Maarifimizde İstikamet
1998 İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI GENEL AMAÇLARININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ(Kastamonu Örneği)
Published
2 yıl agoon
By
drkemalkocakYrd. Doç. Dr. Kemal KOÇAK
Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi
Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı (E) Öğretim Üyesi
Özet
Bu araştırma ile Kastamonu il merkezinde 1999 – 2000 öğretim yılında eğitim – öğretime açık bulunan 20 ilköğretim okulunda (Abdülhakhamit, Ali Fuat Darende, Atabey, Atatürk, Candaroğullları, Ceritoğlu, Cumhuriyet, Darende, Esentepe, Gazipaşa, Hisarardı, İsfendiyarbey, Kırkçeşme, Mehmet Akif Ersoy, Merkez, Sepetçioğlu, Şehir Şerife Bacı, Vali Aydın Arslan, Yıldırım Bayezit, 23 Ağustos ) uygulanan 1998 Sosyal Bilgiler Öğretimi Programının genel amaçlarının gerçekleşme derecesine ilişkin sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni, okul yöneticisi ( okul müdürü, müdür yardımcıları ) ve ilköğretim müfettişlerinin görüşleri belirlenmiştir. Görüşler arasındaki farklar belirlenmiş ve bazı genellemelere gidilmiştir. 1998 – 2000 öğretim yılında eğitim – öğretime açık bulunan 20 ilköğretim okulunun yönetici ( 30 kişi ), sınıf öğretmeni ( 65 kişi ) ve sosyal bilgiler öğretmenleri ( 20 kişi ) ile bunların teftişini yapan Kastamonu Millî Eğitim Müdürlüğünde görevli ilköğretim müfettişi ( 14 kişi ) olmak üzere 129 kişi örneklem olarak araştırma kapsamına alınmıştır.
Ankette yer alan 1 – 58’inci sorulara verilen cevaplardan elde edilen verilerin çözümlenmesinde ağırlıklı aritmetik ortalama kullanılmıştır. Cevapların hangi derecede ( düzeyde ) beklenildiğini ve benimsendiğini belirlemek amacıyla ağırlıklı aritmetik ortalama itibariyle 1.00 – 1.79 arasındaki beklentiler “ Hiç “, 1.80 – 2.59 arasındaki beklentiler “ Az “, 2.60 – 3.39 arasındaki beklentiler “ Orta “, 3.40 – 4.19 arasındaki beklentiler “ Çok “, 4.20 – 5.00 arasındaki beklentiler “ Tam “ derecede grubun beklentileri ya da karşı tarafın beklentisinin benimsenmesi olarak tanımlanmış, böylece elde edilen sonuçlar bu sınırlar içinde değerlendirilerek yorumlanmıştır.
L’évaluation des buts général du programme des sciences socıal 1998 école enseignement primaire
( Recherche sur place – Exemple de Kastamonu )
Resume
Avec cette recherche, on a déterminé les opinions des professeurs, des maîtres des sciences social, proviseurs des écoles enseignement primaire ( des directeurs des écoles enseignement primaire, des sous – directeurs ) et des ınspecteurs enseignement primaire concernant le degré de réalisation des buts général du programme des sciences social 1998 qui a été pratiqué dans 20 écoles enseignement primaire (Abdülhakhamit, Ali Fuat Darende, Atabey, Atatürk, Candaroğullları, Ceritoğlu, Cumhuriyet, Darende, Esentepe, Gazipaşa, Hisarardı, İsfendiyarbey, Kırkçeşme, Mehmet Akif Ersoy, Merkez, Sepetçioğlu, Şehir Şerife Bacı, Vali Aydın Arslan, Yıldırım Bayezit, 23 Ağustos ) en 1999 – 2000 au centre préfecture de Kastamonu.
On a aussi déterminé les differences entre les opinions et on a fait une sorte de généralisation. En l’année scoliare 1999 – 2000, dans 20 écoles enseignement primaire, 65 professeurs, 20 maîtres des sciences social, 30 proviseurs des écoles enseignement primaire ( 20 directeurs des écoles enseignement primaire, 15 sous – directeurs ) et 14 ınspecteurs enseignement primaire chargé au administrateur instruction publique de Kastamonu, total 129 employés ont été pris comme exemples pour cette recherche.
On est utilisé du moyen arithmétique en valeur dans la restauratrices des acquisitions d’apres les réponses des questions 1 et 58 a l’enguete. Au point du vue de déterminer le degré des réponses ( dans lequel on attend ou on approuve ), les moyens arithmétique en valeur sont: entre 1.00 – 1.79 nul, entre 1.80 – 2.59 peu, entre 2.60 – 3.39 moyen, entre 3.40 – 4.19 beaucoup, entre 4.20 – 5.00 exacte les résultats des acquisitions ont été évalué et commenté a l’aide des limites ci – dessus.
Birinci Bölüm
ARAŞTIRMANIN TANIMI, AMAÇ ve KAPSAMI
1. Problem
Birey ve toplum ; sosyal, ekonomik, politik ve kültürel bakımlardan sürekli bir değişim içinde, çeşitli ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Bireyin ihtiyaçları ile toplumun beklentileri arasındaki dengenin sağlanabilmesi, insana gerekli bilgi, beceri ve tutumları kazandırmakla mümkündür. Sosyal bilimler, kişinin içinde yaşadığı topluma ahenkli uyumunu gerçekleştirecek bilgi, beceri ve tutum kazanma ihtiyacını karşılayacak amaçlara öncelik vermektedir.
Günümüzde sosyal bilimler; değişme, gelişme ve yenileşmenin bilimi olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, sosyal bilimlerin değişmeye açık olması; sosyal, kültürel, ekonomik ve politik gelişmeleri incelemesi gereklidir.
Eğitimin gelişmesi sonucu, sosyal bilimlerin uygulama alanı olarak sosyal bilimler öğretimi ile sosyal bilgiler öğretimi ortaya çıkmıştır. Sosyal bilimler alanındaki teorik ve bilimsel gelişmelerin eğitim sürecinde ele alınarak bireyin toplum içinde gelişmesini ve yetiştirilmesini amaçlayan sosyal bilgiler kavramı, ülkemizde ilköğretim düzeyinde kullanılmaktadır.
Sosyal bilgiler, ders olarak 1968-1969 öğretim yılında ilkokullarda, 1973-1974 öğretim yılında da ortaokullarda okutulmaya başlanmıştır. İlköğretim okullarının 4 ve 5’inci sınıflarında ( ilkokullarda ) sosyal bilgiler dersi günümüzde de devam etmesine rağmen, 6 ve 7’nci sınıflardan ( ortaokullardan ) 1985-1986 öğretim yılından itibaren kaldırılmıştır (1). Ortaokullarda, sosyal bilgiler dersinin yerini Millî Tarih, Millî Coğrafya ve Vatandaşlık Bilgileri dersleri almıştır.
4306 sayılı Kanunun öngördüğü sekiz yıllık ilköğretim uygulaması gereğince, İlköğretim Okulu 4, 5, 6 ve 7. Sınıf Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı 1998 – 1999 öğretim yılından itibaren uygulamaya konulmuştur (2). Böylece, İlkokul 4 ve 5. Sınıf Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı, Ortaokul Millî Tarih Programı ve Ortaokul Millî Coğrafya Programı; 1997 – 1998 öğretim yılı sonunda ilköğretim okullarında uygulamadan kaldırılmıştır.
Sosyal bilgiler dersinin niteliği, 1968-1969 öğretim yılından bugüne kadar bazı çevrelerce tam olarak kavranamamış, bu yüzden değişik anlayışlar ortaya çıkmıştır. Bazı kesimler sosyal bilgileri yalnızca yurttaşlık bilgisi anlamında kullanmış; bazıları tarih, coğrafya ve yurttaşlık bilgisinin birleştirilmesi olarak görmüş; bazıları da insan topluluklarının organizasyonuna ilişkin bilgiler olarak kabul etmiştir.
Sosyal bilgiler, şöylece tanımlanmaktadır :
Sosyal bilgiler ( toplum bilgileri ), ” öğrencileri toplumsal yönden eğitmek, onlara içinde yaşadıkları toplumun yönetim düzeni, ekonomik özellikleri, geçmişi üzerinde gerekli bilgi ve anlayışları kazandırmak, yurttaşlığın hak ve görevlerini kavratmak amacıyla ilk ve ortaokullarda okutulan, konuları genellikle tarih, coğrafya, ekonomi ve hukuk gibi bilim dallarından yararlanılarak seçilen ders ”(3)tir.
Türk Millî Eğitiminden sorumlu yetkililer, çağdaş topluma olumlu bir tavır takınma ihtiyacı duymuşlar ve yapıcı düşüncelerle, Türk toplumunun bireylerini gelecekteki sosyal hayat rolleri için hazırlamak üzere eğitim – öğretim programları geliştirmişlerdir. Bilim ve teknoloji, sosyal yapı, aile ve iş hayatı gibi alanlarda meydana gelen değişiklikler, Türk toplumunun ihtiyaçlarını ve Türk Millî Eğitiminin amaçlarını etkilemektedir. Bu etkileme, eğitim sisteminde düzenlemeler yapılmasını gerekli kılmaktadır. Yapılan düzenlemeler programlarla kesinlik kazanmaktadır.
Eğitimde meydana gelen değişmelerin ve yapılan araştırmaların sonuçları, programlar aracılığı ile okullara ( öğrenci / bireylere ) ulaştırılır. Programlar, ulaşılacak hedefleri, bu hedeflere varabilmek için seçilecek ve belli ilkelere göre düzenlenecek muhtevayı, uygulanacak yöntemi, destekleyici araçları ( ders kitapları ) ve hedeflere ne dereceye kadar ulaşıldığını gösteren değerlendirme kriterlerini kapsar. Eğitim – öğretim programlarının uygulanabilirliği, programı uygulamakla yükümlü yönetici, öğretmen ve müfettişlerin, bu konudaki anlayış, tutum, bilgi, beceri ve davranışlarının, kısacası niteliklerinin yeterliliği ile orantılıdır.
VI. Beş Yıllık Kalkınma Plânı ( 1990 – 1994 )nda, Türk Millî Eğitimindeki temel sorunlardan biri, “ Son yıllarda eğitime sağlanan kaynakların artırılması ve çeşitlendirilmesine yönelik çabalara rağmen; bazı yörelerde nitelik ve nicelik bakımından istenilen seviyeye ulaşılamaması ve eğitim yönetiminin etkinleştirilmesindeki yetersizlikler, eğitim teknolojileri ve programlarının günün ihtiyaçları doğrultusunda yenilenmesindeki gecikmeler, imkân ve fırsat eşitliği yanında, eğitimin temel sorunu olan, kaliteyi olumsuz yönde etkilemesi “ (4) olarak tespit edilmiştir. Sosyal hedef, ilke ve politikalar başlığı altında “ Eğitimin her kademesinde kalitenin yükseltilmesi, imkân ve fırsat eşitliğinin sağlanması esas amaçtır. Müfredat programlarının bilimsel araştırmalara dayalı olarak, günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde hazırlanmasına özen gösterilecektir “ (5) tedbirine yer verilmiştir.
VII. Beş Yıllık Kalkınma Plânı ( 1996 – 2000 ) nda “ Eğitim Reformu “yla ilgili olarak “ Amaçlar, İlkeler ve Politikalar “ başlığı altında “ … Eğitim programları, öğretim yöntemi ve teknikleri ile eğitim araç ve gereçleri kalkınma amaçları ve teknolojik gelişme açısından ele alınarak evrensel ölçülerde, demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla yeniden düzenlenecektir. Eğitimin kalitesi yükseltilecek ve her kademedeki eğitim yaygınlaştırılarak fırsat eşitliği sağlanmasına çalışılacaktır. Meslekî ve teknik eğitim kurumları ve programları ile işe yerleştirme hizmeti veren birimler ve işgücü piyasası arasında etkin bir koordinasyon ve işbirliği kurulması sağlanacaktır. Örgün ve yaygın eğitim kurum ve programları arasında her aşamada yatay ve dikey geçişlere imkân veren esnek bir yapı oluşturulacaktır. Eğitim ve öğretimini tamamlayarak hayata atılan veya herhangi bir nedenle okuldan ayrılmış herkese hayatlarının her döneminde, kendi dallarında bilgi ve becerilerini geliştirme imkânları sağlanacaktır. Meslekî ve teknik eğitimde modüler sisteme geçilecek, müfredat programları modüler sisteme uygun hâle getirilecek, örgün veya yaygın eğitim alan ve aynı meslekî becerilere sahip olan kişilere eşdeğer meslek sertifikası verilerek denklikleri sağlanacaktır “ (6) stratejileri yer almaktadır.
Kalkınma plânları kamu kesimi için emredici, özel kesim için teşvik edici ve yönlendirici yaptırım gücüne sahip olmasına rağmen, bu güne kadar eğitim – öğretim programlarının özellikle İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Programının değerlendirilmesine ilişkin bilimsel araştırmalar yapılmamıştır. Bu durum, bu çalışmanın herhangi bir araştırma olmadığını, bilimsel bir inceleme / araştırma olduğunu göstermeye yeterlidir.
2. Araştırmanın Amacı
İlköğretim okullarının 4, 5, 6 ve 7’nci sınıflarda 1998 –1999 öğretim yılından itibaren uygulanmakta olan Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı ( Nisan 1999; 2487 Tebliğler Dergisi ) nın değerlendirilmesini konu alan bu araştırmanın amacı, mevcut imkânlar göz önüne alınarak aşağıdaki gibi tespit edilmiştir.
a. İlköğretim okullarında Sosyal Bilgiler Öğretiminde karşılaşılan güçlükleri ve aksayan yönleri programın genel amaçları bakımından mevcut durumu belirlemek,
b. İlköğretim okullarında Sosyal Bilgiler Öğretiminde karşılaşılan güçlükleri ve görülen aksaklıkları giderici ve öğretimin etkinliğini artırıcı yöntemler bulmak,
c. İlköğretim okullarında eğitim – öğretimin yürütülmesinden sorumlu okul müdürü, müdür yardımcısı, 4 ve 5’inci sınıf öğretmeni ve sosyal bilgiler öğretmenleri ile bu okulların teftişinden sorumlu ilköğretim müfettişlerinin, bu görevlerini Sosyal Bilgiler Dersinin genel amaçlarına uygun ve etkin bir şekilde yapabilmelerine yardımcı olacak teklifler geliştirmek,
Yukarıda belirtilen konuların her biri temel inceleme boyutları olarak ele alınmış ve konuların ayrıntılarına inilerek Sosyal Bilgiler Öğretim Programını genel amaçlar yönünden analiz edebilmek için gerekli göstergeleri meydana getirecek alt sorular ( anket formu ) düzenlenmiştir.
3. Araştırmanın Önemi
Programın hazırlanması kadar, daha da önemlisi programın uygulanmasıdır. Program,bir takım maddelerden meydana gelen cansız, hareketsiz, doğrudan doğruya öğrencileri etkilemekten uzak yazılar bütünüdür. Programa canlılık veren, onu etkili hâle getiren ve bir takım yazılar bütünü olmaktan çıkararak anlamlı kılan öğretmendir.
Programın uygulanabilmesi; amacın önemi, hazırlanması ve tanımlanması, öğrenme yaşantılarının ve öğrenme durumlarının düzenlenmesi konularında yetişmiş nitelikli öğretmenin istihdamı ile orantılıdır.
Programın uygulanabilmesi; yöneticilerin anlayışı ile de orantılıdır. Yöneticinin okuldaki faaliyetleri yönlendirmesi ve programı başarıyla uygulatabilmesi için, programı ve programın dayandığı temelleri en az öğretmen kadar bilmesi gerekir.
Programın uygulanabilmesi; öğretim sistemleri, öğretme yöntemleri, eğitim teknolojisi, çevre ayarlaması ve diğer dersler arasındaki bağlantı derecesine de bağlıdır.
Program geliştirme; var olan programın daha iyi bir duruma getirilmesidir. Program geliştirme çalışmaları, var olan programın daha iyi duruma getirilmesi için gösterilen çabaların bütünüdür. Aslında, program geliştirme süreklidir. Bir program uygulamaya konulduğu andan itibaren geliştirilmeye muhtaçtır. Programın hata ve noksanlıkları uygulama sırasında ortaya çıkabilecektir. Bunların giderilmesi için belli bir süre beklemek gereksizdir.
Ülkemizde program geliştirme, genellikle 5,10,15 yılda bir programların yeniden ele alınması biçiminde anlaşılmaktadır. Bu anlayışta, meydana getirilen programların hiçbiri yeniden hazırlanmamakta, daha önceki programa dayandırılmaktadır.
Programın geliştirilebilmesi için, bir takım engelleyici unsurlar bulunmaktadır. Bu engelleyici unsurlar ortada bulunduğu sürece programın geliştirilmesi mümkün değildir. Engelleyici unsurları şöylece sıralayabiliriz:
1. Yönetici ve öğretmenler ile program geliştirmede görevli olan bazı kesimlerde geleneksel olarak ( branş taassubu diyebileceğimiz ) muhtevaya bağımlılık vardır. Bazı kesimler, var olan muhtevaya pek dokunmak istemedikleri gibi muhtevanın aynen kalmasını, gerekirse ekler yapılması anlayışını savunurlar. Muhtevaya bu derecede aşırı bağımlılık program geliştirmeyi güçleştirmektedir.
Yönetici ve öğretmenler ile program geliştirmede görevli olanların çoğunda, yöntemlere sıkı bir bağlılık bulunmaktadır. Bunlardan her biri kendisinin bildiği ve beğendiği yöntemi bırakmak istememektedir. Halbuki bilinen ve beğenilen yöntemden daha da faydalı yöntemler olabilir. Eğitimi etkileyen kişileri, belli yöntemlere aşırı derecede bağlılıktan / bağımlılıktan kurtarmak gerekmektedir.
Program geliştirmede görev alan yönetici, öğretmen ve eğitim uzmanlarının bir kısmında aşırı ferdiyetçilik ( bireysellik ) görülmektedir. Bunlardan her biri, her şeyi kendisinin bildiğini zannetmekte ve çevreden gelen fikir ve görüşleri dikkate almamaktadır. Böylece, program geliştirmede bireysellik hâkim olmaktadır. Bu durum, uygulanabilir bir program geliştirmeyi engellemektedir.
Program geliştirmede görevli olanların nitelikli olmaları gerekir. Bu niteliklere sahip olmayan kişiler, program geliştirmede görev aldıkları takdirde; programın geliştirilmesi başlangıçta engellenmiş olur. Bilimsel araştırmaların önemini benimsemiş, program geliştirme çalışmalarının bilimsel araştırma sonuçlarının üzerine oturtulmasına inanmış ve bu alanda yetişmiş nitelikli elemanlar ile program geliştirilebilir.
Ülkemizde ve dünyada meydana gelen sosyal, ekonomik, kültürel ve politik gelişmelere göre, Türk Millî Eğitiminin genel ve özel amaçlarını, Türk milletinin ihtiyaçlarını ( eğitimde kalite – istihdam ilişkisi ) esas alarak analiz edebilen, genel ve özel amaçların bireylere kazandırılacak niteliklerle ilişkisini kavrayan ve bu anlayışı, bilimsel araştırma sonuçları ile destekleyen elemanların yaptığı / yapacağı çalışmalar program geliştirmedir.
2. Program geliştirmede görev alanların ortak bir anlayış ve tutuma sahip olmaları gerekir. Program geliştirmede görev alan yönetici, öğretmen ve uzmanlar; eğitim sorunlarına birlikte eğilmeli, sorunlara ve çözüm yollarına aynı yaklaşım içinde olmalıdır. Bu birlik / beraberlik gerçekleştirilmeden başlanılan program geliştirme çalışmalarının faydalı olacağını söylemek çok zordur. Program geliştirmede görev alanlar, var olan programı çok iyi bilmeli ve birlikte incelemelidir. Mevcut program çok iyi bilinmediği sürece yenisinin geliştirilebileceği şüphelidir.
