Connect with us

Türk Bilgeliği

TÜRK ERGENEKON BAYRAMI (NEVRUZ)

Published

on

21 Mart

Nevruz/Yeni Gün/Doğuş/Diriliş Günü

Bahar Bayramı

Türklerin Ergenekon’dan Çıkış Günü

Türklerin Ergenekon’dan çıkışı (Temsili resim)

Türk kültüründe “Nevruz” doğuş, diriliş, yeni gün anlamına gelmektedir. Aynı zamanda baharın başlangıcı sayılmakta ve bir takvim değişikliğini anlatmaktadır. Diğer bir adı da “Ergenekon”dur. En eski Türk kaynaklarından itibaren “Ergenekon/Nevruz” kültürüne sahip olduğumuz anlaşılmaktadır. Türk tarihinin her döneminde Nevruz varlığını kutlamalarla devam ettirmiştir. Cumhuriyetle birlikte kazandırılmaya çalışılan millet bilincine bağlı olarak özellikle Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Ergenekon/Nevruz”un, her yıl 21 Mart günü geniş katılımlı törenlerle kutlanması teşvik edilmiştir.

Türk Milletinin-Türk Dünyasının; 21 Mart “Nevruz” Yeni Gün / Doğuş / Diriliş Günü / Bahar Bayramı / Türklerin Ergenekon’dan Çıkış Günü’nü tebrik eder, “millî kültürümüzü muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarma” hedefini gerçekleştirme yolunda sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

Aşağıda, Hâkimiyet-i Milliye, 23 Mart 1921, No: 140, s. 2, sütun: 1’de Kütahya Mebusu Besim ATALAY imzasıyla yayımlanan “ERGENEKON-NEVRUZ” başlıklı makale sunulmuştur.

—***—

ERGENEKON-NEVRUZ

Milletler her ne şekilde yaşarlarsa yaşasınlar, her nereye giderlerse gitsinler onların aralarında asırların söküp götüremediği birçok ananeler, itiyatlar devam eder durur.

İşte [Nevruz] tesmiye edilen (Ergenekon) bayramı bu suretle pes zinde halinde yaşamakta olan bir ananemizdir.

Adını ve şeklini değiştirmiş olmasına rağmen hâlâ ölmemiş ve her sene aynı günde halk yarı bayram hayatı yaşamakta bulunmuştur. Takriben bundan (3500) sene önce Türkler Çinlilerle yaptıkları bir savaşta mağlup oluyorlar. Tatarların da karıştığı bu muharebede Türkler büsbütün ortadan kaldırılmak isteniliyor. Yalnız dokuz kişi kurtulup ıssız dağlara çekilirler. Dört yüz sene orada kaldıktan sonra bir kurdun delâletiyle oradan çıkıp Çinliler üzerine çullanıyorlar ve dedelerinin öçlerini alıyorlar. Dört asır kaldıkları yaylaya [Ergenekon] deniliyor ki maden vatanı demektir. Eski Türkçe’de ergene, erigen ve ergeni kelimeleri maden manasına gelir. Nitekim Ergani kasabası madeniyle meşhurdur.

Türkler Ergenekon’dan Mart dokuzunda çıktığı için her yıl Mart dokuzunda bayram yaparlar, demir döğerler, ateş yakarlar, kurt başlı bayrakları takdis ederlermiş. Şecere-i Türkiye, Sahaifü’l-Ahbar gibi tarihler bu “Ergenekon” bayramından bahsetmektedirler.

Şimali İran’ın yani (Meydiye) kısmının uzun zamanlar Turanlıların nüfuz ve hâkimiyetleri altında kaldığı için Mart dokuzu bayramı [Nevruz] namıyla Acemlere geçmiş, sekiz dokuz asırdan beri her şeylerini unutarak Acemleşen Garp Türkleri bu günü Acem bayramı olarak kabul etmiştir.

