Türk Tarihi
Ahiliğin Siyasi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Temelleri

Published
5 gün agoon
By
drkemalkocak
(Vaka Analizleri ile)
Özet
Ahilik, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’da ortaya çıkan, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla toplum düzenini şekillendiren çok yönlü bir kurumdur. Bu makalede Ahiliğin temel özellikleri vaka analizleriyle ele alınarak, Osmanlı’nın kuruluşundaki rolü ve Türk-İslam kültürüne katkısı değerlendirilmektedir.

Giriş
Ahilik, kökeni fütüvvet anlayışına dayanan, Ahi Evran’ın önderliğinde Anadolu’da kurumsallaşan bir teşkilattır. Yalnızca bir meslek örgütlenmesi değil, aynı zamanda siyasi düzen, sosyal adalet, ekonomik denetim ve kültürel birlik sağlayıcı bir yapıdır.
1. Siyasi Temeller ve Vaka Analizleri
Vaka 1 – Kırşehir’de Ahi Evran ve Moğol Baskısı: Moğol istilası sonrası Anadolu’da siyasi otorite sarsılmış, şehirler büyük kargaşaya sürüklenmiştir. Bu dönemde Ahi Evran, Kırşehir’de Ahiliği bir direnç unsuru haline getirmiş, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak için Ahiler askeri görev üstlenmiştir.

Vaka 2 – Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Ahiler: Osman Gazi, devletin meşruiyetini güçlendirmek için Ahi Şeyh Edebali’nin manevi desteğini almış, Ahiler ise Bursa ve çevresinde Osmanlı’ya siyasi destek vermiştir. Böylece Ahilik, yeni devletin siyasi yapısının temellerine katkıda bulunmuştur.
2. Sosyal Temeller ve Vaka Analizleri
Vaka 1 – İbn Battuta’nın Anadolu Seyahatnamesi: 1330’larda Anadolu’ya gelen seyyah İbn Battuta, Anadolu’da Ahilerin misafirperverliğini gözlemlemiştir. Gittiği her şehirde Ahi zaviyelerinde ücretsiz konaklamış, yemek ve barınma imkânı bulmuştur. Bu, Ahiliğin sosyal dayanışmayı kurumsallaştırdığının en somut göstergesidir.
Vaka 2 – Ahilerin Yoksullara Yardımı: Ahilik teşkilatı, özellikle kıtlık yıllarında, her esnafın kazancından belirli bir payı yoksullara aktarmasını zorunlu kılmıştır. Bu sistem, toplumda açlık ve yoksulluğun büyük ölçüde engellenmesini sağlamıştır.

3. Ekonomik Temeller ve Vaka Analizleri
Vaka 1 – Yiğitbaşı Denetimleri: Ahilikte yiğitbaşı adı verilen görevliler, çarşı pazarı denetleyerek malın kalitesini ve fiyatını kontrol ederdi. Örneğin, Kastamonu’da kayıtlara geçen bir olayda, hileli mal satan bir esnaf, Ahilik teşkilatı tarafından meslekten men edilmiştir.
Vaka 2 – Usta-Çırak Sistemi: Konya’da deri işçiliği yapan Ahi zaviyelerinde çıraklar, yalnızca deri işçiliği değil, aynı zamanda “ahlak eğitimi” alarak yetişmiştir. Bu, Ahiliğin ekonomik faaliyetleri ahlaki bir çerçeveye oturttuğunu göstermektedir.
4. Kültürel Temeller ve Vaka Analizleri
Vaka 1 – Fütüvvetnameler: Ahiler, meslek ahlakını düzenleyen yazılı metinler oluşturmuşlardır. Örneğin, Ahi Şerafeddin’in Fütüvvetnamesi’nde “müşteriyi aldatmamak, helal kazanca riayet etmek, sanatını ibadet bilmek” gibi kurallar açıkça yer almaktadır.
Vaka 2 – Kültürel Kimliğin Korunması: Antalya, Kütahya, Kastamonu ve Sinop gibi şehirlerde Ahiler, sadece ekonomik düzen değil aynı zamanda kültürel dayanışmayı da sağlamıştır. Bu şehirlerde Ahilerin zaviyeleri, aynı zamanda edebî sohbetlerin, dini derslerin ve kültürel faaliyetlerin merkezi olmuştur.
Sonuç
Ahilik, Anadolu’da toplum düzenini sağlayan bir “medeniyet kurumu”dur. Vaka analizleri göstermektedir ki, Ahilik siyasi istikrarın sağlanmasında, sosyal dayanışmanın güçlendirilmesinde, ekonomik düzenin kurulmasında ve kültürel kimliğin korunmasında belirleyici olmuştur. Bugün iş ahlakı, sosyal adalet ve dayanışma üzerine yapılan tartışmalarda Ahilik ilkeleri hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
Kaynakça:
Köprülü, M. Fuad. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar.
Ocak, Ahmet Yaşar. Türkiye’de Ahilik ve Bektaşilik.
Gölpınarlı, Abdülbaki. Fütüvvetnameler.
Gömeç, Saadettin Yağmur. Türk Kültür Tarihi.
İbn Battuta. Rıhlet İbn Battuta (Seyahatname).
You may like
Öğretim Programı ve Ders Kitaplarında Ahilik
TÜRK İSTİKLAL MÜCADELESİNDE KAĞNI KOLLARI (İnebolu-Kastamonu Hattı)
Birinci İnönü Muharebesi (6-11 Ocak 1921)
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyetinin Ankara’da Karşılanışı
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”inde Ankara [3. Bölüm]
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN AÇILIŞI (23 Nisan 1920)
Türk Tarihi
Kutadgu Bilig’te Siyasi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Yapı ve İşleyişi

