Türk İstiklâl Mücadelesi
Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ni Açış Konuşması (4 Eylül 1919)
Published
3 yıl agoon
By
drkemalkocak
GİRİŞ
Bilindiği üzere, tarihî olayların iki yüzü vardır: Birincisi, herkes tarafından kabul edilen görünen gerçek yüzü; ikincisi, pek bilinmeyen, daha doğrusu üzerinde yeterince durulmayan, ancak o olayları hazırlayan, geliştiren ve sonuçlandıran safhaları, aşamaları ve yönlerini içeren görünmeyen yüzüdür.
Sivas Kongresi’nin 106. yıldönümü münasebetiyle bu son derece önemli tarihî olayı, Mustafa Kemal Paşa ve yakın çalışma arkadaşı (daha sonra Denizli Milletvekili olan) Mazhar Müfit [KANSU] Bey’in gözlemleri ve tespitleri çerçevesinde, perde arkasıyla, günü gününe yaşanan hatıraların ışığında ve biraz da sohbet lezzetiyle farklı bir görünüm hâlinde açmaya, [Sivas Kongresi’nin Açılışı Öncesinde Halkın Hissettikleri, Sivas Kongresi’nin Açılışı, Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresi’ni Açış Konuşması, Sivas Kongresi Çalışmaları] günlerini yeniden yaşama ve yaşatma yolunda karınca misali gayret göstereceğiz!..
—***—
Sivas Kongresi’nin Açılışı Öncesinde Halkın Hissettikleri
4 Eylül 1335 [1919]
Öğle vakti.
Bugün saat ikide büyük Sivas Kongresi açılacak. İlk gece, yani, Sivas’a muvasalatımız [varışımız] tarihi olan 2 Eylül’ü 3 Eylül’e bağlayan gece, yeni odamızda uyuyarak bütün yorgunluğumuzu çıkarmış olacağız ki, dün sabah erkenden çarşıya ve Sivas’ı gezmeye çıktım. Bu sabah da bu gezmelerime ve halk ile temaslarıma devam ettim. Sivas’ta çok elektrikli bir hava var. Bu elektrikli havayı yapan üç vaziyettir:
1) Hürriyet ve İtilafın ve İstanbul’daki çeşitli muhalefetin entrikaları ve İstanbul hükûmetinin propagandası.
2) Millî mukavemet ruh ve fikrinin halk ekseriyetine hâkim oluşu ve Sivas Kongresi’ne millî iradenin tecellisi yolunda büyük bir inanla bağlanılması.
3) İstanbul’dan gelen bazı delegelerin bütün kurtuluş çare ve tedbirlerini ecnebi himayesinde ve manda fikrinde aramaları ve bu hususta telkinlere başlamış olmaları.
Bununla beraber, Sivas yaylasının öz evlatları istisnasız millî iradenin akışı istikametinde his ve fikirlerini belirtmiş bulunuyorlar.
Hemen temas ettiğim bütün yerliler en kuvvetli bir inan ve iman hissiyle millî mücadele ruh ve şuuruna bağlı bulunuyorlar. Bilhassa Şekercizade İsmail Efendi isminde bir zatla tanıştım. Beni dükkânına götürdü. Beraber kahve içtik. Dükkânda daha birçok Sivaslı tanınmış kimseler vardı. İsmail Efendi beni, fikirlerimi, ileri durum hakkındaki düşüncelerimizi iskandil ederken ben de onun his, düşünce ve fikirlerinde Sivas halkının düşünceleri hakkında bir sondaj yapmış oldum.
Gerek İsmail Efendiyi, gerek dükkânındaki bütün Sivaslıları fevkalade hamiyetli, vatansever, millî davaya ve mücadele azmine inanmış ve hazır buldum.
İsmail Efendi:
– Günlerdir, Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini bekliyorduk. Erzurum’ dan hareketleri ve yolda bulundukları duyulunca, halk meserrete [sevince] gark oldu. Hele ayın ikisinde burada bulunacakları belli olunca, halkın meserretine, cuşu huruşuna [neşesi ve ahengine] payan yoktu. Tabii gördünüz: Atı olan atı ile faytonu olan faytonu ile yaylısı olan yaylısı ile ve ayağına güvenen ayağı ile kendisini Kılavuzun tepesine attı. Çarşıdaki dükkânlar kapandı, herkes yollara döküldü. Sivas’ta yapılan bu muazzam istikbal Kemal Paşa’nın şahsında millî mücadeleye ne muazzam ölçüde bağlandıklarını göstermeye yeter bir tezahürdür.
Dedi, Kamil Efendi ismindeki bir başka tacir de şunları ilave etti:
– Müftü Abdürrauf Efendi, Kolordu Kumandanı Salahattin ve eski Sivas mebusu Rasim Beyler de Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini ve heyeti karşılamak, misafir etmek hususunda büyük gayret sarf ettiler. Filhakika Hürriyet ve İtilafçılar: “Mustafa Kemal Paşa’nın teşebbüsleri bir İttihat ve Terakki manevrasından ibarettir.”
Diyerek halkın fikirlerini çelmek hususunda ellerinden gelebilen gayreti gösterdiler. Muvaffak olamadılar. Hatta Emiri Paşa Hürriyet ve İtilaftan uzaklaşarak Paşa’nın istikbaline [karşılanmasına] şitap [acele] etti ve Bekir Sami Beyin telkin ve talimatından ayrılmadı.
(Emiri Paşa, bilahare tamamıyla Mustafa Kemal Paşa’ya iltihak etmiş, Sivas’taki Hürriyet ve İtilaf Fırkası binasındaki levhayı indirtmiş ve birinci Büyük Millet Meclisi’ne mebus seçilerek mecliste idare amirliği etmişti).
Görüyorsunuz ki, bazı istisnalar dışında Sivas halkı Mustafa Kemal Paşa’nın emrindedir ve millî mücadele azmindedir.
Yerlilerle yaptığım bu temaslardan sonra, kongre delegelerinden birçoğu ile tanıştım ve bilhassa dost ve arkadaşlarımla buluştum.
Bekir Sami Bey, Ali Fuat Paşa [CEBESOY]’nın pederi İsmail Fazıl Paşa, Cami, Kara Vasıf, Hakkı Behiç Beyler (Hakkı Behiç Sivas Heyeti Temsiliye azalığı yapmıştır, geçen yıllarda rahmeti hakka intikal etmiştir.) ile de görüştüm. Umumiyetle halk ne kadar sakin, şuurlu ve millî mücadele ruhuna bağlı ise, bilhassa İstanbul’dan gelen delegeler arasında “manda” fikrinden dolayı daha şimdiden bir bozgun havası estiği seziliyor.
Bunlar, adeta kurtuluşun ve her şeyin “manda” ile temin edilebileceği fikrine iman etmiş halde görünüyorlar. Hürriyet ve İtilafçılardan, İstanbul hükûmetinin menfi propagandalarına körü körüne bağlananlardan zaten bir hayır beklemeye lüzum yok. Delegeler arasında grup grup bazı gizli içtimalar yapıldığı da anlaşılıyor. Havayı elektrikleştiren şeyler de zaten bu gibi haller.
