Connect with us

Türk Bilgeliği

21 MART NEVRUZ

Published

on

Yeni Gün/Doğuş/Diriliş Günü

Bahar Bayramı

Türklerin Ergenekon’dan Çıkış Günü

Türk kültüründe “Nevruz” doğuş, diriliş, yeni gün anlamına gelmektedir. Aynı zamanda baharın başlangıcı sayılmakta ve bir takvim değişikliğini anlatmaktadır. Diğer bir adı da “Ergenekon”dur. En eski Türk kaynaklarından itibaren “Nevruz/Ergenekon” kültürüne sahip olduğumuz anlaşılmaktadır. Türk tarihinin her döneminde Nevruz varlığını kutlamalarla devam ettirmiştir. Cumhuriyetle birlikte kazandırılmaya çalışılan millet bilincine bağlı olarak özellikle Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Nevruz”un, her yıl 21 Mart günü geniş katılımlı törenlerle kutlanması teşvik edilmiştir.

Türk Milletinin-Türk Dünyasının; 21 Mart “Nevruz” Yeni Gün / Doğuş / Diriliş Günü / Bahar Bayramı / Türklerin Ergenekon’dan Çıkış Günü’nü tebrik eder, “millî kültürümüzü muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarma” hedefini gerçekleştirme yolunda sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

Aşağıda, 22 Mart 1922 günü Ankara’da kutlanan Nevruz törenlerine ait “Resmi Geçit” başlığı ile 23 Mart 1338 (1922) tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde yayımlanan haber metni sunulmuştur.

—***—

RESMÎ GEÇİT [*]

Dün bütün göğüsleri kabartacak derecede muntazam olmuştur.

Nevruz, ananevî ve halkımızın riayet ettiği bir tefric [diriliş] ve sürur [sevinç] günüdür. O kadim [eski] anane ve âdete teba’en [uyarak] dün askerlerimiz daha sabahtan şehir içinde harekete başlamışlardır.

Ba’de-z-zeval [öğleden sonra] saat birde Meclis önündeki meydanlığa, Darülmuallimin binası yanlarına, Taşhan önüne, Millet Bahçesi’ne kadın erkek birçok halk toplanmaya başlamıştı.

Saat üçte Meclis’te bütün mebusan [milletvekilleri] ve vekiller [bakanlar] toplanmış olduğu gibi hariçte de binlerce halk içtima’ etmişti. Uzaktan Karaoğlan Çarşısı cihetinden musikisi işitilmeye başlayınca kahraman askerlerimizi görmek için halktaki heyecan arttı. Meclis kapısının önünde bir polis müfrezesi iki taraflı ahz-ı mevki’ [yer] etmişti.

Meclis azası Meclis Bahçesi’nde ve balkonlarda bulunuyordu.

Bando gelerek karşıda durdu ve resmî geçide karşı terennüme [yavaş ve güzel bir sesle şarkı/marş söylemeye, şakımaya] devam ediyordu.

Sırasıyla atideki [aşağıdaki] kıtalar gayet muntazam elbise, teçhizat ve kahramanlara yakışan vaz’ [duruş] ve intizam ile Meclis’in ve halkın alkışları arasında geçti.

  1. Esb [atlı] süvari zabitan ve bir süvari kıtası,
  2. Gök sancakla bir piyade kıtası,
  3. Al sancakla bir piyade kıtası,
  4. Sarı sancakla yine bir piyade kıtası,
  5. Al yeşil sancakla bir piyade kıtası,
  6. Sıhhiye kıtası levazım-ı sıhhiye ile
  7. Yeşil sancakla makineli tüfek kıtaatı[kıtaları],
  8. Millî elbise ile pek mükemmel ve mücehhez Giresun maiyet gönüllü birlikleri,
  9. Merkez taburu ve diğer bir piyade kıtası,
  10. Mükemmel itfaiye kıyafet ve levazımıyla itfaiye bölüğü.

Resmî geçitten evvel kıtaat-ı askeriye [askerî birlikler] kışlalarından hareketle Müdafaa-i Millîye Vekâleti’nde saat bir buçukta içtima’ etmişler ve Müdafaa-i Millîye Vekili Kazım Paşa huzurunda resmî geçit yapmışlardır.