Published
2 gün agoon
Eylül 30, 2025By
drkemalkocak
Özet

Balasagunlu Yusuf Has Hâcib’in 1069-1070’te kaleme aldığı ve Karahanlı hükümdarı Tafgaç Buğra Kara Hakan’a takdim ettiği Kutadgu Bilig, yalnızca bir siyasetname değil; aynı zamanda Karahanlılar dönemi Türk-İslam toplumunun siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını yansıtan bir düşünce eseridir. Bu çalışmada eserin sunduğu siyasal kurumlar, birey-toplum ilişkileri, ekonomik düzen ve kültürel değerler çok boyutlu bir analiz çerçevesinde incelenmiştir. Alegorik karakterler (Kün Togdı, Ay Toldı, Ögdülmiş, Odgurmış) üzerinden şekillenen adalet, saadet, akıl ve kanaat kavramları, devletin işleyişinde kurumlaşmayı ve ahlâkî bütünlüğü temsil etmektedir. Bu yaklaşım, yalnızca Karahanlı toplumu için değil, Selçuklu ve Osmanlı gibi sonraki Türk-İslam devletleri için de yol gösterici olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kutadgu Bilig, siyaset felsefesi, Türk-İslam devleti, sosyal yapı, ekonomi, kültür.
Giriş