Bu “Ergenekon” hadisesinden çıkacak mühim netice bizim bugünkü milli mücahedemizle olan müşabehetidir [benzeyişidir, benzemesidir].

Dokuz kişiden türeyerek düşmanlarından intikam alan Türk soyu bu günde kendi varlığına kastedenlere karşı silahlanmış ve yarın muvaffakiyetini temin edeceğine ve Ulu Tanrı’nın yardımı ve milletin gayretiyle kara günlerden kurtulacağına eminim. Çünkü [Bir tekerrürdür müselsel âlemin tarihi hep].

Kütahya Mebusu

Besim ATALAY

[Hâkimiyet-i Milliye, 23 Mart 1921, No: 140, s. 2, sütun: 1]

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türk Bilgeliği

Yönetimde Ehliyet ve Liyakat

Published

on

Kutadgu Bilig, Siyasetnâme, Koçi Bey Risalesi ve Devlet Adamlarına Öğütler’de Karşılaştırmalı Bir İnceleme

Özet

Bu çalışma, Türk-İslâm siyaset düşüncesinin dört temel metnini—Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i (1069-1070), Nizâmü’l-Mülk’ün Siyasetnâme’si (1091),  Koçi Bey Risalesi (1631) ve Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın Devlet Adamlarına Öğütler’i (1767)—“ehliyet ve liyakat” kavramı üzerinden karşılaştırmaktadır. İncelemede, devletin bekasının her dönemde liyakatli kadrolara bağlandığı, ancak kavramın içeriğinin tarihi bağlama göre değiştiği ortaya konulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Ehliyet, Liyakat, Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Nizamü’l-Mülk, Siyasetname, Koçi Bey Risalesi, Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler, Osmanlı maliyesi

Giriş

Devlet yönetiminde ehliyet ve liyakat, Türk-İslâm siyaset düşüncesinde süreklilik arz eden temel ilkelerden biridir. Erken dönemden itibaren yöneticilerin erdem, bilgi ve adaletle mücehhez kılınması/donatılması gerektiği vurgulanmış; zamanla kurumların bozulması ve mali krizler karşısında bu ilke yeniden gündeme getirilmiştir. Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’de normatif ideal, Siyasetnâme’de kurumsal tecrübe, Koçi Bey Risalesi’nde kriz teşhisi ve Devlet Adamlarına Öğütler’de mali disiplin ekseninde ortaya konulan liyakat anlayışları karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır.

Gelişme

1. Kutadgu Bilig’de Erdem Merkezli Liyakat

Yusuf Has Hâcib, erdemli ve bilge yöneticiyi devletin temeli olarak görmektedir. Ona göre:

Bilgisiz kişi iş başına geçerse, iş bozulur, halk perişan olur.” [1]

Dolayısıyla liyakat, daha çok ahlâkî erdem ve bilgelik üzerinden tanımlanmaktadır. Yöneticilik ancak adalet, akıl ve ölçü sahibi kimselere verilmelidir.

2. Siyasetnâme’de Kurum Tecrübesi ve Liyakat

Nizâmü’l-Mülk, Selçuklu pratiği üzerinden liyakati kurum bağlamında ele almaktadır:

Hükümdar, iş bilmez kişiye memuriyet verirse, o iş harap olur.” [2]

Siyasetnâme’de kadılar, valiler, komutanlar gibi görevler için tecrübe ve dürüstlük vurgulanmaktadır. Rüşvet ve kayırmacılığın devleti çökerteceği sıkça dile getirilmektedir. Burada liyakat, ahlâk kadar kurum işleyişi ve idari tecrübe ile bağlantılıdır.

3. Koçi Bey Risalesi’nde Kriz ve Liyakat Kaybı

Koçi Bey, XVII. yüzyıl Osmanlı krizini, özellikle tımar ve ocak düzeninin bozulmasını ehliyet kaybıyla açıklamaktadır:

Evvelce tımar ve zeametler iş ehline verilirdi; şimdi para veren ehliyetsizlere tevcih olunur oldu. Bu sebepden asker bozuldu.” [3]

Çözüm olarak “kanun-ı kadîm”e dönüş ve ehil kişilerin iş başına getirilmesi teklif edilmektedir. Burada liyakat, doğrudan askeri-idari düzenin yeniden tesisi ile eş anlamlıdır.