Programın uygulanmasında ortaya çıkan sorunlar, program geliştirmeyle ilgili olanlar tarafından tespit edilmelidir. Eğitimi etkileyen yönetici, öğretmen ve müfettişler ile eğitimden etkilenen öğrenci ve velilerin program hakkındaki fikir, görüş ve tutumlarından kaynaklanan sorunlar bilinmediği sürece, program geliştirmeden söz edilemez. Uygulamadan doğan sorunlar bilinmeli ki çözüm yolları araştırılabilsin.
3. Eğitim araç ve gereçleri ( eğitim ortamları ) geliştirilmelidir. Programın öngördüğü amaçların gerçekleşebilmesi; yönetici ve öğretmenlerin nitelikleri, öğrencilerin ilgi, istidat ve kabiliyetleri ile bir derecede eğitim araç ve gereçlerinin yeterliliğine bağlıdır.
Bilimsel araştırma sonuçları; gerçek yaşantının ( doğal durumun ) en etkili ve sözlü ifadeler ortamının en az etkili olduğunu, diğerlerinin etkililik durumuna göre, bu ikisi arasında sıralandığını ortaya koymuştur (7). Bir konuyu öğrendikten sonra,değişik ortamlara göre kalıcılık ( izlenim ) yüzdeleri şöyledir:
- Okuma ortamı için % 10,
- Kulağa hitap eden ( işitsel ) ortam için % 20,
- Göze hitap eden ( görsel ) ortam için % 30,
- Göze ve kulağa hitap eden ( görsel – işitsel ) ortam için % 50,
- Öğrenci tarafından sözlü ifade etme ortamı için % 70,
- Öğrenci tarafından sözlü ifade etme ve yapma ortamı için % 90.
Program geliştirmeye paralel olarak, öğrenmede kalıcılık yüzdesine göre eğitim araç ve gereçleri ( özellikle ders kitapları ) geliştirilmelidir.
4. Problem Cümlesi
İlköğretim okullarında uygulanan Sosyal Bilgiler Öğretim Programının genel amaçlarına ilişkin müdür, müdür yardımcısı, 4 ve 5’inci sınıf öğretmeni ve sosyal bilgiler öğretmenleri ile ilköğretim müfettişlerinin görüşleri arasında anlamlı ( manidar ) fark var mıdır ?
5. Alt Problemler
İlköğretim okullarında uygulanan Sosyal Bilgiler Öğretim Programında öngörülen genel amaçların gerçekleşme derecesine ilişkin grupların ( yönetici, öğretmen ve ilköğretim müfettişleri ) görüşleri arasında anlamlı fark var mıdır ?
6. Denenceler
İlköğretim okullarında uygulanan Sosyal Bilgiler Öğretim Programında öngörülen genel amaçların gerçekleşme derecesine ilişkin grupların ( yönetici, öğretmen ve ilköğretim müfettişleri ) görüşleri arasında anlamlı fark vardır.
7. Varsayımlar
Bu araştırmada aşağıda sıralanan varsayımlar kabul edilmiştir.
1. Literatür tarama suretiyle elde edilen bilgilerin doğruluğu kabul edilmiştir.
2. Bilgi toplama aracı olarak kullanılan anketin, araştırma için yeterli bilgi verebileceği hakkında müdür, müdür yardımcısı, sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve ilköğretim müfettişlerinin görüşleri geçerli ve güvenilir kabul edilmiştir.
3. Kaynaklardan elde edilen bilgiler, araştırmacının görüşünü açıklayacak nitelikte geçerli ve güvenilir kabul edilmiştir.
5. İlköğretim okulu müdür, müdür yardımcısı, sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve ilköğretim müfettişleri ankete doğru ve samimi cevap vermişlerdir.
8. Sınırlılıklar
Araştırma konusunun kapsamlı olması bazı sınırlamaları gerektirmiştir. Bu sınırlamalar aşağıdaki biçimde gerçekleştirilmiştir.
1. Bu araştırmada ilköğretim okullarında uygulanan 1998 Sosyal Bilgiler Öğretimi Programında öngörülen genel amaçların gerçekleşme derecesi ele alınmıştır. M. E. B. İlköğretim Genel Müdürlüğüne bağlı resmî ilköğretim okulları araştırma kapsamına alınmıştır.
2. Araştırmanın evreni Türkiye genelinde 1999 – 2000 öğretim yılında eğitim – öğretime açık bulunan 43257 (8) ilköğretim okuludur. Örneklem, Kastamonu il merkezinde 1999 – 2000 öğretim yılında eğitim – öğretime açık bulunan 20 ilköğretim okulu ile sınırlandırılmıştır.
3. Araştırma, Kastamonu il merkezinde görevli ilköğretim okulu müdür, müdür yardımcısı, 4 ve 5’inci sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve ilköğretim müfettişlerinin; İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programının genel amaçlarının gerçekleşme derecesine ilişkin görüşleri ile sınırlı tutulmuştur.
4. Araştırma için literatür tarama ve alan araştırması yeterli görülmüştür.
9. Tanımlar
Bu araştırmada aşağıdaki temel kavramların tanımlarına yer verilmiştir.
İlköğretim : Kadın, erkek bütün Türk vatandaşlarının “ millî gayelere uygun olarak bedenî, zihnî ve ahlâkî gelişmelerine ve yetişmelerine hizmet eden temel eğitim ve öğretimdir “ (9).
İlköğretim Okulu : Sekiz yıllık ilköğrenim veren gündüzlü millî eğitim ve öğretim kurumudur.
Yönetici : Nitelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları yasal hükümlerde saptanmış ve bir kurumu yönetmekle görevlendirilen ( müdür, müdür yardımcısı ) kişi.
Sınıf Öğretmeni : İlköğretim okullarında 1 – 5’inci sınıfları okutan öğretmen.
Sosyal Bilgiler Öğretmeni : İlköğretim okullarının 6 – 8’inci sınıflarında bir ( sosyal bilgiler dersi ) veya bir grup ( Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük ) dersi okutan öğretmen.
İlköğretim Müfettişi : İlköğretim kurumlarının rehberlik, teftiş ve soruşturma hizmetlerini yürütmekten sorumlu ve eğitim – öğretim hizmetleri sınıfında görevli müfettiş.
10. Araştırma Yöntemi
Araştırma yöntemi başlığı altında araştırmanın sorunu, araştırmanın evreni, örneklem durumu, bilgi toplama aracının uygulanması ve verilerin istatistikî analizi konuları açıklanmıştır.
a. Araştırma Sorunu
Bu araştırma ile Kastamonu il merkezinde 1999 – 2000 öğretim yılında eğitim – öğretime açık bulunan 20 ilköğretim okulunda ( Abdülhakhamit, Ali Fuat Darende, Atabey, Atatürk, Candaroğulları, Ceritoğlu, Cumhuriyet, Darende, Esentepe, Gazipaşa, Hisarardı, İsfendiyarbey, Kırkçeşme, Mehmet Akif Ersoy, Merkez, Sepetçioğlu, Şehit Şerife Bacı, Vali Aydın Arslan, Yıldırım Bayezit, 23 Ağustos ) uygulanan Sosyal Bilgiler Öğretiminin, 1998 İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programının genel amaçlarının gerçekleşme derecesine ilişkin okul müdürü, müdür yardımcısı, sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve ilköğretim müfettişlerinin görüşleri belirlenecektir. Görüşler arasındaki farklar tespit edilecek ve bazı genellemelere gidilecektir.
Araştırma sorunu, konuyla ilgili literatürün taranması ve alan araştırması olarak değerlendirilmiş “ İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Programının Değerlendirilmesi – Genel Amaçlar “ adıyla tespit edilmiştir.
b. Evren ve Örneklem
Bu araştırmanın evrenini, Türkiye genelinde 1999 – 2000 öğretim yılında eğitim öğretime açık bulunan 43257 ilköğretim okulunun müdür, müdür yardımcısı, 4 ve 5’inci sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve bu okulların denetiminden sorumlu ilköğretim müfettişleri oluşturmaktadır.
Kastamonu il merkezinde 1999 – 2000 öğretim yılında eğitim öğretime açık bulunan 20 ilköğretim okulunun müdür, müdür yardımcısı, sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve bu okulların denetiminden sorumlu ilköğretim müfettişleri örneklem alınmıştır.
c. Bilgi Toplama Aracı
Bu araştırmada kullanılan bilgileri toplamak üzere, ilköğretim okulu yönetici ( müdür ve müdür yardımcısı ), 4 ve 5’inci sınıf öğretmenleri, sosyal bilgiler öğretmenleri ve ilköğretim müfettişlerine uygulanmak üzere bir anket hazırlanmıştır. Hazırlanan anket taslakları, 22 – 31 Aralık 1999 tarihleri arasında Kastamonu il merkezinde bulunan Ali Fuat Darende, İsfendiyarbey, Merkez, Şehit Şerife Bacı, Vali Aydın Arslan ve 23 Ağustos ilköğretim okullarının yönetici ( 8 kişi ), 4 ve 5’inci sınıf öğretmenleri ( 21 kişi ), sosyal bilgiler öğretmenleri ( 9 kişi ) ve ilköğretim müfettişlerine ( 14 kişi ) uygulanmıştır.
Ankette yer alan sorular alan kapsama yeterliği, kullanılan kavramların ve soru biçimlerinin anlaşılabilirliği bakımından sınanmıştır. Gerekli düzeltmeler yapılarak son şekli verilmiştir.
Öğretmen, Yönetici ve İlköğretim Müfettişi Anket Formu 65 soruluk iki bölümden meydana gelmektedir.
Birinci bölümde; ilköğretim okullarında görevli yönetici, 4 ve 5’inci sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve bu okulların teftişinden sorumlu ilköğretim müfettişlerinin görev, görev yapılan kurum, meslekî kıdem, en son mezun olunan eğitim kurumu, branş ve hizmet içi eğitim durumunu belirleyen 7 ( yedi ) soru sorulmuştur.
İkinci bölümde; İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Dersinin / Öğretim Programının genel amaçlarına ilişkin 58 ( elli sekiz ) soru sorulmuştur. Bu bölümdeki sorulara verilen cevapların Hiç, Az, Orta, Çok, Tam derecelerine göre 5 ( beş ) kategoride değerlendirilmesi öngörülmüştür.
Araştırma Anket ve Anket Cevap Formları, Kastamonu Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı 3’üncü sınıf öğrencilerinden oluşan araştırma gruplarınca, araştırma örneklemine giren okullardaki ve millî eğitim müdürlüğündeki deneklere uygulanmıştır.
ç. Verilerin İstatistikî Analizi
Toplanan Anket Cevap Formları, araştırmanın amaçlarına uygun olarak anket soruları için gerekli yan dağılımlar ( cevap kategorilerine göre frekans ve yüzde sayımları ) alınarak değerlendirilmiştir.
İkinci bölümde yer alan 1 – 58’inci sorulara verilen cevaplardan elde edilen verilerin çözümlenmesinde ağırlıklı aritmetik ortalama ile statü grupları arasındaki manidarlığın bulunması için kay – kare ( x2 ) testi kullanılmıştır.
İlköğretim okullarında görevli yönetici, sınıf öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni ve bu okulların teftişinden sorumlu ilköğretim müfettişlerinin görüşleri ( beklentileri ) ve bu görüşleri değerlendirmeleri arasında bir ilişki ( manidarlık / anlamlılık ) olup olmadığını sınamak için kay – kare ( x2 ) testi kullanılmıştır.
1 – 58’inci sorulara verilen cevaplardan elde edilen verilerin çözümlenmesinde ağırlıklı aritmetik ortalama kullanılacaktır. Cevapların hangi derecede ( düzeyde ) beklenildiğini ve benimsendiğini belirlemek amacıyla ağırlıklı aritmetik ortalama itibariyle 1.00 – 1.79 arasındaki beklentiler “ Hiç “, 1.80 – 2.59 arasındaki beklentiler “ Az “, 2.60 – 3.39 arasındaki beklentiler “ Orta “, 3.40 – 4.19 arasındaki beklentiler “ Çok “, 4.20 – 5.00 arasındaki beklentiler “ Tam “ derecede grubun beklentileri ya da karşı tarafın beklentisinin benimsenmesi olarak tanımlanmış, böylece elde edilen sonuçlar belirtilen sınırlar içinde değerlendirilip yorumlanmıştır.
İkinci Bölüm
SONUÇ VE TEKLİFLER
Kastamonu il merkezinde 1999 – 2000 öğretim yılında eğitim – öğretime açık bulunan 20 ilköğretim okulunda (Abdülhakhamit, Ali Fuat Darende, Atabey, Atatürk, Candaroğullları, Ceritoğlu, Cumhuriyet, Darende, Esentepe, Gazipaşa, Hisarardı, İsfendiyarbey, Kırkçeşme, Mehmet Akif Ersoy, Merkez, Sepetçioğlu, Şehit Şerife Bacı, Vali Aydın Arslan, Yıldırım Bayezit, 23 Ağustos ) uygulanan 1998 Sosyal Bilgiler Öğretimi Programının genel amaçlarının gerçekleşme derecesini inceleyen bu araştırmanın sonuçları ve sonuçlara göre getirilen teklifler aşağıda sıralanmıştır.
Kişisel bilgiler
1. deneklerden 65’i sınıf öğretmeni, 10’u sosyal bilgiler öğretmeni, 7’si tarih öğretmeni, 3’ü coğrafya öğretmeni, 15’i okul müdürü, 15’i müdür yardımcısı ve 14’ü ilköğretim müfettişidir.
Deneklerden 85’i ( % 65.89 ) sosyal bilgiler dersini okutan öğretmen, 30’u ( % 23.25 ) okul yöneticisi ve 14’ü ( % 10.85 ) ilköğretim müfettişidir ( bk Tablo 1 ).
ABLO 1 – GÖREV SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI |
Sınıf Öğretmeni ( 1 ) | Sosyal Bilgiler Öğretmeni ( 2 ) |
Tarih Öğretmeni ( 3 ) |
Coğrafya Öğretmeni ( 4 ) |
Okul Müdürü ( 5 ) |
Müdür Yardımcısı ( 6 ) |
llköğretim Müfettişi ( 7 ) |
TOPLAM |
f | 65 | 10 | 7 | 3 | 15 | 15 | 14 | 129 |
% | 50.38 | 7.75 | 5.42 | 2.32 | 11.62 | 11.62 | 10.85 | 100 |
2. deneklerden 115’i ( % 89.1 ) ilköğretim okulunda ve 14’ü ( % 10.8 ) il millî eğitim müdürlüğünde görev yapmaktadır.
3. deneklerden 7’si ( % 5.42 ) 0 – 5 yıl, 6’sı ( % 4.65 ) 6 – 10 yıl, 11’i ( % 8.52 ) 11 – 15 yıl, 23’ü ( % 17.82 ) 16 – 20 yıl, 72’si ( % 55.81 ) 20 yıl ve daha fazla meslekî kıdeme sahiptir ( bk Tablo 3 ).
TABLO 3 – MESLEKÎ KIDEM SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
0 – 5 yıl ( 1 ) |
6 – 10 yıl ( 2 ) |
11 – 15 yıl ( 3 ) |
16 – 20 yıl ( 4 ) |
21 yıl ve daha üstü ( 5 )
|
TOPLAM | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f |
| 3 | 6 | 11 | 45 | 65 |
% |
| 4.61 | 9.23 | 16.92 | 69.23 | 100 | |
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f | 3 | 2 | 1 |
| 4 | 10 |
% | 30 | 20 | 10 |
| 40 | 100 | |
TARİH ÖĞRETMENİ | f | 3 |
| 1 | 3 |
| 7 |
% | 42.85 |
| 14.28 | 42.85 |
| 100 | |
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f | 1 | 1 |
| 1 |
| 3 |
% | 33.3 | 33.3 |
| 33.3 |
| 100 | |
OKUL YÖNETİCİSİ | f |
|
|
| 7 | 23 | 30 |
% |
|
|
| 23.33 | 76.66 | 100 | |
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f |
|
| 3 | 1 | 10 | 14 |
% |
|
| 21.42 | 7.14 | 71.42 | 100 | |
TÜM GRUP | f | 7 | 6 | 11 | 23 | 72 | 129 |
% | 5.42 | 4.65 | 8.52 | 17.82 | 55.81 | 100 |
4. deneklerden 1’i ( % 077 ) ortaöğretim kurumu, 80’i ( % 62.01 ) lisans, 2’si ( % 1.55 ) üç yıllık eğitim enstitüsü ve 46’sı ( % 35.65 ) lisans mezunudur.
5. deneklerden 93’ü ( % 72.09 ) sınıf öğretmenliği, 7’si ( % 5.4 ) sosyal bilgiler öğretmenliği, 11’i ( % 8.5 ) tarih öğretmenliği, 6’sı ( % 4.6 ) coğrafya öğretmenliği ve 13’ü ( % 10.07 ) eğitim yönetimi teftişi ve plânlaması branşına sahiptir .
6. 129 denekten 117’si ( % 90.7 ) Sosyal Bilgiler Programının Değerlendirilmesi ve Geliştirilmesi konusunda hizmet içi eğitim kursu veya seminerine hiç katılmamış, 12’si ( % 9.3 ) katılmıştır. Hizmet içi eğitim kursu veya seminerine katılan 12 kişiden 7’si ( % 5.4 ) 1 defa, 2’si ( % 1.5 ) 2 defa, 3’ü ( % 2.3 ) 3 ve daha fazla hizmet içi eğitim kursu veya seminerine katılmıştır.
Hizmet içi eğitim kursu veya seminerine katılanlardan 7’si ( % 58.3 ) 5 gün, 1 ‘i ( % 8.3 ) 10 gün ve 4’ü ( % 33.3 ) 20 gün ve daha fazla süreli hizmet içi eğitim kursu veya seminerine katılmıştır.
Sınıf öğretmenlerinden 59 ( % 90.7 ), sosyal bilgiler öğretmenlerinden 7 (% 70 ), tarih öğretmenlerinden 7 ( % 100 ), coğrafya öğretmenlerinden 2 ( % 66.7 ), ilköğretim müfettişlerinden 14 ( % 100 ) kişinin hizmet içi eğitim kursu veya seminerine hiç katılmamış olması dikkat çekicidir ( bk Tablo 6 ).
TABLO 6 – GÖRÜLEN HİZMET İÇİ EĞİTİM KURSU veya SEMİNERİ ile SÜRESİ SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
Hiç katılma-dım ( 1 ) |
1 defa katıldım ( 2 ) |
2 defa katıldım ( 3 ) | 3 ve daha fazla katıldım ( 4 ) |
TOPLAM |
1 gün ( 1 ) |
10 gün ( 2 ) |
15 gün ( 3 ) | 20 gün ve daha fazla ( 4 )
|
TOPLAM | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f | 59 | 4 | 1 | 1 | 65 | 5 |
|
| 1 | 6 |
% | 90.76 | 6.15 | 1.53 | 1.53 | 100 | 83.33 |
|
| 16.66 | 100 | |
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f | 7 | 2 |
| 1 | 10 | 2 |
|
| 1 | 3 |
% | 70 | 20 |
| 10 | 100 | 66.66 |
|
| 33.33 | 100 | |
TARİH ÖĞRETMENİ | f | 7 |
|
|
| 7 |
|
|
|
|
|
% | 100 |
|
|
| 100 |
|
|
|
|
| |
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f | 2 |
|
| 1 | 3 |
|
|
|
|
|
% | 66.66 |
|
| 33.33 | 100 |
|
|
|
|
| |
OKUL YÖNETİCİSİ | f | 28 | 1 | 1 |
| 30 |
| 1 |
| 1 | 2 |
% | 93.33 | 3.33 | 3.33 |
| 100 |
| 50 |
| 50 | 100 | |
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f | 14 |
|
|
| 14 |
|
|
|
|
|
% | 100 |
|
|
| 100 |
|
|
|
|
| |
TÜM GRUP | f | 117 | 7 | 2 | 3 | 129 | 7 | 1 |
| 4 | 12 |
% | 90.69 | 5.42 | 1.55 | 2.32 | 100 | 58.33 | 8.33 |
| 33.33 | 100 |
Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler karşısında “ Sosyal Bilgiler Programının Değerlendirilmesi ve Geliştirilmesi “ konusundaki uygulamaların takip edilebilmesi için müfettiş, yönetici ve öğretmenlerin alan ve meslek bilgisi bakımından yeterliklerinin ( hizmet içi eğitim ihtiyacının karşılanması suretiyle ) sürekli yenilenmesi beklenir.
a. İlköğretim okullarında Sosyal Bilgiler Öğretiminde karşılaşılan güçlükleri ve aksayan yönleri programın genel amaçları bakımında mevcut durumu belirlemek
İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Dersinin Genel Amaçları
Sosyal Bilgiler Dersi;
a. Vatandaşlık Görevleri ve Sorumlulukları Yönünden
1. Ailesine, vatanına, Atatürk inkılâp ve ilkelerine bağlı iyi vatandaş olarak “ Çok “ derecede yetiştirmektedir.
2. Çalışkan, araştırıcı, öz verili, erdemli, girişimci iyi insan olarak “ Orta “ derecede yetiştirmektedir ( bk Tablo 8 ).