Kutadgu Bilig, Türkistan Türk geleneğinin “töre” anlayışı ile İslamiyet’in siyasi ve ahlâkî değerlerini birleştiren ilk büyük eserlerden biridir. 1069–1070 yıllarında yazılarak Karahanlı hükümdarına sunulan eser, devletin yönetim ilkelerini, toplum düzenini ve bireyin görevlerini alegorik bir üslupla anlatmaktadır. Bu yönüyle eser, hem Karahanlıların siyasi yapısını hem de Türk-İslam dünyasının kurumlaşma sürecini anlamak açısından birincil kaynak niteliğindedir.
1. Siyasi Yapı ve İşleyiş
Hükümdarlık ve kut anlayışı: Devletin başında Tanrı tarafından kut bahşedilmiş hükümdar bulunur. Ancak bu güç, töre ve adalet ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.
Kurumlaşma: Saray teşkilatı, vezirlik, divan, ordu ve bürokrasi, devletin işleyişini sağlayan kurumlar olarak düzenlenmiştir.
Adalet ilkesi: Kün Togdı karakteri aracılığıyla adalet, devletin en temel unsuru olarak sunulmuştur.
Meşruiyet: Yönetici, hem dünyevî düzenin hem de ahlâkî bütünlüğün koruyucusudur.
2. Sosyal Yapı ve İşleyiş
Sosyal tabakalaşma: Saray görevlileri, ulema, tüccar, köylü ve halk arasında göreve (çalışma, paylaşma, yardımlaşma, dayanışma) dayalı bir iş bölümü vardır.
Dayanışma: Toplumun ayakta kalması için yardımlaşma esastır.
Aile ve birey: Aile, toplum düzeninin çekirdeği olarak görülmektedir. Birey, hem devlete hem de topluma karşı sorumluluk taşımaktadır.
Eğitim ve bilgelik: Ögdülmiş karakteri, toplumda akıl ve hikmetin önemini vurgulamakta; bilgelik sosyal düzenin rehberi kabul edilmektedir.
3. Ekonomik Yapı ve İşleyiş
Refahın önemi: Ay Toldı, saadet ve refahı temsil etmektedir. Devletin devamlılığı için halkın ekonomik refahı şarttır.
Üretim: Çalışkanlık bireysel bir erdem değil, toplumsal bir mecburiyettir. Tembellik devlet düzenini bozan bir unsur olarak görülmektedir.
Tarım ve hayvancılık: Karahanlı toplumu, konar-göçer ve yerleşik yapısıyla hem tarıma hem hayvancılığa dayalı bir ekonomiye sahiptir.
Vergi adaleti: Vergilerin adaletli toplanması, devlet ile halk arasındaki ilişkinin en kritik unsurlarındandır.
4. Kültürel Yapı ve İşleyiş
Türk-İslam sentezi: Töre ile İslam hukuku birleştirilmiş, böylece kültürel bir bütünlük sağlanmıştır.
Ahlâk ve maneviyat: Odgurmış karakteri, kanaat ve maneviyatın toplum hayatında ne denli önemli olduğunu gösterir.
Bilgelik ve edep: Toplumun ahlâkî değerleri, bireyin davranışları ve devletin işleyişiyle doğrudan ilişkilidir.
Sözlü-yazılı kültür geçişi: Kutadgu Bilig, sözlü öğüt geleneğini yazılı siyaset felsefesine dönüştürmüştür.
Sonuç
Kutadgu Bilig, Karahanlılar döneminde devlet, toplum ve birey arasındaki ilişkileri çok boyutlu bir şekilde ele alan bir siyaset felsefesi eseridir. Siyasî kurumlar adalet ve töreye dayandırılmış; toplum hayatı, yardımlaşma, aile düzeni ve bilgelikle desteklenmiş; ekonomi refah ve üretim temeline oturtulmuş; kültür ise Türk töresi ile İslam ahlâkının sentezi üzerinden kurgulanmıştır. Bu bütünleyici yaklaşım, yalnızca Karahanlı toplumunu değil, Selçuklu ve Osmanlı gibi sonraki Türk-İslam devletlerini de derinden etkilemiştir.
Kaynakça
İbrahim Kafesoğlu, Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980.
Mehmet Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2004.
Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilatı (XI. Yüzyıl) (Türk Hâkimiyet Anlayışı ve Karahanlılar), Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1981.
Reşit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig I: Metin, TDK Yayınları, Ankara, 1947.
Reşit Rahmeti Arat,Kutadgu Bilig II: Çeviri, TDK Yayınları, Ankara, 1959.
Saadettin Yağmur Gömeç, “Türk-İslam Siyaset Düşüncesi ve Kutadgu Bilig”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2007.
Sadri Maksudi Arsal, “Kutadgu Bilig”, Türk Tarihi Dergisi Dün/Bugün/Yarın, Sayı: 84 (Ocak 2004), s. 66-76.
Türk Tarihi
Öğretim Programı ve Ders Kitaplarında Ahilik

Published
5 gün agoon
Eylül 27, 2025By
drkemalkocak
Özet
Ahilik, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’da toplum düzeninin, iş ahlakının ve dayanışmanın temeli olmuş; günümüzde de öğretim programlarında değerler eğitimi ve tarih öğretimi kapsamında yerini korumuştur. Bu makalede Ahiliğin öğretim programlarında nasıl işlendiği, güncel ders kitaplarındaki örneklerle birlikte analiz edilmiştir. Amaç, Ahiliğin hem tarihi bilgi hem de ahlaki değer aktarımındaki rolünü ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Ahilik, öğretim programı, ders kitapları, değerler eğitimi, iş ahlakı
Giriş
Ahilik, Ahi Evran’ın öncülüğünde Anadolu’da kurulan ve ekonomik hayatın yanı sıra sosyal adaletin sağlanmasında önemli rol oynayan bir kurumdur. [1] Bu teşkilat, esnaf ve sanatkârların hem meslekî hem ahlaki yönden yetişmelerini sağlamış, kardeşlik ve yardımlaşma ilkelerini yaygınlaştırmıştır. [2] Cumhuriyet döneminden itibaren Ahilik, tarihî ve kültürel bir miras olarak öğretim programlarında yer almış ve değerler eğitimi açısından özel bir önem kazanmıştır.
1. Öğretim Programlarında Ahilik
İlköğretim (Sosyal Bilgiler):
4. ve 5. sınıf Sosyal Bilgiler derslerinde Ahilik, yardımlaşma, dayanışma, meslekî eğitim ve kültürel miras bağlamında işlenmektedir. [3]
Ortaöğretim (Tarih):
9. sınıfta “Anadolu’da Beylikler Dönemi” ve “sosyal-ekonomik hayat” başlıklarıyla Ahilik yer almakta, 10. sınıfta Osmanlı’nın kuruluşunda Ahilerin desteği vurgulanmaktadır. [4]
Meslekî ve Teknik Eğitim Programları:
Ahilik, iş ahlakı ve meslekî disiplinin kurumsal modeli olarak ele alınmaktadır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi:
Ahilik, İslam’ın kardeşlik, adalet ve helal kazanç ilkeleriyle ilişkilendirilmektedir.
2. Ders Kitaplarında Ahilik
Sosyal Bilgiler 5. Sınıf (MEB, 2019)
Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra, şehirlerde esnaf ve zanaatkârlar Ahilik adı verilen teşkilatlar kurdular. Ahiler, dürüstlük, yardımlaşma, dayanışma, kardeşlik gibi değerleri yaygınlaştırdılar. Ahi teşkilatına giren gençler hem meslek öğrendi hem de iyi insan olmayı öğrendiler.”
Burada Ahilik, değerler eğitimi çerçevesinde sunulmaktadır.
Tarih 9. Sınıf (MEB, 2020)
“Anadolu’da Türk beylikleri döneminde kurulan Ahilik teşkilatı, ekonomik ve sosyal hayatın düzenlenmesinde önemli rol oynamıştır. Ahiler, esnaf ve sanatkârların meslekî eğitimini üstlenmiş, fiyat ve kalite kontrolü yaparak halkı korumuştur. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da Ahilerin desteği etkili olmuştur.”
Burada Ahilik, ekonomik düzenin ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda destekleyici unsuru olarak işlenmektedir.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 10. Sınıf (MEB, 2021)
“Ahilik, İslam’ın kardeşlik, adalet ve yardımlaşma ilkelerini hayata geçiren bir teşkilattır. Ahiler, mesleklerini helal kazanç ve dürüstlük üzerine inşa etmişlerdir. Günümüzde ticaret ahlakı açısından Ahilik, örnek alınması gereken bir kurumdur.”
Burada Ahilik, ahlak ve dinî değerler üzerinden örnek olarak verilmektedir.

