmanlığı] bulunduğu fikri vardır. Türk matbuatında da bu nokta hakkında bir münakaşa açılmıştı. Bu münakaşada Garplılık müdafaa ediliyor veya aleyhinde bulunuluyordu. Bu hususta ne düşünülüyor?
C[evap] – Asırlardan beri düşmanlarımız Avrupa akvamı [milletleri] arasında Türklere karşı kin ve husumet [düşmanlık] fikirleri telkin etmişlerdir. Garp zihinlerine yerleşmiş olan bu fikirler, hususi [özel] bir zihniyet vücuda getirmişlerdir. Bu zihniyet hala her şeye ve bütün hadisata [hadiselere] rağmen mevcuttur. Ve Avrupa’da hala Türk’ün her türlü terakkiye [ilerlemeye] hasım [düşman] bir adam olduğu, manen ve fikren inkişafa [gelişmeye] gayr-i müstaid [kabiliyetsiz] bir adam olduğu zannedilmektedir. Bu, azim [büyük] bir hatadır. Cevabımı basitleştirmek için size şu misali serdedeceğim [vereceğim]: Farz ediniz ki, karşınızda iki adam var; bunlardan biri zengin ve emrine her türlü vesait muhya [vasıtalar hazır], diğeri de fakir ve elinde hiçbir vasıta mevcut değil. Bu vesait fıkdanından [vasıta yokluğundan] başka ikincinin manevi ruhu da diğerinden hiç farkı ve maduniyeti [geriliği] yoktur. İşte Avrupa ile Türkiye yekdiğerine karşı bu vaziyettedir. Bizi madun [geri] olmaya mahkûm bir kavim olarak tanımakla iktifa etmemiş [yetinmemiş] olan Garp, harabiyetimizi [haraplığımızı] tacil [çabuklaştırmak] için ne yapmak lazımsa yapmıştır. Garp ve Şark [Doğu] zihinlerinde yekdiğeriyle muarız [çatışan] iki prensip mevzu bahs [söz konusu] olduğu vakit, bunun en mühim menbaını [kaynağını] bulmak için Avrupa’ya bakmalı. İşte Avrupa’da mütemadiyen [devamlı] olarak mücadele ettiğimiz bu zihniyet mevcuttur.
İmparatorluk zamanında sultanın hükûmetleri Türk milletinin Avrupa ile temasına mani olmak için ellerinden geleni yapmışlar ve milletin arzu ve iradesinden uzak ve ayrı olarak icray-ı hükûmet [hükûmet icra] etmişler ve Türk milletini terakkiden [ilerlemeden] hariç bırakmışlardır.
Biz milliyetperverler gözleri açık adamlarız. Gözlerimizi her gün daha ziyade açmakta ve gerek dâhilde ve gerek hariçte olup biteni görüyoruz. Milletimizin mütemeddin [medeni] milletlerle temasını teshil etmek [kolaylaştırmak] menafimiz [menfaatlarımız] mukteziyatındandır [gereklerindendir].
Bu temasın, münasebetlerin yeniden tesisini yalnız arzu etmekle kalmıyoruz, onları inkişaf ettirmek [geliştirmek] için her şeyi yapıyoruz. Bu tavrımız, çok açık ve tartışmasız olarak, Türklerin zenofobisi [yabancı korkusu] bulunduğu şeklindeki yanlış zannı çürütmektedir.
Matbuatla milliyetperver Türkiye’nin ecnebi [yabancı] düşmanı olduğu ilan edilirse, büyük bir hata irtikâp edilmiş [işlenmiş] ve hakikaten mevcut olan şeyin aksi iddia edilmiş olur.
İkinci noktaya gelince, yani Türk matbuatında da Garplılık [Batılılık] ve Şarklılık [Doğululuk] münakaşası açıldığına gelince, matbuat, istediği bahiste istediği veçhile [şekilde] tefsiratta [yorumlarda] bulunabilir. Matbuat, hiçbir veçhile [şekilde] tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz. Benim bu hususta şahsi nokta-ı nazarım [görüşüm] şudur ki, muhafazakâr olan ve bu hususta yalnız olan Tevhidi Efkâr’ın karşısında Türk matbuatının kesreti [çoğunluğu] var. Bu matbuat Garplılaşmak [Batılılaşmak] veçhesini [yönünü] müdafaa ediyor. Tevhidi Efkâr’ın fikri bizim inkişafımızın [gelişmemizin] Garp usulünde vaki olmasını tadil edemez [değiştiremez]. Onun hareketi Garp matbuatına karşı aksülamel [tepki] diye telakki [kabul] edilebilir. O Garp matbuatı ki, ekseriyeti [çoğunluğu] mukaddema [başlangıçta] bizim aleyhimizde bulunuyordu. Vaki olan tebeddülata [değişikliklere] rağmen eski metotlarını değiştirmiyorlar.