Sonradan bir arkadaştan Şekercizade İsmail Efendi’nin kongre azasından yirmiye yakın zatı bizzat misafir etmekte bulunduğunu öğrendim.
Bu, delegeler arasındaki veya İstanbul’dan gelenler içindeki fikir teşettütlerine [ayrılıklarına] rağmen asıl halkın ruh ve iradesini belirtmek bakımından müstesna bir işarettir.
Yine İsmail Efendi’nin dükkânında çok dikkate şayan bir ifşaya sami [dinleyici] oldum.
Jandarma tabur kumandanı Ali Şefik Bey, karakol kumandanı İbrahim Bey’e şu emri vermiş:
– Mustafa Kemal Paşa iki Eylül’de Sivas’ta bulunacak. Sivas’tan Hafik’e kadar yollarda emniyet tedbirleri alınız.
İbrahim Bey, tabur kumandanına bir espri hududunu geçmemek üzere şu cevabı vermiş:
– Mustafa Kemal Paşa’nın ölü veya diri olarak ele geçirilmesi hakkında dosyamızda bir emir varken yollarda nasıl emniyet tedbiri alabiliriz?
Kumandan gülerek şu cevabı vermiş:
– O emir, dosyada uyuya dursun. Paşa’nın sağ, salim, sıhhatle Sivas’a teşrifi lazımdır ve millî selamet bundadır.
Haleti ruhiye, halka, ordu mensuplarına, jandarmaya, memurlara hâkim şuur bu olduktan sonra neticeye emniyet ve ümitle bakmamak için hiçbir sebep kalmıyor.
Herhalde, kongrenin de öğleden sonra bu şuur ve bu hisle açılacağına ve neticeye bu inan ve imanın hâkim olacağına şüphem yok. [1]
Sivas Kongresi’nin Açılışı
Kongre gününde, yani Mustafa Kemal’in tayin ettiği ve her türlü engeli yenerek Sivas’a ulaştığı günün akabinde toplandı. Millî tarihin büyük Türk rönesansı, ihtilal ve kurtuluş kongresi. Diye anacağı Sivas Kongre’si gelecekteki her 4 Eylül günü bir millî bayram günü olarak kutlansa yeridir. 4 Eylül 1335 [1919] hakikaten Türk tarihinde başlı başına bir dönüm noktası olmuş; Millî ihtilal, savaş, kurtuluş, inkılap, cumhuriyet devrini getiren hamlenin vatan bütünlüğü adına temelini Sivas Kongresi teşkil etmiştir.
Mustafa Kemal Paşay’ı coşkun tezahürlerle karşılayan ve bağrına basan Sıvas halkı saat on üçten itibaren mektebi sultaniye giden yolları doldurmuştu.
Kongre binası ittihaz edilen mektebi sultani (şimdiki lise)nin önü mahşer halindeydi. Günün perşembe oluşu da ayrıca bir uğur sayılıyor, namazdan çıkan, çarşıdaki dükkânını kapayan, daireden ayrılan, işini gücünü bırakan herkes sel halinde bu mahşere katılıyordu.
Kongre delegeleri de birer birer gelerek binaya giriyorlardı.
Kongrenin açılması için tayin edilen saat 14’tü. Eski ifadesi ile badezzeval saat iki. Açılış saatine beş dakika kala, Mustafa Kemal Paşa da kongre mahallini şereflendirmişlerdi.
Paşa’ya ben ve Hüsrev Sami Bey (eski Kars milletvekili merhum) refakat ediyorduk. Kongre salonundan içeriye girerken Rauf [ORBAY] Bey’le Paşa arasında saniyelerle ölçülebilen bir konuşma oldu. Aramızda bir iki metrelik bir mesafe vardı. Rauf Bey’in ne söylediğini işitememiştim. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı kısa ve sertti:
– Bekir Sami Bey’in evinde verdiğiniz kararı bana tebliğ ediyorsunuz, öyle mi?
Diyordu. Paşa, Rauf Bey’in vereceği cevabı beklemeksizin, asabi adımlarla salondan içeriye girmişti. Merak ettim:
– Bekir Sami Bey’in evindeki içtima nedir?
Neye karar vermiş olabilirler?
Paşa bize hiç böyle bir şeyden bahsetmemişti.
Kafamın içini birden saran bütün bu istifhamlara cevap arayarak salonun gerisinde ve solunda oturan Hüsrev Sami Bey’in yanına oturdum. Kulağına fısıldadım:
– Nedir bu mesele?
– Hangi mesele?
– Paşa’nın Rauf Bey’e kapıdan girerken verdiği cevabı işitmedin mi?
Hüsrev Sami merhum:
– Ha anladım.. Riyaset meselesi..
Diyerek ilave etti:
– Paşa’nın kongreye reis seçilmesini istemiyorlar. Mamafih, şimdi bu bahsi bırakarak kongreyi takip edelim. Sonra, sana anlatırım!
Hayret içindeydim. Erzurum’da olduğu gibi burada da bir reislik meselesi ortaya atılıvermişti. Paşa’nın şahsından mı, hareket tavrından mı, görüş ve düşünüşlerinden mi, siyasi şahsiyetinden mi, neden çekiniyorlar ve niçin onu reis seçmemek hususunda menfi bir faaliyet göstermeyi tercih ediyorlardı? Ben, kafamın içindeki bu istifhamları çözmeye çalışırken, Mustafa Kemal Paşa da kongreyi açmış ve nutkunu söylemeye başlamış bulunuyordu.
Tarihi bir önem muhafaza ve bir vesika teşkil eden bu nutku aynen kaydetmeliyim:
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN SİVAS KONGRESİ’Nİ AÇIŞ KONUŞMASI
– Muhterem efendiler,
Vatan ve milletin halâsını istihdaf eden [kurtuluşunu hedefleyen] sevaiki mücbire [mecburi sebepler], sizleri bunca meşakı mevani [sıkıntı ve engeller] karşısında Sivas’ta topladı. Celadetperver [mücadeleci] azminizi tebrik ve beyanı hoş amedi eylemekle [hoş geldiniz demekle] bahtiyarlığımı arz ederim.
Efendiler,
Muhterem heyetiniz, rehakâr müzakeratına [kurtuluş görüşmelerine] girişmeden evvel bazı maruzatta bulunmama müsaadenizi rica ederim. Malumdur ki milliyetler esasına müstenit [dayalı] vaidler [vaatler] üzerine otuz teşrinisani otuz dört tarihinde [30 Ekim 1334/1918] düveli itilafiye [İtilaf devletleri] ile mütareke akdedildi [imzalandı]. Milletimiz adilane bir sulha nail olacağını [erişeceğini] ümit etti. Hâlbuki mütarekename ahkâmı [mütareke hükümleri], vatan ve milletimiz aleyhinde her gün bir suretle suiistimal ve taarruz ve icbar [zorlama] suretiyle tatbik edildi. Düveli itilafiyeden [İtilaf devletlerinden] kuvvet alan memleketimizdeki anasırı hıristiyaniye [Hristiyan unsurlar], milletimizin haysiyetini kesrü ihlâl [kırma ve bozma] mahiyetinde çılgınca harekâta koyuldu. Garbi Anadolu’da, İslâm’ın harimi ismetine dâhil olan [mukaddes ocağına giren] Yunan zalimleri, düveli itilafiyenin [İtilaf devletlerinin] enzarı tesamühü [hoş gören bakışları] karşısında canavarca fecayi ika etti [facialar yaptı].