Meslekî ve Teknik Anadolu Liseleri – Meslek Ahlakı Dersi (MEB, 2018 Programı)
“Ahilik, meslek ahlakının kurumsallaşmış hâlidir. Ahi Evran tarafından Anadolu’da kurulan bu teşkilat, çırak, kalfa ve usta düzeniyle iş disiplini oluşturmuştur. Bugün iş hayatında kullanılan meslekî etik kuralların temelinde Ahilik ilkeleri vardır.”
Burada Ahilik, modern meslek ahlakının kaynağı olarak gösterilmektedir.
3. Öğrencilere Kazandırılmak İstenen Değerler
- Dürüstlük
- Yardımlaşma
- Adalet
- Meslek disiplini
- Toplumsal sorumluluk
Bu değerler, özellikle 2018 Öğretim Programı’nda açıkça belirtilmiştir. [5]
4. Vaka Analizi – 2018 Tarih Öğretim Programı
2018’de güncellenen tarih öğretim programında Ahilik, “Türk kültür ve medeniyetinin sürekliliği” bağlamında ele alınmıştır. Burada amaç yalnızca bilgi kazandırmak değil; öğrencilerin geçmişten günümüze taşınabilecek iş ahlakı ve dayanışma kültürü değerlerini özümsemesini sağlamaktır.
Sonuç
Ahilik, öğretim programı ve ders kitaplarında üç farklı boyutta işlenmektedir:
- Tarihî bir kurum olarak – Anadolu ve Osmanlı’daki rolüyle,
- Değerler eğitimi aracı olarak – dürüstlük, yardımlaşma ve kardeşlik ilkeleriyle,
- Meslekî eğitim modeli olarak – modern iş ahlakına kaynaklık eden yönüyle.
Bu üç boyut, Ahiliğin sadece geçmişe ait bir örgütlenme değil, günümüz eğitim sisteminde de toplum değerlerinin aktarılmasında yaşayan bir miras olduğunu göstermektedir.
Dipnotlar
[1] M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (Ankara: Diyanet Yay., 1976), s. 241.
[2] Ahmet Yaşar Ocak, Türkiye’de Ahilik ve Bektaşilik (İstanbul: İletişim Yay., 2000), s. 52.
[3] MEB, İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı (Ankara: MEB Yay., 2018), s. 37.
[4] MEB, Ortaöğretim Tarih Dersi Öğretim Programı (Ankara: MEB Yay., 2018), s. 55.
[5] MEB, Değerler Eğitimi Kılavuzu (Ankara: MEB Yay., 2018), s. 22.
Kaynakça
Köprülü, M. Fuad. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Diyanet Yay., 1976.
Ocak, Ahmet Yaşar. Türkiye’de Ahilik ve Bektaşilik. İstanbul: İletişim Yay., 2000.
MEB. İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı. Ankara: MEB Yay., 2018.
MEB. Ortaöğretim Tarih Dersi Öğretim Programı. Ankara: MEB Yay., 2018.
MEB. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 10. Sınıf Ders Kitabı. Ankara: MEB Yay., 2021.
MEB. Meslek Ahlakı Dersi Öğretim Programı. Ankara: MEB Yay., 2018.
MEB. Sosyal Bilgiler 5. Sınıf Ders Kitabı. Ankara: MEB Yay., 2019.
MEB. Tarih 9. Sınıf Ders Kitabı. Ankara: MEB Yay., 2020.
Özel Günler ve Anlamları
Enver Paşa’nın Şehadeti (4 Ağustos 1922)