4. Defterdar Sarı Mehmet Paşa’da Mali Disiplin ve Liyakat

Sarı Mehmet Paşa, Osmanlı’nın mali krizini liyakatsizlikle ilişkilendirmektedir:

Bir iş, ehil olmayanın eline geçerse, defterler bozulur, hazine boşalır, halkın malı telef olur.” [4]

Ayrıca rüşvetle iş göreni, kul hakkı yiyen ve devleti çökerten kişi olarak nitelemektedir. [5] Bu yaklaşım, liyakati özellikle mali doğruluk, dürüstlük ve hesap verebilirlik üzerinden tanımlar.

5. Karşılaştırmalı Tablo

ÖlçütKutadgu Bilig (11. yy)Siyasetname (11. yy sonu)Koçi Bey Risalesi (17. yy başı)Devlet Adamlarına Öğütler (17. yy sonu)
BağlamKurucu siyaset felsefesiSelçuklu idare pratiğiOsmanlı kriz dönemi ıslahnâmeMali kriz ıslah risalesi
Liyakatin TemeliErdem, akıl, adaletTecrübe, dürüstlükKanun-ı kadîm, askeri-idari ehliyetMali doğruluk, dürüstlük, hesap verebilirlik
Sorun TespitiBilgisiz kişinin iş başına gelmesiİş bilmez memur, rüşvetRüşvetle mansıp tevcihi, tımar bozulmasıDefterlerin bozulması, rüşvet, israf
Çözümİş ehline verilmelidirLiyakatli kadro, rüşvet yasağıEski usule dönüş, ehil atamalarEhil memur, şeffaf kayıt, mali disiplin
Beka AnlayışıHalk refahı ↔ devletin uzun ömrüNizam ↔ devletin devamıDisiplin ↔ devletin yeniden dirilişiMali denge ↔ devletin bekası

Sonuç

Kutadgu Bilig’de liyakat, ahlâkî ve erdem merkezli bir normatif ideal olarak ifade edilirken, Siyasetnâme’de kurum tecrübesi, Koçi Bey Risalesi’nde kriz karşısında kanun-ı kadîme dönüş ve Devlet Adamlarına Öğütler’de mali doğruluk üzerinden tanımlanmıştır. Farklı bağlamlara rağmen dört metin de ortak bir görüşte birleşmektedir: Devletin bekası, işlerin ehline verilmesine bağlıdır.

DİPNOTLAR

  1. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çeviren: Reşit Rahmeti Arat, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1947, Beyit 2018. 
  2. Nizâmü’l-Mülk, Siyâsetnâme, Hazırlayan: Mehmet Altay Köymen, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, 10. bab. 
  3.  Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, Hazırlayan: Ali Kemali Aksüt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul, 1994, s. 42. 
  4. Sarı Mehmed Paşa, Nesâyihü’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ (Devlet Adamlarına Öğütler), Hazırlayan: Mehmet Arslan, Kitabevi, İstanbul, 1996, s. 115. 
  5. Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler, Derleyen ve Çeviren: Hüseyin Ragıp Uğural, Kültür Bakanlığı Yayınları, İzmir, 1990, s. 124. 