Şarkta Ermeniler, Kızıl Irmağa kadar tevessü [genişleme] hazırlıklarına ve şimdiden hudutlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı. Karadeniz sahillerimizde Pontus krallığı hayalinin tahakkukuna [gerçekleştirilmesine] bile çalışıldı. Adana, Ayıntap, Maraş ve Konya havalisine kadar Antalya işgal ve Trakya da işgal mıntakasına [bölgesine] ithal edildi [katıldı].
Payitahtı saltanat [saltanatın başkenti] ve makarrı hilafetin [hilafetin merkezi] ise hükümdar saraylarına kadar boğucu bir tarzda işgali suretiyle, kalbgâhı devlette [devletin can evinde], ecnebi inhisar [tekel] ve tahakkümü teessüs etti [kuruldu] ve bütün bu hakşiken tasaddilere [hak kırıcı saldırılara] karşı hükûmeti merkeziye [merkezi hükumet], ihtimal ki tarihte bir misli daha görülmemiş surette, tahammül etti. Ve daima zayıf ve aciz bir mevkide kaldı.
İşte bu ahval, milletimizi şedit bir intibaha [şiddetli bir uyanışa] sevk etti. Artık milletimiz, pek güzel anladı ki, düveli itilafiye, bu vatanda mukaddesat ve mukadderatına sahip bir kudret ve iradei millîye [milli irade] mevcut olmadığı zehabı batılına kapıldı. Ve bu zehap yüzünden cansız bir vatan, kanunsuz bir millet nelere müstahak ise bimehaba [çekinmeden] onların tatbikatına koyuldu. Buna karşı tevekkül ve teslimiyetin inkırazı tam faciasında [tam çöküş faciasında] başka bir netice vermeyeceği kanaati teeyyüt etti [yerleşti].
Efendiler,
Milletimizin, sizler gibi münevveran [aydınları] ve hamiyyetperveranı [hamiyetperverleri], manzaranın elemli karanlıklarından naümit [ümitsiz] olmadılar. Çünkü onlar bilirler ki tarih, bir milletin varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. Çünkü onlar, kuvvetli bir iman ile kanidirler ki, bir nikabı batıl [çürük perde] arkasından, vatan ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, ortaya sürülen kanaatler muhakkak iflasa mahkûmdur.
Efendiler,
İtilaf devletlerinin haksızlıkları ve hükûmeti merkeziyenin zaaf ve aczi karşısında milletimiz mevcudiyetini ispat ve fiili tecavüzlere karşı namus ve istiklalini, bilfiil müdafaa hükmünü vermekte muztar [zorunda] kaldı. Matlup olduğu veçhile [istenildiği üzere]; şarkta harbi zailin [son harbin] her türlü meşakkat [sıkıntı] ve elemlerini [acılarını] görmüş ve bilhassa Ermenilerin vahşet ve zulümlerine sahne olmuş matemzede [yaslı] hudut vilayetlerimiz namus ve istiklali millîyi [milli namus ve bağımsızlığı] kurtarmak maksadiyle Müdafaai Hukuku Millîye Cemiyetleri teşkil eylediler [kurdular]. Şarktan [doğudan] ve cenuptan [güneyden] tehlike hisseden, Diyarbakır vilayetimizde de Müdafaai Vatan Cemiyeti teşekkül etti [kuruldu].
Garpta [batıda] Yunanlıların tecavüzü ihtimaline karşı teşekkül eden Müdafaai Hukuku Millîye Cemiyeti, Yunanlıların sevgili topraklarımıza ayak basması üzerine ilhakı fiilen redde kıyam etti [ilhakın fiilen reddi için ayaklandı].
Trakya’da, Kilikya’da ve her tarafta Millî cemiyetler teşekkül etti. Hülasa [Kısacası] garptan ve şarktan yükselen sadayı millet [milletin sesi], Anadolu’nun en hücra köşesinde makes [yankı] buldu. Binaenaleyh [Bununla beraber] millî cemiyetler, düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek kastiyle millî vicdanın azim ve iradesinden doğmuş yegâne teşkilat oldu. Bu sayede asırlardan beri müstakil [bağımsız] yaşayan milletimiz, mevcudiyetini [varlığını] âleme göstermeğe başladı.
Efendiler,
Milletçe çarei halâsın [milletçe kurtuluş çaresinin] ancak kendi ruhundan ve kendi taazzuvundan [örgütlenmesinden] doğacağı kanaati tahakkuk edince [gerçeklleşince], bariz [açık] tehlikeler karşısında bulunan Şarki Anadolu Vilayatı [Doğu Anadolu Vilayetleri] “Erzurum Kongresi”ni davet etti. Bu sırada idi ki, cereyan eden muhaberat [haberleşmeler] ve saik olan hadisat [arkasındaki olaylar] ve zarurat ile de halâsı umumii vatanı [bütün vatanın kurtuluşunu] istihdaf eyleyen [hedef alan] Sivas Kongresi, bugün heyeti muhteremenizin [muhterem heyetinizin] vücuda getirdiği umumi kongre [genel kongre], 21 Haziran [1]335 [1919] tarihinde karargir olmuştur [karara bağlanmışır].
Efendiler;
Burada azim [büyük] teessüflerle heyeti aliyenize [yüksek heyetinize] arz edeceğim ki, memleketin ve milletin mukaddesatını teminde aciz ve meskenetten [miskinlikten] başka bir kudret gösterememiş olan hükûmeti merkeziye, sadayi milleti [milletin sesini] boğmak, revabıtı müşterekei millîyeyi [ortak milli bağları] kırmak ve bu suretle milleti, daima mağlup göstermek gibi ancak düşmanlarımızın hesabı menfaatine [menfaati hesabına] kaydolunan, harekâtı mezbuhane ve mütehalifede [boğazlama ve tutarsızlık harekâtında], bütün celâdetini [mücadeleciliğini] takındı. Bu hâl tarihi millîmizde [milli tarihimizde] bittabi hükûmeti merkeziye hesabına pek şaibedar [şaibeli] bir fasıldır.
Teşekkür olunur ki efendiler, millet ve kudreti millîyenin tamamen müzahiri [yardımcısı] olan namuskâr ordumuz [namuslu ordumuz], hükûmeti merkeziyeyi ikaz [uyarmak] suretiyle zararlar takim edilmiştir [sonuçsuz bırakılmıştır]. Maahaza suitesirler [Bununla beraber kötü etkiler] bazı mertebe teehhuratı [bir miktar gecikmelere] bâdi olmuştur [yol açmıştır].