Published
2 ay agoon
Ağustos 5, 2025By
drkemalkocak
Giriş
Bolşeviklerin Kafkasya üzerinde etkili olmaya başlamasıyla Enver Paşa [1] önce Moskova’ya oradan da Bolşevikler ile anlaşarak Güney Kafkasya’ya geçmek istemiştir. Berlin’den Moskova’ya gidebilmek için Nisan 1919- Ağustos 1920 tarihleri arasından tam dört defa yola çıkan Enver Paşa, her defasında engellerle karşılaşmış ve ancak dördüncü denemesinde Moskova’ya ulaşabilmiştir. Enver Paşa, Moskova’dan, Bolşevik ihtilalciler olan Radek ve Zinovyev ile Bakü’ye geçmiş, burada Birinci Doğu Halkları Kurultayı’na katılmıştır. Bu dönemde Bolşeviklerin yardımı ile Türkistan Türklerinin bağımsızlıklarını kazanabileceğine inanan Enver Paşa, hayal kırıklığına uğramış, Bolşeviklerden umduğunu bulamamıştır.

Bu arada Anadolu’da Sakarya Meydan Muharebesi’ni [23 Ağustos-13 Eylül 1921] kazanan Mustafa Kemal’in Milli Mücadeledeki liderliği tartışmasız duruma gelmiştir. Bu safhadan sonra Anadolu’da ikilik çıkarmak istemeyen ve kendisi için de bir başarı şansı görmeyen Enver Paşa, yanında Teşkilat-ı Mahsusa’nın eski liderlerinden Kuşcubaşı Hacı Sami ve bir kısım eski ittihatçılarla Bakü’den Buhara’ya geçmiştir. Amacı Türkistan bağımsızlık hareketini yürüten Basmacılara destek vermektir. Bu amacına ulaşmak için Rus Bolşeviklerle mücadeleye girişmiştir. 4 Ağustos 1922’de Belcuvan bölgesindeki Abıderya Köyü yakınlarındaki Çegan Tepesi’nde Bolşevik Ruslara karşı giriştiği bir çatışmada şehit olmuştur.
Enver Paşa’nın; İstanbul’u terk ettiği 1–2 Kasım 1918’den, Ruslar tarafından şehit edildiği 4 Ağustos 1922’e kadarki dönemde Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya geçerek Anadolu’yu işgalden kurtarmak amacında olduğunu, gelişmeleri değerlendirerek Anadolu’da devam eden Türk İstiklal Mücadelesi’ne zarar vermek istemediği söylenebilir. Enver Paşa’nın bu amacı, hem yurt dışında muhtelif zamanlarda Mustafa Kemal’e yazdığı mektuplarından hem de dönemin Osmanlı basınından anlaşılabilir. Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal, Enver Paşa’yı ve yurt dışındaki diğer ittihatçı liderleri Anadolu’ya sokmamaya kararlıdır.
Enver Paşa’nın hayatı boyunca siyasî ve askerî faaliyetlerinde iki amacının olduğu görülmektedir. Birincisi Osmanlı Devleti’ni çöküşten kurtarmak, ikincisi ise sömürge altındaki Türkistan Türklerinin bağımsızlıklarına kavuşmasını sağlamaktır. Enver Paşa, bu iki amaca ulaşmak için Türkçü ve İslâmcı politikalar takip etmiştir.
Türkistan’ın bağımsızlığı için Ruslarla mücadelesi sırasında Çegan Tepesi’nde 4 Ağustos 1922‘de şehadet şerbetini içen Enver Paşa’yı ve arkadaşlarını minnet ve rahmetle anarım.
Enver Paşa’nın şehadetinin 103. yıldönümü münasebetiyle “Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, Cilt III 1914-1922, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1985, s. 647-652” künyeli eserde yer alan “ENVER PAŞA DRAMININ SON PERDESİ KAPANIYOR” başlıklı metin, Türk devlet ve hükümdarlık anlayışı, devlet adamlarının nitelikleri, “devlet adamlığı kumaşı”ndan nasiplenme gibi kavramların anlaşılması, taşınması, uygulanması gibi konularda “millî bilinç” kazanmak; bunun için de öncelikle “tarih bilinci”ne sahip olmak gerekliliğine katkıda bulunmak amacıyla sunulmuştur.
***
ENVER PAŞA DRAMININ SON PERDESİ KAPANIYOR
1922 Temmuzunun sonunda, Doğu Buhara hareketlerinin neticesi, artık belli olmuştu. Doğu Buhara, daha önce de kaydettiğimiz gibi, artık fiilen işgal edilmişti. Duşenbe ve Baysun üzerlerinden güneye ve yanında kalan son maiyetiyle çekilen Enver Paşanın, Buhara-Afgan sınırını teşkil eden Penç nehrini bir noktada aşarak Afganistan’a geçememesi, Külap, Balcevan istikametinde Pamir dağlarına doğru doğuya dalışı, onların kurtulma imkânlarını da karartıyordu. Zaten karşı kuvvetlerin, daha ilk günlerden aldıkları emir, Enver Paşanın, yabancı bir ülkeye kaçmasını önlemekti. Bu suretle karşı tarafın bu hedefini, Enver Paşa, kendi hareketiyle, bir nevi kolaylaş tırmış oluyordu.
Artık çarpışmalar da fiilen kesilmişti. Enver Paşa, Abıderya köyünde, son karargâhını kurmuştu. Temmuz ayı bu sırada sona erdi.
***
Şimdi, 4 ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramının birinci günüdür. Gerçi köyde bayram namazı, bir tarih yanlışlığı ile bir gün önce kılınmıştı. Ama Kurban Bayramının ikinci günü de, hazin, ümitsiz, fakat duygulu kutlamalara sahne olur. Enver Paşa, maiyetinde kalanların, evin önüne toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağım söyler. Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini bildirecek ve kendilerine birer miktar para verecektir. Asker başlarına ise, kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını söyleyecek ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve imzasıyle birer belge, hatta rütbeler verecektir.

