Mustafa Kemal’in, “İstiklâl Mücadelesi”ni başlatmak üzere Samsun’a çıkışının 102. yıldönümüdür.
19 Mayıs 1919, Türk milletinin istiklâline sahip çıkışının, düşman işgaline hayır hamlesinin/kıyamının, ayağa kalkışının başlangıcıdır.
Bugünü, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlamaktayız.
O günkü şartları ve imkânları bir daha düşünmek ve değerlendirmek/ibret alıp bugünü yaşamak ve yarını tasarlamak için bir fırsattır.
“Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”mız kutlu olsun.
Bu münasebetle Türk’ün vatanı, milleti ve devletine millî menfaatler doğrultusunda hizmet edenleri; başta Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anarım.
Gazilerimize, sağlık ve mutluluklar dilerim.
Bugünün anlam ve önemini anlamak, anlatmak için okunup incelenmesi ve değerlendirilmesi beklentisiyle yayımlanmış eser ve makalelerden seçilen bir liste aşağıda sunulmuştur.
Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, (8 Kasım 1918-2 Aralık 1919 tarihleri arası dönemle ilgili 107 belge), Genelkurmay ATASE Bşkl.
Mehmet Ali Öz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soy Kütüğü (Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre), 2014
Falih Rıfkı ATAY, Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs, 1999
Selahattin DÖĞÜŞ, “Mustafa Kemal’in Samsun’a Çıktığı 19 Mayıs 1919’da Türkiye’nin İçerisinde Bulunduğu Şartlar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XVII, S,50, Ankara 2001, s. 327-344
Zekeriya TÜRKMEN, “Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Hareketi ve Müfettişlik Bölgesindeki Faaliyetleri”, 90. Yılında Millî Mücadele Sempozyumları Bildiriler, Ankara 2001, s. 63-121
Zekeriya TÜRKMEN, “Mustafa Kemal Paşa’nın IX. Ordu Kıt’aları Müfettişi Olarak Samsun’a Çıkışı ve Meydana Gelen Gelişmeler”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 124 (Şubat 2000/01), s. 77-111
İsmail EFE, “Mustafa Kemal Paşa’nın İstiklal Mücadelesine İlk Adımlarını Attığı Samsun, Havza ve Amasya’daki İcraatları”, Turkish Studies History, C. XIII, S. 24 (Aralık 2018), s. 79-95
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan: Hüsrev Gerede”, Türk Kültürü, S. 82 (Ağustos 1969), s. 692-699
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan II: Cevad Abbas Gürer ve Muzaffer Kılıç”, Türk Kültürü, S. 83 (Eylül 1969), s. 815-823
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan III: Dr. İbrahim Tali Öngören”, Türk Kültürü, S. 84 (Ekim 1969), s. 883-893
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan IV: Dr. Refik Saydam”, Türk Kültürü, S. 85 (Kasım 1969), s. 22-31
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan V: General Kazım Dirik”, Türk Kültürü, S. 86 (Aralık 1969), s. 105-125
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan VI: Top. Bnb. Kemal, Piyade Yzb. Mustafa Vasfi (Süsoy) ve Üsteğmen Hayati”, Türk Kültürü, S. 87 (Ocak 1970), s. 169-175
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan VII: Yzb. Şevket Öndersev, Birinci Sınıf Kâtip Faik Aybars ve Dördüncü Sınıf Kâtip Memduh Atasev”, Türk Kültürü, S. 88 (Şubat 1970), s. 236-239
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan VIII: Kurmay Mülhakı Yüzbaşı Ali Mümtaz (Tünay)”, Türk Kültürü, S. 91 (Mayıs 1970), s. 443-447
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan IX: Üsteğmen Arif Hikmet Bey”, Türk Kültürü, S. 93 (Temmuz 1970), s. 569-576
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan X: Kurmay Yzb. Mehmet Arif (Ayıcı)”, Türk Kültürü, S. 99 (Ağustos 1969), s. 185-188
Fethi TEVETOĞLU, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlardan XI: Üsteğmen Abdullah (Kunt)”, Türk Kültürü, S. 278 (Haziran 1986), s. 351-354
13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul Boğazı’na girişi, Osmanlı tarihinin son döneminin en kritik olaylarından biridir. Mondros Mütarekesi imzalanmış olsa da, İstanbul’a uygulanan fiilî işgal, mütareke hükümlerinin ötesine geçen bir kontrol mekanizması yaratmıştır. Bu olay, yalnızca askerî hâkimiyetin kurulduğu bir an değil; Osmanlı yönetiminin meşruiyet kaybı, şehir düzeninin dönüşümü, sosyal moral çöküşü ve eşzamanlı olarak milli direniş fikrinin doğuşunu simgeleyen bir dönemeçtir.