Hatırlarda olacaktır ki, Sivas Umumi Kongresi’ne teşrifleri için 22 Haziran’da vukubulan [yapılan] davetnamede Erzurum Kongresi’nden bahsedilerek 10 Temmuz, in’ikad [toplanma] için esas itibar edilmişti. Garbi batı] Anadolu murahhaslarının [delegelerinin] bu zamana kadar Sivas’a vasıl olabilecekleri [gelebilecekleri] tahmin olunarak, Erzurum Kongre Heyeti’nin de Sivas’ta umumi içtimaa [genel toplantıya] dâhil olabileceğine [katılabileceğine] imkân tasavvur edilmişti. Hâlbuki Sivas Kongresi’nin inikadı [toplanması] ancak bugün müyesser oldu [gerçekleşti]. Aradan bir ayı mütecaviz [bir aydan fazla] zaman geçti. Bu uzun müddet zarfında Erzurum Kongresi Heyeti’nin intizar etmesinden beklenilmesinden] ise zaten malum [bilinen] ve müşterek [ortak] olan makasıdı asliye [asıl maksatlar] ve nikatı esasiye [esas noktalar] üzerinde icrayı müzakerat [görüşmeler yapması] ve ittihazı mukarrerat eylemesi kararlar alması] münasip [uygun] görüldü ve sonra da murahhasların [delegelerin] mahalli intihaplarına [seçim yerlerine] avdetleriyle [dönmeleriyle], mukarreratın [kararların] fiilen tatbikatına başlamaları tercih edildi. Fakat Kongre Heyeti Umumiyesi [Kongre Genel Kurulu] ve binaenaleyh Şarki Anadolu namına Sivas Kongresi’nde hazır bulunmak üzere Heyeti Temsiliye’den, bir heyetin tevkiline [vekil] karar verildi.
Erzurum Kongresi’nin Beyanname ve Nizamnamesi muhteviyatından [içeriğinden] başka hafi [gizli] kalmış hiçbir karar yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşa’nın Paris seyahatinden avdetinde [dönüşünde], Anadolu’da şüriş [karışıklık] olduğuna dair vukubulan bir tamimi Kongre’ce büyük teessüflerle okunmuş ve muhalifi hakikat [gerçeklere aykırı] ve menafii memleket ve millete muzir [memleket ve millet menfaatine zaralı] bu gafilane tebliğin derhal tekzibi şiddetle kendisinden talep edilmiştir. Bir de intihabı mebusanın tesrii [mebusların seçiminin hızlandırılması] talep olunmuştur. Erzurum Kongresi yalnız Şarki Anadolu murahhaslarından teşekkül etmiş bulunduğu için salahiyetini [yetkisini] bu daire dâhiline hasretmek mecburiyetini nazarı dikkatte tutmuştur. Ancak Garbi Anadolu ve Rumeli murahhaslarının iştirakiyle [katılmasıyla] tecelli edebilecek [ortaya çıkabilecek] am ve şamil [genel ve kapsamlı] salahiyetin istimalini [kullanılmasını] heyeti muhteremenizin huzuriyle [muhterem heyetinizin huzurunda olması] meşrut [şartına bağlı] ve mukayyet [kayıtlı] gördü. Hatta bu sebepledir ki, Şarki Anadolu’daki millî cemiyetlerin birleşmesinden hâsıl olan [ortaya çıkan] kitleye, ünvan verirken, Şarki Anadolu kaydı kondu. Alelıtlak [rasgele], “Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti” yahut “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti” unvanı umumisi [genel unvanı] istimal edilmek [kullanılmak] ve bütün milletin hukuku namına kendi kendine salahiyet vermek doğru olamazdı. Bu takdirde İstanbul’da vuku bulduğu gibi beş on kişinin bir araya gelerek bütün milletin sahibi salahiyet vekilleri [yetki sahibi vekilleri] imiş gibi indi [kendiliğinden] ve sahibi asli olan [asıl sahibi olan] milletle alakasız, bir teşebbüs mahiyetinde olabilirdi.
Bununla beraber efendiler, Erzurum Kongresi bütün memleketin ve milletin ittihat ve ittifak noktasında Şarki Anadolu vilayetlerince vilayatı saire [öteki vilayetler] ile her noktai nazardan [her bakımdan] iştiraki mesai temini emeli kat’idir [işbirliği temini emeli kesindir], üssülesasını [temel ilkesini] kabul eylemiştir. Bittabi huzuru alinizle [yüksek huzurunuzla] münakit [toplanan] işbu Sivas Umumi Kongremizde vatanımızın yekpare, milletimizin yekvücut olduğu, lüzumu gibi ifade ve ispat edecek esasat vazolunur [temeller atılır].
Efendiler,
Millet Meclisi’nin toplanması için öteden beri gösterilen amali millîye [milli emeller] karşısında hükûmeti merkeziyenin bidayetten beri [başından beri] aldığı ihmalkâr ve bilahare [daha sonra] mütemerridane [dik kafalı] ve Kanunu Esasi’ye külliyen mugayir etvarı [bütünüyle aykırı tavrı], son günlerde cereyanı millî tesiratiyle[milli cereyan etkileriyle] mümaşatkar [uysal] bir vaziyete girmiştir. İntihabata [seçimlere] emir verildiği malumunuzdur. Bunun tahakkukunu [gerçekleşmesini] inşallah azim ve celadetiniz [mücadeleciliğiniz] vücuda getirecektir. Ancak buna tekaddüm eden safhai vekayide [bunun öncesindeki vakalar safhasında] müteaddit [çok sayıda] veya münferit ecnebi mandaterlikleri gibi doğrudan doğruya hayat ve istiklalimizle alakadar bir mesele mevzuu bahsolmaktadır [söz konusu olmaktadır].
Meclisi millînin henüz toplanmamış olduğu bir sırada mahsur [kuşatılmış] ve istiklalini [bağımsızlığını] zayi etmiş [kaybetmiş] olan hükûmeti merkeziyenin, münferit ve gayri meşru [meşru olmayan] bir kararı ve yahut amali millîyeye [milli emellere] muhalif bazı tekâlifi hariciyeye [dış tekliflere] inkıyat [teslim olmuş] ve serfüru etmiş [boyun eğmiş] gibi emri vakilerin ihtimali zuhuratına [ortaya çıkması ihtimaline] karşı, Erzurum ve Sivas kongrelerinin ruhu millîyi temsilen ve birbirini takiben içtimaı [toplanması] muhakkak bir fali hayır ve selâmettir [hayırlı bir kurtuluş belirtisidir].
Maruzatım hitam [son] bulurken, vatan ve milletin fevzü halâsı gayesine [üstünlüğü ve kurtuluşu gayesine] merbut [bağlı] olan heyetimizin muvaffak bilhayır [hayırlısıyla başarılı] olması temenniyatını [temennilerini] barigâhı ilâhiye refeylerim [ilahi yaratanın yüceliğine sunarım]. [2]
DİPNOTLAR
[1] Mazhar Müfit KANSU, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1997, s. 207-210
[2] Kemal ATATÜRK, Nutuk, Cilt: III Vesikalar, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1982, s. 945-949, Vesika: 54
You may like