Balcevan Beyi Devletment Bey de Enver Paşaya, altın ve gümüş işlemeli bir çapan yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hülasa herkes bu hüzünlü Kurban I3ayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Bir gün önce kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hala tazedir.
İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin Dere-i Hakiyan kısmı ile Çegan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.
İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğu ÇEgan tepesine yönelinir. Çegan, Abıderya Suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır. Çegan, Balcevan’a (yahut Belh-i Ccvan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makindi tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstündc çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyle havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar.
Bir Kumandanın, bir Başkumandanın bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise ölüm ve şehadettir. . .
Onun içindir ki bu saldırıda hesap, mantık ve nefsini koruma endişesi yoktur. Burada dile gelen. 1908 Haziranında Selaniğin Vardar kapısından tek başına Makedonya dağlarına çıkarken:
“Bir gün bana da bir kurşun isabet edecek ve cesedim, bir çukura atılacaktır.”
diyebilen adamın, kaderiyle son ve toptan hesaplaşmasıdır. 1908 Haziranında açılan defterin, artık dürülüşüdür…
Çünkü şimdi, bütün yollar kapalıdır ve 1908’dc Makedonya dağlarında başlayan serüven, artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.
Öyle de olur. Çegan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile. Ama ateş kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, Ortaçağın ünlü silahı olan Kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin başucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da nefesini vermiştir.