Bu çalışma aşağıdaki sorulara cevap aramaktadır:
İşgale giden yolda hangi diplomatik, askerî ve psikolojik mekanizmalar rol oynamıştır?
13 Kasım 1918, Osmanlı egemenliği açısından hangi kırılmayı temsil etmektedir?
Fiilî işgal ile resmî işgal arasında nasıl bir fark vardır ve tarih yazımı bu ayrımı neden sıklıkla göz ardı etmektedir?
İşgal İstanbul’un toplumsal hafızasında nasıl bir iz bırakmıştır?
Bu olay, Millî Mücadele’nin fikri zeminini hangi açılardan tetiklemiştir?
1. Mondros Mütarekesi’nin Siyasal Anatomisi ve İşgale Giden Süreç
1.1. Eleştirel Tarih Yöntemi Açısından Mütareke Maddelerinin Yorumu
Mütarekenin 7. maddesi, belirsizliği sebebiyle diplomatik genişletmeye en açık maddedir. İngiliz belgeleri “İstanbul’un düzeni tehlikede” yorumunu meşru kabul ederken, Osmanlı heyeti bu maddeyi yalnızca savaş bölgeleri için geçerli görmüştür.
Burada “metin ile niyet” arasındaki boşluk işgale zemin hazırlamıştır.
1.2. Boğazlar Sorununun Uluslararası Boyutu
Boğazların kontrolü, İngiltere’nin 19. yüzyıldan itibaren benimsediği deniz üstünlüğü stratejisinin çekirdek unsurudur.
Bu, klasik sömürge stratejisinin bir türüdür: Yerel yönetimi tamamen devirmeden etkisiz kılmak.
Vaka 2: Polis Teşkilatının Yeniden Düzenlenmesi
İngiliz subayları polis merkezlerinde denetim noktaları kurmuş, atamalara müdahale etmiş, “güvenilir” görülen isimleri öne çıkarmıştır.
Bu durum fiilî işgalin “hiyerarşi kırma stratejisi”dir.
Vaka 3: Basının Kontrol Altına Alınması
Peyam-ı Sabah gibi gazeteler İngiliz yanlısı çizgiye evrilmiş; İleri ve Yeni Gün gibi gazeteler baskı altına alınmıştır.
Bu, modern anlamda enformasyon savaşının erken bir örneğidir.
4. Fiilî İşgal – Resmî İşgal Ayrımı: Tarih Yazımı Eleştirisi
Türk tarih yazımında “öğretim kolaylığı” gerekçesiyle İstanbul’un yalnızca 16 Mart 1920’de işgal edildiği aktarılır. Ancak:
egemenlik kaybı,
idari müdahale,
askerî sınırlama,
polis ve basın kontrolü,
ölçütleri dikkate alındığında 13 Kasım 1918 tam nitelikli bir fiilî işgaldir.
Eleştirel tarih yazımı, devletlerin “resmî söylem”leri ile arşiv gerçekleri arasındaki farkı açığa çıkarır.
5. İşgalin Psikolojik ve Toplumsal Etkileri
5.1. Moral Çöküş ve Mill Kimliğin Yeniden İnşası
İşgal, İstanbul halkında:
yenilmişlik,
belirsizlik,
öfke,
utanç,
milliyetçi uyanış
gibi duyguları aynı anda tetiklemiştir.
5.2. Aydınlar Üzerindeki Etkiler
Ahmet Emin Yalman, Halide Edib, Celal Nuri gibi yazarların günlüklerinde:
“Öfke”
“Aşağılanma”
“Direniş gerekliliği”
temaları baskındır.