TABLO 8 – ÇALIŞKAN, ARAŞTIRICI, ÖZ VERİLİ, ERDEMLİ, GİRİŞİMCİ İYİ İNSAN OLARAK YETİŞTİRME DERECESİ SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
HİÇ ( 1 ) |
AZ ( 2 ) |
ORTA ( 3 ) |
ÇOK ( 4 ) |
TAM ( 5 ) |
TOPLAM |
Ağırlıklı Ortalama | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f | 2 | 12 | 35 | 12 | 4 | 65 |
3.06 |
% | 3.07 | 18.46 | 53.84 | 18.46 | 6.15 | 100 | ||
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f |
| 6 | 3 | 1 |
| 10 |
2.50 |
% |
| 60 | 30 | 10 |
| 100 | ||
TARİH ÖĞRETMENİ | f | 3 | 2 | 1 | 1 |
| 7 |
2.00 |
% | 42.85 | 28.57 | 14.28 | 14.28 |
| 100 | ||
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f |
| 1 | 1 | 1 |
| 3 |
3.00 |
% |
| 33.33 | 33.33 | 33.33 |
| 100 | ||
OKUL YÖNETİCİSİ | f | 2 | 5 | 16 | 6 | 1 | 30 |
2.96 |
% | 6.66 | 16.66 | 53.33 | 20 | 3.33 | 100 | ||
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f | 1 | 8 | 5 |
|
| 14 |
2.28 |
% | 7.14 | 57.14 | 35.71 |
|
| 100 | ||
TÜM GRUP | f | 8 | 34 | 61 | 21 | 5 | 129 |
2.81 |
% | 6.20 | 26.35 | 47.28 | 16.27 | 3.87 | 100 |
Programın; çalışkan, araştırıcı, öz verili, erdemli, girişimci iyi insan olarak yetiştirme derecesi sorusuna verilen cevapların statü gruplarına ve cevap kategorilerine göre dağılımı Tablo 8’de gösterilmiştir.
Tablonun incelenmesinden anlaşılacağı gibi deneklerin soruya verdikleri cevaplarda yığılmanın “ Orta “ kategoride olduğu, “ Az “ kategorisinde yer alan oranın azımsanmayacak bir değerde olduğu görülmektedir.
Deneklerin soru 2’ye verdikleri cevapların, mensup oldukları alt gruplar ile bağımlı olup olmadığını incelemek amacıyla hesaplanan kay – kare testi sonucu 32.74, tablo değeri 21.026’dur. 32.74 > 21.026 olduğundan bu değer, 0.05 güven düzeyinde ve 12 serbestlik derecesi ile manidardır. Deneklerin soruya verdikleri cevapların, mensup oldukları statü gruplarına bağlı oldukları anlaşılmaktadır. Ağırlıklı ortalamaların sosyal bilgiler ve tarih öğretmenleri ile ilköğretim müfettişlerinde “ Az “, sınıf ve coğrafya öğretmenleri ile okul yöneticilerinde “ Orta “ derecede toplanması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak; deneklerden sosyal bilgiler ve tarih öğretmenleri ile ilköğretim müfettişleri Sosyal Bilgiler Programının; çalışkan, araştırıcı, öz verili, erdemli, girişimci iyi insan olarak “ Az “ derecede yetiştirdiği, sınıf ve coğrafya öğretmenleri ile okul yöneticileri ise “ Orta “ derecede yetiştirdiği görüşündedir.
Sosyal Bilgiler Programı; çalışkan, araştırıcı, öz verili, erdemli, girişimci iyi insan olarak “ Orta “ derecede yetiştirmektedir.
3. Türk milletinin dünya tarihindeki önemini, milletler ailesi içindeki onurlu geçmişini ve yerini, insanlığa yaptığı hizmetleri “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
4. Büyük bir milletin evlatları olduklarını “ Çok “ derecede anlatmaktadır.
5. Milletin geleceğine olan güvenlerini “ Orta “ derecede artırmaktadır.
6. Türk milletinin ülküsünü gerçekleştirmek için her fedakârlığı göze alabilecek bir karakteri “ Orta “ derecede kazandırmaktadır.
7. Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına dayanan millî, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu “ Çok “ derecede öğretmektedir.
8. Cumhuriyet rejiminin özelliklerini ve önemini “ Çok “ derecede kavratmaktadır.
9. Topluluk hâlinde yaşamanın bir zaruret olduğunu, milletin ve Türk milletinin karakterini “ Çok “ derecede kavratmaktadır.
10. Türk milletine, Türk bayrağına, Türk askerine ve ordusuna sevgi, saygı ve güven duygularını “ Çok “ derecede kuvvetlendirmektedir.
11. Türk milletinin zeka ve kabiliyetini, çalışkanlığını, ilim ve sanatseverliğini, estetik zevkini, insanlık duygusunun yüceliğini “ Orta “ derecede benimsetmektedir.
12. Türk milletinin üstün özelliklerini “ Orta “derecede davranış hâline getirmektedir.
13. Millet ve yurt işlerini her şeyin üstünde tutarak milleti ve yurdu için canla başla hizmet etmeyi alışkanlık ve ilke hâline “ Orta “ derecede getirmektedir.
14. Milletimize ve insanlığa hizmet etmiş olan Türk büyüklerini “ Orta “ derecede tanıtmaktadır.
15. Tarihî olaylara yön veren kişilerin yerinde ve zamanında gösterdikleri ileri görüşlülük, yüksek kavrayış, cesaret, fedakârlık ve kahramanlıklarının tarihin akışını nasıl etkilediğini “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
16. Toplumu yönlendiren Mustafa Kemal Atatürk ve diğer Türk büyüklerinin millî ve evrensel yönlerini “ Çok “ derecede kavratıp takdir ettirmektedir.
17. Milletimize düşen insanlık görevleri bulunduğunu, insanlığa sevgi, saygı ve hizmet verme bilincine “ Orta “ derecede ulaştırmaktadır.
18. Türk inkılâbının anlamını, ayrı ayrı yönlerden önemini, Türkiye’nin refah ve mutluluğuna yaptığı ve ülkenin geleceğine yapacağı etkiyi “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
19. Türk inkılâbının değerlerine bağlı ve bunları her zaman korumaya hazır, fedakâr birer Türk evladı olarak “ Çok “ derecede yetiştirmektedir.
20. Bugünkü uygarlığın uzun bir geçmişin eseri olduğunu “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
21. Bugünkü uygarlıkta Türk milletinin hizmetini ve payını “ Orta “ derecede anlatmaktadır.
22. Atatürk’ün direktifleri uyarınca “ millî kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma “ yolunda her fedakârlığı göze alabilme bilincini “ Orta “ derecede kazandırmaktadır ( bk. Tablo 28 ).
TABLO 28 – ATATÜRK’ÜN DİREKTİFLERİ UYARINCA “ MİLLÎ KÜLTÜRÜMÜZÜ ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİNİN ÜSTÜNE ÇIKARMA “ YOLUNDA HER FEDAKARLIĞI GÖZE ALABİLME BİLİNCİNİ KAZANDIRMA DERECESİ SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
HİÇ ( 1 ) |
AZ ( 2 ) |
ORTA ( 3 ) |
ÇOK ( 4 ) |
TAM ( 5 ) |
TOPLAM |
Ağırlıklı Ortalama | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f | 1 | 15 | 21 | 15 | 13 | 65 |
3.36 |
% | 1.53 | 23.07 | 32.30 | 23.07 | 20 | 100 | ||
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f | 1 |
| 4 | 4 | 1 | 10 |
3.40 |
% | 10 |
| 40 | 40 | 10 | 100 | ||
TARİH ÖĞRETMENİ | f |
| 4 | 1 |
| 2 | 7 |
3.00 |
% |
| 57.14 | 14.28 |
| 28.57 | 100 | ||
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f |
|
| 2 | 1 |
| 3 |
3.33 |
% |
|
| 66.66 | 33.33 |
| 100 | ||
OKUL YÖNETİCİSİ | f | 1 | 5 | 9 | 11 | 4 | 30 |
3.40 |
% | 3.33 | 16.66 | 30 | 36.66 | 13.33 | 100 | ||
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f | 1 | 8 | 4 | 1 |
| 14 |
2.35 |
% | 7.04 | 57.14 | 28.57 | 7.04 |
| 100 | ||
TÜM GRUP | f | 4 | 32 | 41 | 32 | 20 | 129 |
3.24 |
% | 3.10 | 24.80 | 31.78 | 24.80 | 15.50 | 100 |
Programın; Atatürk’ün direktifleri uyarınca “ millî kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma “ yolunda her fedakârlığı göze alabilme bilincini kazandırma derecesi sorusuna verilen cevapların statü gruplarına ve cevap kategorilerine göre dağılımı Tablo 28’de gösterilmiştir.
Tablonun incelenmesinden anlaşılacağı gibi deneklerin soruya verdikleri cevaplarda yığılmanın “ Orta “ kategoride olduğu, “ Az – Çok “ kategorilerinde yer alan oranın azımsanmayacak bir değerde olduğu görülmektedir.
Deneklerin soru 22’ye verdikleri cevapların, mensup oldukları alt gruplar ile bağımlı olup olmadığını incelemek amacıyla hesaplanan kay – kare testi sonucu 28.31, tablo değeri 21.026’dur. 28.31 > 21.026 olduğundan bu değer, 0.05 güven düzeyinde ve 12 serbestlik derecesi ile manidardır. Deneklerin soruya verdikleri cevapların, mensup oldukları statü gruplarına bağlı oldukları anlaşılmaktadır. Ağırlıklı ortalamaların sosyal bilgiler öğretmenleri ve okul yöneticilerinde “ Çok “, diğer statü gruplarında “ Orta “ derecede toplanması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak; deneklerden sosyal bilgiler öğretmenleri ve okul yöneticileri Sosyal Bilgiler Programının; Atatürk’ün direktifleri uyarınca “ millî kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma “ yolunda her fedakârlığı göze alabilme bilincini “ Çok “ derecede kazandırdığı, diğer statü grupları ise “ Orta “ derecede kazandırdığı görüşündedir.
Sosyal Bilgiler Programı; Atatürk’ün direktifleri uyarınca “ millî kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma “ yolunda her fedakârlığı göze alabilme bilincini “ Orta “ derecede kazandırmaktadır.
23. Bugünü daha iyi değerlendirebilmeleri için geçmiş çağlardaki sosyal, ekonomik ve siyasî olayların sebep ve sonuçlarını günümüzle “ Orta “ derecede kıyaslama yaptırmaktadır.
24. Düşünme, araştırma ve akıl yürütme yeteneğini “ Az “ derecede geliştirmektedir.
25. Her yerde görev ve sorumluluk alabilecek hâle “ Orta “ derecede getirmektedir.
26. Aile bütünlüğüne bağlılığı “ Orta “ derecede kazandırmaktadır.
27. Ailenin refah ve mutluluğu için sorumluluk ve görev duygularını “ Orta “ derecede geliştirmektedir.
28. Kanun kavramını “ Orta “ derecede benimsetmektedir.
29. Kanunlara ve devlet otoritesine uyma duygusunu ve alışkanlığını “ Orta “ derecede kazandırmaktadır.
30. Çevresindeki eski, yeni sanat ve kültür eserlerini, müze ve anıtlar gibi millî değerlerimizi “ Orta “ derecede tanıtmaktadır.
31. Millî değerlerimizi korumak gerektiğini “ Orta “ derecede öğretmektedir.
b. Toplumda İnsanların Birbirleriyle Olan İlişkileri Yönünden
32. İnsanların birbirlerine muhtaç olduklarını “ Orta “ derecede anlatmaktadır.
33. Grup faaliyetlerine katılmanın, başkalarına yardım etmenin önemini “ Orta “ derecede takdir ettirmektedir.
34. İnsanların karşılıklı hak ve sorumluluklar taşıdıklarını ve birbirlerinin görüş ve inanışlarını, saygı ve hoşgörü ile karşılamaları gerektiğini “ Orta “ derecede benimsetmektedir.
35. Beraber çalışma, sorumluluk alma, yardımlaşma ve karar verme kurallarını uygulamayı “ Orta “ derecede öğretmektedir.
36. Bütün çalışmalarını demokratik yaşayışın kurallarına göre düzenlemeyi “ Orta “ derecede öğretmektedir.
37. Aile, okul ve toplum hayatının dayandığı temel ilkeleri ve topluluk hâlinde yaşamanın zorunluluğunu “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
38. Trafik kurallarına uymayı alışkanlık hâline “ Orta “ derecede getirmektedir ( bk. Tablo 44 ).
TABLO 44 – TRAFİK KURALLARINA UYMAYI ALIŞKANLIK HALİNE GETİRTME DERECESİ SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
HİÇ ( 1 ) |
AZ ( 2 ) |
ORTA ( 3 ) |
ÇOK ( 4 ) |
TAM ( 5 ) |
TOPLAM |
Ağırlıklı Ortalama | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f | 8 | 13 | 23 | 15 | 6 | 65 |
2.96 |
% | 12.30 | 20 | 35.38 | 23.07 | 9.23 | 100 | ||
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f | 2 | 1 | 4 | 3 |
| 10 |
2.80 |
% | 20 | 10 | 40 | 30 |
| 100 | ||
TARİH ÖĞRETMENİ | f |
| 2 | 2 | 3 |
| 7 |
3.14 |
% |
| 28.57 | 28.57 | 42.85 |
| 100 | ||
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f | 1 |
| 1 |
| 1 | 3 |
2.66 |
% | 33.33 |
| 33.33 |
| 33.33 | 100 | ||
OKUL YÖNETİCİSİ | f | 3 | 11 | 8 | 3 | 4 | 29 |
2.79 |
% | 10.34 | 37.93 | 27.58 | 10.34 | 13.79 | 100 | ||
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f | 2 | 4 | 6 | 2 |
| 14 |
2.57 |
% | 14.28 | 28.57 | 42.85 | 14.28 |
| 100 | ||
TÜM GRUP | f | 16 | 31 | 44 | 26 | 11 | 128 |
2.88 |
% | 12.5 | 24.21 | 34.37 | 20.31 | 8.59 | 100 |
Programın; trafik kurallarına uymayı alışkanlık hâline getirme derecesi sorusuna verilen cevapların statü gruplarına ve cevap kategorilerine göre dağılımı Tablo 44’te gösterilmiştir.
Tablonun incelenmesinden anlaşılacağı gibi deneklerin soruya verdikleri cevaplarda yığılmanın “ Orta “ kategoride olduğu, “ Az “ kategorisinde yer alan oranın azımsanmayacak bir değerde olduğu görülmektedir.
Deneklerin soru 38’everdikleri cevapların, mensup oldukları alt gruplar ile bağımlı olup olmadığını incelemek amacıyla hesaplanan kay – kare testi sonucu 25.22, tablo değeri 21.026’dur. 25.22 > 21.026 olduğundan bu değer, 0.05 güven düzeyinde ve 12 serbestlik derecesi ile manidardır. Deneklerin soruya verdikleri cevapların, mensup oldukları statü gruplarına bağlı oldukları anlaşılmaktadır. Ağırlıklı ortalamaların ilköğretim müfettişlerinde “ Az “, diğer statü gruplarında “ Orta “ derecede toplanması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak; deneklerden ilköğretim müfettişleri Sosyal Bilgiler Programının; trafik kurallarına uymayı alışkanlık hâline “ Az “ derecede getirdiği, diğer statü grupları ise “ Orta “ derecede getirdiği görüşündedir.
Sosyal Bilgiler Programı; trafik kurallarına uymayı alışkanlık hâline “ Orta “ derecede getirmektedir.
- c. Çevreyi, Yurdu ve Dünyayı Tanıma Yetenekleri Yönünden
39. Yurdumuzun, dünya üzerindeki yerinin önemini “ Çok “ derecede kavratmaktadır.
40. Ülkemizin kalkınmasında severek sorumluluk alma duygularını “ Orta “ derecede geliştirmektedir.
41. Türkiye’nin yakın ve uzak komşu ülkeler ve diğer dünya ülkeleriyle olan ilişkileri hakkında “ Orta “ derecede genel bilgi kazandırmaktadır.
42. Türklerin yaşadığı diğer ülke ve bölgelerin coğrafî özelliklerini “ Orta “ derecede öğretmektedir.
43. Türklerin geniş bir alanda yaşayan büyük bir millet olduğunu “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
44. İnsanların birbirleriyle ve coğrafî çevreyle karşılıklı etkilerini, insan topluluklarının yaşama şekillerini ve geçinme yollarını “ Orta “ derecede inceletmektedir.
45. Yurdun ekonomik kalkınmasında bilgili ve etkili birer vatandaş olarak Orta “ derecede yetiştirmektedir.
46. Plân, kroki, harita ve grafik bilgilerini “ Orta “ derecede kazandırmaktadır.
47. Plân, kroki, harita ve grafikten “ Orta “ derecede yararlandırmaktadır ( bk. Tablo 53 ).
TABLO 53 – PLÂN, KROKİ, HARİTA ve GRAFİKTEN YARARLANDIRMA DERECESİ SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
HİÇ ( 1 ) |
AZ ( 2 ) |
ORTA ( 3 ) |
ÇOK ( 4 ) |
TAM ( 5 ) |
TOPLAM |
Ağırlıklı Ortalama | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f | 1 | 17 | 20 | 17 | 10 | 65 |
3.27 |
% | 1.53 | 26.15 | 30.76 | 26.15 | 15.38 | 100 | ||
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f | 1 | 5 | 2 | 2 |
| 10 |
2.50 |
% | 10 | 50 | 20 | 20 |
| 100 | ||
TARİH ÖĞRETMENİ | f | 2 | 2 |
| 3 |
| 7 |
2.57 |
% | 28.57 | 28.57 |
| 42.85 |
| 100 | ||
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f |
| 2 |
| 1 |
| 3 |
2.66 |
% |
| 66.66 |
| 33.33 |
| 100 | ||
OKUL YÖNETİCİSİ | f | 2 | 9 | 8 | 11 |
| 30 |
2.93 |
% | 6.66 | 30 | 26.66 | 36.66 |
| 100 | ||
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f | 2 | 4 | 5 | 3 |
| 14 |
2.64 |
% | 14.28 | 28.57 | 35.71 | 21.42 |
| 100 | ||
TÜM GRUP | f | 8 | 39 | 35 | 37 | 10 | 129 |
3.01 |
% | 6.20 | 30.23 | 27.13 | 28.68 | 7.75 | 100 |
Programın; plân, kroki, harita ve grafikten yararlandırma derecesi sorusuna verilen cevapların statü gruplarına ve cevap kategorilerine göre dağılımı Tablo 53’te gösterilmiştir.
Tablonun incelenmesinden anlaşılacağı gibi deneklerin soruya verdikleri cevaplarda yığılmanın “ Az “ kategoride olduğu, “ Çok – Orta “ kategorilerinde yer alan oranın azımsanmayacak bir değerde olduğu görülmektedir.