Çegan tepesine arkadan kalabalık yardımcılar gelemez. Abıderya panik içindedir. Ama Doğu Buhara Beylerinin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi olan Balcevan Beyi Devletment, köye biraz geç yetişmiştir. Paşasının Çegan’a saldırdığını öğrenince, hemen atına atlar. Son sahneye yetişir. Ve Devletment Beyin de cesedi, bu tepede, Paşasının biraz berisinde toprağa serilir.
Başlangıcını kim bilir hangi günlerden ve belki de ta Makedonya dağlarından aldığımız Enver Paşa Dramının son perdesi, işte böyle kapanır.
Çağı, çağın akımlarını, realiteler ve şartlarla imkânlar arasındaki bağıntıları, hiç şüphe yok ki, gereği gibi değerlendirememişti. Formasyonu, bu ölçülere göre değildi. Ders kitapları dışında kitaplar okumanın yasak olduğu, harp ve kurmay okullarından çıkmış, ayağını ordu saflarına atar atmaz da kendini, Makedonya’nın çete savaşları içinde bulmuştu. Ondan sonra okumaya, genel dünya görüşlerini tamamlamaya, elbette ki fırsat bulamadı.
1908 ihtilalinde yıldızlaşınca kendini, askerlikle beraber siyaset işlerine de verdi. Harpler, harpleri kovaladı. Daha 34 yaşındayken, bir Dünya Harbine karışan İmparatorluğun Tek Adam’ı, en ağır sorumlusu ve İmparatorluğun, kader tayin edici son mücadelesinin Başı ve İdarecisiydi.
Makedonya dağlarında serüveni, yiğitçe başlamıştı. Orta Asya’nın Pamir dağları eteklerinde de, yiğitçe bitti. Başka türlü bir ülkenin, başka türlü bir neslin, başka türlü bir insanıydı. Talihine ve nefsine ölçüsüz inanışını, onun neslinin ve kendine benzer insanların, ruh vasıflarına vermelidir.
Enver Paşayı ve serüvenini, akıl ve mantık kriterleri ile değil, bu ruh vasıflarının ve kendilerini yetiştiren şartlarla, kendilerini verdikleri hayal ve ümitlerin ölçüleri ile muhakeme etmek, şüphe yok ki en doğrusudur.
***
Pamir Eteklerindeki Mezar
Çegan tepesindeki Kızılordu baskıncıları, geniş bir hareket için hazırlıklı değildiler. Atlarına atlayıp onlara kılıçları ile saldıran Enver Paşa ve 25 kadar süvarisi için de bu saldırı, bir zafer vaat edemezdi.
Nitekim karşı taraf mitralyözlerini işletince, mühacimler hızla eridi. Geriye dönebilen bir veya birkaç kişiden karargâha, ancak Paşanın ve arkadaşlarının şehadeti haberi geldi.
Ama Karargâh da panik içindeydi. Bayram töreni için gelenlerin her biri bir tarafa dağılmıştı. Bu sebeple, Çegan tepesine doğru takibe geçilemedi. İşin bir talihsizliği de, orada şehit olanların cesetlerinin, düşman elinde kalmasıydı. Bu büyük teessür yarattı. Ama ne Çegan altındaki Dere-i Hakiyan vadisine, ne de Çegan tepesine gidilemedi. Derin bir matem havası, Abıderya karargâhı ile çevreleri sardı.
Karşı tarafa gelince? Onlar, kendilerine kalan baskın sahasını dolaştılar. Ölüler yerlere serilmişlerdi. Ama bunların içinde biri, kıyafeti ile dikkati çekiyordu. Ayaklarında, bağlı Alman botları vardı. Külotu yerliler gibi değildi. Göğsünde dürbünü, başında yerlileri andırmayan kalpağı, Osmanlı Subaylarınınkini andıran göğüsten ilikli haki ceketi onları şüphelendirdi. Göğsünden bir Kur’an çıkmıştı. Kılıcı başka türlüydü ve cebinde, henüz tamamlanmamış bir mektupla, bazı evrak vardı.
O zaman müfreze Kumandanı Kulikof, bu eşyanın alınmasını emretti. Bunları muayene için Taşkent’e gönderecekti. Meçhul süvari, yedi yara almıştı. Atından düşünce, hafif sağa doğru yatmıştı. 40 yaşlarında kadardı ve yerlilere benzemiyordu.
Enver Paşanın cesedi soyuldu. Ama kanlı çamaşırları üstünde bırakıldı. Ve cesetlerle savaş alanı olduğu gibi terkedildi. Bolşevik müfrezesi çekildi. Böylece Enver Paşanın cesedi, iki gün, Dere-i Hakiyan üzerinde, Çegan topraklarında kaldı. Fakat iki gün sonra, dağlardan inen bir köy imamı, Enver Paşanın cesedini tanıdı. Koşarak Abıderya’dakilere haber verdi. Enver Paşanın cesedinin bulunuşu ve düşman elinde kalıp götürülmeyişi de, çevrede bir nevi teselli uyandırdı. Hemen bir süvari grubu, oralara koştular, Enver Paşanın, Devletment Beyin ve diğer şehitlerin naaşları Karargâha getirildi.
Paşanın naaşının bulunuşu etrafa yayılınca, Abıderya karargâhı ve köyü, binlerce insanın akınına uğradı. Kurban Bayramını oradaki yanlışlık dolayısıyle dördüncü ve gerçekte üçüncü günüydü.
Enver Paşayı ve şehitleri, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömdüler. Enver Paşa artık toprağa verilmişti. Makedonya dağlarında Hürriyet Kahramanı Enver Beyle açılan perde, Orta Asya’nın, Pamir eteklerindeki Abıderya köyünde kapanmış ve dram bitmişti…
Taşkent’e gönderilen eşya incelenince, bunların Enver Paşaya ait olduğu, tabii kolaylıkla tespit edildi. Şimdi onun botları, elbisesi, kılıcı, Kur’an’ı ve dürbünü ile diğer parçalar, Moskova’da, Askeri Müze’de, bir vitrin işgal ederler. . .
Paşanın arkadaşlarından Miralay (Albay) Ali Rıza Bey, Enver Paşanın Naibi (Vekili) olarak son vazifeleri tamamladı. Bu arada ilk ve en önemli vazife, tabii, bir Ölüm veya Şehadet Protokolü ile olayı tespit etmek, tarihe mal etmekti. Burada biz, bu Şehadet Protokolü nün fotokopisini de veriyoruz. [2]