Continue Reading

Türk İstiklâl Mücadelesi

Gençliğe Hitabe’nin Dil, Tarih ve Coğrafya ile İlişkisi

Published

on

Özet

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 15-20 Ekim 1927’de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ikinci kurultayında okuduğu Gençliğe Hitabe, Cumhuriyet’in temel değerlerini gelecek nesillere aktaran bir “milli vasiyet” niteliğindedir. Bu çalışmada, Hitabe’nin dil, tarih ve coğrafya boyutları üzerinden incelenmesi amaçlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Atatürk, Gençliğe Hitabe, Dil, Tarih, Coğrafya, Kolektif Hafıza, Milli Kimlik

Giriş

Gençliğe Hitabe, Türk milli kimliğinin inşasında dil, tarih ve coğrafyanın nasıl bir bütünlük oluşturduğunu gözler önüne seren temel bir belgedir. Atatürk’ün hitabesi, geçmişin acı tecrübelerinden hareketle geleceğe dair bir bilinç ve görev yüklemesi yapmaktadır. [1]

I. Dil ve Gençliğe Hitabe

1.1. Dilin Sadeleşmesi

Cumhuriyet’in ilk yıllarında dil, milli kimliğin en önemli unsuru kabul edilmiştir. Osmanlı’nın Arapça-Farsça karışımı karmaşık dilinden uzaklaşılarak, herkesin anlayabileceği sade bir Türkçe benimsenmiştir. [2]

1.2. Retorik ve Söylem

Ey Türk gençliği!” ifadesi, Türkçe’nin en yalın ve en güçlü hitap biçimidir. Emir kipleriyle kurulan cümleler — “müdafaa edeceksin”, “düşünmeyeceksin” — dilin buyurucu gücünü ortaya koymaktadır. Bu söylem, yalnızca gençlere değil, bütün millete yönelik bir bilinç uyandırmayı amaçlamaktadır. [3]

1.3. Dilin Kolektif Hafızaya Etkisi

Türkçe’nin sade kullanımı, metni kuşaklar boyu aktarılabilir hale getirmiştir. Böylece dil, toplum hafızasının canlı kalmasını sağlayan bir araç olmuştur. [4]

II. Tarih ve Gençliğe Hitabe

2.1. Tarihi Arka Plan

Hitabenin temelinde Mondros Mütarekesi (30.10.1918), Sevr Antlaşması (10.08.1920) ve Türk İstiklal Harbi (19.05.1919–11.10.1922) deneyimleri vardır.[5] Atatürk, bu tarihi tecrübeleri, gelecekte benzer tehditlerin yaşanabileceğine dair bir uyarı olarak kullanmıştır.

2.2. Tarihten Çıkarılan Dersler

  • İç Tehditler: “Dâhilî bedhahlar” ifadesi, işgal yıllarındaki işbirlikçi unsurları çağrıştırır. [6]
  • Dış Tehditler: “İktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” sözü, emperyalist müdahalelerin sürekliliğine işaret eder.[7]
  • Milli Mücadele Hafızası: “İmkân ve şeraitin çok namüsait olduğu bir zamanda” bağımsızlığın kazanılması, milli hafızanın temel derslerinden biridir.[8]

2.3. Tarihin Geleceğe Taşınması

Hitabe, yalnızca geçmişi hatırlatmaz; aynı zamanda geleceğe yönelik bir görev ve sorumluluk bırakır. Bu yönüyle tarih, milli bilincin daima canlı tutulmasını sağlayan bir rehber görevi üstlenir.[9]

III. Coğrafya ve Gençliğe Hitabe

3.1. Türkiye’nin Stratejik Konumu

Türkiye, üç kıtanın kesişim noktasında yer alması sebebiyle tarih boyunca istilalara maruz kalmıştır. Bu konum, milli hafızada sürekli bir teyakkuz hali yaratmıştır.[10]

3.2. Vatan Toprağı ve Kutsallık

İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen” ifadesi, yalnızca siyasi rejimi değil, aynı zamanda vatan toprağını da koruma sorumluluğunu yükler. [11]

3.3. İç ve Dış Tehlikeler

Memleketin dâhilinde” vurgusu, hem dış tehditleri hem de içteki parçalanma risklerini kapsamaktadır. Bu durum, coğrafyanın milli kimlikle özdeşleşmesini sağlamıştır. [12]

IV. Dil, Tarih ve Coğrafyanın Kolektif Hafıza ile İlişkisi

4.1. Unsurların Birleşimi

  • Dil: Birleştirici unsur.
  • Tarih: Uyarıcı hafıza.
  • Coğrafya: Aidiyetin mekânı.