Askerlerimiz saat iki buçukta Müdafaa-i Millîye’den hareketle Koyun Pazarı’nı takiben Karaoğlan Çarşısı’ndan Meclis önüne gelmişler ve istasyona giden caddeden hareketle kışlalarına dağılmışlardır.

[*] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, 23 Mart 1338 (1922), No: 463, “Resmî Geçit”, s. 1, sütun: 6

https://www.linkedin.com/pulse/21-mart-nevruz-yeni-g%C3%BCndo%C4%9Fu%C5%9Fdirili%C5%9F-g%C3%BCn%C3%BC-bahar-bayram%C4%B1-kemal-ko%C3%A7ak/?published=t

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mustafa Kemal Atatürk

Yönetimde Adalet: Kutadgu Bilig, Siyasetname, Koçi Bey Risalesi ve Devlet Adamlarına Öğütler’in Karşılaştırmalı Analizi

Published

on

Özet

Adalet, Türk-İslam siyaset düşüncesinde devletin bekasının ve toplum düzeninin en temel direği olarak kabul edilmiştir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig (1069-1070) ve Nizamü’l-Mülk’ün Siyasetname’sinde (1091) adalet; kozmik düzen ve ahlaki temeller üzerinden ele alınırken, Koçi Bey Risalesi (1631) ve Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın Devlet Adamlarına Öğütler (1767) adlı eserinde ise daha çok mali-idari düzenin korunması ve reform ihtiyacı bağlamında işlenmiştir. Bu makalede dört eser karşılaştırılarak adaletin görevleri meşruiyet kaynağı, toplum düzeninin garantisi, mali düzenin temeli ve devletin bekası — çerçevesinde değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Adalet, Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Nizamü’l-Mülk, Siyasetname, Koçi Bey Risalesi, Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler, Türk-İslam Siyaset Düşüncesi.

Giriş

Adalet, siyaset felsefesinin en eski ve evrensel kavramlarından biridir. Antik Yunan’dan Türk-İslam siyaset geleneğine, Orta Çağ’dan Osmanlı klasik düşüncesine kadar bütün siyasal teorilerde adalet, devletin düzenini ve meşruiyetini sağlayan temel unsur olarak görülmüştür. Türk-İslam düşüncesinde de adalet, yalnızca ahlaki bir ilke değil, aynı zamanda yöneticinin görev ve sorumluluklarını belirleyen bir siyasal kurumdur.

Karahanlıla’da Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’i, Selçuklu’da Nizamülmülk’ün Siyasetname’si, Osmanlı’da Koçi Bey Risalesi ve Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın Devlet Adamlarına Öğütleri, farklı dönemlerde ve şartlarda kaleme alınmış olmakla birlikte, ortak bir kavram etrafında birleşirler: adalet.

Yönetimde Adalet

1. Kutadgu Bilig’de Adalet

Yusuf Has Hâcib, adaleti devletin “dört sütunundan” biri olarak tanımlar. Hükümdarın zulümden uzak durması, fakirleri koruması ve eşitliği gözetmesi en temel yükümlülüklerdir. Eserde, adaletin Tanrı’nın rızasıyla doğrudan ilişkili olduğu belirtilmektedir:

Beylerin halk üzerine zulmü artarsa, Tanrı’nın gazabı iner, devlet yıkılır.”

2. Siyasetname’de Adalet

Nizamülmülk’e göre adalet, “mülkün temelidir.”^3 Devletin düzeni, hükümdarın zulümden uzak durmasına bağlıdır. Halkın şikâyetlerini doğrudan dinlemek ve kadıların bağımsızlığını korumak, adaletin somut göstergeleridir.

Adalet mülkün temelidir; adalet giderse memleket de gider.”

3. Koçi Bey Risalesi’nde Adalet

Koçi Bey, Osmanlı’da yaşanan bozulmayı adaletin kaybına bağlamaktadır. Ona göre rüşvet, liyakatsiz atamalar ve kanun dışı uygulamalar devlet düzenini çökertmiştir. Bu sebeple adaletin yeniden tesisi için ıslahat teklif etmektedir: rüşvetin kaldırılması, tımar sisteminin eski düzenine döndürülmesi ve kadıların tarafsızlığının korunması.

Rüşvet ile mansıp verilmekle adalet yok oldu, nizam bozuldu.”