Deneklerin soru 47’ye verdikleri cevapların, mensup oldukları alt gruplar ile bağımlı olup olmadığını incelemek amacıyla hesaplanan kay – kare testi sonucu 33.138, tablo değeri 21.026’dur. 33.138 > 21.026 olduğundan bu değer, 0.05 güven düzeyinde ve 12 serbestlik derecesi ile manidardır. Deneklerin soruya verdikleri cevapların, mensup oldukları statü gruplarına bağlı oldukları anlaşılmaktadır. Ağırlıklı ortalamaların sınıf öğretmenlerinde “ Çok “, sosyal bilgiler ve tarih öğretmenlerinde “ Az “, diğer statü gruplarında “ Orta “ derecede toplanması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak; deneklerden sınıf öğretmenleri Sosyal Bilgiler Programının; plân, kroki, harita ve grafikten “ Çok “ derecede yararlandırdığı, sosyal bilgiler ve tarih öğretmenleri “ Az “ derecede yararlandırdığı, diğer statü grupları ise “ Orta “ derecede yararlandırdığı görüşündedir.
Sosyal Bilgiler Programı; plân, kroki, harita ve grafikten “ Orta “ derecede yararlandırmaktadır.
48. Çevreyi korumanın günümüz ve gelecek yıllar için önemini “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
49. Yaşanabilir bir çevrenin temel insan hakkı olduğunu “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
50. Yakın çevrenin ekonomik değerleri ile millî değerlerimizi “ Orta “ derecede tanıtmaktadır.
51. Yakın çevrenin ekonomik değerleri ile millî değerlerimizi korumanın bir ödev olduğunu “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
52. Kendi eşyasını, okulunu, okul eşya ve araçlarını dikkatli kullanma ve koruma alışkanlığını “ Orta “ derecede kazandırmaktadır.
53. Tutumlu olma ve plânlı çalışma alışkanlığını “ Orta “ derecede kazandırmaktadır.
54. Üretim, tüketim ve dağıtımla ilgili temel bilgileri “ Orta “ derecede öğretmektedir ( bk. Tablo 60 ).
TABLO 60 – ÜRETİM, TÜKETİM ve DAĞITIMLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLERİ ÖĞRETME DERECESİ SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
HİÇ ( 1 ) |
AZ ( 2 ) |
ORTA ( 3 ) |
ÇOK ( 4 ) |
TAM ( 5 ) |
TOPLAM |
Ağırlıklı Ortalama | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f | 4 | 18 | 23 | 10 | 8 | 63 |
3.00 |
% | 6.34 | 28.57 | 36.50 | 15.87 | 12.69 | 100 | ||
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f | 3 | 2 | 4 | 1 |
| 10 |
2.30 |
% | 30 | 20 | 40 | 10 |
| 100 | ||
TARİH ÖĞRETMENİ | f | 1 | 3 | 1 |
| 2 | 7 |
2.85 |
% | 14.28 | 42.85 | 14.28 |
| 28.57 | 100 | ||
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f |
| 1 | 1 | 1 |
| 3 |
3.00 |
% |
| 33.33 | 33.33 | 33.33 |
| 100 | ||
OKUL YÖNETİCİSİ | f | 2 | 14 | 4 | 10 |
| 30 |
2.73 |
% | 6.66 | 46.66 | 13.33 | 33.33 |
| 100 | ||
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f |
| 7 | 3 | 4 |
| 14 |
2.78 |
% |
| 50 | 21.42 | 28.57 |
| 100 | ||
TÜM GRUP | f | 10 | 45 | 36 | 26 | 10 | 127 |
2.85 |
% | 7.87 | 35.43 | 28.34 | 20.47 | 7.87 | 100 |
Programın; üretim, tüketim ve dağıtımla ilgili temel bilgileri öğretme derecesi sorusuna verilen cevapların statü gruplarına ve cevap kategorilerine göre dağılımı Tablo 60’ta gösterilmiştir.
Tablonun incelenmesinden anlaşılacağı gibi deneklerin soruya verdikleri cevaplarda yığılmanın “ Orta “ kategoride olduğu, “ Az “ kategorisinde yer alan oranın azımsanmayacak bir değerde olduğu görülmektedir.
Deneklerin soru 54’e verdikleri cevapların, mensup oldukları alt gruplar ile bağımlı olup olmadığını incelemek amacıyla hesaplanan kay – kare testi sonucu 25.35, tablo değeri 21.026’dur. 25.35 > 21.026 olduğundan bu değer, 0.05 güven düzeyinde ve 12 serbestlik derecesi ile manidardır. Deneklerin soruya verdikleri cevapların, mensup oldukları statü gruplarına bağlı oldukları anlaşılmaktadır. Ağırlıklı ortalamaların sosyal bilgiler öğretmenlerinde “ Az “, diğer statü gruplarında “ Orta “ derecede toplanması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak; deneklerden sosyal bilgiler öğretmenleri Sosyal Bilgiler Programının; üretim, tüketim ve dağıtımla ilgili temel bilgileri “ Az “ derecede öğrettiği, diğer statü grupları ise “ Orta “ derecede öğrettiği görüşündedir.
Sosyal Bilgiler Programı; üretim, tüketim ve dağıtımla ilgili temel bilgileri “ Orta “ derecede öğretmektedir.
55. İnsan topluluklarının yaşama şekillerini ve geçinme yollarını “ Orta “ derecede inceletmektedir.
56. İnsan topluluklarının yaşama şekilleri ve geçinme yolları arasındaki ilişkileri “ Orta “ derecede öğretmektedir.
57. Turizmin anlamını, özellikle yurdumuz için önemini “ Orta “ derecede kavratmaktadır ( bk. Tablo 63 ).
TABLO 63 – TURİZMİN ANLAMINI, ÖZELLİKLE YURDUMUZ İÇİN ÖNEMİNİ KAVRATMA DERECESİ SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN STATÜ GRUPLARINA ve CEVAP KATEGORİLERİNE GÖRE DAĞILIMI
STATÜ GRUPLARI
|
HİÇ ( 1 ) |
AZ ( 2 ) |
ORTA ( 3 ) |
ÇOK ( 4 ) |
TAM ( 5 ) |
TOPLAM |
Ağırlıklı Ortalama | |
SINIF ÖĞRETMENİ | f | 3 | 7 | 27 | 15 | 13 | 65 |
3.43 |
% | 4.61 | 10.76 | 41.53 | 23.07 | 30 | 100 | ||
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ | f |
| 2 | 6 | 2 |
| 10 |
3.00 |
% |
| 20 | 60 | 20 |
| 100 | ||
TARİH ÖĞRETMENİ | f |
| 4 |
|
| 3 | 7 |
3.28 |
% |
| 57.14 |
|
| 42.85 | 100 | ||
COĞRAFYA ÖĞRETMENİ | f |
| 1 | 1 |
| 1 | 3 |
3.33 |
% |
| 33.33 | 33.33 |
| 33.33 | 100 | ||
OKUL YÖNETİCİSİ | f |
| 9 | 14 | 3 | 4 | 30 |
3.06 |
% |
| 30 | 46.66 | 10 | 13.33 | 100 | ||
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ | f |
| 5 | 5 | 4 |
| 14 |
2.92 |
% |
| 35.71 | 35.71 | 28.57 |
| 100 | ||
TÜM GRUP | f | 3 | 28 | 53 | 24 | 21 | 129 |
3.24 |
% | 2.32 | 21.70 | 41.08 | 18.60 | 16.27 | 100 |
Programın; turizmin anlamını, özellikle yurdumuz için önemini kavratma derecesi sorusuna verilen cevapların statü gruplarına ve cevap kategorilerine göre dağılımı Tablo 63’te gösterilmiştir.
Tablonun incelenmesinden anlaşılacağı gibi deneklerin soruya verdikleri cevaplarda yığılmanın “ Orta “ kategoride olduğu, “ Az “ kategorisinde yer alan oranın azımsanmayacak bir değerde olduğu görülmektedir.
Deneklerin soru 57’ye verdikleri cevapların, mensup oldukları alt gruplar ile bağımlı olup olmadığını incelemek amacıyla hesaplanan kay – kare testi sonucu 21.093, tablo değeri 21.026’dur. 21.093 > 21.026 olduğundan bu değer, 0.05 güven düzeyinde ve 12 serbestlik derecesi ile manidardır. Deneklerin soruya verdikleri cevapların, mensup oldukları statü gruplarına bağlı oldukları anlaşılmaktadır. Ağırlıklı ortalamaların sınıf öğretmenlerinde “ Çok “, diğer statü gruplarında “ Orta “ derecede toplanması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak; deneklerden sınıf öğretmenleri Sosyal Bilgiler Programının; turizmin anlamını, özellikle yurdumuz için önemini “ Çok “ derecede kavrattığı, diğer statü grupları ise “ Orta “ derecede kavrattığı görüşündedir.
Sosyal Bilgiler Programı; turizmin anlamını, özellikle yurdumuz için önemini “ Orta “ derecede kavratmaktadır.
58. Nüfus artış hızının eğitime ve ekonomiye olan etkisini “ Çok “ derecede kavratmaktadır.
b. İlköğretim okullarında Sosyal Bilgiler Öğretiminde karşılaşılan güçlükleri ve görülen aksaklıkları giderici ve öğretimin etkinliğini artırıcı yöntemler bulmak
1998 İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Öğretim Programında yer alan genel amaç cümlelerinin her biri ( aşağıda gösterildiği gibi ) tek anlamlı değil çok anlamlıdır.
Çok Anlamlı Genel Amaç Cümleleri ( Var olan ) | Tek Anlamlı Genel Amaç Cümleleri ( Olması Gereken ) |
1. Ailesine, vatanına, milletine, Atatürk inkılâp ve ilkelerine bağlı, çalışkan, araştırıcı, özverili, girişimci, iyi insan, iyi vatandaş olarak yetişirler. |
|
2. Türk milletinin dünya tarihindeki önemini, milletler ailesi içindeki onurlu geçmişini ve yerini, insanlığa yaptığı hizmetleri kavrayarak büyük bir milletin evlâtları olduklarını anlar, milletin geleceğine olan güvenlerini artırır ve Türk milletinin ülküsünü gerçekleştirmek için her fedakârlığı göze alabilecek bir karakter kazanırlar. |
|
3. Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına dayanan millî, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu bilir; cumhuriyet rejiminin özelliklerini ve önemini kavrarlar. |
|
4. Topluluk hâlinde yaşamanın bir zaruret olduğunu, millet kavramını ve Türk milletinin karakterini kavrar; Türk milletine, Türk bayrağına, Türk askerine ve ordusuna sevgi, saygı ve güven duygularını kuvvetlendirirler. |
|
5. Türk milletinin zekâ ve kabiliyetini, çalışkanlığını, ilim ve sanatseverliğini, estetik zevkini, insanlık duygusunun yüceliğini benimseyerek bu üstün özellikleri davranış hâline getirirler. |
|
6. Millet ve yurt işlerini her şeyin üstünde tutarak milleti ve yurdu için canla başla hizmet etmeyi alışkanlık hâline getirirler. |
|
7. Tarihte milletimize ve insanlığa hizmet etmiş olan Türk büyüklerini tanır; tarihî olaylara yön veren kişilerin yerinde ve zamanında gösterdikleri ileri görüşlülük, yüksek kavrayış, cesaret, fedakârlık ve kahramanlıklarının tarihin akışını nasıl etkilediğini kavrarlar. |
|
8. Toplumu yönlendiren Mustafa Kemal Atatürk ve diğer Türk büyüklerinin sadece millî değil, evrensel yönlerini de kavrayarak ve takdir ederek; milletimize de düşen insanlık görevleri bulunduğunu görür, insanlığa sevgi, saygı ve hizmet verme bilincine varırlar. |
|
9. Türk inkılâbının anlamını, ayrı ayrı yönlerden önemini, Türkiye’nin refah ve mutluluğuna yaptığı ve ülkenin geleceğine yapacağı etkiyi kavrar; Türk inkılâbının değerlerine bağlı ve bunları her zaman korumaya hazır, fedakâr birer Türk evlâdı olarak yetişirler. |
|
10. Bugünkü uygarlığın uzun bir geçmişin eseri olduğunu kavrar; bu uygarlıkta Türk milletinin hizmeti ve payını anlayarak Atatürk’ün direktifleri uyarınca “ millî kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma “ yolunda her fedakârlığı göze alabilme bilinci kazanırlar. |
|
11. Bugünü daha iyi değerlendirebilmeleri için geçmiş çağlardaki sosyal, ekonomik ve siyasî olayların neden ve sonuçlarını günümüzle kıyaslama yaparak düşünme, araştırma ve akıl yürütme yeteneğini geliştirirler. |
|
12. Her yerde görev ve sorumluluk alabilecek hâle gelir, aile bütünlüğüne bağlılık kazanır, ailenin refah ve mutluluğu için sorumluluk ve görev duygusunu geliştirirler. |
|
13. Kanun kavramını benimser; kanunlara ve devlet otoritesine uyma duygusunu ve alışkanlığını kazanırlar. |
|
14. Çevresindeki eski, yeni sanat ve kültür eserlerini, müze ve anıtlar gibi millî değerlerimiz tanır; onları korumak gerektiğini öğrenirler. |
|
15. İnsanların birbirlerine muhtaç olduklarını anla; grup faaliyetlerine katılmanın, başkalarına yardım etmenin önemini takdir eder ve bunu uygulayabilir hâle gelirler. |
|
16. İnsanların karşılıklı hak ve sorumluluklar taşıdıklarını ve birbirlerinin görüş ve inanışlarını, saygı ve hoşgörü ile karşılamaları gerektiğini benimserler. |
|
17. Beraber çalışma, sorumluluk alma, yardımlaşma ve karar verme kurallarını uygulamayı öğrenirler. |
|
18. Bütün çalışmalarını demokratik yaşayışın kurallarına göre düzenlemeyi öğrenirler. |
|
19. Aile, okul ve toplum hayatının dayandığı temel ilkeleri ve topluluk hâlinde yaşamanın zorunluluğunu kavrarlar. |
|
20. Trafik kurallarına uymayı alışkanlık hâline getirirler. |
|
21. Yurdumuzun, dünya üzerindeki yerinin önemini kavrar, ülkemizin kalkınmasında severek sorumluluk alma duygularını geliştirirler. |
|
22. Türkiye’nin yakın ve uzak komşu ülkeler ve diğer dünya ülkeleriyle olan ilişkileri hakkında genel bilgi kazanırlar. |
|
23. Türklerin yaşadığı diğer ülke ve bölgelerin coğrafî özelliklerini öğrenirleri Türklerin geniş bir alanda yaşayan büyük bir millet olduğunu kavrarlar. |
|
24. İnsanların birbirleriyle ve coğrafî çevreleriyle karşılıklı etkilerini insan topluluklarının yaşama şekillerini ve geçinme yollarının inceler; yurdun ekonomik kalkınmasında bilgili ve etkili birer vatandaş olarak yetişirler. |
|
25. Plân, kroki, harita ve grafik bilgileri kazanarak onlardan yararlanabilir hâle gelirler. |
|
26. Çevreyi korumanın günümüz ve gelecek yıllar için önemini kavrarlar. |
|
27. Yaşanabilir bir çevrenin temel insan hakkı olduğunu kavrarlar. |
|
28. Yakın çevrenin ekonomik değerleri ile mill î kaynaklarımızı tanır ve bunları korumanın bir ödev olduğunu kavrarlar. |
|
29. Kendi eşyasını, okulunu, okul eşya ve araçlarını dikkatli kullanma ve koruma alışkanlığını kazanırlar. |
|
30. Tutumlu olma ve plânlı çalışma alışkanlığını elde ederler. |
|
31. Üretim, tüketim ve dağıtımla ilgili temel bilgileri öğrenirler. |
|
32. İnsan topluluklarının yaşama şekillerini ve geçinme yollarını inceler ve bunlar arasındaki ekonomik ilişkileri öğrenirler. |
|
33. Turizmin anlamını, özellikle yurdumuz için önemini kavrarlar. |
|
34. Nüfus artış hızının eğitime ve ekonomiye olan etkisini kavrarlar.[1] |
|
1998 İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Öğretim Programında yer alan 34 çok anlamlı genel amaç cümlesi, tek anlamlı 131 genel amaç cümlesi olarak düzenlenmiştir.
Genel amaç cümlelerinin, öğrenciye ait ve geleceğe dönük olması gerekmektedir. Söz konusu programda öngörülen genel amaç cümleleri, 1968 İlkokul Programında yer alan Sosyal Bilgiler dersinin amaçlarıdır (10). Aynı amaçlar, 1990 İlkokul 4 ve 5’inci Sınıf Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında (11) da yer almıştır. 1968, 1990 ve 1998 yılları arasında Türkiye’nin sosyal, ekonomik, kültürel ve politik alanlarda kaydettiği gelişmeler ve bu süre içerisinde Türk toplumunun ihtiyaçları geriye doğru değil ileriye doğrudur. Toplumun ihtiyaçlarına, eğitimde amaçlar olarak yer verildiği bilinen bir gerçektir.
c. İlköğretim okullarında eğitim – öğretimin yürütülmesinde sorumlu okul müdürü, müdür yardımcısı, 4 ve 5’inci sınıf öğretmeni ve sosyal bilgiler öğretmenleri ile bu okulların teftişinden sorumlu ilköğretim müfettişlerinin, bu görevlerini Sosyal Bilgiler Dersinin genel amaçlarına uygun ve etkin bir şekilde yapabilmelerine yardımcı olacak teklifler geliştirmek
Amaçların Tanımlanması
Türk Millî Eğitiminde, 1990’lı yıllara kadar amaçlar ilgililerce tespit edilir ve öylece bırakılırdı. Bugün, amacın öylece bırakılması anlayışı terkedilmiştir. Bu anlayışa göre, bir amaç düzenlendikten sonra, o amaca ulaşan öğrencinin göstereceği davranışlar o amacın altına sıralanmaktadır. Diğer bir deyişle, düzenlenen amaca ulaşan birey ne yapar sorusunun cevabı, amacın altına yazılarak sıralanır. Amaca ulaşan öğrencinin ne yapması gerektiği açıkça belirtilmeli ki, öğrencinin amaca ulaşması kolay olsun. Biz de öğrencinin amaca ulaşıp ulaşmadığını ölçüp değerlendirebilelim. Bir amacın ele alınıp onunla ilgili davranışların tespit edilmesi o amacın tanımlanmasıdır.
Öğretim programlarımızın çoğunda amaçların birçoğu tanımlanamaz durumdadır. Tanımlanamayan amaca ulaşılıp ulaşılmadığını bilmek de o derece güçtür. Çünkü, tanımlanmamış bir amaca ulaşan öğrencinin ne yapacağı, hangi davranışlara sahip olacağı açık – seçik belli değildir.
1983 Ortaöğretim Kurumları Tarih Programından bir örnek :
“ Bugünü daha iyi değerlendirebilmeleri için geçmiş çağlardaki sosyal ekonomik ve siyasî olayların sebepleri ve sonuçları üzerinde, günümüzle kıyaslama yaparak düşünme, araştırma ve muhakeme etme yeteneğini geliştirmek “ (12).
Yukarıdaki amaç öğrenciye ait değildir. Öğretmenin ne yapacağını göstermektedir. Öğrenciye ait olduğunu varsaydığımızda, amaca ulaşan öğrencinin ne yapacağı açık – seçik ortaya konulmuş, kısacası tanımlanmış değildir.
Araştırma konumuz 1998 İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Öğretim Programında genel ve özel amaçlara yer verilmiş olmasına rağmen, her sınıf için öngörülen özel amaçlara ulaşan öğrencinin ne yapacağı, hangi davranışlara sahip olacağı açık – seçik belirtilmemiştir (13) ya da ihtiyaç duyulmamıştır.