Mustafa Kemal Paşaya Göre Amasya Görüşmeleri: Uygulamalar, Yansımalar, Tepkiler ve Vaka Analizleri

Mustafa Kemal’in Amasya Günleri ve Müftü Hacı Tevfik Efendi’nin Liderliğindeki Yerel Destek

Amasya Genelgesi’nin İçerik Analizi: Kavramların Anlam ve Tarihî Değeri

Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak’ın 30 Ağustos Zaferine ve İzmir’in Kurtuluşuna Ait Hatıraları

Kılıç Ali’nin Anlatımıyla Dr. Reşit Galip Olayı

Rauf Orbay’ın Anlatımıyla İstanbul’un İşgali (16 Mart 1920)
Türk İstiklâl Mücadelesi
TBMM’nin 30 Ekim 1922 Tarihli ve 307 Sayılı Kararı: Egemenliğin Yeniden Tanımı ve Tarihi Kırılma Noktası
Published
1 gün agoon
Kasım 5, 2025By
drkemalkocak
Özet
30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kararı, Osmanlı Devleti’nin hukuken sona erdiğini ve TBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğunu ilan ederek, Türk siyasi tarihinde bir meşruiyet inkılabı yaratmıştır. Bu karar, yalnızca bir rejim değişikliği değil; aynı zamanda meşruiyet, egemenlik, kimlik ve tarih yazımı alanlarında köklü bir yeniden kuruluşu temsil etmektedir. Makalede, söz konusu karar amaç, yapı, işleyiş, kavramlar, kişiler, kurumlar ve olaylar üzerinden incelenmekte; ayrıca eleştirel tarih yöntemi ve vaka analizleri aracılığıyla kararın tarihi anlamı çok boyutlu olarak değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: 307 sayılı karar, TBMM, egemenlik, meşruiyet, hilafet, milli egemenlik, tarihi inşa, eleştirel tarih.
1. Giriş: Tarihi Bağlam
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin siyasi egemenliği, Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile fiilen; Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) ile hukuken sona ermiştir.
Anadolu’da 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, fiilî bir egemenlik alanı yaratmış; ancak uluslararası hukukta meşruiyet bakımından tartışmalı kalmıştır.
Lozan Barış Konferansı’na (1922) hem İstanbul Hükûmeti hem TBMM Hükûmeti davet edilince, “kim meşrudur?” sorusu ortaya çıkmıştır.
TBMM, bu soruya 30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı kararla cevap vermiştir:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun İnkıraz [son] bulup Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Teşekkül Ettiğine Dair.
Osmanlı İmparatorluğunun munkarız olduğuna [son bulduğuna] ve Büyük Millet Meclisi Hükûmeti teşekkül ettiğine [kurulduğuna] ve Yeni Türkiye Hükûmetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim [geçmiş] olup onun hududu milli dâhilinde yeni varisi olduğuna ve Teşkilatı Esasiye Kanunu ile hukuk-ı hükümranı [hükümranlık hakları] milletin nefsine [kendisine] verildiğinden İstanbul’daki Padişahlığın madum [yok olduğuna] ve tarihe müntakil bulunduğuna [intikal ettiğine] ve İstanbul’da meşru [şeriata, kanuna uygun] bir hükûmet olmayıp İstanbul ve civarının Büyük Millet Meclisine ait ve binaenaleyh [dolayısıyla] oraların umur-ı idaresinin [yönetim işlerinin, yönetiminin] de Büyük Millet Meclisi memurlarına tevdi edilmesine [bırakılmasına] ve Türk Hükûmetinin hakk-ı meşru [meşru hakkı] olan Makam-ı Hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.” 30.10.1338 [1922] [1]
Osmanlı İmparatorluğu inkıraz bulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, onun hududu millî dâhilinde yeni vârisidir.
Bu ifade, hem Osmanlı hanedanı ile hukuki kopuşu, hem de devletin tarihi sürekliliğini aynı anda tesis etmiştir.
2. Amaç: Egemenliğin Kaynağını Yeniden Tanımlamak
307 sayılı kararın iki temel amacı bulunmaktadır:
Dış meşruiyet: Lozan’da tek temsilci olmak ve uluslararası alanda TBMM’yi tanıtmak.
İç meşruiyet amacı: Egemenliği hanedan millete devretmek ve yeni bir “kurucu iktidar” inşa etmek.
Bu bağlamda karar, egemenliğin kaynağını yeniden tanımlayarak
millet egemenliği ilkesinin temelini atmıştır.
3. Yapı ve İşleyişi
Karar üç temel yapı taşına sahiptir:
| Unsur | İçerik | Görev |
| Tespit | Osmanlı İmparatorluğu’nun “inkıraz bulduğu” | Eski rejimin sona erişini hukuken ilan eder. |
| Beyan | TBMM Hükûmeti’nin “hududu millî dâhilinde vârisi” olduğu | Devletin sürekliliğini tesis eder. |
| Sonuç | “Meşru hükümet yalnız TBMM Hükûmetidir” | Yeni meşruiyetin tesisi |
Karar, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan tartışmalar sonucunda oybirliğiyle kabul edilmiş, ardından 1 Kasım 1922’de 308 sayılı kararla padişahlığın kaldırılmasına zemin hazırlamıştır.
4. Kavramlar ve Anlamları
Hududu Millî: Misak-ı Milli’nin hukuki yansımasıdır. Egemenliğin coğrafi sınırını tanımlamaktadır. [2]
Vâris: Yeni Türkiye, Osmanlı’nın devamı değil; onun mirasçısıdır.
Bu fark, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki “devrimle gelen devamlılık” ilkesini doğurur. [3]
Hukuk-u Hükümrani Milletindir: Egemenliğin ilahi ve hanedana ait bir meşruiyetten kaynaklandığı anlayışına karşı millet egemenliği düşüncesinin ilanıdır. [4]
5. Temsil Ettiği Değerler
Karar, beş temel değerin kurucu ifadesidir:
- Egemenlik: “Kayıtsız şartsız milletindir.”
- Laiklik: Meşruiyetin kaynağı milli iradeye dayanır.
- Milliyetçilik: Egemenliğin coğrafi değil, siyasi bir millet birliği üzerinden tanımlanmasıdır.
- Cumhuriyetçilik: Yönetimde halkın özne olmasıdır
- Modernleşme: Akla ve hukuka dayalı yönetim anlayışının benimsenmesidir.
6. Kurumlar ve Kişiler

TBMM: Kararın mimarıdır; kurucu iktidarın simgesi olarak, yasama ve yürütme erkini elinde bulundurur.
TBMM, meşruiyetini “millet iradesi”nden alarak Osmanlı hanedanının kutsal meşruiyet anlayışını reddetmiştir. [5]
Mustafa Kemal Paşa: Kararın ideolojik ve stratejik planlayıcısıdır. Lozan öncesinde Tevfik Paşa’nın “birlikte temsil” teklifini reddederek kararın çıkmasını sağlamıştır. [6]
Tevfik Paşa: İstanbul Hükûmeti adına “iki hükümetli temsil” teklifinde bulunmuş; bu durum kararı tetiklemiştir. [7]
Rauf Orbay ve İsmet Paşa: İcra Vekilleri Heyeti’nin öncü isimleri olarak kararın uygulanmasında etkili rol oynamışlardır.
7. Vaka Analizleri
Vaka 1: Lozan’a İki Hükümet Çağrısı (1922)
İngiltere’nin, hem İstanbul hem Ankara hükümetlerini Lozan’a davet etmesi, “çift meşruiyet” krizini doğurmuştur. 307 sayılı karar, bu krize hukuki cevap olmuştur. [8]
Vaka 2: Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
307 sayılı kararın ertesi günü 308 sayılı karara zemin oluşturmuş, padişahlık kaldırılmış ve monarşi hukuken sona ermiştir.[9]
Vaka 3: Ankara’nın Başkent İlanı (13 Ekim 1923)
Kararın “İstanbul’daki hükümet gayrimeşrudur” tespiti, Ankara’nın siyasi merkez haline gelmesine yol açmıştır.
Vaka 4: Hilafetin Kaldırılması (3 Mart 1924)
Kararda hilafetin “ecnebilerin elinde esir bulunduğu” ifadesi, dini otoritenin artık siyasetten ayrılması gerektiği fikrini doğurmuş; 3 Mart 1924’te bu sürecin son halkası tamamlanmıştır.
8. Zaman ve Mekân
Zaman: Karar, Türk İstiklal Harbi’nin diplomatik safhasına denk düşmektedir.
Askerî zaferin hemen ardından gelen bu karar, silahlı mücadelenin siyasi meşruiyete dönüşümüdür.
Mekân: Ankara, yeni egemenliğin “coğrafi sembolü”dür. İstanbul’dan kopuş, millet-devlet merkezinin kuruluşudur.
9. Eleştirel Tarih Yöntemiyle Değerlendirme
Eleştirel tarih yöntemi, olguları sadece sonuçlarıyla değil, niyet ve söylemleri ile incelemeyi öngörmektedir. Bu bakımdan 307 sayılı karar, iki yönlü bir tarihi görev yapmıştır:
İnşa: Yeni bir millet-devlet kimliği, halk egemenliği felsefesini inşa etmiştir.
Tahrif: Osmanlı geçmişini “inkıraz” olarak tanımlayıp tarihi sürekliliği ideolojik biçimde yeniden yazmıştır.
Bu sebeple karar, tarihi yalnız kuran değil aynı zamanda tarihi yeniden yazan bir metindir. [10]
10. Sonuç
307 sayılı TBMM kararı, Türk siyasi düşüncesinde egemenlik, meşruiyet ve kimlik kavramlarının yeniden tanımlandığı bir anayasal dönüm noktasıdır.
Bu kararla:
- Osmanlı hanedan egemenliği/monarşi hukuken sona ermiştir.
- TBMM Hükûmeti devletin meşru temsilcisi olarak tanımlanmıştır.
- Millet egemenliği, Cumhuriyet’in temel ilkesi haline gelmiştir.
Eleştirel açıdan karar, sadece rejim değişikliğini değil; tarih bilincinin, meşruiyetin ve milli kimliğin yeniden inşasını temsil etmektedir.
307 sayılı karar, bir “son” ile bir “başlangıcı” birleştirir. Osmanlı’nın son nefesi, Cumhuriyet’in ilk sözüdür.
DİPNOTLAR
[1] Büyük Millet Meclisi Kavanin Mecmuası, Cilt:1, s. 487; T. B. M. M. ZABIT CERİDESİ, 30.10. 1338[1922], Devre: I, Cilt: 24, İçtima Senesi: 3, s. 292-298
https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c024/tbmm01024129.pdf
[2] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler 1876–1938, Arba Yayınları, İstanbul, 1984, s. 217.
[3] Cem Eroğul, Devlet ve Devrim Arasında Türkiye Cumhuriyeti, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 35.
[4] Suna Kili, Atatürk Devrimi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1983, s. 21.
[5] Kemal Gözler, Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, Bursa, 2021, s. 64.
[6] Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 208.
[7] İsmail Kara, Din ile Modernleşme Arasında Türkiye, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2010, s. 122.
[8] Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, İmge Yayınları, Ankara, 2002, s. 55.
[9] Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 113
[10] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2020, s. 289.