4.2. Milli Kimlik ve Süreklilik

Gençliğe Hitabe, dil, tarih ve coğrafyayı bir araya getirerek milli kimliği gelecek kuşaklara taşımayı amaçlamaktadır.

Sonuç

Gençliğe Hitabe, dilin birleştirici gücü, tarihin öğretici yönü ve coğrafyanın kutsallığıyla Türk milli bilincini pekiştiren bir metindir. Atatürk, bu hitabeyle gelecek nesillere yalnızca bir öğüt değil, aynı zamanda bir görev ve sorumluluk da bırakmıştır.

Dipnotlar

[1] Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt: II 1920-1927, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969, s. 897-898

[2] Nihad Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 1972, s. 15–18.

[3]   Kemal Atatürk, Nutuk, s. 897.

[4]  Berna Moran, Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Makaleler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1990, s. 42.

[5] Sina Akşin, Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, İmge Kitabevi, Ankara, 1992, s. 27–34.

[6] Kemal Atatürk, Nutuk, s. 897.

[7] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev. Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1961, s. 202.

[8] Kemal Atatürk, Nutuk, s. 898.

[9] Erik J. Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s. 145.

[10] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300–1600), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004, s. 13–15.

[11] Kemal Atatürk, Nutuk, s. 897.

[12] Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, s. 147.

Continue Reading

Türk Tarihi

Kutadgu Bilig’te Siyasi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Yapı ve İşleyişi

Published

on

Özet

Balasagunlu Yusuf Has Hâcib’in 1069-1070’te kaleme aldığı ve Karahanlı hükümdarı Tafgaç Buğra Kara Hakan’a takdim ettiği Kutadgu Bilig, yalnızca bir siyasetname değil; aynı zamanda Karahanlılar dönemi Türk-İslam toplumunun siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını yansıtan bir düşünce eseridir. Bu çalışmada eserin sunduğu siyasal kurumlar, birey-toplum ilişkileri, ekonomik düzen ve kültürel değerler çok boyutlu bir analiz çerçevesinde incelenmiştir. Alegorik karakterler (Kün Togdı, Ay Toldı, Ögdülmiş, Odgurmış) üzerinden şekillenen adalet, saadet, akıl ve kanaat kavramları, devletin işleyişinde kurumlaşmayı ve ahlâkî bütünlüğü temsil etmektedir. Bu yaklaşım, yalnızca Karahanlı toplumu için değil, Selçuklu ve Osmanlı gibi sonraki Türk-İslam devletleri için de yol gösterici olmuştur.

Anahtar Kelimeler: Kutadgu Bilig, siyaset felsefesi, Türk-İslam devleti, sosyal yapı, ekonomi, kültür.

Giriş

Kutadgu Bilig, Türkistan Türk geleneğinin “töre” anlayışı ile İslamiyet’in siyasi ve ahlâkî değerlerini birleştiren ilk büyük eserlerden biridir. 1069–1070 yıllarında yazılarak Karahanlı hükümdarına sunulan eser, devletin yönetim ilkelerini, toplum düzenini ve bireyin görevlerini alegorik bir üslupla anlatmaktadır. Bu yönüyle eser, hem Karahanlıların siyasi yapısını hem de Türk-İslam dünyasının kurumlaşma sürecini anlamak açısından birincil kaynak niteliğindedir.

1. Siyasi Yapı ve İşleyiş

Hükümdarlık ve kut anlayışı: Devletin başında Tanrı tarafından kut bahşedilmiş hükümdar bulunur. Ancak bu güç, töre ve adalet ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.

Kurumlaşma: Saray teşkilatı, vezirlik, divan, ordu ve bürokrasi, devletin işleyişini sağlayan kurumlar olarak düzenlenmiştir.