***

Enver Paşa’nın Naaşı Tacikistan’dan Türkiye’ye Getirilerek 4 Ağustos 1996’da İstanbul Abide-i Hürriyet Tepesi’nde Defnedilmiştir
“Enver Paşa’nın naaşı 3 Ağustos 1996 tarihinde Tacikistan’dan Türkiye’ye getirilerek bir gün sonra Türkiye’nin Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in katıldığı birinci sınıf askeri törenle Abide-i Hürriyet Tepesi’nde Mahmut Şevket Paşa, Talat Paşa ve Bahattin Şakir gibi eski mücadele arkadaşlarının yanında toprağa verilmiştir. Bu törene birçok üst düzey devlet görevlisi ve Enver Paşa’nın yakınları (torunları Arzu Enver Sadıkoğlu, Neşe Mayatepek ve Nilüfer Ünlü gibi) katılmıştır.

Süleyman Demirel törende yaptığı konuşmada Enver Paşa hakkında şunları dile getirmiştir: “Enver Paşa hatasıyla sevabıyla yakın tarihimizin önemli bir simasıdır. Tarihin geçmişte kalan olayları yargılayıp doğru kararlara varacağından şüphemiz yoktur. Enver Paşa gerçek bir vatansever, milliyetçi idealist çok dürüst bir askerdir. Enver Paşa Türk halkının gözünde bir kahramandır. Milletimizin bu duygusuna gösterdiğimiz saygının bir nişanesi olarak Tacikistan’daki kardeşlerimiz tarafından mezarı bir evliya türbesi gibi ziyaret edilen Enver Paşa’yı oradan alıp bu tarihi mekâna, Hürriyet-i Ebediye Tepesine kendi arkadaşlarının yanına getirmiş bulunuyoruz. Böylece Enver Paşa’nın vatan hasreti ve sürgün süresi son bulmaktadır.” Törene Devlet Bakanı sıfatıyla katılan Abdullah Gül ise Enver Paşa’nın yakın tarihimizde önemli rol oynamış bir Türk askeri olduğunu belirterek bu konuda şunları söylemiştir: “Ömrü boyunca çok önemli olaylara ve kararlara şahit olmuş Enver Paşa’nın naaşını Tacikistan’dan İstanbul’a nakletmiş bulunuyoruz. 74’üncü ölüm yıl dönümüne yetişmesi için bütün kurumlarımız gayret göstermiştir. Asya’da bütün Müslüman ve Türk yurtlarını birleştirip, bu ülkü uğruna savaşırken binlerce kardeşimizle şehit olmuş bir komutanımızdır.” [3]
DİPNOTLAR
[1] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/666/Enver-Pa%C5%9Fa-(1882-1922)
[2] Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, Cilt III 1914-1922, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1985, s. 647-652
[3] Fahri Türk, “Enver Paşa’nın Naaşının Tacikistan’dan Türkiye’ye Getirilişinin Türk Basınında Yansımaları”, Akademik Bakış, Cilt 9, Sayı 17 Kış 2015, s. 74-75
En Çok Okunanlar
- Türkler ve Zaferleri3 yıl ago
Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat [Görüşme] (1)
- Maarifimizde İstikamet3 yıl ago
AİLE KUCAĞINDA VATAN TERBİYESİ
- Türk Tarihi3 yıl ago
6 EKİM İSTANBUL’UN KURTULUŞ GÜNÜ
- Türk İstiklâl Mücadelesi3 yıl ago
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
- Tarihi Toplantılar3 yıl ago
İSTİKLÂL MARŞI’NIN YAZILIŞI ve MİLLÎ MARŞ OLARAK KABULÜ
- Türk İstiklâl Mücadelesi3 yıl ago
Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ni Açış Konuşması (4 Eylül 1919)
- Türk Tarihi3 yıl ago
CABER KALESİ [TÜRK MEZARI (MEZAR-I TÜRK)]
- Mustafa Kemal Atatürk3 yıl ago
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN KONYA TÜRK OCAĞI’NDA YAPTIĞI KONUŞMA