Osmanlı Devleti’nin Çöküşü ve Türk İstiklal Mücadelesinin Başlangıç Noktası
Özet
I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti, askerî ve ekonomik açıdan tükenmiş bir hâle gelmiştir. İttifak Devletleri’nin savaşı kaybetmesi üzerine Osmanlı Hükûmeti, ateşkes istemek mecburiyetinde kalmıştır. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığındaki heyet, İtilaf Devletleri’ni temsilen İngiliz Amiral Arthur Calthorpe ile 30 Ekim 1918 tarihinde Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda görüşerek mütarekeyi imzalamıştır.
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmasının ardından siyasi, askerî ve ekonomik bakımdan egemenliğini fiilen sona erdirmiştir. Bu mütareke yalnızca bir ateşkes değil, aynı zamanda Anadolu’nun işgale açık hâle getirildiği bir teslimiyet belgesidir. Bu çalışmada, mütarekenin imzalanma süreci, başlıca maddeleri, sonuçları ve Türk millî direnişine zemin hazırlayan etkilerini vaka analizleriyle incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı, İşgaller, Millî Mücadele
Giriş
I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı Devleti askerî ve ekonomik açıdan çöküş sürecine girmiştir. Savaşın başlarında Almanya’nın desteğine güvenen Osmanlı yönetimi, 1918 yılına gelindiğinde Filistin-Suriye Cephesi’nin çökmesi, Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi ve Alman ordularının yenilgiye uğraması üzerine mütareke talebinde bulunmak mecburiyetinde kalmıştır.