4. Devlet Adamlarına Öğütler’de Adalet

Defterdar Sarı Mehmet Paşa, adaleti özellikle mali düzen üzerinden ele almaktadır. Zulümle toplanan vergilerin bereketsiz olduğunu, hazinenin bu yolla dolsa bile sonunda boşalacağını ifade etmektedir. Ona göre adalet, yalnızca şeriatın değil, aynı zamanda mali disiplinin de teminatıdır.

Hazineyi zulümle doldurmak haramdır; sonunda hazine boşalır, halkın bedduası devleti yıkar.”

Karşılaştırmalı Analiz

  • Kutadgu Bilig ve Siyasetname, adaleti metafizik, ahlaki ve kozmik bir ilke olarak görürken;
  • Koçi Bey Risalesi ve Devlet Adamlarına Öğütler, adaleti mali-idari düzenin sağlanmasında pratik bir ıslahat unsuru olarak ele almıştır.

Yönetimde Adalet: Karşılaştırmalı Tablo (Alıntılarla)

EserAdaletin KonumuAdaletin Yöneticiden BeklentisiUygulama AlanıTemel Tehdit / Bozulma SebebiÖzgün Alıntı
Kutadgu Bilig (1069-1070, Yusuf Has Hâcib)Devletin dört sütunundan biri; kozmik-dini düzenin temeliHükümdarın eşitliği gözetmesi, fakirleri koruması, zulümden uzak durmasıVergi adaleti, liyakat, halk ile hükümdar ilişkisiZulüm → devletin ömrünün kısalması“Beylerin halk üzerine zulmü artarsa, Tanrı’nın gazabı iner, devlet yıkılır.”
Siyasetname (1091, Nizamülmülk)“Mülkün temeli” olarak görülürHalkın şikâyetlerini dinlemek, kadıları bağımsız bırakmak, zulmü engellemekVergi düzeni, kadılık sistemi, şikâyet mekanizmasıAdaletin bozulması → kozmik ve toplumsal düzenin çöküşü“Adalet mülkün temelidir; adalet giderse memleket de gider.”
Koçi Bey Risalesi (1631)Devletin bozulma sebeplerini açıklayan merkezî unsurRüşvetin kaldırılması, timar düzeninin eski hâline getirilmesi, kadıların tarafsızlığıAskeri, mali ve adli düzenLiyakatsiz atamalar, rüşvet, kanun dışı uygulamalar“Rüşvet ile mansıp verilmekle adalet yok oldu, nizam bozuldu.”
Devlet Adamlarına Öğütler (1767, Sarı Mehmet Paşa)Mali ve idari düzenin bekçisiGelir-gider dengesinde adalet, kul hakkından sakınma, ölçülülükVergi toplama, hazine yönetimi, idari denetimZulümle toplanan vergi → halkın huzursuzluğu ve hazinenin boşalması“Hazineyi zulümle doldurmak haramdır; sonunda hazine boşalır, halkın bedduası devleti yıkar.”

Dört eserin ortak noktası, adaletin yokluğunun devletin çöküşüne yol açacağı fikridir. Ancak dönemler ilerledikçe, adaletin tanımı soyut bir düşünceden somut bir yönetim ilkesi ve mali düzen mekanizmasına dönüşmüştür.

Sonuç

Adalet, Türk-İslam siyaset düşüncesinde daima devletin varlık sebebi ve bekasının şartı olmuştur. Kutadgu Bilig ve Siyasetname, adaleti daha evrensel ve ahlaki bir çerçevede değerlendirirken; Koçi Bey Risalesi ve Devlet Adamlarına Öğütler, Osmanlı’nın çözülme döneminde adaleti ıslahatların anahtarı olarak görmüştür. Bu karşılaştırma, siyasal düşünce tarihimizde adalet kavramının sürekli varlığını, fakat içerik ve uygulama bakımından dönemin ihtiyaçlarına göre dönüşümünü açıkça göstermektedir.

Kaynakça 

  1. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çev. Reşit Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1985.
  2. Nizamülmülk, Siyasetname, Çev. Mehmet Altay Köymen, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999.
  3. Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, Haz. Zuhuri Danışman, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1972.
  4. Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler (Nasihatü’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ), Haz. Hüseyin Algül, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
  5. Halil İnalcık, Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2000.