5.3. Millî Mücadele’nin Psikolojik Kaynağı
Mustafa Kemal’in 1918–1919 arasında İstanbul’da yaptığı temaslar, işgal psikolojisinden doğan direniş enerjisini Anadolu’ya taşıyan bir “fikri köprü” oluşturmaktadır.
Sonuç: 13 Kasım 1918’in Tarihi Konumlandırılması
Bu makalenin kapsamlı analizi göstermiştir ki:
İstanbul’un işgali diplomatik, askerî, psikolojik ve idari boyutları olan çok katmanlı bir harekettir.
13 Kasım 1918, 16 Mart 1920’den bağımsız düşünülemez; ancak bu ilk tarih egemenlik kaybının başlangıcıdır.
Bu olay, milli kimliği yeniden kuran bir “travmatik başlangıç anı”dır.
Millî Mücadele’nin ruhu, bu işgal gününde şekillenmiştir.
Kaynakça
Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar I, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1977, s. 54-57
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü I, TTK Yayınları, TTK Basımevi, Ankara, 1993, s. 24-26
Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele I (Mutlakıyete Dönüş 1918-1919), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 79-114
Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul 1918-1923, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008.
Zekeriya Türkmen, “İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar (13 Kasım1918-16 Mart 1920)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XVIII, Temmuz 2002, Sayı: 53, s. 319-372
Abdurrahman Bozkurt, “İstanbul’un İşgali”, Atatürk Ansiklopedisi
30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kararı, Osmanlı Devleti’nin hukuken sona erdiğini ve TBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğunu ilan ederek, Türk siyasi tarihinde bir meşruiyet inkılabı yaratmıştır. Bu karar, yalnızca bir rejim değişikliği değil; aynı zamanda meşruiyet, egemenlik, kimlik ve tarih yazımı alanlarında köklü bir yeniden kuruluşu temsil etmektedir. Makalede, söz konusu karar amaç, yapı, işleyiş, kavramlar, kişiler, kurumlar ve olaylar üzerinden incelenmekte; ayrıca eleştirel tarih yöntemi ve vaka analizleri aracılığıyla kararın tarihi anlamı çok boyutlu olarak değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: 307 sayılı karar, TBMM, egemenlik, meşruiyet, hilafet, milli egemenlik, tarihi inşa, eleştirel tarih.
1. Giriş: Tarihi Bağlam
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin siyasi egemenliği, Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile fiilen; Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) ile hukuken sona ermiştir.
Anadolu’da 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, fiilî bir egemenlik alanı yaratmış; ancak uluslararası hukukta meşruiyet bakımından tartışmalı kalmıştır.
Lozan Barış Konferansı’na (1922) hem İstanbul Hükûmeti hem TBMM Hükûmeti davet edilince, “kim meşrudur?” sorusu ortaya çıkmıştır.
TBMM, bu soruya 30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı kararla cevap vermiştir:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun İnkıraz [son] bulup Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Teşekkül Ettiğine Dair.
Osmanlı İmparatorluğunun munkarız olduğuna [son bulduğuna] ve Büyük Millet Meclisi Hükûmeti teşekkül ettiğine [kurulduğuna] ve Yeni Türkiye Hükûmetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim [geçmiş] olup onun hududu milli dâhilinde yeni varisi olduğuna ve Teşkilatı Esasiye Kanunu ile hukuk-ı hükümranı [hükümranlık hakları] milletin nefsine [kendisine] verildiğinden İstanbul’daki Padişahlığın madum [yok olduğuna] ve tarihe müntakil bulunduğuna [intikal ettiğine] ve İstanbul’da meşru [şeriata, kanuna uygun] bir hükûmet olmayıp İstanbul ve civarının Büyük Millet Meclisine ait ve binaenaleyh [dolayısıyla] oraların umur-ı idaresinin [yönetim işlerinin, yönetiminin] de Büyük Millet Meclisi memurlarına tevdi edilmesine [bırakılmasına] ve Türk Hükûmetinin hakk-ı meşru [meşru hakkı] olan Makam-ı Hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.” 30.10.1338 [1922] [1]
Osmanlı İmparatorluğu inkıraz bulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, onun hududu millî dâhilinde yeni vârisidir.