S – Lozan sulhu [barışı] hakkındaki fikr-i devletlileri [devletlilerinin fikri]?
C – Lozan sulhu heyet-i umumiyesi [bütünü] itibariyle bizi tatmin ediyor. Biz bu muahedeye [antlaşmaya] tamamıyla riayet edeceğiz. Buna rağmen şunu söylemekten kendimizi men edemeyiz ki, daha taleplerimiz vardır ve bunların kuvveden [düşünceden] fiile çıktığını ahiren [son zamanda] Avrupa akvamının [milletlerinin] zihinlerinde vaki olan Türkiye’ye müsait yeni bir temayül [eğilim] vasıtasıyla görmek istiyoruz.
Muallak mesail [meseleler] için dostane tarz-ı tasfiyeler [çözüm tarzları] bulunacağını ümit etmek istiyoruz. Uzak bir atide [gelecekte] değil yakın bir istikbalde [gelecekte] şimdiye kadar halledilemeyen mesailin [meselelerin] kati hal şekline iktiran ettiğini [kavuştuğunu] görmek istiyoruz.
[Hâkimiyet-i Milliye, 27 Eylül 1923, No: 926, s. 1, sütun: 1-3;
Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 16 (1924), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 117-119]
Türk İstiklâl Mücadelesi
Büyük Âlim Ziya Gökalp’in Vefatı
Published
3 ay agoon
Ekim 25, 2024By
drkemalkocak[25 Ekim 1924]
Giriş
Türk sosyolojisinin kurucusu ve Türk milliyetçiliğinin en önemli düşünürlerinden biri olan Ziya GÖKALP [1], “bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tir” sözünü sarf eden Mustafa Kemal ATATÜRK’ün en fazla etkilendiği kişiler arasında yer alır.
Vefatının 100. yıldönümünde Ziya Gökalp’i minnet ve rahmetle anarım. Bu münasebetle başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere Türk milleti, vatanı ve devleti uğrunda hizmet eden bilim, kültür, sanat, devlet, asker ve siyaset adamları ile Türk Mehmetçiklerinden bu dünyadan göç edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.
Hafızalarımızı tazeleyip zihin jimnastiği yapmak amacıyla GÖKALP’in vefatının ertesi günü [Hâkimiyet-i Milliye, 26 Teşrinievvel 1924, No: 1256, s. 1, sütun: 2-3]’te yayımlanan “Hamdullah Suphi [TANRIÖVER],” ve “Ziya Gökalp Büyük Âlim Ziya Gökalp’in Ziyaı” başlıklı haber metinleri Osmanlı Türkçesi’nden çevrim yazı olarak aşağıda sunulmuştur.
***
ZİYA GÖKALP
“Ne elim bir haberle dilhunuz [içimiz kan ağlıyor]. Türk milliyetperverleri bir baş, hakiki bir mürşit kaybettiler. Türkçülük mefkûresinin bir meşalesi olan bu asil zekâ, kendi izinde yürüyecek binlerce muakkip [takipçi] bıraktı. Onun Türk tarihini, Türk içtimaiyatını, Türk harsını aydınlatan tahlil ve tasnif kuvveti, asırlardır ruhumuzda biriken karanlıkları derece derece eritmişti. Geçtiği yol evvelce bir izdi, şimdi bir şehrahtır [ana yoldur]. Türk vatanı en aziz evladından birini kaybetmekle taziye edilmek lazım gelen bir felakete uğradı. Ziya Gökalp’in hatırası önünde başlarımızı eğdiğimiz bu acı dakikalarda, tesellimiz odur ki, onun ufkumuzda dalgalandırdığı manevi bayrağı yere düşürmeyecek bir gençlik; memleketin her köşesinde bu imanın mahfuziyeti [korunması] için ayakta silahlanmış duruyor.” [2]
Hamdullah Suphi [TANRIÖVER]
***
BÜYÜK ÂLİM ZİYA GÖKALP’İN ZİYAI
Diyarbakır Mebus-ı Muhteremi; çok kıymetli eserlerini Türklüğe ve gençliğe hatıra bırakarak aramızdan ebediyen ayrılmıştır
Reisicumhurumuz ve İsmet Paşa hazeratı birer telgrafla merhum müşarünileyhin [adı geçenin] ailesine teessürlerini [üzüntülerini] iblağ buyurmuşlardır [bildirmişlerdir]. Bir Ziya Gökalp Cemiyeti teşkil edilmiştir.