Continue Reading

Türk Bilgeliği

Yönetimde Ehliyet ve Liyakat

Published

on

Kutadgu Bilig, Siyasetnâme, Koçi Bey Risalesi ve Devlet Adamlarına Öğütler’de Karşılaştırmalı Bir İnceleme

Özet

Bu çalışma, Türk-İslâm siyaset düşüncesinin dört temel metnini—Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i (1069-1070), Nizâmü’l-Mülk’ün Siyasetnâme’si (1091),  Koçi Bey Risalesi (1631) ve Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın Devlet Adamlarına Öğütler’i (1767)—“ehliyet ve liyakat” kavramı üzerinden karşılaştırmaktadır. İncelemede, devletin bekasının her dönemde liyakatli kadrolara bağlandığı, ancak kavramın içeriğinin tarihi bağlama göre değiştiği ortaya konulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Ehliyet, Liyakat, Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Nizamü’l-Mülk, Siyasetname, Koçi Bey Risalesi, Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler, Osmanlı maliyesi

Giriş

Devlet yönetiminde ehliyet ve liyakat, Türk-İslâm siyaset düşüncesinde süreklilik arz eden temel ilkelerden biridir. Erken dönemden itibaren yöneticilerin erdem, bilgi ve adaletle mücehhez kılınması/donatılması gerektiği vurgulanmış; zamanla kurumların bozulması ve mali krizler karşısında bu ilke yeniden gündeme getirilmiştir. Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’de normatif ideal, Siyasetnâme’de kurumsal tecrübe, Koçi Bey Risalesi’nde kriz teşhisi ve Devlet Adamlarına Öğütler’de mali disiplin ekseninde ortaya konulan liyakat anlayışları karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır.

Gelişme

1. Kutadgu Bilig’de Erdem Merkezli Liyakat

Yusuf Has Hâcib, erdemli ve bilge yöneticiyi devletin temeli olarak görmektedir. Ona göre:

Bilgisiz kişi iş başına geçerse, iş bozulur, halk perişan olur.” [1]

Dolayısıyla liyakat, daha çok ahlâkî erdem ve bilgelik üzerinden tanımlanmaktadır. Yöneticilik ancak adalet, akıl ve ölçü sahibi kimselere verilmelidir.

2. Siyasetnâme’de Kurum Tecrübesi ve Liyakat

Nizâmü’l-Mülk, Selçuklu pratiği üzerinden liyakati kurum bağlamında ele almaktadır:

Hükümdar, iş bilmez kişiye memuriyet verirse, o iş harap olur.” [2]

Siyasetnâme’de kadılar, valiler, komutanlar gibi görevler için tecrübe ve dürüstlük vurgulanmaktadır. Rüşvet ve kayırmacılığın devleti çökerteceği sıkça dile getirilmektedir. Burada liyakat, ahlâk kadar kurum işleyişi ve idari tecrübe ile bağlantılıdır.

3. Koçi Bey Risalesi’nde Kriz ve Liyakat Kaybı

Koçi Bey, XVII. yüzyıl Osmanlı krizini, özellikle tımar ve ocak düzeninin bozulmasını ehliyet kaybıyla açıklamaktadır:

Evvelce tımar ve zeametler iş ehline verilirdi; şimdi para veren ehliyetsizlere tevcih olunur oldu. Bu sebepden asker bozuldu.” [3]

Çözüm olarak “kanun-ı kadîm”e dönüş ve ehil kişilerin iş başına getirilmesi teklif edilmektedir. Burada liyakat, doğrudan askeri-idari düzenin yeniden tesisi ile eş anlamlıdır.

4. Defterdar Sarı Mehmet Paşa’da Mali Disiplin ve Liyakat

Sarı Mehmet Paşa, Osmanlı’nın mali krizini liyakatsizlikle ilişkilendirmektedir:

Bir iş, ehil olmayanın eline geçerse, defterler bozulur, hazine boşalır, halkın malı telef olur.” [4]

Ayrıca rüşvetle iş göreni, kul hakkı yiyen ve devleti çökerten kişi olarak nitelemektedir. [5] Bu yaklaşım, liyakati özellikle mali doğruluk, dürüstlük ve hesap verebilirlik üzerinden tanımlar.