Bu ifade, hem Osmanlı hanedanı ile hukuki kopuşu, hem de devletin tarihi sürekliliğini aynı anda tesis etmiştir.
2. Amaç: Egemenliğin Kaynağını Yeniden Tanımlamak
307 sayılı kararın iki temel amacı bulunmaktadır:
Dış meşruiyet: Lozan’da tek temsilci olmak ve uluslararası alanda TBMM’yi tanıtmak.
İç meşruiyet amacı: Egemenliği hanedan millete devretmek ve yeni bir “kurucu iktidar” inşa etmek.
Bu bağlamda karar, egemenliğin kaynağını yeniden tanımlayarak millet egemenliği ilkesinin temelini atmıştır.
3. Yapı ve İşleyişi
Karar üç temel yapı taşına sahiptir:
Unsur
İçerik
Görev
Tespit
Osmanlı İmparatorluğu’nun “inkıraz bulduğu”
Eski rejimin sona erişini hukuken ilan eder.
Beyan
TBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğu
Devletin sürekliliğini tesis eder.
Sonuç
“Meşru hükümet yalnız TBMM Hükûmetidir”
Yeni meşruiyetin tesisi
Karar, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan tartışmalar sonucunda oybirliğiyle kabul edilmiş, ardından 1 Kasım 1922’de 308 sayılı kararla padişahlığın kaldırılmasına zemin hazırlamıştır.
Vâris: Yeni Türkiye, Osmanlı’nın devamı değil; onun mirasçısıdır.
Bu fark, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki “devrimle gelen devamlılık” ilkesini doğurur. [3]
Hukuk-u Hükümrani Milletindir: Egemenliğin ilahi ve hanedana ait bir meşruiyetten kaynaklandığı anlayışına karşı millet egemenliği düşüncesinin ilanıdır. [4]
5. Temsil Ettiği Değerler
Karar, beş temel değerin kurucu ifadesidir:
Egemenlik: “Kayıtsız şartsız milletindir.”
Laiklik: Meşruiyetin kaynağı milli iradeye dayanır.
Milliyetçilik: Egemenliğin coğrafi değil, siyasi bir millet birliği üzerinden tanımlanmasıdır.
Cumhuriyetçilik: Yönetimde halkın özne olmasıdır
Modernleşme: Akla ve hukuka dayalı yönetim anlayışının benimsenmesidir.
6. Kurumlar ve Kişiler
TBMM: Kararın mimarıdır; kurucu iktidarın simgesi olarak, yasama ve yürütme erkini elinde bulundurur.
TBMM, meşruiyetini “millet iradesi”nden alarak Osmanlı hanedanının kutsal meşruiyet anlayışını reddetmiştir. [5]
Mustafa Kemal Paşa: Kararın ideolojik ve stratejik planlayıcısıdır. Lozan öncesinde Tevfik Paşa’nın “birlikte temsil” teklifini reddederek kararın çıkmasını sağlamıştır. [6]
Tevfik Paşa: İstanbul Hükûmeti adına “iki hükümetli temsil” teklifinde bulunmuş; bu durum kararı tetiklemiştir. [7]
Rauf Orbay ve İsmet Paşa: İcra Vekilleri Heyeti’nin öncü isimleri olarak kararın uygulanmasında etkili rol oynamışlardır.
7. Vaka Analizleri
Vaka 1: Lozan’a İki Hükümet Çağrısı (1922)
İngiltere’nin, hem İstanbul hem Ankara hükümetlerini Lozan’a davet etmesi, “çift meşruiyet” krizini doğurmuştur. 307 sayılı karar, bu krize hukuki cevap olmuştur. [8]
Vaka 2: Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
307 sayılı kararın ertesi günü 308 sayılı karara zemin oluşturmuş, padişahlık kaldırılmış ve monarşi hukuken sona ermiştir.[9]
Vaka 3: Ankara’nın Başkent İlanı (13 Ekim 1923)
Kararın “İstanbul’daki hükümet gayrimeşrudur” tespiti, Ankara’nın siyasi merkez haline gelmesine yol açmıştır.