***
Bir müddetten beri rahatsız bulunan ve son günlerde hastalığının şiddetlenmesi dolayısıyla hastahaneye nakledilen Diyarbakır Mebusu Ziya Gökalp Bey üstadımız dün [25 Ekim 1924] sabaha karşı irtihal-i dar-ı beka [ahirete göç] eylemiş ve bu müellim [elem veren] haber şehrimizde birden bire şayi olarak [duyularak] umumi ve derin bir teessürle [keder ve üzüntüyle] karşılanmıştır.
Reisicumhur Gazi Paşa Hazretleriyle Başvekil ve Hariciye Vekili İsmet Paşa Hazretleri merhum müşarünileyhin ailesine birer taziye telgrafı çekmek suretiyle teessürlerini iblağ buyurdukları gibi hükumet tarafından lazım gelenlere cenaze merasiminin pek mutantan bir surette icrası için de emirler verilmiştir.
İstanbul’da icra edilecek olan cenaze merasiminde Türkiye Büyük Millet Meclisi namına orada bulunan İkinci Reis Vekili Şarkikarahisar Mebusu Ali Sururi Bey hazır bulunacaktır. Merhum müşarünileyhin ailesine bu devreye ait olan tahsisatın kâmilen verilmesi ve ayrıca hidmet-i vataniye [vatana hizmet] tertibinden maaş tahsisi takarrür etmiştir [kararlaştırılmıştır]. Müdafaa-i Milliye Vekili Kazım Paşa Hazretleri ordu namına, beyan-ı taziyet edilmesini Üçüncü Kolordu Kumandanlığına ve Maarif Vekili Vasıf Bey Efendi de cenaze merasiminin icra edildiği gün bütün mekteplerin kapatılmasını ve bilumum muallimlerle talebelerin merasime iştirak etmelerini İstanbul’daki memurin-i aidesine emreylemişlerdir.
Vasıf Bey Efendi merhumun ailesine çektikleri telgrafta; kendisiyle beraber bilumum muallimlerin muhtaç-ı taziye ve teselliye bir halde olduklarını ve merhumun hatırasının gençlik için kuvvetli bir menba-ı ilham [ilham kaynağı] olacağını ve bir arzuları varsa muhatap olmak istediğini bildirmiş ve ayrıca Muallimler Birliği, Türk Ocakları Heyet-i Merkeziyelerince telgrafla beyan-ı tessesür ve arz-ı taziyet olunmuştur.
Dün gece Ankara’da Türkçülük Cereyanının maruf simaları, mebuslar ve Türkçü gençler bir içtima akdederek [toplantı yaparak] bir “Ziya Gökalp Cemiyeti” tesis etmişlerdir. Cemiyetin Birinci Reisliğine Sinop Mebusu sabık Sıhhiye Vekili Doktor Ziya Nur Bey, İkinci Reisliğine Zonguldak Mebusu Ragıp beyler bil ittifak intihap edilmişlerdir [seçilmişlerdir]. Cemiyet Ziya Gökalp Beyin bütün Türk şehirlerindeki muhiplerinden ve talebesinden taazzuv edecektir [meydana gelecektir]. Cemiyetin programı ve gayesi; Ziya Gökalp Beyin kitaplarının tabı [basımı], yazılarının ve hatıralarının cemi [toplanması] ve ihtifallerinin [törenlerinin] tertibi olacaktır.