5. Karşılaştırmalı Tablo

ÖlçütKutadgu Bilig (11. yy)Siyasetname (11. yy sonu)Koçi Bey Risalesi (17. yy başı)Devlet Adamlarına Öğütler (17. yy sonu)
BağlamKurucu siyaset felsefesiSelçuklu idare pratiğiOsmanlı kriz dönemi ıslahnâmeMali kriz ıslah risalesi
Liyakatin TemeliErdem, akıl, adaletTecrübe, dürüstlükKanun-ı kadîm, askeri-idari ehliyetMali doğruluk, dürüstlük, hesap verebilirlik
Sorun TespitiBilgisiz kişinin iş başına gelmesiİş bilmez memur, rüşvetRüşvetle mansıp tevcihi, tımar bozulmasıDefterlerin bozulması, rüşvet, israf
Çözümİş ehline verilmelidirLiyakatli kadro, rüşvet yasağıEski usule dönüş, ehil atamalarEhil memur, şeffaf kayıt, mali disiplin
Beka AnlayışıHalk refahı ↔ devletin uzun ömrüNizam ↔ devletin devamıDisiplin ↔ devletin yeniden dirilişiMali denge ↔ devletin bekası

Sonuç

Kutadgu Bilig’de liyakat, ahlâkî ve erdem merkezli bir normatif ideal olarak ifade edilirken, Siyasetnâme’de kurum tecrübesi, Koçi Bey Risalesi’nde kriz karşısında kanun-ı kadîme dönüş ve Devlet Adamlarına Öğütler’de mali doğruluk üzerinden tanımlanmıştır. Farklı bağlamlara rağmen dört metin de ortak bir görüşte birleşmektedir: Devletin bekası, işlerin ehline verilmesine bağlıdır.

DİPNOTLAR

  1. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çeviren: Reşit Rahmeti Arat, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1947, Beyit 2018. 
  2. Nizâmü’l-Mülk, Siyâsetnâme, Hazırlayan: Mehmet Altay Köymen, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, 10. bab. 
  3.  Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, Hazırlayan: Ali Kemali Aksüt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul, 1994, s. 42. 
  4. Sarı Mehmed Paşa, Nesâyihü’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ (Devlet Adamlarına Öğütler), Hazırlayan: Mehmet Arslan, Kitabevi, İstanbul, 1996, s. 115. 
  5. Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler, Derleyen ve Çeviren: Hüseyin Ragıp Uğural, Kültür Bakanlığı Yayınları, İzmir, 1990, s. 124. 

Continue Reading

Türk İstiklâl Mücadelesi

Gençliğe Hitabe’nin Dil, Tarih ve Coğrafya ile İlişkisi

Published

on

Özet

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 15-20 Ekim 1927’de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ikinci kurultayında okuduğu Gençliğe Hitabe, Cumhuriyet’in temel değerlerini gelecek nesillere aktaran bir “milli vasiyet” niteliğindedir. Bu çalışmada, Hitabe’nin dil, tarih ve coğrafya boyutları üzerinden incelenmesi amaçlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Atatürk, Gençliğe Hitabe, Dil, Tarih, Coğrafya, Kolektif Hafıza, Milli Kimlik

Giriş

Gençliğe Hitabe, Türk milli kimliğinin inşasında dil, tarih ve coğrafyanın nasıl bir bütünlük oluşturduğunu gözler önüne seren temel bir belgedir. Atatürk’ün hitabesi, geçmişin acı tecrübelerinden hareketle geleceğe dair bir bilinç ve görev yüklemesi yapmaktadır. [1]

I. Dil ve Gençliğe Hitabe

1.1. Dilin Sadeleşmesi

Cumhuriyet’in ilk yıllarında dil, milli kimliğin en önemli unsuru kabul edilmiştir. Osmanlı’nın Arapça-Farsça karışımı karmaşık dilinden uzaklaşılarak, herkesin anlayabileceği sade bir Türkçe benimsenmiştir. [2]

1.2. Retorik ve Söylem

Ey Türk gençliği!” ifadesi, Türkçe’nin en yalın ve en güçlü hitap biçimidir. Emir kipleriyle kurulan cümleler — “müdafaa edeceksin”, “düşünmeyeceksin” — dilin buyurucu gücünü ortaya koymaktadır. Bu söylem, yalnızca gençlere değil, bütün millete yönelik bir bilinç uyandırmayı amaçlamaktadır. [3]