Vaka 4: Hilafetin Kaldırılması (3 Mart 1924)
Kararda hilafetin “ecnebilerin elinde esir bulunduğu” ifadesi, dini otoritenin artık siyasetten ayrılması gerektiği fikrini doğurmuş; 3 Mart 1924’te bu sürecin son halkası tamamlanmıştır.
8. Zaman ve Mekân
Zaman: Karar, Türk İstiklal Harbi’nin diplomatik safhasına denk düşmektedir. Askerî zaferin hemen ardından gelen bu karar, silahlı mücadelenin siyasi meşruiyete dönüşümüdür.
Mekân: Ankara, yeni egemenliğin “coğrafi sembolü”dür. İstanbul’dan kopuş, millet-devlet merkezinin kuruluşudur.
9. Eleştirel Tarih Yöntemiyle Değerlendirme
Eleştirel tarih yöntemi, olguları sadece sonuçlarıyla değil, niyet ve söylemleri ile incelemeyi öngörmektedir. Bu bakımdan 307 sayılı karar, iki yönlü bir tarihi görev yapmıştır:
İnşa: Yeni bir millet-devlet kimliği, halk egemenliği felsefesini inşa etmiştir.
Tahrif: Osmanlı geçmişini “inkıraz” olarak tanımlayıp tarihi sürekliliği ideolojik biçimde yeniden yazmıştır.
Bu sebeple karar, tarihi yalnız kuran değil aynı zamanda tarihi yeniden yazan bir metindir. [10]
10. Sonuç
307 sayılı TBMM kararı, Türk siyasi düşüncesinde egemenlik, meşruiyet ve kimlik kavramlarının yeniden tanımlandığı bir anayasal dönüm noktasıdır. Bu kararla:
Osmanlı hanedan egemenliği/monarşi hukuken sona ermiştir.
TBMM Hükûmeti devletin meşru temsilcisi olarak tanımlanmıştır.
Millet egemenliği, Cumhuriyet’in temel ilkesi haline gelmiştir.
Eleştirel açıdan karar, sadece rejim değişikliğini değil; tarih bilincinin, meşruiyetin ve milli kimliğin yeniden inşasını temsil etmektedir.
307 sayılı karar, bir “son” ile bir “başlangıcı” birleştirir. Osmanlı’nın son nefesi, Cumhuriyet’in ilk sözüdür.
DİPNOTLAR
[1] Büyük Millet MeclisiKavanin Mecmuası, Cilt:1, s. 487; T. B. M. M. ZABIT CERİDESİ, 30.10. 1338[1922], Devre: I, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 292-298
Osmanlı Devleti’nin Çöküşü ve Türk İstiklal Mücadelesinin Başlangıç Noktası
Özet
I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti, askerî ve ekonomik açıdan tükenmiş bir hâle gelmiştir. İttifak Devletleri’nin savaşı kaybetmesi üzerine Osmanlı Hükûmeti, ateşkes istemek mecburiyetinde kalmıştır. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığındaki heyet, İtilaf Devletleri’ni temsilen İngiliz Amiral Arthur Calthorpe ile 30 Ekim 1918 tarihinde Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda görüşerek mütarekeyi imzalamıştır.
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmasının ardından siyasi, askerî ve ekonomik bakımdan egemenliğini fiilen sona erdirmiştir. Bu mütareke yalnızca bir ateşkes değil, aynı zamanda Anadolu’nun işgale açık hâle getirildiği bir teslimiyet belgesidir. Bu çalışmada, mütarekenin imzalanma süreci, başlıca maddeleri, sonuçları ve Türk millî direnişine zemin hazırlayan etkilerini vaka analizleriyle incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı, İşgaller, Millî Mücadele
Giriş
I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti askerî ve ekonomik açıdan çöküş sürecine girmiştir. Savaşın başlarında Almanya’nın desteğine güvenen Osmanlı yönetimi, 1918 yılına gelindiğinde Filistin-Suriye Cephesi’nin çökmesi, Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi ve Alman ordularının yenilgiye uğraması üzerine mütareke talebinde bulunmak mecburiyetinde kalmıştır.