Adalet ilkesi: Kün Togdı karakteri aracılığıyla adalet, devletin en temel unsuru olarak sunulmuştur.

Meşruiyet: Yönetici, hem dünyevî düzenin hem de ahlâkî bütünlüğün koruyucusudur.

2. Sosyal Yapı ve İşleyiş

Sosyal tabakalaşma: Saray görevlileri, ulema, tüccar, köylü ve halk arasında göreve (çalışma, paylaşma, yardımlaşma, dayanışma) dayalı bir iş bölümü vardır.

Dayanışma: Toplumun ayakta kalması için yardımlaşma esastır.

Aile ve birey: Aile, toplum düzeninin çekirdeği olarak görülmektedir. Birey, hem devlete hem de topluma karşı sorumluluk taşımaktadır.

Eğitim ve bilgelik: Ögdülmiş karakteri, toplumda akıl ve hikmetin önemini vurgulamakta; bilgelik sosyal düzenin rehberi kabul edilmektedir.

3. Ekonomik Yapı ve İşleyiş

Refahın önemi: Ay Toldı, saadet ve refahı temsil etmektedir. Devletin devamlılığı için halkın ekonomik refahı şarttır.

Üretim: Çalışkanlık bireysel bir erdem değil, toplumsal bir mecburiyettir. Tembellik devlet düzenini bozan bir unsur olarak görülmektedir.

Tarım ve hayvancılık: Karahanlı toplumu, konar-göçer ve yerleşik yapısıyla hem tarıma hem hayvancılığa dayalı bir ekonomiye sahiptir.

Vergi adaleti: Vergilerin adaletli toplanması, devlet ile halk arasındaki ilişkinin en kritik unsurlarındandır.

4. Kültürel Yapı ve İşleyiş

Türk-İslam sentezi: Töre ile İslam hukuku birleştirilmiş, böylece kültürel bir bütünlük sağlanmıştır.

Ahlâk ve maneviyat: Odgurmış karakteri, kanaat ve maneviyatın toplum hayatında ne denli önemli olduğunu gösterir.

Bilgelik ve edep: Toplumun ahlâkî değerleri, bireyin davranışları ve devletin işleyişiyle doğrudan ilişkilidir.

Sözlü-yazılı kültür geçişi: Kutadgu Bilig, sözlü öğüt geleneğini yazılı siyaset felsefesine dönüştürmüştür.

Sonuç

Kutadgu Bilig, Karahanlılar döneminde devlet, toplum ve birey arasındaki ilişkileri çok boyutlu bir şekilde ele alan bir siyaset felsefesi eseridir. Siyasî kurumlar adalet ve töreye dayandırılmış; toplum hayatı, yardımlaşma, aile düzeni ve bilgelikle desteklenmiş; ekonomi refah ve üretim temeline oturtulmuş; kültür ise Türk töresi ile İslam ahlâkının sentezi üzerinden kurgulanmıştır. Bu bütünleyici yaklaşım, yalnızca Karahanlı toplumunu değil, Selçuklu ve Osmanlı gibi sonraki Türk-İslam devletlerini de derinden etkilemiştir.

Kaynakça

İbrahim Kafesoğlu, Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980.

Mehmet Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2004.

Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilatı (XI. Yüzyıl) (Türk Hâkimiyet Anlayışı ve Karahanlılar), Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1981.

Reşit Rahmeti  Arat, Kutadgu Bilig I: Metin, TDK Yayınları, Ankara, 1947.

Reşit Rahmeti Arat,Kutadgu Bilig II: Çeviri, TDK Yayınları, Ankara, 1959.

Saadettin Yağmur Gömeç, “Türk-İslam Siyaset Düşüncesi ve Kutadgu Bilig”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2007.

Sadri Maksudi Arsal, “Kutadgu Bilig”, Türk Tarihi Dergisi Dün/Bugün/Yarın, Sayı: 84 (Ocak 2004), s. 66-76.

Continue Reading

En Çok Okunanlar