1.3. Dilin Kolektif Hafızaya Etkisi

Türkçe’nin sade kullanımı, metni kuşaklar boyu aktarılabilir hale getirmiştir. Böylece dil, toplum hafızasının canlı kalmasını sağlayan bir araç olmuştur. [4]

II. Tarih ve Gençliğe Hitabe

2.1. Tarihi Arka Plan

Hitabenin temelinde Mondros Mütarekesi (30.10.1918), Sevr Antlaşması (10.08.1920) ve Türk İstiklal Harbi (19.05.1919–11.10.1922) deneyimleri vardır.[5] Atatürk, bu tarihi tecrübeleri, gelecekte benzer tehditlerin yaşanabileceğine dair bir uyarı olarak kullanmıştır.

2.2. Tarihten Çıkarılan Dersler

  • İç Tehditler: “Dâhilî bedhahlar” ifadesi, işgal yıllarındaki işbirlikçi unsurları çağrıştırır. [6]
  • Dış Tehditler: “İktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” sözü, emperyalist müdahalelerin sürekliliğine işaret eder.[7]
  • Milli Mücadele Hafızası: “İmkân ve şeraitin çok namüsait olduğu bir zamanda” bağımsızlığın kazanılması, milli hafızanın temel derslerinden biridir.[8]

2.3. Tarihin Geleceğe Taşınması

Hitabe, yalnızca geçmişi hatırlatmaz; aynı zamanda geleceğe yönelik bir görev ve sorumluluk bırakır. Bu yönüyle tarih, milli bilincin daima canlı tutulmasını sağlayan bir rehber görevi üstlenir.[9]

III. Coğrafya ve Gençliğe Hitabe

3.1. Türkiye’nin Stratejik Konumu

Türkiye, üç kıtanın kesişim noktasında yer alması sebebiyle tarih boyunca istilalara maruz kalmıştır. Bu konum, milli hafızada sürekli bir teyakkuz hali yaratmıştır.[10]

3.2. Vatan Toprağı ve Kutsallık

İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen” ifadesi, yalnızca siyasi rejimi değil, aynı zamanda vatan toprağını da koruma sorumluluğunu yükler. [11]

3.3. İç ve Dış Tehlikeler

Memleketin dâhilinde” vurgusu, hem dış tehditleri hem de içteki parçalanma risklerini kapsamaktadır. Bu durum, coğrafyanın milli kimlikle özdeşleşmesini sağlamıştır. [12]

IV. Dil, Tarih ve Coğrafyanın Kolektif Hafıza ile İlişkisi

4.1. Unsurların Birleşimi

  • Dil: Birleştirici unsur.
  • Tarih: Uyarıcı hafıza.
  • Coğrafya: Aidiyetin mekânı.

4.2. Milli Kimlik ve Süreklilik

Gençliğe Hitabe, dil, tarih ve coğrafyayı bir araya getirerek milli kimliği gelecek kuşaklara taşımayı amaçlamaktadır.

Sonuç

Gençliğe Hitabe, dilin birleştirici gücü, tarihin öğretici yönü ve coğrafyanın kutsallığıyla Türk milli bilincini pekiştiren bir metindir. Atatürk, bu hitabeyle gelecek nesillere yalnızca bir öğüt değil, aynı zamanda bir görev ve sorumluluk da bırakmıştır.

Dipnotlar

[1] Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt: II 1920-1927, M. E. B. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969, s. 897-898

[2] Nihad Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 1972, s. 15–18.

[3]   Kemal Atatürk, Nutuk, s. 897.

[4]  Berna Moran, Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Makaleler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1990, s. 42.

[5] Sina Akşin, Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, İmge Kitabevi, Ankara, 1992, s. 27–34.

[6] Kemal Atatürk, Nutuk, s. 897.

[7] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev. Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1961, s. 202.

[8] Kemal Atatürk, Nutuk, s. 898.

[9] Erik J. Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s. 145.

[10] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300–1600), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004, s. 13–15.

[11] Kemal Atatürk, Nutuk, s. 897.

[12] Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, s. 147.

Continue Reading

En Çok Okunanlar