TANIMLANMAMIŞ ÖZEL AMAÇLAR | TANIMLANMIŞ ÖZEL AMAÇLAR |
4. SINIF ÜNİTE 1 AİLE, OKUL ve TOPLUM HAYATI Amaç 2 : Aile yapısını tanıyabilme | Amaç 2 : Aile yapısını tanıyabilme Davranışlar :
|
5. SINIF ÜNİTE 2 CUMHURİYETE NASIL KAVUŞTUK ? Amaç 5 : Kurtuluş Savaşı döneminde geçen olguları açıklayabilme | Amaç 5 : Kurtuluş Savaşı döneminde geçen olguları açıklayabilme Davranışlar :
|
6. SINIF ÜNİTE 1 DEMOKRATİK HAYAT Amaç 18 : Gençliğin sorunlarının farkında oluş | Amaç 18 : Gençliğin sorunlarının farkında oluş Davranışlar :
|
7. SINIF ÜNİTE 1 TÜRKİYE’NİN COĞRAFÎ BÖLGELERİ Amaç 4 : Karadeniz bölgesi bölümlerinin özellikleri bilgisi | Amaç 4 : Karadeniz Bölgesi bölümlerinin özellikleri bilgisi Davranışlar :
|
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi amaca ulaşıldığında, öğrencinin ne yapacağı, hangi davranışları göstereceği açık ve seçik olarak belirtilmiştir. Kısacası, amaç tanımlanmıştır.
İlköğretim Okullarında Sosyal Bilgiler Öğretimi, bu konudaki çalışmaları kapsayan öğretim programına göre yapılmaktadır. Sosyal Bilgiler Programında öngörülen amaç, açıklama, metot ve teknikler, araç – gereçler ile ölçme – değerlendirme unsurlarının beklenen derecede gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Bu arada, programın uygulandığı hedef kitle olan öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyi, ilgi, istek ve ihtiyaçları ile programı uygulayan öğretmenin nitelikleri de göz ardı edilmemelidir.
Programı meydana getiren temel ögeleri şöyle sıralayabiliriz:
(1) Kişide gözlenmesi kararlaştırılan nitelikler / amaçlar ile bu nitelikleri / amaçları tanımlayan davranışlar,
(2) Ünite ve / veya konular biçiminde düzenlenmiş muhteva ( içerik ),
(3) Her davranışı öğrenciye kazandıracak eğitim durumları,
(4) Her davranışı öğrencinin kazanıp kazanmadığını, kazandıysa ne derecede kazandığını yoklayan ( sınayan ) ölçme durumları.
Program, Devletin gözetim ve denetimi altındaki eğitim kurumlarında öğrenim gören bireylerin, genel ve özel hangi niteliklere sahip olması gerektiğini belirleyen ve uzman kişilerce hazırlanan temel kılavuzdur. Program bu durumuyla, Devletin sahip olduğu ve toplumda oluşturmak istediği sosyal, ekonomik ve siyasî felsefeyi yansıtır ve bir köprü rolünü yerine getirir. Devletin sahip olduğu siyasî felsefenin, başta Anayasa olmak üzere Atatürk’ün eğitime ilişkin ilkeleri, Beş Yıllık Kalkınma Plânları, Yıllık Programlar, Hükûmet Programları ve İcra Plânlarında tanımlandığı bilinmektedir.
1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun kabulünden bu güne kadar eğitim sistemindeki program uygulamalarından elde edilen sonuçlar hakkında Beş Yıllık Kalkınma Plânlarında yer alan ilke ve politikalar incelendiğinde; programlara ilişkin tespitler dikkate değer bulunmaktadır. Ülkenin sosyo – ekonomik – kültürel alanlarda ( makro olarak ) var olan durumu, bu alanlara göre ( nicel ve nitel olarak ) ihtiyacı ve ön görülen ilke ve politikaların gerçekleşmesi için alınması gereken tedbirleri düzenleyen kalkınma plânlarına göre programların;
(1) Muhteva yönünden eskimesi,
(2) Fonksiyonel ve yönlendirici olmaması,
(3) Hayatla ilişkisinin kurulamaması,
(4) İstenilen politik felsefeye uygun birey yetiştirememesi
gibi sıkıntıları olduğu belirtilmiştir.
Eğitim – öğretim programlarının hazırlanmasında ve başka kurumlarca hazırlanan programların incelenmesi, kabulü ve uygulanmasında yetkili ve sorumlu olan Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının, program hazırlama ve geliştirme alanında uyguladığı modeller ( biçimler ) tarihî açıdan şöyle sıralanabilir:
a. 1950’li yıllara kadar “ Müfredat Programı “ modeli : Bu model, konu sıralamasını esas almaktadır.
b. 1950’den sonra “ Eğitim Programı “ modeli : Bu modelde, 1968 İlkokul Programı da dahil olmak üzere programların;
- Günümüz gerçeklerini ve ihtiyaçlarını dikkate alması,
- Geliştirilmesine bağlı olarak ders ve kaynak kitapların hazırlanması,
- Denenmesi, değerlendirilmesi ve mahallî ölçekte uygulanması,
- Uygulanmasından alınan sonuçlara göre geliştirilmesi ve ülke çapında yaygınlaştırılması, aşamalarından geçirilmesi esas alınmıştır.
c. 1980’li yıllardan sonra, Talim ve Terbiye Kurulunca; programın şeklî ( biçimsel ) yönünün nasıl ve programın hazırlanması sırasında görevlendirilecek kişilerin kimler olması gerektiği konusunda bilgiler veren “ Eğitim Programlarının Hazırlanmasında Esas Alınacak Program Modeli ve Program Hazırlanırken Göz Önünde Bulundurulacak Esaslar “ (14), program modeli konusunda bağlayıcı bir karar yerine, “ Programın,bu konudaki yöntem ve tekniklere uygun olarak hazırlanması… “ gerektiğini vurgulayan “ Program Hazırlama ve Geliştirme Çalışmalarında Uyulacak İlkeler “ (15) kabul edilmiş ve uygulamaya konulmuştur.
d. Farklı Program Modelleri
(1) Talim ve Terbiye Kurulu kararında belirtilen ilkelere rağmen, bazı programların ( İlkokul 4 ve 5’inci Sınıf Sosyal Bilgiler, Ortaokul Millî Tarih, Ortaokul Millî Coğrafya, Lise Millî Güvenlik Bilgisi derslerine ait programlar ) farklı modellerde hazırlandığı ya da geliştirildiği görülmektedir.
(2) 1990’lı yıllardan itibaren Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı bünyesinde Ölçme – Değerlendirme ve Program Geliştirme Özel İhtisas Komisyonları kurulmuştur. Komisyonlar arasında ortak bir anlayış bulunmaması sebebiyle farklı program modelleri uygulaması devam etmiştir.
(3) 1993’te örgün ve yaygın eğitim kurumlarında uygulanacak eğitim – öğretim programları ile bu kurumlarda kullanılacak ders kitapları ve diğer eğitim araç ve gereçlerinin hazırlanması ve geliştirilmesi ile ilgili olarak Bakanlık merkez teşkilâtı birimlerince yapılacak çalışmaların esas ve usullerini düzenleyen “ Eğitim ve Öğretim Programları ile Ders Kitapları ve Diğer Eğitim Araçlarının Hazırlanması ve Geliştirilmesi Hakkında Yönerge “ (16), 1995’te il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerince kurulacak program hazırlama ve geliştirme komisyonlarının kuruluşları ve çalışmalarına ait esas ve usulleri düzenleyen “ Millî Eğitim Müdürlükleri Program Hazırlama ve Geliştirme Komisyonları Çalışma Yönergesi “ (17) hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş olmasına rağmen, bu güne kadar “ program modeli “ konusu açıklık kazanmamıştır.
Program hazırlama ve geliştirme ihtiyacını karşılamaya yönelik söz konusu düzenlemeler ile birlikte Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının takip ettiği stratejiler;
(1) Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri izlemek ve programlara yansıtmak,
(2) Devletin siyasî felsefesini programlara yansıtmak,
(3) 1982 yılı sonrasında Türk tarihindeki çeşitli alanlarda tanınmış şahsiyetler, bunların düşünceleri ve çalışmaları ile Türk kültürüne ait konuları programlara yansıtmak,
(4) Bireyleri, günümüz bilgi çağına uygun, çağdaş, üretken hâle getirmek ve bunun için de üretime yönelik bilgi ve beceri kazandırıcı, nitelikli insan gücünün yetiştirilmesini sağlayıcı yönde ( aynı zamanda programlarda ) yenileştirme ve geliştirme çalışmaları yapmak, biçiminde tanımlanabilir.
Eğitim sisteminin bir alt ögesi olan program hazırlama ve geliştirme konusunda alınan kararların, günümüz insanının ve toplumun ihtiyaçlarının karşılamakta yeterli olamadığı söylenebilir.
Sistem yaklaşımına göre, bütünü meydana getiren ögelerde yapılacak herhangi bir uygulama, sistemi oluşturan diğer ögeleri de dolayısıyla bütün sistemi etkiler. Buna göre, eğitim sisteminin yapısında tutarlılık sağlamak için, ilk yapılacak işlerden biri, sistemin ögelerinden Program Hazırlama ve Geliştirme Çalışmaları (Komisyonları)nın ortak kavram ve ilkeler düzeyinde çalışma esaslarını ve aşamalarını ayrıntılı olarak belirleyen bir modelin ortaya konulması gerekmektedir. Böyle bir çaba içinde olmak, ülke kaynaklarının akılcı kullanımına da katkı sağlayacaktır.
DİP NOTLAR
(1) M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulunun 25. 04.1985 tarih ve 67 sayılı kararı, Tebliğler Dergisi ( 17.06.1985; 2190 )
(2) M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulunun 02.04.1998 tarih ve 62 sayılı kararı, Tebliğler Dergisi ( Nisan 1998; 2487 )
(3) OĞUZKAN, A. Ferhan : Eğitim Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, A.Ü. Basımevi, Ankara, 1981, s. 150
(4) Millî Eğitim Bakanlığı, Kalkına Planlarında Eğitim, Ankara, 1993, s. 189
(5) Millî Eğitim Bakanlığı, a. g. e., s. 192
(6) 27.07.1995;22354 Mükerrer sayılı Resmî Gazete
(7) ALKAN, Cevat : Eğitim Ortamları, A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları, No: 85, Ankara, 1979, s. 22
(8) Millî Eğitim Bakanlığı, 2000 Yılında Millî Eğitim, Ankara, 1999, s. 11
(9) 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, madde 1
(10) Millî Eğitim Bakanlığı, İlkokul Programı, Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulu Basımevi, 1979, s. 62 – 64
(11) Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Kararı 30.05.1990;62, Tebliğler Dergisi 25.06.1990;2315, s. 457 – 459
(12) Ortaöğretim Kurumları Tarih Programı : Tebliğler Dergisi ( 29.08. 1983 ; 2146 ), s. 339
(13) Talim ve Terbiye Kurulu Kararı 02.04.1998;62, Nisan 1998;2457 Tebliğler Dergisi, s. 637-540, 543-545, 548-550, 554-556
(14) Talim ve Terbiye Kurulunun 26.05.1983 gün ve 86 sayılı kararı
(15) Talim ve Terbiye Kurulunun 14.02.1984 gün ve 16 sayılı kararı
(16) Talim ve Terbiye Kurulunun 22.11.1993 ve 475 sayılı kararı
(17) Talim ve Terbiye Kurulunun 27.03.1995 gün ve 63 sayılı kararı
You may like
Maarifimizde İstikamet
Kılıç Ali’nin Anlatımıyla Dr. Reşit Galip Olayı
Published
5 ay agoon
Haziran 26, 2024By
drkemalkocakGiriş
Ayşe Afet İnan’[1]ın “1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit, Atatürk’ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı:
“Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı” dedi. Kâğıtta şöyle yazıyordu:
Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Bu sözler, Türk çocukları tarafından o yıldan beri tekrarlanmaktadır. Vatanperver Dr. Reşit Galip, evvela bir baba olarak bu hisleri duymuş, sonra da Milli Eğitim Bakanı olarak okul çocuklarına bu andı içirmişti.
O, 6 Mart 1934 gününde, daha bu ülkeye çok yararlı olabilecek bir çağda vefat etti. Ulus, bu gibi feragatli değerlere her zaman muhtaçtır. Dr. Reşit Galip’in kişiliğinde Türk Tarih Kurumu, kurucu bir üyesini, vatan, idealist bir evladını kaybetmiştir.” [2] ifadeleriyle tanımladığı Dr. Reşit Galip [3], Mustafa Kemal’in isteği üzerine 19 Eylül 1932-13 Ağustos 1933 tarihleri arasında Maarif Vekilliği yapmıştır.
Mustafa Kemal’in 17-19 Mart 1923 tarihlerinde yaptığı Mersin gezisinde, Millet Bahçesi’nde Türk Ocağı’nın düzenlediği açık hava toplantısında Dr. Reşit Galip, Mersin Türk Ocağı Başkanı ve Hükumet Tabibi olarak konuşma yapmıştır. Dr. Reşit Galip’in konuşmasını dinleyen Mustafa Kemal, konuşmayı cevaplandırmak üzere kürsüye çıkmış ve aşağıdaki konuşmayı yapmıştır [4]:
Mersin’de Halka Nutuk
(17 Mart 1923)
Mersin, 17 [Mart 1923] (A. A.) – Gazi Paşa Hazretleri Mersin Millet Bahçesi’nde Mersinliler namına Doktor Reşid Bey’in nutkundan pek mütehassis olmuşlar ve halka hitaben bir çeyrek saat irad-i nutuk [nutuk irat] buyurmuşlardır. Paşa Hazretleri’nin bu nutuklarından zapt edilebilen aksamı [kısımları] ber-vech-i atidir [aşağıdadır]:
“Aziz kardeşler,
Genç ve çok kıymetli doktorumuz Reşit Bey’in sözleri bence iki nokta-i nazardan [bakımdan] kabil-i taksimdir [taksim edilebilir].
Birincisi doğrudan doğruya kalbinin, vicdanının ve muhterem Mersin halkının vicdanının, benim kalbimdeki hissiyata tercüman olan hissiyatıdır. Buna teşekkür ile iktifa edeceğim [yetineceğim]. Hakikaten muhterem Doktor’un dediği gibi, benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenabı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükür ve hamtlar ederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hadimi [hizmetçisi] olmakla iftihar edeceğim.
Muhterem Mersin halkı, bugün hakkımda gösterdiğiniz samimi ve heyecanlı tezahürattan size ayrıca teşekkür ederim. Ayrıca itiraf etmek mecburiyetindeyim ki, geldiğim günden bu ana kadar hissiyatımın, memnuniyetimin derecesini biliyorum, müsterih ve emin bulunuyorum ki, her taraftaki kardeşlerimiz gibi burada da bana muhabbet ve itimat eden kardeşler var. Mersinliler, memleketiniz Türkiya’nın çok mühim bir noktası bulunuyor, çok mühim bir ticaret noktasıdır. Memleketiniz bütün dünya ile Türkiya’nın en mühim bir irtibat noktasıdır. Bunu sizler benden iyi biliyorsunuz. Memleketinize sahip olabilmek için çektiğiniz elemler, azaplar, mahrumiyetler büyük olmuştur. Bunu sizler takdir edersiniz. Hepimiz arzu edelim ki, acı günler tekerrür etmesin. Buna hakikaten layık olmak lazımdır. Muharebe meydanlarında kıymetli evlatlarımızın süngü ve silahlarının muzafferiyeti kâfi değildir. Bu muzafferiyet ve muvaffakiyet çok büyüktür. Ancak hakiki refah ve saadete sahip olabilmek için, asıl bundan sonra çalışmak lazımdır. Sizin için zafer ve terakki [ilerleme] sahası iktisadiyatta, ticarettedir. Bunu takdir ediyorsanız, çok çalışmaya mecbursunuz. Aksi takdirde memleketin sahib-i hakikisi [hakiki sahibi] olduğunuzu söyleseniz bile, kimseyi inandıramazsınız. Bu hakikatle dolu sözlerim, fakat bu hakikati ifade ediyorum. Gönül arzu eder ki, burada bir saat, bir gün değil, uzun müddet kalayım, daha hususi hasbıhaller yapalım [özel görüşüp dertleşelim]. Fakat şimdilik buna imkân yoktur. Sözümü kesmek mecburiyetindeyim. Son söz olmak üzere bu memleketin hakiki sahibi olunuz, diyeceğim. Burada geçirdiğim saatler benim için pek kıymetli olmuştur. Derin muhabbetlerle hepinize veda ediyorum; Allah’a ısmarladık arkadaşlar.”
Paşa Hazretleri ve maiyeti erkânı saat üçü on beş geçe bahçeden istasyona ve üç buçukta hususi trenle Tarsus’a hareket buyurdular.
***
Kılıç Ali’[5]nin Anlatımıyla Dr. Reşit Galip Olayı
Bu [17-19 Mart 1923 tarihlerinde yapılan] Mersin gezisinden bir hayli sonra, Hamidiye kruvazörü ile Mudanya’dan Trabzon’a gidiyorduk. Hamdullah Suphi Bey de (Tanrıöver) bizimle birlikteydi. Tam Sinop limanına gireceğimiz sırada, boş bulunan birkaç milletvekilliği için adayların durumu konuşuluyordu. Gazi, hemen Reşit Galip’i hatırladı:
“Mersin’de bir doktor görmüştük. Adı Ragıp mıydı neydi?“
Hamdullah Suphi Bey, Reşit Galip’le ilgili kanaatlerini, onun yurtseverliğini kendine özgü güzel konuşma şekliyle anlattı. Reşit Galip’in adaylığı bu şekilde Hamidiye kruvazöründe kararlaştırılmış oldu. Gazi, bu geziden Ankara’ya döner dönmez Reşit Galip’in adaylığı için hemen emir verdi.
O yıllarda milletvekili adayları, Bakanlar Kurulu ve partinin genel yönetim kurulu ile grup yönetim kurulu üyelerinden oluşan Parti Divanı tarafından belirlenir ve ilan edilirdi. Ben de partinin Genel Yönetim Kurulu Üyesi olduğum için bu divana dâhildim. Başbakan Fethi Okyar’ın başkanlığında toplanan Parti Divanı’nda Dr. Reşit Galip’in adaylığı görüşüldü. Bazı itirazlar oldu. Arkadaşlar bunun Gazi tarafından istendiğinden haberdar değillerdi. Buna rağmen bütün arkadaşlar oylarını sonuçta Reşit Galip’e verdiler. Bu adaylığa sadece Sağlık Bakanı Dr. Refik Bey (Saydam) karşı çıkmıştı. Divan toplantısından sonra bir aralık Refik Bey’in koluna girdim. “Niçin muhalif kaldınız?” diye sordum. Gazi’nin arzusu olduğunu anlattım. Bana aynen şunları söyledi:
“Kılıç Ali, belki doğru yapmadım. Fakat ben gidip bizzat Gazi’ye niçin muhalif kaldığımı arz edeceğim. O zaman hiç şüphe etmem ki beni haklı bulacaklar ve mazur göreceklerdir.“
Hemen arkasından şunları ekledi:
“Bu adamı çok iyi bilirim. Şimdi bir köy doktorunu milletvekili yapıyoruz. Yarın milletvekilliği kendisine az gelecek. Bakan olmak isteyecek. Bakan olursa o da az gelecek başbakanlık isteyecek! Başbakan olursa. . . “
Kolumdan çıktı ve “Ondan sonra ne isteyeceğini artık sen anla” diyerek başını titrete titrete yürüdü, odadan çıkıp gitti.
Reşit Galip’in adaylığı ilan edildi, milletvekili seçildi. Meclis’e gelir gelmez İstiklal Mahkemesi üyesi oldu. Birlikte çalış tık. Ahlakı, yurtseverliği ve başarılı çalışmalarından dolayı kendisini saygıyla anmak görevimdir.
Reşit Galip, okumayı ve çalışmayı çok seven kültürlü bir gençti. Vaktiyle Türk Ocakları’nın yıllık kongrelerinde yaptığı gibi milletvekili olduktan sonra sık sık kürsüye çıkar, güzel konuşur, görüş ve düşüncelerini söylemekten, savunmaktan çekinmezdi. Çok olumlu görüş ve düşünceleri vardı. Cesur bir adamdı. Meclis’te tartışmalara katılmaktan zevk alırdı. Meclis’te ve parti toplantılarında yaptığı konuşmalarla giderek dikkati çekmeye başladı.