Diğer taraftan “Türk Ocakları Merkez Heyeti ve Hars Heyeti” ve “Ziya Gökalp Cemiyeti” şu suretle derin teessürlerini ve hissiyat-ı taziyetkaranelerini ifade etmektedirler:
“Türklüğe ve Türk Ocaklarına ifa ettiği layemut [ölmez] hidmetler ile kalbimizde ebediyen yaşayacak bir minnet ve şükran hatırası bırakmış olan büyük âlim ve rehber Ziya Gökalp’in vefatı dolayısıyla Türk milletine en samimi taziyetlerimizi ve memleketin umumi kederine bütün mevcudiyetimizle iştirak ettiğimizi beyan ederiz.”
Anadolu Ajansı da şu satırlarla teessürlerini bildirmektedir:
“Türk vatanı en büyük ilim adamını kaybetti. Milli Mücadelenin ruhu ve istinatgâhı olan milliyet fikirlerini neşretmek hususunda Ziya Gökalp Beyin ifa ettiği hidmetler Türk milletinin kalbinde ebedi bir minnet bırakmıştır. Anadolu Ajansı bu büyük ziya [kayıp] karşısında duyduğu derin teessürleri beyan ve Türk milletini bütün ruhuyla taziye eder [başsağlığı diler].”
Üstadın son hayatına ait ajans tarafından verilen malumat ber-vech-i atidir [aşağıdadır]:
Ajans ve matbuat mensubini [mensupları] namına üstat Ziya Gökalp Beyi 23 Teşirinievvel’de [23 Ekim 1924] ziyaret eden Anadolu Ajansının İstanbul mümessili [temsilcisi] Edhem Hidayet Bey o günkü tarihle şu telgrafı ajansa göndermiştir:
“İstanbul: 23 [Ekim 1924] (A. A.)-Ziya Gökalp Beye gittim. Çok dalgın, etrafındakileri tanıyamaz bir halde idi. Hiçbir şey söyleyemiyor ve ızdırap alameti gösteriyordu. Dünkü konsültasyon neticesinde kati olmamak üzere dimağında iltihap olduğu teşhis edildiğini ve doktorların ümitvar bulunmadığını biraderi Nihad Bey ifade etti. Kemal-i teessürle arz ederim.”
Anadolu Ajansının üstadın hastalığına ve irtihaline dair müteakip telgrafları da ber-vech-i atidir [aşağıdadır]:
İstanbul: 24 [Ekim 1924] (A. A.)-Ziya Gökalp Beyin vaziyet-i sıhhiyesine [sağlık durumuna] dair bu akşamki tabip raporu ber-vech-i atidir:
“Hastanın ahval-i umumiyesi git gide kesb-i vahamet ediyor. Hastalık süratle seyrini takip ediyor. Ziya Bey artık etrafındakileri tanımıyor. Kalp mukavemet ediyor. Hastalığın vahameti bütün kuvvetiyle bakidir.” [2]
DİP NOTLAR
[1] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ziya-gokalp-1876-1924/
[2] Hâkimiyet-i Milliye, 26 Teşrinievvel 1924, No: 1256, s. 1, sütun: 2-3
Saltanatın Kaldırılmasına Dair Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul Kararı
Mustafa Kemal Paşa’nın Neue Freie Presse Muhabirine Cumhuriyet Hakkında Beyanatı [Demeci]
Büyük Âlim Ziya Gökalp’in Vefatı
En Çok Okunanlar
- Türkler ve Zaferleri2 yıl ago
Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat [Görüşme] (1)
- Maarifimizde İstikamet2 yıl ago
AİLE KUCAĞINDA VATAN TERBİYESİ
- Türk Tarihi3 yıl ago
6 EKİM İSTANBUL’UN KURTULUŞ GÜNÜ
- Türk İstiklâl Mücadelesi2 yıl ago
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
- Tarihi Toplantılar3 yıl ago
İSTİKLÂL MARŞI’NIN YAZILIŞI ve MİLLÎ MARŞ OLARAK KABULÜ
- Mustafa Kemal Atatürk3 yıl ago
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN KONYA TÜRK OCAĞI’NDA YAPTIĞI KONUŞMA
- Türk İstiklâl Mücadelesi2 yıl ago
Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ni Açış Konuşması (4 Eylül 1919)
- Maarifimizde İstikamet3 yıl ago
1998 İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI 6’NCI SINIF TÜRKİYE TARİHİ ÜNİTESİ AMAÇLARININ KAZANILMIŞLIK DÜZEYİ (Kastamonu Örneği)