Osmanlı Devleti, savaşın sürdürülemeyeceğini anlayarak İngiltere ile doğrudan temas kurmuştur. Bu durumda Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, İngilizlerle yapılacak bir ateşkesin, muhtemel işgalleri önleyebileceği umudunu taşımaktadır. Osmanlı delegasyonu, Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) başkanlığında Hüseyin Rauf Bey, Reşat Hikmet Bey ve Sadullah Bey’den teşekkül etmektedir. Mütareke, Osmanlı heyeti ile İngiltere’yi temsilen Amiral Arthur Calthorpe arasında Limni Adası’ndaki Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918’de imzalanmıştır.
Mütarekenin Maddeleri
Mondros Mütarekesi 25 maddeden ibaret olup, görünürde bir “ateşkes” metni olmasına rağmen Osmanlı egemenliğini fiilen ortadan kaldıran hükümler içermektedir.
1- Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının çevresi ve Karadeniz’e geçişin temini için buraları müttefikler tarafından işgal edilecektir.
2- Osmanlı sularındaki bütün torpil yerleri gösterilecek ve bunları taramak veya yok etmek için yardım istendiği zaman gerekli kolaylık sağlanacaktır.
3- Karadeniz’deki torpil mevzileri hakkında bilgi verilecektir.
4- İtilâf harp esirleri ile Ermeni esirleri ve mevkuf Ermeniler, İstanbul’a getirilecek ve kayıtsız şartsız İtilâf kuvvetlerine teslim olunacaktır.
5- Hudutların emniyeti ve iç asayişin temini için lüzumlu askerden maadasının derhal terhisi (bu asker miktarı Türkiye’nin görüşü alındıktan sonra müttefikler tarafından kararlaştırılacaktır.)
6- Osmanlı karasularında zabıta ve buna benzer hususlar için kullanılacak küçük gemiler müstesna olmak üzere Türk ordularında bulunan bütün harp sefineleri teslim olunacak ve Osmanlı limanlarında mevkuf bulundurulacaktır.
7- Müttefikler, emniyetlerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdir.
8- Bugün Türk işgali altında bulunan liman ve demiryolu mahallerinden İtilâf Devletleri kuvvetleri yararlanacaktır. Osmanlı gemileri de ticaret ve terhis hususlarında aynı şartlardan yararlanacaktır.
9- Bütün Türk limanlarında ve tersanelerinde İtilâf Devletleri’ne ait gemilerin tamirine kolaylık gösterilecektir.
10- Toros Tünelleri Müttefikler tarafından işgal edilecektir.
11- İran’ın Kuzeybatı kısmındaki Osmanlı kuvvetlerinin derhal harpten evvelki hudut gerisine çekilmesi hususunda evvelce verilen emir yerine getirilecektir. Maveray-ı Kafkas’ın evvelce Türk kuvvetleri tarafından kısmen tahliyesi emredildiğinden kısm-ı mütebakisi müttefikler tarafından mahalli vaziyet tetkik edildikten sonra talep durumunda tahliye edilecektir.
12- Hükümet muhaberatı müstesna olmak üzere bütün telsiz ve telgraflar İtilâf Devletleri memurları tarafından kontrol edilecektir.
13- Bahri, askeri ve ticari malzemelerin tahripleri durdurulacaktır.
14- Memleketin ihtiyacı temin olunduktan sonra, İtilâf Devletleri’nin kömür ve diğer ihtiyaçlarının Türkiye kaynaklarından sağlanması için kolaylık gösterilecektir.
15- Bütün demiryollarına İtilâf Devletleri kontrol subayları memur edilecektir. Bu meyanda bugün, Osmanlı Hükümeti’nin kontrolünde bulunan Maveray-ı Kafkas demiryolları aksamı dâhildir. Ahalinin ihtiyacının tatmini nazar-ı dikkate alınacaktır. Bu maddeye Batum’un işgali dâhildir. Osmanlı Devleti Bakü’nün işgaline itiraz etmeyecektir.
16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’ta bulunan garnizonlar en yakın İtilâf Devleti kumandanına teslim olacaktır. Kilikya’daki kuvvetlerden asayişi sağlaması için yeterli miktardan fazlası 5. madde gereğince geri çekilecektir.
17- Trablus ve Bingazi’de bulunan Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.
18- Mısrata da dâhil olmak üzere Trablus ve Bingazi’de işgal edilen limanlar en yakın İtilâf garnizonuna teslim olacaktır.
19- Almanya ve Avusturya’nın deniz, kara, sivil memurlarının ve tebaasının bir ay zarfında, uzak yerlerde bulunanlar da bir aydan sonraki mümkün olan en kısa zamanda Osmanlı memleketlerini terk edeceklerdir.
20- 5. madde gereğince terhis edilecek Osmanlı kuvvetlerinin teçhizatı hakkında verilecek talimata riayet olunacaktır.
21- Müttefiklerin menfaatlerini korumak için İaşe Nezareti nezdinde İtilâf Devletleri temsilcileri hazır bulunacak ve kendilerine gerektiğinde bütün bilgiler verilecektir.
22- Türk harp esirleri İtilâf kuvvetleri nezdinde muhafaza edilecektir.
23- Türk Hükümeti, Merkezi Devletler ile münasebetini kesecektir.
24- İtilâf Devletleri, Vilayat-ı Sitte (altı vilayet) de karışıklık çıkarsa, bu vilayetlerin herhangi bir kısmını işgal etme hakkına haizdirler.
25- Müttefiklerle Osmanlı Hükümeti arasında muhasamat 1918 senesinin 31 Ekim’inde tatil edilecektir.
Bu hükümler, Osmanlı Devleti’nin askeri ve idari yapısının İtilaf Devletleri kontrolüne geçmesi anlamına gelmektedir.
Vaka Analizi: İşgallerin Başlangıcı (1918–1919)
Mütarekenin 7. maddesi, “güvenliği tehdit eden bölgelerin işgal edilebileceği” hükmüyle İtilaf Devletleri’ne sınırsız yetki tanımıştı. Bu maddeye dayanarak:
- 3 Kasım 1918’de İngilizler Musul’u,
- 13 Kasım 1918’de İtilaf donanması İstanbul’u,
- 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’i işgal etti.
Bu işgaller, mütarekenin “barış”tan çok “teslimiyet” anlamına geldiğini açıkça göstermiştir.
Sonuçlar
- Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Devletin askerî ve siyasî egemenliği ortadan kalkmıştır.
- Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği bitmiştir. İstanbul’un güvenliği tehlikeye girmiştir.
- İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgale başlamış, ülkenin bütünlüğü fiilen bozulmuştur.
- Halkta direnme bilinci doğmuştur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, bu işgallere tepki olarak kurulmuştur.
- Mustafa Kemal Paşa, bu şartlar altında Anadolu’ya geçerek millî direnişi örgütlemeye başlamıştır.
Tarihi ve Siyasi Değerlendirme
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti için siyasi bağımsızlığın kaybedilmesi, Türk milleti içinse millî bilincin uyanması anlamına gelmektedir. Mütareke hükümleri, kısa sürede Sevr Antlaşması’na dönüşmüş; ancak Anadolu’da doğan Kuvâ-yi Milliye hareketi bu teslimiyet sürecini tersine çevirmiştir.
Bu bağlamda Mondros, yalnızca bir “son” değil, aynı zamanda bir “başlangıç noktası”dır. Türk tarihinin en karanlık dönemlerinden biri, yeni bir devletin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
Sonuç
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin siyasî varlığını fiilen sona erdirirken, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini başlatan kıvılcım olmuştur. Bu süreç, Türk milletinin kendi kaderini belirleme hakkını savunduğu bir dönüm noktasıdır.
Mütareke ile birlikte Anadolu, işgal ordularının sahnesine dönüşmüş; fakat aynı topraklarda Millî Mücadele’nin liderleri doğmuştur. Bu sebeple Mondros, Türk tarihinin hem “çöküş hem de yeniden doğuş belgesi” olarak değerlendirilebilir.
Kaynakça
Akşin, Sina. Kısa Türkiye Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.
Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914–1995). Ankara: Alkım Yayınevi, 2014.
Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, Cilt IX: Birinci Dünya Savaşı ve Mondros Mütarekesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1996.
Orbay, Rauf. Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıralarım. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.
Sonyel, Salahi R. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt I (1918–1923). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005.
Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2018.
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/353/Mondros-M%C3%BCtarekesi, Erişim: 31.10.2025
Türk İstiklâl Mücadelesi
Mustafa Kemal Paşaya Göre Amasya Görüşmeleri: Uygulamalar, Yansımalar, Tepkiler ve Vaka Analizleri
Published
2 hafta agoon
Ekim 20, 2025By
drkemalkocak
Giriş
Amasya Görüşmeleri, Millî Mücadele’nin dönüm noktalarından biri olarak Osmanlı Devleti’nin son döneminde milli egemenliğe dayalı yeni bir siyasi düzenin temellerinin atıldığı kritik bir müzakere safahatını temsil etmektedir. 20–22 Ekim 1919 tarihlerinde Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Heyet-i Temsiliye ile İstanbul Hükûmeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa arasında gerçekleşen bu görüşmeler, millî iradenin siyasî meşruiyet kazanmasında ve Misak-ı Millî’nin şekillenmesinde belirleyici rol oynamıştır. Mustafa Kemal’e göre Amasya Görüşmeleri, sadece iki siyasi merkez arasındaki bir diplomatik temas değil, aynı zamanda Anadolu’da gelişen millî hareketin, Osmanlı yönetimince resmen tanındığı tarihî bir dönüm noktasıdır. Bu çalışma, Mustafa Kemal’in bakış açısından Amasya Görüşmeleri’nin uygulamalarını, iç ve dış yansımalarını, dönemin farklı kişilerinin tepkilerini ve bunlara dair önemli vaka analizlerini inceleyerek, görüşmelerin Türk millet-devletinin kuruluş safhasındaki rolünü değerlendirmektedir.
Mondros Mütarekesi’nin ardından Osmanlı Devleti’nin toprakları işgal edilmeye başlanmış ve devletin egemenliği fiilen ortadan kalkmıştır. Bu dönemde İstanbul Hükûmeti’nin pasif tutumu, işgallere karşı Anadolu’da yerel direniş hareketlerinin doğmasına sebep olmuştur. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Erzurum (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919) ve Sivas (4–11 Eylül 1919) kongreleri toplanmış, milli egemenliğe dayalı bir mücadelenin çerçevesi çizilmiştir.
Ancak bu kongrelerin ardından millî hareketin siyasi meşruiyetinin sağlanması ve Osmanlı Hükûmeti tarafından tanınması büyük önem arz etmiştir. Bu bağlamda Amasya Görüşmeleri, yalnızca bir uzlaşma arayışı değil, millî iradenin resmî tanınmasının önemli bir adımı olarak değerlendirilmiştir. Mustafa Kemal’in ifadesiyle, “Amasya, millî mücadelenin siyasî meşruiyetini kazandığı yerdir.”