Reşit Galip’in bir parti toplantısında, doğu illerinden söz edilirken, Kürtlük konusunu gündeme getirerek, hükümetin o illerde halkı rencide ettiğini ileri sürmesi İsmet Paşa ile arasının açılmasına sebep olmuştu. Hele parti toplantısı sırasında, “İsmet Paşa bunları duymuyor. Aslında duymak gücüne sahip değildir” diye bağırmasını İsmet Paşa hiçbir zaman affetmeyecekti.
Atatürk o sıralarda Türk tarihiyle ilgileniyor, bu konuya büyük önem veriyordu. Ülkenin tanınmış tarihçilerini ve profesörlerini davet ediyor, toplantılar, görüşmeler ve araştırmalar yapıyordu. Bu arada Reşit Galip’ten de yararlanıyordu. Reşit Galip ise Atatürk’ten aldığı her görevi büyük bir özenle yerine getiriyordu. Bu nedenle de Atatürk’ün dikkatini çekmeyi başarmıştı. Gerek Meclis çalışmalarında ve devrimler konusunda, gerekse bilim alanında gösterdiği başarılarla Atatürk’ün sevgisini ve güvenini kazanmıştı. Dolayısıyla O’nun çevresine de girmiş oldu. Her akşam sofrada ve yapılan gezilerde arkadaşlar arasında bulunurdu. Fakat Atatürk’ün çevresine girip onun yakını olduktan sonra tavırları değişmeye başladı. Yavaş yavaş yakın arkadaşlarını bile beğenmez olmuştu. Sadece milletvekili olarak kalmış olmasını takdir edilememesine bağlıyordu. Dr. Refik Saydam’ı haklı çıkarır gibiydi.
Atatürk, gezilerinin birinde Reşit Galip’i de yanına alarak İstanbul’a getirmiş, kendisini Dolmabahçe Sarayı’nda konuk ediyordu. Bir gece hep birlikte Beyoğlu’ndaki Turkuvaz lokantasına gittik. Bu lokanta, Bolşevik ihtilalinden kaçıp Türkiye’ye sığınmış olan Beyaz Ruslardan bir karı-koca tarafından açılmıştı. Lokantanın bütün çalışanları da Beyaz Rus’tu. İyi Rus ailelerinden oldukları yüzlerinden anlaşılıyordu. Görüntü ve adamların tavırları Atatürk’ün pek hoşuna gitmişti. Lokantanın sahibi ile sahibesini yanına çağırdı. Böyle güzel düzenlenmiş bir lokanta açtıkları için kendilerini kutladı.
Atatürk, her vatandaşın konforlu bir evde çoluk çocuğuyla refah içinde yaşamasını, güzel lokantalarda oturup yemek yemesini, güzel bir gazinoda eğlenmesini isterdi. Bir vatandaşının, bir yakınının bir eve sahip olduğunu, hele bu evin konforunun yerinde bulunduğunu görünce çok memnun olurdu. Halkın yemek yediği, eğlendiği yerlerin de Avrupai tarzda yapılmasından, konforlu ve temiz olmasından hoşlanırdı. Ankara’da Karpiç’te, İstanbul’da Park Otel, Tokatlıyan ve Turkuvaz’da, temiz salonlarda, temiz masalarda neşe içinde yemek yiyenleri görünce çok mutlu olurdu. Bu çeşit yerlerin sayısının artmasını arzulardı. Turkuvaz sahipleri de bunu bildikleri için Atatürk’ten yardım rica ettiler. Atatürk bu ricaya şu karşılığı verdi:
“Mademki yapılacak daha başka yeniliklere maddi imkânları yoktur, o halde büyük bir şehrin ihtiyacını karşılayabilecek bu yeniliğe bankalar yardım etmelidir.”
Daha sonra, sofrada bulunan Hasan Saka’ya şu emri verdi:
“Hasan Bey! Yarın İş Bankası’yla görüşünüz. Durumu birlikte inceleyiniz. Bu müesseseye mümkün olan yardımı yapsınlar. Bu şekilde İstanbul rahat edebilecek güzel bir yer kazanmış olur.“
Hemen şunu eklemeyi de ihmal etmedi:
“Tabii bankanın yapacağı bu yardım, bankanın usul ve teamülüne uygun olsun.”
Hasan Saka Bey bu işle meşgul oldu. İş Bankası bu müesseseye yardım için çok uğraştı. Fakat müessesenin sahipleri teminat gösteremedikleri için kredi verilemedi.
Turkuvaz’da servis yapan Madam Vera, hizmeti ve güler yüzlülüğüyle Atatürk’ün çok kez iltifatına mazhar olmuştu. Bu nedenle Madam Vera adı, özellikle o gece sofrada bulunanların belleğinde kalmış olmalıdır. Bu arada Reşit Galip’in de belleğinde ve anılarında iz bıraktığını sonradan anlamıştık.
***
Reşit Galip Bey, aynı zamanda Ankara Halkevi başkanlığını da üstlenmişti ve bu görevi büyük bir hevesle yapıyordu. Özellikle tiyatro alanında bir yenilik yapmak istiyor, buna çok önem veriyordu. Hatta Atatürk’ün takdirini kazanan bir piyes seyrettirmeyi başarmıştı. Fakat o zaman Milli Eğitim bakanı olan Esat Bey, Reşit Galip’in bu alandaki yenilik teşebbüslerine daima engel oluyordu. Reşit Galip’in bakanlıktan istedikleri reddediliyordu. Reşit Galip sık sık bunları bana anlatır, Esat Bey’den acı acı şikâyet ederdi.
Milli Eğitim Bakanı Esat Bey (Sagay), piyade albaylığından emekli eski bir askerdi. Harbiye’de uzun yıllar Almanca hocalığı yapmıştı. Balkan Savaşı sırasındaki fırka kumandanlığından sonra emekliye ayrılmış, ordu donanma pazarı müdürlüğüne getirilmişti. Mütarekede İstanbul Belediye Cemiyeti’ne üye seçilmiş, sonunda ikinci devrede milletvekili seçilerek Meclis’e gelmişti. Harbiye’de Atatürk’ün de hocalığını yapmış olduğu için Atatürk ona “hocam” diye hitap ederdi.
Esat Bey olgun, tecrübeli, dürüst ve nazik bir insandı. Milli Eğitim Bakanlığı’na getirildiğinde kendisinden çok olumlu işler ve yenilikler beklenmişti. Zaman geçtikçe bunların hiçbiri olmayınca Atatürk bile hayal kırıklığına uğramıştı. Sırası geldikçe Esat Bey’i uyarıyordu. Esat Bey’in artık uzun süre bakanlıkta kalamayacağı anlaşılmıştı.
***
Turkuvaz lokantasına gittiğimiz geceden dokuz-on gün sonra Dolmabahçe Sarayı’nda akşam yemeğindeydik. Davetliler arasında Bolu Milletvekili Hasan Cemil, Reşit Galip, Cevat Abbas, diğer bazı arkadaşlar ve ben bulunuyorduk. Sofradan önce Reşit Galip odama geldi. Çok önem verdiği ve üzerinde özenle çalıştığı Akın piyesi için Milli Eğitim Bakanı’nın yine gereksiz ve anlamsız bazı zorluklar çıkardığını anlattıktan sonra, Esat Bey’i kastederek şöyle dedi:
“Bu adama karşı o kadar doluyum ki kendimi zapt edemeyeceğim. Belki bir falso yaparım. Onun için sofraya gelmek istemiyorum.”
Ben de kendisine şu cevabı verdim:
“Şayet dediğin gibi kendini tutamayacaksan gelme. Atatürk seni sorarsa idare ederim.”
Fakat Reşit Galip sonradan ne düşündüyse, geldi sofraya oturdu. Sofrada tarih konuları üzerinde sohbet ediliyordu. Atatürk özellikle Hasan Cemil Bey’in hazırladığı bazı tezler hakkında verdiği bilgiyi dikkat ve takdirle dinliyordu. Reşit Galip ise çok neşesizdi. Söylenenleri dinlemiyor, dikkatimi çekecek kadar alkol alıyordu. Sohbetin konusu bir ara halkevlerinin çalışmalarına intikal etti. Reşit Galip Bey fırsattan yararlanarak, Milli Eğitim Bakanı’nın halkevlerine çıkardığı güç lüklerden şikâyete başladı. Biraz da alkolün etkisiyle Esat Bey’i çok ağır ve acı şekilde eleştirdi.
Atatürk çok nazik bir ev sahibiydi. Sofradaki konuklarının rencide edilmesine asla izin vermezdi. Reşit Galip’in Milli Eğitim bakanına karşı dolu olmasını anlıyordu. Esat Bey’i rencide edici sözler söylememesi için konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Reşit Galip Bey ise konuyu daha da alevlendiriyor ve giderek saldırganlaşıyordu. Bir ara Atatürk’e şöyle hitabetti:
“Atatürk! Milli Eğitimi ve gençliği bu softa zihniyetli insanlardan ancak sen kurtarabilirsin.”
Atatürk’ün artık sabrı tükenmişti. İstemeye istemeye Reşit Galip’e şunları söylemeye mecbur oldu:
“Reşit Galip! Bunlar nasıl sözlerdir? Sizi bu şekilde konuşmaktan menediyorum. Artık susunuz.”
Reşit Galip o kadar kendinden geçmiş durumdaydı ki, ne söylediğini, ne yaptığını bilmiyordu. Atatürk’ün bu uyarısına cevap verdi:
“Bu sofra millet sofrasıdır, bir yere gidemem.”
Atatürk hala nezaketini bozmuyordu:
“O halde siz kalınız. Ben gidiyorum.” diyerek ayağa kalktı. Sofradan ayrılarak salonun yanı başındaki çalışma odasına gitti.
Kötü olmuştu. Reşit Galip Bey, Esat Bey’i eleştirmeye hala devam ediyordu. Onun bu aşırı hareketlerine son vermek için Cevat Abbas’la birlikte düşündük, sofracıya derhal yemek getirmesini söyledik. Fakat kimsede yemek yiyecek hal ve iştah kalmamıştı. Yemekler çabucak yenildi. Konuklar ayrılıp gittikleri halde Reşit Galip hala inatla söylenip duruyor, masadan bir türlü kalkmıyordu. Bir ara Turkuvaz gecesi aklına gelmiş olacak ki, “Lokanta sahiplerine paralar veriliyor. Madam Veralara iltifat ediliyor. Bizim halimizi gören yok” diye saçmalamaya başladı. Dayanamadım:
“Reşit, bana bak. Şimdi hemen odana gidecek misin, yoksa biz seni gönderelim mi?“
Alkolün etkisi biraz azalmış olacak ki, uyarımı ciddiye aldı. Sofradan kalktı. Bu kez de salonun yanındaki kırmızı odaya girdi. Orada Genel Sekreter Tevfik ve Başyaver Rusuhi Beylere derdini dökmeye başladı. Sonunda sabaha doğru odasına götürüldü ve yatırıldı.
Ertesi sabah uyanır uyanmaz Reşit Galip’in durumunu öğrenmek istedim. Bana şu kartı bırakarak sabahın erken saatinde saraydan çıkıp gitmiş:
“Biliyorum, hatam büyüktür. Bunun telafisi ve tamiri çarelerine başvurmak üzere Ankara’ya gidiyorum.”
Giderken Tevfik Bey’e uğramış. Ankara’ya gitmek için yataklı trenden bilet alacağını, ancak parası olmadığını söyleyerek on beş lira borç istemiş.
Hataları affetmesini bilen Büyük Atatürk, ertesi gün bize şöyle diyordu:
“Zavallı Reşit Galip! Esat Bey’den ne kadar güçlük görmüş, ne kadar çile çekmiş ki kendini tutamayacak hale geldi. Kim bilir şimdi ne kadar sıkılıyordur. Kendisini teselli etmeli.”
Reşit Galip’in sabah erken saatlerde Ankara’ya gitmek üzere saraydan ayrıldığını ve bana bir kart bıraktığını arz ettim, kartı okudum. Parası olmadığı için Tevfik Bey’den de on beş lira ödünç aldığını duyunca Atatürk çok üzüldü:
“On beş lira mı verilir? Çok ayıp olmuş. Tevfik biraz fazlaca vermeliydi.”
Reşit Galip, hiç de elinde olmayarak ve istemeyerek yaptığı bu hareketten sonra, Keçiören’deki evinin çok sevdiği kütüphanesine kapandı. Kendini tümüyle okumaya verdi.
***
Aradan aylar geçmişti. Bir gün Çankaya’da sofrada birdenbire Atatürk’ün aklına Reşit Galip geldi. Bana sordu:
“Kılıç, Reşit Galip ne âlemde?“
“Kütüphanesine çekilmiş üzgün bir durumda emirlerinizi bekliyor” dedim.
“Acaba şimdi, şu dakikada ne durumda bulunuyor?” “Efendim şimdi anlar arz ederim.”
Sofradan kalktım. Anlıyordum ki bu gece Reşit Galip’i görmek istiyordu. Nitekim öyle de oldu.
Arkamdan bağırmaya başladı:
“Durumunu sormaya gerek yok. Hemen kalksın gelsin.”
Gece yarısı olmuştu. Reşit Galip’e bunu telefonla müjdeledim. Çok geçmeden Çankaya’ya geldi. Atatürk’ün elini, Atatürk de onun yüzünü öptü. Sofra birden şenlendi. Reşit Galip’in tekrar sofraya davet edilmesi hepimizi sevindirmişti.
Bir süre sonra Atatürk’ün maiyeti olarak İstanbul’a gitmiştik. Reşit Galip Bey de Atatürk’ün konuğu olarak yine Dolmabahçe Sarayı’ndaydı. O akşam sofra resmi salonda kurulmuş, orada toplanılmıştı. Tesadüfen Milli Eğitim Bakanı Esat Bey de davetliler arasındaydı. Atatürk bir ara kendisine dönerek şöyle dedi:
“Hocam, Maarif işleri hala düzelemedi. Aradan hayli zaman geçtiği halde, ben sizde bunu düzeltecek ve Maarif’te gerekli yenilikleri yapacak bir faaliyet göremiyorum.”
Esat Bey fena halde ürktü. “Bütçe beni çok sıkıyor, bu yüzden iş çıkarmak mümkün olamıyor efendim” deyince Atatürk büsbütün kızdı:
“Bu ne biçim cevaptır? Eski Osmanlı Devleti’nin Maarif nazırları da mektepler olmasaydı maarifi iyi idare ederdim derlermiş. Onların zihniyetiyle aranızdaki fark nedir? Bu zihniyetle benim istediğim maarif idare edilebilir mi?“
Atatürk, sözlerini şöyle sürdürdü.
“Anlıyorum ki, siz bu işi idare edemeyeceksiniz. Hemen istifa ediniz ve yerinize şimdi bana bir aday teklif ediniz!“
Esat Bey bu öneri karşısında şaşırdı ve bocaladı. Atatürk yerinden kalktı. Esat Bey’i alarak, salonun yanındaki somaki odaya çekildi. Reşit Galip sofrada tam yanımda oturuyordu. Güçlü bir önseziyle kulağına şunu söyledim:
“Reşit, Milli Eğitim bakanı oluyorsun!“
Ve ekledim:
“Şayet Milli Eğitim bakanı olursan Antep’e bir yatılı lise açmayı vaat ediyor musun?“
Reşit Galip “Söz veriyorum” dedi ve sigara paketinin arkasına şunları yazdı, altını imza etti ve bana verdi:
“Milli Eğitim bakanı olursam behemehâl Gazianteplilere bir lise açmayı Kılıç Ali’ye vaat ediyorum.”
Atatürk, Esat Bey’le birlikte sofraya döndü. Konuyu tekrar açtı ve Esat Bey’e sordu:
“Tabii şimdiye kadar aday düşündünüz. Adayınız kimdir söyleyiniz.”
Esat Bey ayağa kalkarak cevap verdi:
“Efendimiz! Adayı o kadar uzaklarda aramaya gerek yok. (Reşit Galip’i göstererek) İşte adayım huzurunuzdadır. Reşit Galip Beyefendi’dir. Bu iş için her bakımdan güveninizi kazanmış genç bir arkadaşımızdır.”
Bu senaryonun somaki odada Atatürk tarafından hazırlandığı ve Esat Bey’e dikte ettirildiği anlaşılıyordu. Atatürk gülümsedi:
“Teşekkür ederim. Çok isabetli oldu. Öteden beri benim de adayım o idi.”
Esat Bey bir odaya çekilerek istifasını yazdı, getirip Atatürk’e takdim etti. Bundan Başbakan İsmet Paşa’nın tabii haberi yoktu. Atatürk onu da telefonla haberdar etti ve Esat Bey’den boşalan Milli Eğitim Bakanlığı’na Aydın Milletvekili Reşit Galip’in getirilmesi konusundaki görüşünü sordu. Gece yarısı olmuştu. İsmet Paşa henüz olumlu veya olumsuz cevap vermemişti. Reşit Galip çok heyecanlıydı. Ben kendisini sürekli yatıştırmaya çalışıyordum. Bir taraftan da İsmet Paşa’dan cevap alınması için yaver beylere sürekli haber gönderiyordum. Sonunda İsmet Paşa’dan aşağı yukarı şu şekilde bir cevap geldi:
“Reşit Galip Bey arkadaşımız hiç şüphesiz ki Milli Eğitim Bakanlığı için yeterlidir. Ancak kendileri daha genç denebilecek bir çağda iken uykularım sırasında haberdar olmak ve duymak kabil olmayan bazı idari ve siyasi yolsuzlukların sorumluluğuna katılmak uygun mudur? Bunu düşünüyorum. Mamafih emir ve irade yine şefimindir.”
Bir Reformcunun Sonu
İsmet Paşa’dan gelen bu cevap, bir parti toplantısında Reşit Galip’in “Hükumet Başkanı uyuyor ve işitemiyor” sözüne bir karşılıktı. İsmet Paşa, o sözü unutmamış ve sırası gelince taşı gediğine koymuştu. Atatürk bunu anladı, “İsmet Paşa taşı gediğine koydu” dedi. Fakat işin peşini bırakmadı. İsmet Paşa’ya güzel bir cevap verdi. Çok geçmeden İsmet Paşa’dan Reşit Galip’e yazılı olarak şu telgraf gelecekti:
“Maarif Vekili Reşit Galip Beyefendi Hazretleri’ne,
Esat Bey’in istifası üzerine boşalan Maarif Vekilliği’ne zat-ı devletleri seçilerek keyfiyet yüksek onaya sunulmuştur. Hemen Ankara’ya teşrifleriniz rica olunur.”
Formalite bu şekilde tamamlanmış oldu ve Reşit Galip Ankara’ya giderek görevine başladı.
Reşit Galip Bey, Milli Eğitim bakanlığı görevini büyük bir şevk ve hevesle yapıyordu. Ancak gün geçtikçe şaşırmaya ve şımarmaya başladı. Bir zamanlar Refik Saydam’ın, hakkında söylediklerini adeta doğrular gibiydi. Çok geçmedi, bakanlıktan istifaya mecbur edildi.
Bu durum Reşit Galip’in çok ağırına gitmişti. Bundan sonra onu ortada görmek mümkün olmadı. Köşesine çekildi. Bütün yakın dostlarıyla ilişkisini kesti. Evinin kütüphanesine karyolasını, yatağını attı, günlerini okuyarak, inceleyerek geçirmeye başladı.
Bir gece Atatürk’le birlikte Akın piyesini seyretmeye Ankara Halkevi’ne gitmiştik. Perde arasıydı. Meğer Reşit Galip de oradaymış. Beni görünce koştu, yanıma geldi. Atatürk’ü çok özlediğini söyledi. Ben de memnun olacağını bildiğim için durumu Atatürk’ e arz ettim. Orada Reşit Galip’i kabul etti, iltifatta bulundu.