Osmanlı Devleti, savaşın sürdürülemeyeceğini anlayarak İngiltere ile doğrudan temas kurmuştur. Bu durumda Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, İngilizlerle yapılacak bir ateşkesin, muhtemel işgalleri önleyebileceği umudunu taşımaktadır. Osmanlı delegasyonu, Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığında Hüseyin Rauf Bey, Reşat Hikmet Bey ve Sadullah Bey’den teşekkül etmektedir. Mütareke, Osmanlı heyeti ile İngiltere’yi temsilen Amiral Arthur Calthorpe arasında Limni Adası’ndaki Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918’de imzalanmıştır.
Mütarekenin Maddeleri
Mondros Mütarekesi 25 maddeden ibaret olup, görünürde bir “ateşkes” metni olmasına rağmen Osmanlı egemenliğini fiilen ortadan kaldıran hükümler içermektedir.
1- Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının çevresi ve Karadeniz’e geçişin temini için buraları müttefikler tarafından işgal edilecektir.
2- Osmanlı sularındaki bütün torpil yerleri gösterilecek ve bunları taramak veya yok etmek için yardım istendiği zaman gerekli kolaylık sağlanacaktır.
3- Karadeniz’deki torpil mevzileri hakkında bilgi verilecektir.
4- İtilâf harp esirleri ile Ermeni esirleri ve mevkuf Ermeniler, İstanbul’a getirilecek ve kayıtsız şartsız İtilâf kuvvetlerine teslim olunacaktır.
5- Hudutların emniyeti ve iç asayişin temini için lüzumlu askerden maadasının derhal terhisi (bu asker miktarı Türkiye’nin görüşü alındıktan sonra müttefikler tarafından kararlaştırılacaktır.)
6- Osmanlı karasularında zabıta ve buna benzer hususlar için kullanılacak küçük gemiler müstesna olmak üzere Türk ordularında bulunan bütün harp sefineleri teslim olunacak ve Osmanlı limanlarında mevkuf bulundurulacaktır.
7- Müttefikler, emniyetlerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdir.
8- Bugün Türk işgali altında bulunan liman ve demiryolu mahallerinden İtilâf Devletleri kuvvetleri yararlanacaktır. Osmanlı gemileri de ticaret ve terhis hususlarında aynı şartlardan yararlanacaktır.
9- Bütün Türk limanlarında ve tersanelerinde İtilâf Devletleri’ne ait gemilerin tamirine kolaylık gösterilecektir.
10- Toros Tünelleri Müttefikler tarafından işgal edilecektir.
11- İran’ın Kuzeybatı kısmındaki Osmanlı kuvvetlerinin derhal harpten evvelki hudut gerisine çekilmesi hususunda evvelce verilen emir yerine getirilecektir. Maveray-ı Kafkas’ın evvelce Türk kuvvetleri tarafından kısmen tahliyesi emredildiğinden kısm-ı mütebakisi müttefikler tarafından mahalli vaziyet tetkik edildikten sonra talep durumunda tahliye edilecektir.
12- Hükümet muhaberatı müstesna olmak üzere bütün telsiz ve telgraflar İtilâf Devletleri memurları tarafından kontrol edilecektir.
13- Bahri, askeri ve ticari malzemelerin tahripleri durdurulacaktır.
14- Memleketin ihtiyacı temin olunduktan sonra, İtilâf Devletleri’nin kömür ve diğer ihtiyaçlarının Türkiye kaynaklarından sağlanması için kolaylık gösterilecektir.
15- Bütün demiryollarına İtilâf Devletleri kontrol subayları memur edilecektir. Bu meyanda bugün, Osmanlı Hükümeti’nin kontrolünde bulunan Maveray-ı Kafkas demiryolları aksamı dâhildir. Ahalinin ihtiyacının tatmini nazar-ı dikkate alınacaktır. Bu maddeye Batum’un işgali dâhildir. Osmanlı Devleti Bakü’nün işgaline itiraz etmeyecektir.
16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’ta bulunan garnizonlar en yakın İtilâf Devleti kumandanına teslim olacaktır. Kilikya’daki kuvvetlerden asayişi sağlaması için yeterli miktardan fazlası 5. madde gereğince geri çekilecektir.