I. Amasya Görüşmeleri
1. Heyet-i Temsiliye’nin Resmî Tanınması
Amasya Görüşmeleri ile birlikte Heyet-i Temsiliye, İstanbul Hükûmeti tarafından ilk kez resmî bir muhatap olarak kabul edilmiştir. Mustafa Kemal’e göre bu, Anadolu’daki hareketin “isyancı” olmaktan çıkıp siyasî bir otorite hâline gelmesinin göstergesidir.
2. Meclis-i Mebusan’ın Yeniden Açılması Kararı
Görüşmelerin en somut sonucu, Meclis-i Mebusan’ın yeniden toplanması yönünde İstanbul Hükûmeti’nin verdiği söz olmuştur. Mustafa Kemal bu adımı, “millî iradenin kurumlaşması yönünde en önemli adım” olarak nitelendirmiştir.
3. Millî Mücadele’nin Meşrulaşması
Görüşmeler, İstanbul yönetiminin Heyet-i Temsiliye ile doğrudan müzakereye oturması sayesinde millî hareketin meşruiyetini artırmış, Anadolu halkının desteğini güçlendirmiştir.

II. Yansımalar: İç ve Dış Politika Açısından
1. İç Siyasette Yansımalar
- Meşruiyetin Kurumlaşması: Millî hareket, artık devlet içinde resmî olarak tanınan bir tüzel kişilik hâline gelmiştir.
- Halk Desteğinin Artması: Görüşmeler, Anadolu halkının millî mücadeleye güvenini artırmış, yerel cemiyetlerin birleşmesini hızlandırmıştır.
- Osmanlı Hükûmeti’nin Zayıflığı: Mustafa Kemal’e göre İstanbul’un bu görüşmelere mecbur kalması, Osmanlı merkezî otoritesinin çaresizliğini ortaya koymuştur.
2. Dış Politikadaki Yansımalar
İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükûmeti’nin Anadolu ile uzlaşma çabalarını dikkatle takip etmiş ve millî hareketin ciddiye alınması gerektiğini fark etmiştir. Bu durum, uluslararası alanda da millî mücadelenin tanınırlığını artırmıştır.
III. Tepkiler: Dönemin Aktörlerinin Yaklaşımları
1. İstanbul Hükûmeti’nin Tepkisi
İstanbul yönetimi, Anadolu’daki hareketi tamamen bastıramayacağını anlamış ve zaman kazanma amacıyla uzlaşmacı bir tavır sergilemiştir. Ancak bu tavır, kısa süre sonra Misak-ı Millî kararlarının ilanı ile yerini sert bir çatışmaya bırakacaktır.
2. Anadolu’daki Komutanlar ve Halkın Tepkisi
Millî Mücadele’nin lider kadroları ve halk, görüşmeleri büyük bir zafer olarak değerlendirmiş, Mustafa Kemal’in liderliği daha da pekişmiştir.
3. İtilaf Devletleri’nin Tepkisi
İtilaf Devletleri, Osmanlı’nın zayıflığını bir kez daha görmüş ve Anadolu’daki gelişmeleri yakından takip etme kararı almıştır. Özellikle İngiltere, millî hareketin gelecekteki gücünü ciddiye almaya başlamıştır.

IV. Vaka Analizleri
Vaka 1: Meclis-i Mebusan’ın Toplanması ve Misak-ı Millî
Amasya Protokolleri doğrultusunda Meclis 12 Ocak 1920’de açılmış ve kısa süre içinde Misak-ı Millî kararlarını kabul etmiştir. Bu kararlar, millî mücadelenin siyasi hedeflerini resmî hâle getirmiştir. Ancak bunun üzerine İstanbul işgal edilmiş ve Meclis kapatılmıştır. Mustafa Kemal, bu gelişmeyi “millet iradesinin artık durdurulamaz gücü” olarak değerlendirmiştir.
Vaka 2: TBMM’nin Açılışına Giden Yol
Meclis’in kapatılması, millî hareketin Ankara’da bağımsız bir yasama organı kurma kararlılığını pekiştirmiş ve 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasına yol açmıştır. Amasya Görüşmeleri bu yolun ilk siyasî adımı olmuştur.
Vaka 3: Millî Mücadele’nin Meşruiyetinin Uluslararasına Taşınması
Görüşmeler, Anadolu hareketinin yalnızca yerel bir isyan değil, uluslararası bir mesele olduğunu göstermiştir. Bu durum, Lozan’a giden yolda diplomatik zemine işlerlik kazandırmıştır.
Sonuç
Mustafa Kemal’e göre Amasya Görüşmeleri, Millî Mücadele’nin siyasî olgunluk aşamasına geçişinin sembolüdür. Bu görüşmelerle birlikte Anadolu hareketi ilk defa Osmanlı Devleti tarafından tanınmış, millî irade siyasi meşruiyet kazanmış ve Meclis-i Mebusan’ın yeniden açılmasıyla milli egemenliğin kurumlaşması yönünde önemli bir adım atılmıştır.
Amasya Görüşmeleri, yalnızca bir diplomatik müzakere değil; Osmanlı’nın çözülme sürecinde yeni bir siyasi düzenin habercisidir. Mustafa Kemal’in önderliğinde bu hamle, milli egemenliğe dayalı yeni bir devletin temellerini atmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda önemli bir kilometre taşı olmuştur.
Kaynakça
Kemal Atatürk, Nutuk Cilt: I 1919-1920, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970
Kemal Atatürk, Nutuk Cilt: III Vesikalar, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969
Faik Reşit Unat, “Amasya Protokolleri”, Tarih Vesikaları, Sayı: 3 (18) Mart 1961, Milli Eğitim Bakanlığı Türk Kültür Eserleri Bürosu, s. 359-365
Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi Cilt II, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1992.
Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Emre Yayınları, İstanbul, 1995.
Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2000.
Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, Cilt II. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004.

TBMM’nin 30 Ekim 1922 Tarihli ve 307 Sayılı Kararı: Egemenliğin Yeniden Tanımı ve Tarihi Kırılma Noktası

Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918)

Mustafa Kemal Paşaya Göre Amasya Görüşmeleri: Uygulamalar, Yansımalar, Tepkiler ve Vaka Analizleri
En Çok Okunanlar
Türkler ve Zaferleri3 yıl agoAnafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat [Görüşme] (1)
Maarifimizde İstikamet3 yıl agoAİLE KUCAĞINDA VATAN TERBİYESİ
Türk Tarihi3 yıl ago6 EKİM İSTANBUL’UN KURTULUŞ GÜNÜ
Türk İstiklâl Mücadelesi3 yıl agoLOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
Tarihi Toplantılar3 yıl agoİSTİKLÂL MARŞI’NIN YAZILIŞI ve MİLLÎ MARŞ OLARAK KABULÜ
Türk Tarihi3 yıl agoKIZI FERİDE HANIMEFENDİ İLE DAMADI MUHİDDİN AKÇOR, İSTİKLÂL MARŞI ŞAİRİMİZİ ANLATIYOR…
Türk Tarihi3 yıl agoCABER KALESİ [TÜRK MEZARI (MEZAR-I TÜRK)]
Mustafa Kemal Atatürk3 yıl agoGAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN KONYA TÜRK OCAĞI’NDA YAPTIĞI KONUŞMA