Reşit Galip. Atatürk’ün yanından çıktıktan sonra tekrar yanıma geldi. Benimle hayli dertleşti, içini döktü:
“Hastayım. Müthiş soğuk almışım. Piyesten çok, uzaktan bile olsa Atatürk’ü bir kez daha göreyim diye geldim. İzin ver de gideyim. Fazla kalıp başına bir iş çıkarmayayım.“
Öpüştük, ayrıldık. Bu genç, namuslu, vatansever ve inkılapçı insan, iki gün sonra zatürreye yakalandı. Zaten ciğerlerinden rahatsızdı. Bütün çabalara rağmen kurtarılamadı ve çok sevdiği kütüphanesinin bir köşesindeki basit karyolasında bir hafta sonra hayata gözlerini kapadı. Üniversitede reform onun bakanlığı döneminde gerçekleşmiş, yabancı uzmanlar onun zamanında getirilmişti. [6]
DİP NOTLAR:
[1] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ayse-afet-inan-1908-1985/
[2] Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 287
[3] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/resit-galip-baydur-1893-1934/
[4] Hâkimiyet-i Milliye, 21 Mart 1923, No: 769, s. 2, sütun: 6
Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 15 (1923), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 222-223
[5] https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/kilic-ali-suleyman-asaf-1888-1971/
[6] Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, Derleyen: Hulusi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, 289-298
Maarifimizde İstikamet
Öğretmen Okullarının Kuruluşu
Published
9 ay agoon
Mart 16, 2024By
drkemalkocak16 Mart, Türk Millî Eğitimi Tarihinde, öğretmen yetiştirmede kurumlaşma adımının atıldığı günün yıldönümüdür.
Bu münasebetle Türk Millî Eğitiminin genel amaç ve temel ilkelerinin gerçekleştirilmesinde-özellikle öğretmen yetiştirme ve istihdamı- verimli ve kalıcı hizmetlerde bulunan şahsiyetler ile öğretmenlerden baki âleme göç etmiş bulunanlara rahmet, yaşayan şahsiyet ve öğretmenlerimize sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.
“Öğretmen Okulu”nun kuruluşu ve yaygınlaşması hakkındaki bilgi ve açıklamalar ile Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye (SNMU) 1316 (1898)’dan Darülmuallimin ve Darülmuallimat Programı (haftalık ders çizelgesi) ve Darülmuallimin Nizamnamesi aşağıda sunulmuştur.
DARÜLMUALLİMİN [1]
Tanzimat Döneminde, eğitimin modernleştirilmesi yolunda yapılan çalışmalara rağmen, ilköğretimde istenilen başarının gerçekleşmemesini en önemli sebebi olarak öğretmen yokluğu gösterilmiştir. Modern eğitim görmüş öğretmenlerin yokluğu sebebiyle öğretmen ihtiyacı medrese mezunlarından karşılanmıştır. Rüşdiyelerin modern eğitim anlayışına uygun öğretim yapabilmeleri, medrese dışında öğrenim görmüş öğretmenlerin yetiştirilmesini gerekli kılmıştır. İstanbul’da Fatih semtinde 16 Mart 1848’de sıbyan ve rüşdiye mekteplerine öğretmen yetiştirmek üzere “Darülmualimin-i Rüşdi” açılmıştır. Darülmuallimin-i Rüşdi’nin açıldığı ilk yıllarda öğretmen kadrosu, rüşdiye mezunlarının azlığı ve bunların genellikle devlet kurumlarında istihdam edilmeleri sebebiyle yine medrese kökenli kimselerden meydana gelmiştir.
Sıbyan mektepleri yeni usulde eğitime başladıktan sonra, bu okulların öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere 1868’de İstanbul’da öğrenim süresi iki yıl olan “Darülmuallimin-i Sıbyan” açılmıştır.
1869 Nizamnamesinde; ilk, orta ve yüksekokulların öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere İstanbul’da “Büyük Darülmuallimin” kurulması öngörülmüştür. Bu okulun idadi, rüşdi ve sıbyan şubelerini ihtiva edeceği ve idadi kısmının edebiyat ve fünun şubelerine ayrılacağı belirtilmiştir.
Sıbyan okulları ve kız rüşdiyelerine öğretmen yetiştirmek üzere, sıbyan ve rüşdiye şubelerinden meydana gelen “Darülmuallimat”, İstanbul’da Ayasofya’da 26 Nisan 1870 tarihinde açılmıştır.
Maarif Nezareti’nce 14 Mart 1874 tarihinde, “Büyük Darülmuallimin”in sıbyan, rüşdiye ve idadiye adlarıyla üç dereceli olmak üzere kurulması kararlaştırılmıştır. Nizamnamenin 54-61’inci maddelerinde; okutulacak dersler belirtilmiş ve mezunlarının isterlerse daha üst basamakta öğrenimlerine devam ederek idadi öğretmeni olabilmeleri esası kabul edilmiştir.
Sultan II. Abdülhamit döneminde, eğitim-öğretimi İstanbul dışında diğer vilayetlere yaygınlaştırma kapsamında ilk teşebbüs 1880 yılında yapılmıştır. İstanbul dışında ilk darülmuallimin, Kosova vilayetinde “Darülmuallimin-i Sıbyan” olarak açılmıştır.
Maarif Meclisi 11 Kasım 1882 tarihli toplantısında, maarif müdürü bulunan 10 vilayet merkezinde darülmuallimin açılmasını kararlaştırmıştır. Buna göre 1885-1886 yıllarında Edirne, Kosova, Manastır, Aydın, Bursa, Halep, Mamuretülaziz, Erzurum, Sivas, Amasya, Musul, Van ve Bolu’da olmak üzere 14 darülmuallimin-i sıbyan açılmıştır.
Taşra darülmuallimlerinin öğretmen kadrosu son derece sınırlı kaldığından okulun yönetim işleri, okulun tek öğretmeni olan müdür tarafından yürütülmüştür. Osmanlı ülkesinde darülmuallimlerin sayısı, 1899-1904 yılları arasında 20’ye ulaşmıştır. 1899-1900 öğretim yılında bu okullardaki öğretmen sayısı 20, 1900-1901 öğretim yılında 24 ve 1903-1904 öğretim yılında 43’tür. Örnek olarak Ankara Darülmuallimin İbtidai Şubesi öğretmenleri ile öğrenci sayıları aşağıda gösterilmiştir.
1898-1903 Yılları Arasında Ankara Darülmuallimin İbtidai Şubesi Muallimleri ve Öğrenci Sayıları
YIL | MUALLİM | TALEBE |
H.1316-M.1898 | Raşid Efendi | 15 |
H.1317-M.1899 | Raşid Efendi | 10 |
H.1318-M.1900 | Abdurrahim Efendi | 10 |
H.1319-M.1901 | Abdurrahim Efendi | 14 |
H.1321-M.1903 | Abdurrahim Efendi | 17 |
—***—
DARÜLMUALLİMİN PROGRAMI [2]
İbtidaiye Şubesi
Esami-i Derus | Birinci Sene Haftada | İkinci Sene Haftada |
Kur’an-ı Kerim ma Tecvid ve Fıkh-ı Şerif | 4 | 3 |
Türkçe Kavaid ve İmla | 3 | – |
Usul-ı Tedris | – | 1 |
İnşa | – | 2 |
Arabi Sarf ve Nahv | 2 | 2 |
Kavaid-i Farisi | 2 | 2 |
Fransızca | – | 1 |
Hesab | 2 | 2 |
İlm-i Eşya | 1 | 1 |
Coğrafyay-ı Umumi ve Osmani | 2 | 2 |
Tarih-i İslam | 2 | 1 |
Hüsn-i Hat | 1 | 1 |
Yekûn | 19 | 18 |
Rüşdiye Şubesi
Esami-i Derus | Birinci Sene Haftada | İkinci Sene Haftada |
Kavaid ve İmla | 1 | – |
Usul-ı Tedris | 1 | 2 |
İnşa | 1 | 1 |
Arabi | 3 | 3 |
Farisi | 1 | 1 |
Fransızca | 2 | 2 |
Hesab | 2 | 2 |
Usul-ı Defteri | 1 | 1 |
Cebir | 1 | 1 |
Hendese | 1 | 1 |
Hikmet | 1 | 2 |
Mevalid | 1 | 1 |
Coğrafya | 2 | 1 |
Tarih | 2 | 2 |
Hüsn-i Hat | 1 | 1 |
Resim | 1 | 1 |
Ulum-ı Diniye | – | 2 |
Yekûn | 22 | 24 |
Aliye Şubesi
Esami-i Derus | Birinci Sene Haftada | İkinci Sene Haftada | Üçüncü Sene Haftada |
Ulum-ı Diniye ve Şerh-i Akaid | 1 | 1 | 2 |
Edebiyat-ı Osmaniye | 1 | 1 | 1 |
Kitabet-i Resmiye | – | 1 | 1 |
Usul-ı Tedris | – | – | 1 |
Edebiyat-ı Arabiye | 1 | 1 | 1 |
Edebiyat-ı Farisiye | 1 | 1 | 1 |
Fransızca | 4 | 4 | 3 |
Hesab | 2 | – | – |
Usul-ı Defteri | 1 | 1 | – |
Cebir-i Adi ve İla | 2 | 1 | 1 |
Hendese | 1 | 2 | 1 |
Müsellesat | 1 | 1 | – |
Tersimat-ı Riyaziye | – | – | 2 |
Kozmoğrafya | – | 1 | 1 |
Makine | – | 1 | 1 |
Himet-i Tabiiye | 2 | 2 | 1 |
Mevalid-i Sülase | 2 | 1 | 2 |
Coğrafyay-ı Umumi ve Osmani | 1 | 1 | 1 |
Tarih-i Umumi ve Osmani | 1 | 1 | 1 |
Kimya | Kimyay-ı Gayr-i Uzvi 2 | Kimyay-ı Uzvi 2 | Tahlilat-ı Kimyevi 1 |
Kavanin | 1 | 1 | 1 |
Ulum-ı Servet | – | 1 | 1 |
Yekûn | 24 | 25 | 24 |
DARÜLMUALLİMAT PROGRAMI [3]
(Mevad-ı Tedrisiyenin Senelere Taksimi)
Mevad-ı Tedrisiye | Her Sınıfta Bir Hafta Zarfında Okunacak Derslerin Adedi | ||
Birinci Sene Haftada | İkinci Sene Haftada | Üçüncü Sene Haftada | |
Tecvid ve Kur’an-ı Kerimde Tatbikatı | 2 | 1 | 1 |
Ulum-ı Diniye | 2 | 2 | 2 |
Arabi | 2 | 2 | 2 |
Farisi | 1 | 1 | 1 |
Kaavaid-i Osmaniye | 1 | 1 | 1 |
Kitabet ve Tatbikat-ı Kavaid | 1 | 1 | 2 |
Hüsn-i Hat | 1 | 1 | 1 |
Usul-ı Tedris | 2 | 1 | 1 |
Ahlak | – | 2 | 1 |
İlm-i Eşya | 1 | 1 | 1 |
Mevalid ve Ulum-ı Tabiiye | – | 1 | 1 |
Hıfzıssıhha | – | 1 | 1 |
İdare-i Beytiye | 1 | 2 | 2 |
Hesab | 2 | 1 | 1 |
Hendese | 1 | 1 | 1 |
Resim | 1 | 1 | 1 |
Coğrafya | 2 | 1 | 1 |
Tarih | 1 | 1 | 1 |
Musiki | 1 | 1 | 1 |
El Hünerleri | 4 | 3 | 3 |
Yekûn | 26 | 26 | 26 |
DARÜLMUALLİMİN NİZAMNAMESİ [4]
(Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin İkinci Faslının Darülmuallimîn Hakkındaki Mevadını Tadilen Kaleme Alınan Nizamname)
(Layiha)
Birinci Madde-Darülmuallimîn iptidaiye ve rüşdiye ve âliye namıyla ve her birinin müddet-i tahsiliyesi ikişer sene olmak itibariyle üç şubeye münkasım olmak ve irade-i seniyye ile mansub [naspolunmuş, konmuş, dikilmiş] ve maarife mensup bir müdürün idaresinde bulunmak üzere müceddeden teşkil olunmuştur.
İkinci Madde-İbtidaiye şubesine şart-ı duhûl sarf, nahiv, kıraet-i Türkiye, hat, imlâdan imtihan vermek ve hüsn-i ahlâk ashabından olmak ve sinni yirmiden dûn [aşağı] ve otuzdan efzûn [fazla, çok] olmamak ve sakat ve malûl bulunmamak ve ileride sınıfına göre açılacak muallimliği kabulden istinkâf eder ise müddet-i tahsiliyesinde aldığı maaşın hakk-ı istirdadını temin eylemektir. Sakat ve malûl olmamak ve istirdat maaşı temin eylemek şartları rüşdiye ve âliye şubelerinde dahi muteber olacaktır.
Üçüncü Madde-İbtidaiye şubesinde kıraet olunacak derûs balâda münferiden programda gösterilmiştir.
Dördüncü Madde-Rüşdiye şubesine şart-ı duhûl iptidaiye şubesinden şahadetname almak ve hariçten talep olanların yedlerinde mekâtib-i idadiye şahadetnameleri var ise ibraz eylemek yoğ ise iptidaiye şubesi şahadetnamelileri mertebesinde şifahen ve tahriren imtihan vermek ve ahlâk-ı mazbut ve sinni yirmiyi mütecaviz bulunmaktır.
Beşinci Madde-Rüşdiye şubesinde tedris olunacak dersler balâdaki programda münferiden gösterilmiştir.
Darülmuallimîn-i Aliye Şubesi
Altıncı Madde-Bu şube edebiyat ve fünun şubelerini havidir. Rüşdiye şubesinden edebiyat sınıfına kayıt olunacaklar belagat-ı arabiyeden şifahi ve bir vak’a tasviriyle Türkçe makale yazdırılarak tahriri imtihan verecekleri gibi hariçten dâhil olacakların rüşdiye şubesinde tedris olunan ulum ve fünundan dahi ayrıca imtihan vermeleri lazım ve fünun sınıfına rüşdiye şubesinden geçecek olanlar için o şubede tedris olunan ulum-ı riyaziye ve hükmiyeden vermiş oldukları imtihanda sülasen numroyu kazanmış olmaları ve evvelce mekatib-i idadiyeden mülazemet ruusuyle veya mekteb-i sultani veyahut rüşdiye şubesinden mezun olup da fünun-ı mezkurede sülasenden ziyade numro ahz edenlerin tekrar imtihandan istiğnaları için şahadetnameleri tarihinden itibaren bir sene zarfında müracaat etmiş bulunmaları meşruttur.
Yedinci Madde-Edebiyat sınıfında tedris olunacak dersler ber-vechi bala programda zikr olunmuştur.
Sekizinci Madde-Fünun sınıfında okunacak dersler yine balada programda gösterilenlerdir.
Dokuzuncu Madde-Darülmuallimîn talebesi cümlesi muvazzaf olmak üzere yüz kırk nefer ile tahdit edilip altmışı iptidaiye ve kırkı rüşdiye ve kırkı aliye şubelerinde bulunacak ve iptidaiye şubesinde bulunacaklara şehri ellişer ve rüşdiye şubesinde bulunacaklara yetmişer ve aliye şubesinde bulunacaklara yüzer guruş maaş ita edilecektir.
Onuncu Madde-Her şube derslerinin tekmilinde o şubeden şahadetname verilecektir.
On Birinci Madde-İbtidaiye şubesi ve rüşdiye şubesine ve rüşdiye şubesi aliye şubesine mahreçtir fakat iptidaiye şubesinde ikmal-i tahsil edenlerden rüşdiye şubesine ve rüşdiye şubesinde ikmal-i tahsil edenlerden aliye şubesine nakli ihtiyar etmeyenler için bulunduğu şubeye mahsus mekâtibde muallimlik etmek üzere şahadetnamelerine işaret olunacaktır.
On İkinci Madde-Rüşdiye mektepleri üç sınıfa taksim ile her sınıf iki derecede muallimle idare olunacaktır. Her sınıf mekteb-i rüşdiyede muallim-i evvel birinci derecede sani ve salis kaç muallime lüzum var ise onların cümlesi ikinci derecede muallim addedilecektir.
On Üçüncü Madde-Darülmualimînin iptidaiye ve rüşdiye şubelerinden mezun olduktan sonra başka bir mesleğe sülûk edenler yahut sınıfına göre muvazzaf olarak mekatib-i umumiyede istihdam olunmak üzere teklif olunan muallimliği kabülden bila-mucip istinkâf eyleyenler muallimliğe mahsus hukuk ve imtiyazattan sakıt olacaklar ve müddet-i tahsillerinde maarif veznesinden almış oldukları maaşatı kâmilen iade edeceklerdir.
On Dördüncü Madde-Darülmuallimînden neşet etmiş olanların mekatib-i umumiyede muallim olmak için sairlerine hakk-ı rüçhanı olacaktır.
On Beşinci Madde-Darülmuallimînden mezun olanlar ibtida muallimlik sınıfı meyanında terakki edip sonra mekatib-i idadiye ve maarif müdürlüğü gibi maarifçe münasibi veçhile her nev’i memuriyete tayin olunacaklardır. Fakat terakkiyat-ı mevude beş sene ifay-ı hüsn-i hidmete mütevakkıftır.
On Altıncı Madde-Talebeye bir defaya mahsus olmak üzere her şubeye mahsus olan kitaplar meccanen verilecektir.
On Yedinci Madde-Darülmuallimîn talebesinin imtihanlarında kavaid-i teminiye vazı ve sonra muallimliğe tayin olunmak üzere intihap mazbatalarının tanzimi ve aleyhlerinde vaki olacak şikayatın tedkiki ve azl ve becayişlerinin kanuna tevfiki münhasıran meclis-i maarife aittir.
On Sekizinci Madde-Darülmuallimîn müdürü ve muallimin ve memurini meclis-i maarifçe intihap ve maarif nezareti makamından tasdik ve imtihanlar dahi meclis-i mezkûrun nezaret ve malumatı tahtında icra olunur.
On Dokuzuncu Madde-Darülmualimînin bir muntazam kütüphane ve nümunehanesi olacağı gibi hikmet-i tabiye ve kimya ve tersimat-ı riyaziye ile topoğrafya ve tarih-i tabiyeye müteallık alat ve edevat ve levayıh-ı mukteziye dahi mükemmel olacaktır.
Yirminci Madde-Mektebin her ayda vukuatını mübeyyin meclise müzekkere vermek ve meclisçe verilecek talimata tevfik hareket etmek üzere Darülmualimînin bir müfettiş-i mahsusu bulunacaktır.
Yirminci Birinci Madde-İşbu nizamnamenin icrasına Maarif Nezareti memurdur.
—***—
DİPNOTLAR
[1] Asuman KOÇAK, Salnamelere Göre Ankara Vilayeti (1871-1907), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi (Danışman: Doç. Dr. Şennur ŞENEL), Ankara, 2013, s. 167-168
[2] Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye (SNMU) 1316 (1898), 1. Defa, 1316 Sene-i Hicriyesine Mahsustur, Matbaa-i Amire, s. 127-129
http://www.tufs.ac.jp/common/fs/asw/tur/htu/data/HTU1931-01/index.djvu
[3] A. g. e., s. 453
http://www.tufs.ac.jp/common/fs/asw/tur/htu/data/HTU1931-02/index.djvu
[4] A. g. e., s. 130-134http://www.tufs.ac.jp/common/fs/asw/tur/htu/data/HTU1931-01/index.djvu
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan
Samsun’da Öğretmenlere Nutuk
(22 Eylül 1924)
Giriş
Her türlü külfet ve nimet dengesizliğine rağmen öğretmenlik mesleğini sevgi, heyecan, hoşgörü ve saygı değerleriyle bütünleştirerek idealist bir anlayışla yaşayan ve yaşatan meslektaşlarımın “Öğretmenler Günü”nü tebrik ederim…
Osmanlı Devleti döneminde, asiler dahi öğretmenlerine el kaldırmamış, öğretmeninin tavsiye ve telkini ile isyanı bastırmakla görevli kişilere teslim olmuşlardır.