17- Trablus ve Bingazi’de bulunan Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.
18- Mısrata da dâhil olmak üzere Trablus ve Bingazi’de işgal edilen limanlar en yakın İtilâf garnizonuna teslim olacaktır.
19- Almanya ve Avusturya’nın deniz, kara, sivil memurlarının ve tebaasının bir ay zarfında, uzak yerlerde bulunanlar da bir aydan sonraki mümkün olan en kısa zamanda Osmanlı memleketlerini terk edeceklerdir.
20- 5. madde gereğince terhis edilecek Osmanlı kuvvetlerinin teçhizatı hakkında verilecek talimata riayet olunacaktır.
21- Müttefiklerin menfaatlerini korumak için İaşe Nezareti nezdinde İtilâf Devletleri temsilcileri hazır bulunacak ve kendilerine gerektiğinde bütün bilgiler verilecektir.
22- Türk harp esirleri İtilâf kuvvetleri nezdinde muhafaza edilecektir.
23- Türk Hükümeti, Merkezi Devletler ile münasebetini kesecektir.
24- İtilâf Devletleri, Vilayat-ı Sitte (altı vilayet) de karışıklık çıkarsa, bu vilayetlerin herhangi bir kısmını işgal etme hakkına haizdirler.
25- Müttefiklerle Osmanlı Hükümeti arasında muhasamat 1918 senesinin 31 Ekim’inde tatil edilecektir.
Bu hükümler, Osmanlı Devleti’nin askeri ve idari yapısının İtilaf Devletleri kontrolüne geçmesi anlamına gelmektedir.
Vaka Analizi: İşgallerin Başlangıcı (1918–1919)
Mütarekenin 7. maddesi, “güvenliği tehdit eden bölgelerin işgal edilebileceği” hükmüyle İtilaf Devletleri’ne sınırsız yetki tanımıştı. Bu maddeye dayanarak:
3 Kasım 1918’de İngilizler Musul’u,
13 Kasım 1918’de İtilaf donanması İstanbul’u,
15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’i işgal etti.
Bu işgaller, mütarekenin “barış”tan çok “teslimiyet” anlamına geldiğini açıkça göstermiştir.
Sonuçlar
Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Devletin askerî ve siyasî egemenliği ortadan kalkmıştır.
Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği bitmiştir. İstanbul’un güvenliği tehlikeye girmiştir.
İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgale başlamış, ülkenin bütünlüğü fiilen bozulmuştur.
Halkta direnme bilinci doğmuştur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, bu işgallere tepki olarak kurulmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, bu şartlar altında Anadolu’ya geçerek millî direnişi örgütlemeye başlamıştır.
Tarihi ve Siyasi Değerlendirme
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti için siyasi bağımsızlığın kaybedilmesi, Türk milleti içinse millî bilincin uyanması anlamına gelmektedir. Mütareke hükümleri, kısa sürede Sevr Antlaşması’na dönüşmüş; ancak Anadolu’da doğan Kuvâ-yi Milliye hareketi bu teslimiyet sürecini tersine çevirmiştir.
Bu bağlamda Mondros, yalnızca bir “son” değil, aynı zamanda bir “başlangıç noktası”dır. Türk tarihinin en karanlık dönemlerinden biri, yeni bir devletin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
Sonuç
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin siyasî varlığını fiilen sona erdirirken, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini başlatan kıvılcım olmuştur. Bu süreç, Türk milletinin kendi kaderini belirleme hakkını savunduğu bir dönüm noktasıdır.
Mütareke ile birlikte Anadolu, işgal ordularının sahnesine dönüşmüş; fakat aynı topraklarda Millî Mücadele’nin liderleri doğmuştur. Bu sebeple Mondros, Türk tarihinin hem “çöküş hem de yeniden doğuş belgesi” olarak değerlendirilebilir.
Kaynakça
Akşin, Sina. Kısa Türkiye Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.
Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914–1995). Ankara: Alkım Yayınevi, 2014.
Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, Cilt IX: Birinci Dünya Savaşı ve Mondros Mütarekesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1996.
Orbay, Rauf. Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıralarım. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.
Sonyel, Salahi R. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt I (1918–1923). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005.
Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2018.