1923-1938 döneminde milletvekili maaşlarının az olduğu ve artırılması gerektiği gündeme gelmiş ve artış oranı Atatürk’e sorulmuştur. Merhum Atatürk’ün verdiği cevap akıl sahiplerine ibret vericidir, insana, eğitim-öğretime ve öğretmene verilen değerin çarpıcı sonucudur:
Artış, öğretmen maaşını geçmesin!..
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 24 Mart 1923’te Kütahya Sultanisi’nde Öğretmenlere yaptığı konuşmada “Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini [geleceğini] yoğuran irfan ordusu. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, feyizlidir, muhteremdir; fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi yekdiğerine müreccahtır [tercih edilir]. Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de hayatidir.” sözleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Eğitim Ordusunun önemini ve vazgeçilmezliğini ifade etmiştir. Savunma ve Eğitim Bakanlıklarının önünde yer alan “Milli” sıfatının anlam ve öneminin kaynağı açıkça anlaşılmaktadır.
O halde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının sosyal ve ekonomik hakları ne ise Türk Eğitim Ordusu mensuplarının sosyal ve ekonomik hakları da öyle olmalıdır.
Başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türk Milli Eğitimine hizmet etmiş öğretmen, yönetici ve müfettişlerimizden fani âlemden baki âleme göç edenlere Yüce Tanrı’dan rahmet niyaz eder, minnet ve şükranlarımı sunar; yaşayanlara sağlık, mutluluk, başarı ve huzur dolu ömürler dilerim.
***
Samsun: 23 [Eylül 1924] (A. A.) – Reisicumhur Hazretleri 22 Eylül’de [1924] Samsun’da kıtaat-ı askeriyeyi [askeri kıtaları], kışlaları teftiş etmiş ve gördüğü intizam ve talim ve terbiyenin mükemmeliyetinden beyan-ı memnuniyet [memnuniyetlerini beyan] etmişler[dir]. Badehu [ondan sonra] bütün Samsun muallime ve muallimlerinin toplandığı İstiklal Ticaret Mektebi’ne gidilerek orada Gazi Paşa Hazretleri’nin şerefine verilen bir çay ziyafetinde pek samimi iki saat geçirilmiştir. Ziyafete piyano refakatiyle talebe tarafından teganni olunan [söylenen] milli şarkılarla başlanmış ve bir muallime ve üç muallim tarafından nutuklar irat olunmuştur. Reisicumhur Hazretleri cevaben bütün samiini [dinleyicileri] pek teheyyüç [heyecanlandıran] ve mütehassis eden atideki [aşağıdaki] nutku irat buyurmuşlardır:
“Muhterem Hanım, Muhterem Beyefendiler,
Bu çay ziyafetini tertip edenlere suret-i mahsusada [özel olarak] teşekkür ederim. Bu vesile beni Samsun’un çok münevver [aydın] bir muhitinde bulundurmuş oldu. Bu vesile, beni dimağları [beyinleri] ilim ve fen ile müzeyyen [süslü], kıymetli insanlardan mürekkep [meydana gelen] bir heyetin huzurunda bulunmakla pek mesut etti.
Efendiler, dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit [yol gösterici] aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir [sapkınlıktır]. Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekâmülünü [gelişmesini] idrak etmek ve terakkiyatını [ilerlemelerini] zamanında takip eylemek şarttır.
Bin, iki bin, binlerce sene evvelki ilim ve fen lisanının çizdiği düsturları, şu kadar bin sene sonra bugün aynen tatbike çalışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir. Çok mesut bir his ile anlıyorum ki, muhataplarım bu hakikatlere nüfuz etmişlerdir. Mesudiyetim yükseliyor. Şununla ki, muhataplarım taht-ı talim ve terbiyelerinde [talim ve terbiyeleri altında] bulunan yeni nesli de bu hakikatin nurlarıyla doğuşuna müessir [etkili] ve amil [etken] olacak surette yetiştireceklerini vaat eylemişlerdir. Bu, cümlemiz [hepimiz] için iftihara değer bir noktadır.
Muhterem efendiler, hemşiremiz hanımefendi ve ondan sonra beyanatta bulunan
muhterem ve hassas arkadaşlarımız uzak maziyi çok güzel işaretle tavzih ettiler [açıkladılar]. Yakın mazinin acılarını da hakikaten kalpleri dilhun edecek [kan ağlatacak] tarzda beyan buyurdular. Bu vesile ile şahsıma çok teveccühatta [teveccühkâr] bulunmak nezaketini ibraz buyurdular [gösterdiler]. Bu teveccühatın [teveccühlerin] samimi kalplerden çıkması itibariyle şüphesiz çok memnunum, mütehassisim ve müteşekkirim. Yalnız sizden olan bir şahsa sizden fazla ehemmiyet atfetmek, her şeyi bir ferd-i milletin [milletin bir ferdinin] şahsiyetinde temerküz ettirmek [toplamak], maziye [geçmişe], hale [bugüne], istikbale [geleceğe], bütün bu edvara [devirlere] ait bir heyet-i içtimaiye [toplum] mesailinin [meselesinin] tavzih [açıklanmasını] ve tebarüzünü [ortaya konulmasını], bu yüksek bir heyet-i içtimaiyenin [topluluğun] münferit [tek başına, mütevazi] bir şahsiyetinden beklemek, elbette ki layık değildir; elbette ki lazım değildir.
Muhterem kardeşler! Memleket ve milletin hayat ve atisine [geleceğine] olan muhabbet ve hürmetimden dolayı huzurunuzda bir nokta-ı hakikati [hakikat noktasını dinleyiciler] izaha mecburum.
Vatandaşlar, vatanınızda herhangi bir şahsı, istediğinizi sevebilirsiniz! Kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, mevcudiyet-i milliyenizi [milli mevcudiyetinizi/milli varlığınızı], bütün muhabbetlerinize rağmen, herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermeye saik olmamalıdır [sevk etmemelidir]. Bunun aksine hareket kadar büyük hata olamaz. Ben, mensup olduğum büyük milletimin böyle bir hatayı artık irtikâp etmeyeceğine [işlemeyeceğine] dair kemal-i itimat [tam itimat] sahibi olmakla müsterih [gönlüm/içim rahat] ve müftehirim [iftihar ediyorum].
Arkadaşlar, ben ve benim gibi birçok vatandaşlar, kardeşler, bundan beş, beş buçuk sene evvel vatan ve millet ümitsiz bir felakete düştüğü zaman, muvazzaf [vazifeli] oldukları, vicdan, namus, haysiyet hissiyle mükellef bulundukları vazifeyi yapmak mevkiinde kaldılar. Bunu bittabi yapacaklardı. Yapmaları mecburi idi, vicdani idi, insani idi, namusu milli [milli namus] icabı idi. Ben bu mukaddes esasların haricinde hareket edebilir miydim?
Efendiler, elbette edemezdim. Türk milletinin hakiki hiçbir ferdi bu icabatın [icapların] haricinde hareket edemezdi. Ben elbette bu acı manzara karşısında vicdanımın emirlerine muhalif, namusu milliyemizin [milli namusumuzun] hilafında [karşısında/aykırı] hareket edemezdim. Mensubiyetiyle [mensubu olmakla] müftehir bulunduğum [iftihar ettiğim] yüksek heyet-i içtimaiyenin [toplumun] yüksek haysiyetine elbette münafi [aykırı] hareket edemezdim.
Bence mensup olmakla müftehir bulunduğum milletin hiçbir ferdi bu icab-ı namustan [namus icabından] asla inhiraf etmemiştir [ayrılmamıştır]. Eğer bundan müstesna gösterilenler varsa, emin olunuz aziz ve namuskâr vatandaşlar; onların kalp ve vicdanı milletimizin müşterek vicdan-ı tenezzühünden [temiz vicdanından] hiç ilham alamamış, kapkara, sefil vicdanlardır.
Efendiler, bizim milletimiz derin, büyük bir maziye sahiptir. Milletimizin hayat-ı asarını [hayat eserlerini] düşünelim. Bu düşünce bizi elbette altı-yedi asırlık Osmanlı Türklüğünden çok asırlık Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu devirlerin her birine muadil [denk] olan büyük Türk devrine kavuşturur. Bütün bu edvara [devirlere] dikkat buyurunuz, Türk kendi ruhunu, benliğini, hayatını unutmuş, nereden geldiği belirsiz birtakım reislerin şuursuz vasıtası olmak mevkiine düşmüştür. Türk milleti kendi benliğini, kendi dimağını, kendi ruhunu unutur gibi olmuş ve bütün mevcudiyetiyle herhangi bir maksada, neticesi zillet olan, esaret olan, fisebilillah [karşılık beklemeksizin] köle olmaya müncer olan [götüren] hakir bir hedefe sürüklenmiştir. Millet maatteessüf [ne yazık ki] bu hal-i gafleti [gaflet halini] çok sürdürdü. Bu yüzden her türlü sefaletlere ve mahkûmiyetlere uğramaktan kendini kurtaramadı. Bütün bu tebaiyetleri; aldığı gayr-i milli [milli olmayan] terbiyenin icabatı [icapları] olduğunu fark etmeksizin, mehakim [sağlam] bir terbiyenin eseri olduğu kanaatiyle tatbik ediyordu. Esas-ı terbiye [terbiyenin esası], hedef ve mahiyet-i terbiye [terbiyenin hedefi ve mahiyeti] ne büyüktür. Bu hususta istikamet yanlış ise ve koskoca bir millet emniyet ve itimat ettiği kitaplardan şahit göstererek, rehber olduklarını iddia edenlerin sözlerine inanarak yürürse ve bu yürüyüş istikameti kendilerini mahv ve izmihlale [yok olmaya] düşürürse, kabahat; bu istikameti takip eden nezih, ahlaklı, fedakâr, rehberlerine itimat eden zavallı halktan ziyade, rehberlere ait değil midir?
Efendiler, söz söyleyen arkadaşlarımızdan biri bana nereden ilham ve kuvvet aldığımı sordu. Bu sualine [sorusuna] kısa bir cevap vermek isterim. Bilirim ki, bugünkü intibahı [uyanışı], düne, maziye medyunuz [borçluyuz]. Her halde babalarımızın, analarımızın, mürebbilerimizin; ruh ve dimağlarımızın [beyinlerimizin] inkişafında [gelişiminde] feyizli tesirleri vardır. Gerçi biz, belki burada bulunanların kâffesi [tamamı] dünyaya geldiğimiz zaman bu topraklar üzerinde yaşayanlarla beraber, kahhar [kahredici] bir istibdadın pençesi içinde idik. Ağızlar kilitlenmiş gibi idi. Muallimler, mürebbiler yalnız bir noktayı dimağlara yerleştirmeye mecbur tutulmakla idi: Benliğini, her şeyini unutarak bir heyulaya boyun eğmek, onun kulu, kölesi olmak. Bununla beraber, tahattur etmek [hatırlamak] lazımdır ki, o tazyik altında dahi, bizi bugün için yetiştirmeye çalışan hakiki ve fedakâr muallimler ve mürebbiler eksik değildi. Onların bize verdikleri feyiz elbette esersiz kalmamıştır. Şimdi burada bir zatıâliye tesadüf ettim. O, benim rüştiye birinci sınıfında muallimim idi. Bana henüz iptidai [temel] şeyleri öğretirken istikbal [gelecek] için ilk fikirleri de vermişti.
Efendiler, izah etmek istiyorum ki, ilk ilham ana baba kucağından sonra mektepteki mürebbinin lisanından, vicdanından, terbiyesinden alınır. Bu ilhamatın [ilhamların] mazhar-ı inkişaf [gelişmeye mazhar] olması, millet ve memlekete hizmet edebilecek kudret ve kabiliyeti bahşedebilmesi için, millet ve memlekete büyük ve derin alaka yaratan fikir ve duygularla her an takviye olunmak lazımdır. Bu fikir ve duyguların menba [kaynağı] bizzat memleket ve millettir. Milletin müşterek arzu ve temayülüne [eğilimine] temas etmek ve onun icabatına [icaplarına] mevcudiyetini hasretmeyi hareket düsturu bilmek, hakiki yolda yürüyebilmek için yegâne esastır. Bir milletin efradında [fertlerinde] hâkim olması, riayet edilmesi icap eden milletin müşterek arzusu, ortak fikridir. Bir insan memleket ve milletine nafi [faydalı] bir iş yaparken, gözünden bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu düstur milletin hakiki temayülüdür [eğilimidir].
Binaenaleyh [dolayısıyla] efendiler, arkadaşımızın sorduğu ilham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir. Milletin müşterek [ortak] temayülünün [eğiliminin], umumi [genel] fikri olduğunu münkir [inkâr eden] olanlar da vardır. Bu gibileri cümleniz [hepiniz] çok işitmişsinizdir. Bu gibiler, memleket ve milletle alakasız ve gafil insanlardır. Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felaketler hiç şüphe etmemelidir ki, bu gafil insanların memleketin talih ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir.
Efendiler, bir heyet-i içtimaiyenin [toplumun] mutlaka müşterek [ortak] bir fikri vardır. Eğer bu her zaman ifade ve izhar [1] edilmiyorsa [ortaya konulmuyorsa], onun adem-i mevcudiyetine [mevcut olmadığına] hükmolunmamalıdır. O, fiiliyatta behemehâl [mutlaka] mevcuttur. Varlığımızı, istiklalimizi [bağımsızlığımızı] kurtaran bütün afal [fiiller] ve harekât [hareketler], milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek tecellisi eserinden başka bir şey değildir.
Arkadaşlar, bugün vasıl olduğumuz [ulaştığımız] netice şüphe yok, çok şayan-ı memnuniyet [memnuniyet] ve ümid-i bahşdır [ümit vericidir]. Fakat bu memnuniyeti mahfuz tutabilmek için, ümitleri saha-ı fiiliyata [fiiliyat sahasına] koyabilmek için bundan sonra dikkat edilecek noktalar da çoktur. Son söz söyleyen hoca efendinin beyanatından ilham alarak arz edeyim ki, en mühim, en esaslı nokta terbiye meselesidir. Terbiyedir ki, bir milleti hür, müstakil [bağımsız], şanlı, ali bir heyet-i içtimaiye [yüksek bir toplum] halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder.
Efendiler, terbiye kelimesi yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince maksut bir medlule [kast olunan bir manaya] intikal eder. Tafsilata girişilirse terbiyenin hedefleri, maksatları tenevvü eder [çeşitlilik gösterir]. Mesela dini terbiye, milli terbiye, beynelmilel [milletlerarası] terbiye. Bütün terbiyelerin hedef ve gayeleri başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyeti’mizin yeni nesle vereceği terbiyenin milli terbiye olduğunu katiyetle ifade ettikten sonra diğerleri tevakkuf etmeyeceğim [üzerinde durmayacağım]. Yalnız işaret etmek istediğim manayı kısa bir misal ile izah edeceğim.
Efendiler, yeryüzünde üç yüz milyonu mütecaviz [aşkın] İslam vardır. Bunlar ana baba, hoca terbiyesiyle terbiye ve ahlak almaktadırlar. Fakat maalesef hakikat-i hadise [hadisenin hakikati] şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kitleleri şunun veya bunun esaret veya zillet zincirleri altındadır. Aldıkları manevi terbiye ve ahlak onlara bu esaret zincirlerini kırabilecek meziyet-i insaniyeyi [insani meziyeti] verememiştir, veremiyor. Çünkü terbiye hedefleri milli değildir.
Efendiler, milli terbiyenin ne demek olduğunu bilmekte artık herhangi bir tenevvüş [karışıklık] kalmamalıdır. Bir de milli terbiye esas olduktan sonra, onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da milli yapmak zarureti gayr-i kabulü münakaşadır [münakaşa kabul etmez]. Milli terbiye ile inkişaf [geliştirilmek] ve ila [yükseltilmek] edilmek istenilen genç dimağları [beyinleri] bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali zevaitle [lüzumsuz şeylerle] doldurmaktan dikkatle içtinap etmek [kaçınmak] lazımdır.
Hoca efendi bu fikrini izah için “Vettini vezzeytuni ilah…” ayetini kendince tefsir ettiler [yorumladılar]. İncir ve zeytin çekirdeğinden düstur çıkardılar. Birindeki kesire [çokluğa] diğerindeki vahdeti [tekliğe] işaret ettiler. Ayetin medlulü [manası] bu mudur, değil midir, bir şey demeyeceğim. Yalnız bu seyahatim esnasında tesadüfen bu ayetin manasını ben diğer bir hoca efendiden sormuştum.
Bunun için yarım saat kadar mütalaaya [düşünmeye/araştırmaya] ihtiyaç olduğunu söyledi. Ömrünü medariste [medreselerde] ulum-ı diniye [dini ilimler] tedris ve tedrisiyle [okumak ve okutmakla] geçiren bir zat bir kitabın bir satırını Türkçe ifade edebilmek için böyle bir ihtiyaç dermeyan ederse [öne sürerse], millet, efrad-ı millet [milletin fertleri] ne desin? Onun için efendiler, genç neslin beyni yorulmadan, onun her şeyi ahz [almaya] ve özümlemeye müsait [yatkın] elvahı hakikat izleriyle tezyin olunmalıdır [süslenmelidir].
Muhterem efendiler, bu içtimada [toplantıda] söylenen sözler o kadar hissiyatıma, rikkatime mucip [sebep] oldu ki, samiimde [kulağımda] o kadar ilahi bir ahenk vücuda getirdi ki, bunu bozmamak için bir kelime bile telaffuz etmek niyetinde değildim. Fakat huzurunuzun ruhumda hâsıl ettiği gayr-i kabil-i zapt [zapt edilemez] haz ve his beni beyan-ı hissiyat ve efkâra [hissiyat ve fikrimi beyana] sevk etti. Beni dinlemek zahmetine katlandığınızdan, cümlenize [hepinize] teşekkürler ederim.”
Ziyafetten avdetinde halk pek müteheyyiç ve hassas on binlerce kitleler halinde fenerlerle şehri dolaştıktan sonra Reisicumhur Hazretlerinin ikametgâhları önünde toplanmışlar ve Gazi Hazretlerini şiddetle alkışlamışlardır. Halktan birisi Samsunluların Reisicumhur Hazretlerine hissiyat-ı tazimkaranesini arz etmiş ve Gazi Paşa Hazretleri teşekkür etmişlerdir. Halk saatlerce şehrin sokaklarını dolaşarak icray-ı şadımani eylemişlerdir. [2]
DİPNOTLAR
[1] Hâkimiyet-i Milliye, 25 Eylül 1924, No: 1230, s. 1, sütun: 3-5
[2] Hâkimiyet-i Milliye, 25 Eylül 1924, No: 1230, s. 2, sütun: 4
file:///C:/Users/admin/Downloads/0208.pdf
[1, 2] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 17 (1924-1925), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 44-48
Saltanatın Kaldırılmasına Dair Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul Kararı
Mustafa Kemal Paşa’nın Neue Freie Presse Muhabirine Cumhuriyet Hakkında Beyanatı [Demeci]
Büyük Âlim Ziya Gökalp’in Vefatı
En Çok Okunanlar
- Türkler ve Zaferleri2 yıl ago
Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat [Görüşme] (1)
- Maarifimizde İstikamet2 yıl ago
AİLE KUCAĞINDA VATAN TERBİYESİ
- Türk Tarihi2 yıl ago
6 EKİM İSTANBUL’UN KURTULUŞ GÜNÜ
- Türk İstiklâl Mücadelesi2 yıl ago
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
- Tarihi Toplantılar2 yıl ago
İSTİKLÂL MARŞI’NIN YAZILIŞI ve MİLLÎ MARŞ OLARAK KABULÜ
- Mustafa Kemal Atatürk2 yıl ago
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN KONYA TÜRK OCAĞI’NDA YAPTIĞI KONUŞMA
- Maarifimizde İstikamet2 yıl ago
1998 İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI 6’NCI SINIF TÜRKİYE TARİHİ ÜNİTESİ AMAÇLARININ KAZANILMIŞLIK DÜZEYİ (Kastamonu Örneği)
- Türk İstiklâl Mücadelesi2 yıl ago
Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ni Açış Konuşması (4 Eylül 1919)